Uzun yıllar LGBTİ hareketinin içinde bulunmuş ve cinsiyet politikaları üretmiş olan Barış Sulu bundan böyle mücadelesine Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde devam etmek istiyor. Halkların Demokratik Partisi’nden aday adaylığını açıklayan Barış Sulu, doğup büyüdüğü bu ülkede politik söylemler üretebilmek istediğini ifade ediyor. Barış Sulu, LGBTİ aktivizmine ilk olarak Kaos GL’de başlamış ve daha sonra Pembe Hayat LGBTİ Derneği’nde devam etmişti.
Şimdilerde ise yaklaşık iki yıl önce kurulan Trans Danışma Merkezi’nde trans bireylerin sorunlarına çözümler arıyor. Görünür kimliğiyle ilk eşcinsel erkek milletvekili adayı olan Barış Sulu, Meclis’in renkli olması gerektiğine inanıyor. Sulu, “toplum eşcinsel vekile hazır değil” söylemi için “Bu bir yalan. Yani bizim güçlenmememiz için uydurulmuş büyük bir yalan” diyor.
Barış Sulu kimdir?
1978 yılında Nazilli’de doğdum. Anadolu Üniversitesi’nde iç tasarım okuyorum. Trans Danışma Merkezi’nin kurucularından birisiyim. Çok uzun yıllardan beri de LGBTİ aktivizmi içinde cinsiyet politikaları üretiyorum. Nüfusu yaklaşık 100 bin olan çok küçük bir şehirde büyüdüm. İlkokul beşinci sınıftayken sınıf arkadaşımın sayesinde birbirimize açılarak eşcinsel olduğumuzu anlayabildik ama kendimi 17 yaşında kabul edebildim. Kendimi kabul etmem süreci ilköğretim yıllarım boyunca devam etti. Eşcinsellik günah mı, yasak mı, kötü bir şey mi diye kendimi kabullenmem çok uzun sürdü. 17 yaşında pat diye üniversiteye başladım Eskişehir’de ve orada biraz daha özgürleşebildim. Sorgulayabildim neyin ne olduğunu. 20 yaşındayken Kaos GL’yi keşfettim. Yıl 1999’du ve ben eşcinsel kimliğimi çok daha büyük bir şehirde yaşamama gerektiğinin düşündüm. Sınavlara girdim Ankara’da başka bir okul kazandım ve Ankara’ya taşındım. Hacettepe Üniversitesi sınıf öğretmenliğinde okumaya başladım. Ancak okul süresince sınıf öğretmeni olmayacağımı anladım. Aslında bu bölüm ilk tercihimdi. Çok severek isteyerek girmiştim bu okula ama takım elbise giyip sabah 09:00’da okula gidip öğrencilerle uğraşıp falan zor geldi çünkü eşcinsel kimliğim çok açıktı artık. O zaman çok fazla feminen olduğumu düşünüyordum. Öğrenciler hemen anlardı eşcinsel olduğumu ve bu durum beni rahatsız ederdi zaten öğretmenliğe başlasam ilk yıldan daha atılırdım öğretmenlikten. Ben de çocukluğumdan beri ben de çocukluk aşkım olan tiyatro okumak istedim bu nedenle daha sonra yine okul değiştirerek dekor tasarım okudum Antalya’da ve okulumu birincilikle bitirdim. Aynı dönem de Kaos GL’de işe başladım. Dergi çıkartıyorduk, aktivizm yapıyorduk ve toplantılar organize ediyorduk 70- 80 kişilik. 2000 yılında Kaos GL olarak Ankara’da ilk “gay cafe” açtık ve ben orada garson olarak çalışmaya başlamıştım.
Henüz kendinizin bile tanımadığı ve çok uzun yıllar sonra kabullenebildiğiniz bir şeyin aktivizmini yapmaya başlamak sizin içi zor olmadı mı?
Kesinlikle zor oldu. Ben şuan da bile kendimi geliştiriyorum. Mesela sondan başlayacak olursak Trans Danışma Merkezi’nde trans erkeklerle ilgili çok şey bilmiyordum. Bu kadar yıldır bu hareketin içinde olmama rağmen hep kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Ben bugüne kadar pek çok grupla çalıştım. Trans kadın seks işçileri ve HIV pozitifliler gibi.
Nazilli’de kalsaydınız eğer bu aktivizm olabilir miydi yoksa hakikaten İstanbul veya Ankara’ya mı gelmek gerekiyor?
Hayır, çok zor. Nazilli’de kalamadım zaten. Etkin bir şekilde söylem üretebilmek için gerçekten daha kalabalık nüfusların yaşadığı alanlar olmalı. Dediğim gibi Ankara’da 70 kişilik toplantılar yapıyorduk. Bu kalabalık toplantılarda LGBTİ bireyler birbirini güçlendiriyor çünkü.
Sizin aktivizme başladığınız o dönemle bu dönem arasında farklılıklar var mı?
Evet fark var. Onur Yürüyüşü’nde 100 kişi yürüyorken şimdilerde 100 bin kişi yürümeye başladık. Böyle bir fark var ama sorunlara ilgili çok fazla bir fark yok. Anayasa’ya cinsel kimlik ve cinsel yönelim eklensin diyoruz uzun yıllardır ve eklenebilmiş değil. O yönde bir kazanım yok ama şöyle bir kazanım var Gezi Direnişi sürecinde de bunu gördük, LGBTİ hareketi denilen şey gerçekten yıllarca söylemlerini alttan alttan üretmiş ve herkesin kafasına işlemiş. Herkesin bununla ilgili bir derdi varmış mesela. Bu arada bizler baya bir kalabalıkmışız bunu gördük yani herkes aslında bunu gördü. Gerçi biz bunu zaten biliyorduk.
Gezi Direnişi’nin etkileri oldu mu LGBTİ aktivizmine?
Kesinlikle oldu. Biz içimize çok kapalıydık ve kendi kendimize söylemler üretip kendi kendimize konuşuyor gibiydik. Gezi Direnişi’yle beraber toplumsal bir hareketin içinde yer aldık. Yani biz de buradayız ve aynı şekilde bizim de böyle bir derdimiz var dedik. Evet, çok fazla ortak sorunlarımız vardı çünkü. Gezi Direnişi’nden sonra Türkiye’nin her yerinde bir gelişme oldu LGBTİ’lerde. Çok fazla şehirde LGBTİ örgütlenmeleri başladı. Mesela benim şuan çalıştığım ve kurucusu olduğum Trans Danışma Merkezi Gezi Direnişi’nden sonra kuruldu. Umut var ki bizler hala başka alanlarda da politikalar üretebiliriz noktasıyla hareket ettik. Bugün Türkiye’de yaklaşık 50 LGBTİ örgütlenmesi var. Bunların içinden 11 tanesi yasal dernek statüsünde. Bence örgütlenme anlamında önemli bir kazanım oldu.
Bu kadar çok LGBTİ derneğinin artmasıyla bir ortak çatıya mesela bir federasyona ihtiyaç olabilir mi?
Kesinlikle olması gerekiyor. Herkesin birbirinden haberdar olup politikalarına ortak söylemi üretiyor olabilmesi lazım. Herkesin kendi başına bir yol haritası olması gerekir ama bunun yanında bütün derneklerin ve de LGBTİ hareketin de bir yol haritası olması gerekir. Yoksa tek başına iş yaparsan çok dağınık iş yapılmış olur ve çok daha fazla enerji üretilir. Ortak hareket edilmesi gerekiyor. Biz artık çok büyük bir kitleyiz.
Bir olmaktan yola çıkarak sormak istiyorum yıllardır görünmeyen bir çatışma var gayler ve trans kadınlar arasında. Bu nedir?
Aslında hepimiz farklı farklı insanlarız yani önce trans ya da gay değiliz önce insanız. Ben önce Barış’ım ve başka sorunum var eşcinsel kimliğimden önce. Bu her ortamda olan bir şey herkesin birbiriyle çatışması var aslında. LGBTİ bireylerin kendi kimliklerini çok fazla tanımıyorlar ve kendi kimliklerini önce kabul etmeleri gerek. Aynı cinsel politikaları üretenlerin birbirlerini dinleyebilmeleri gerekir öncelikle. Yani kişi olarak ortaklaşmayabilirler. Birbirini dinleyebilmelisin, birbirine anlatabilmelisin ama kendini de dinleyebilmelisin ve kendini ilk önce kabul edebilmelisin. Normal olduğunu önce kabullenmelisin. Bazı arkadaşlarımız kendilerini normalleştiremedikleri için böyle şeyler oluyor. Çok fazla şey öğreniyoruz ve bu öğrenilmiş şeyleri kolay kolay atamıyoruz. Kendimizle barışık olursak herkesle barışık oluruz. Cinsiyetlerin bize öğretildiği gibi olmadığını biz çok sonra öğrendik mesela erkek kadın denilen şey biz hepsini yıktık. Kalıplara sokuyoruz sürekli kadın dediğin şöyle olmalı erkek dediğin n şöyle olmalı diye. Hepimiz çok farklıyız. Ben 2000 yılında kırmızı ayakkabı giyiyorken “ibne” diye arkamdan laf atıyorlardı ama şimdi herkes kırmızı ayakkabı giyiyor. Bunlar değişen şeyler mesela ilk topuklu ayakkabıları erkekler giymiş Fransa’da. Bunlar sürekli dönüşen şeyler bunlar öğrenebilir şeyler kendimiz bunları performe edebiliriz.
Bir şehir efsanesinden yola çıkarak sormak istiyorum Kaos GL gay cafe’nin kapısında “T”ler giremez diye bir yazı varmış eskiden bu doğru mu?
Yok, hayatım öyle bir şey bu şehir efsanesi tamamen. Bazı insanlar trans kimliklerinden dolayı değil başka kimliklerinden dolayı alınmazlardı. Bazı kişileri de tamamen saf temiz yapmaya da gerek yok kişilerin kendi kimlikleri de var. Kötü birisi kötü birisidir. Biz kendimizi sürekli geliştirmek ve değiştirmek zorundayız çünkü bize karşı olan çok fazla büyük bir kesim var.
2000’li yılların başında süslenir püslenir çıkar dolaşırdık sokaklarda. Şimdiki zamanlarda sanki biraz daha dikkatli oluyoruz sokağa çıkarken bunun sebebi nedir?
Muhafazakarlaşma kısmı gerçekten iyi okunması gerekiyor. Toplum çok hızlı bir şekilde muhafazakarlaşıyor gerçekten. 90’lı yıllar kısmında biraz daha rahattık söylenebilir tamam “Hortum Süleyman”lar falan vardı evet başka sorunlar vardı am şuanda da o sorunlar yasalar olarak geri dönüyor. Ev kapatmaları var, kabahatler kanunu var ve başka bir şeye dönüştü mahalle baskısı var. Şuanda çok fazla kamplaşma var gettolaşma var. Trans kadınlar bir yere gitmek zorunda. Şişli’de Beşiktaş’ta yaşamak zorunda. Alanlar gittikçe belirleniyor ve gittikçe toplum bizden uzaklaşmaya başlıyor. Bu da politikayla ilgili politika yapanlar bizi ayırıyorlar. Bunu görmek lazım biz buralardayız burada yaşadık burada doğduk aynı toprakta büyüdük hep beraber bir arada yaşadık. Kötü niyet olarak okuyorum bunu. Sürekli ayırmaya çalılşıyor birileri bizi ve bunlar çok kötü olarak geri dönüyor bize.
O zaman biz de kendi politikacılarımızı çıkartalım ve bu sebeple sizi aday gösterelim.
Herhalde! Yıllardır cinsiyet politikasıyla uğraşıyorum ve cinsel kimliğimle ortadayım. Bunun mücadelesini veriyorum. İlk hedefim TBMM’de LGBTİ haklarıyla ilgili çalışmalar yapmak ve ondan sonra benim ırkçılıkla, kentsel dönüşümle, kadın haklarıyla, hayvan haklarıyla ve birçok konuda problemin var. Ama şuanda ben LGBTİ hakları üzerinden bir politika yürütüyorum önceliğim bu.
Peki neden HDP?
Çünkü ilk Halkların Demokratik Kongresi’nden partiye devrildiği o sürecin en başından beri ben oradaydım. En başından beri cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimden bahseden bir partiydi HDP. Çok fazla LGBTİ birey orada söylemini üretebiliyordu. Parti’nin en üst düzey insanları bunları televizyonlara çıkıp çok rahat bir şekilde dillendirebiliyor. Böyle bir risk varsa eğer ben bu riski alıyorum diyen bir parti. Dışarıdan bakıp ta biz cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği çalışıyoruz demiyorlar. İçerideki insanlar hepsi aktif olarak LGBTİ konusunda çalışıyor ve içerideki homofobiyi-transfobiyi azaltmaya çalışıyor. HDP pat diye homofobi ve transfobiden arınmış değil. Fobikler her yerde biliyorsun sen de. LGBTİ camiasında da olabilir. Bunları nasıl azaltabilirizi konuşabiliyoruz bu partide. Toplumsal cinsiyet atölyeleri yapılıyor LGBTİ kongreleri yapılıyor.
Lgbti aktivizmi her zaman sol partilerle ilişki içinde oldu. Bu aktivizmin kuralı mı? Sağ partilerle de ilişkiler kurulabilir mi?
Niye çalışılmasın ki. LGBTİ bireylerin siyasi bir partisi yok zaten olamazda mümkün değil öyle bir şey. Bir insanı sen LGBTİsin ve şu partiye üye olacaksın diye zorlayamazsın. Geçen sene bir anket yapılmıştı LGBTİ sosyal paylaşım sitesinde ve o anketin sonucunda CHP birinci ve AKP ikinci parti olarak çıkmıştı. Çıkar çünkü biz bambaşka insanlarız ve bu toplum içinde yaşıyoruz. Yani MHP’li de olabiliriz CHP’li de. Bunu hiç kimse tahmin edemez. Ak Parti içinde de olması lazım kaldı ki AK LGBTİ oluşumu da var. Bence AK LGBTİ üyeleri çok zor bir alanda çalışıyor. Ne kadar ben sorun yaşıyorsam onlar daha fazla iki kat sorun yaşıyordur çünkü daha muhafazakar kesime anlatmak zorunda.
AK LGBTİ ile ilk ben röportaj yapmıştım ve onlar bana neden LGBTİ dernekleri bizi içlerine kabul etmediler diye sormuşlardı siz ce neden bir dayanışma olamadı bu grupla?
Böyle bir şey yapıyorsan eğer bu kadar gizli olmaman lazım. AK LGBTİ’li bir arkadaş benle gelip muhabbet etmeye çalışırsa benle yüz yüze temas edebilirse sorunlarını da dinlemeye çalışırım. O da benim sorunlarımı dinlemeye çalışır. Ama ben sanal âlemden hiçbir şekilde görmediğim insanlarla nasıl bir bağlantı kurabilirim ki. Bu grupla ne temas edebiliyorsun ne de konuşabiliyorsun. Önce konuşabilmek azım ve de bunu sanal âlemden çıkıp yapmak lazım. Derneklerin kapısını çalsınlar.
LGBTİ aktivisti Barış Sulu neden milletvekili olmak istiyor?
Türkiye’deki gidişatın iyi olmadığını düşünen büyük bir kesimden birisiyim. Şuan da değilse bu ne zaman yapılacak. Ben çünkü bu seçimlerde gerçekten umudumu yitirirsem nasıl yaşayabileceğimi düşünmem lazım. Başka planlar yapmam lazım. Ben bu ülkede doğdum bu ülkede büyüdüm ve buralarda söylem üretebiliyorum yıllardır ve bu şekilde devam etmesini istiyorum anladın mı. LGBTİ ve çevre sorunları var. İnsanlar tırnak içinde “bir ağaç” için sokağa çıktılar ve o kadar çok sorun vardı ki onların hepsi dalgalandı ve büyüdü. Toplum şuan patlama noktasında ikinci bir Gezi Direnişi sanki geliyormuş gibi. Amerikan doları almış başını gidiyor. Bu kadar üretim ve tüketim sorunları nereye gidiyor belli değil. Herkesin kredi borcu var bankalara kitlenmiş durumdalar bunları nasıl halledeceğiz herkes bunları düşünüyor.
İkinci bir Gezi Direnişi olabilir mi?
Olabilir evet. Bunun ismi belki ikinci bir Gezi olmaz ama bir toplumsal patlama olabilir tekrar çünkü böyle bir süreç var. Ama ona göre de önlemler alıyor devlet. Çok korkunç yeni iç güvenlik yasası TBMM’de tartışılıyor. Ben sokağa puşiyle çıkan birisiyim sürekli puşi kullanan birisiyim seviyorum çünkü o aksesuar. Hani bir kimliği temsil etmesi değil ama bir taraftan da bir kimliği de temsil etmesi de çok önemli. Sen bunu nasıl anlatacaksın ben şimdi puşi kullandığım için yeni yasaya göre iki yıl ceza alabilirim. Yani böyle bir şey olabilir mi. Biz yıllar öncesinde başörtüsüne özgürlük diyen insanlardık şimdi puşiye özgürlük diyoruz. Sürekli insanların kıyafetleri sorun oluyor. Her gelen başka birisini engellemeye çalışıyor. Bunlardan çıkmışsın sen zamanında ve başörtüsünden toplum olarak yıllarca çekti. Başörtülü arkadaşlarımız okullara alınmadı falan ve sen şimdi başka bir kesimi kıyafeti üzerinden ötekileştiriyorsun. Bunu yapmaması gereken kesim aslında bu kesim.
Zorlu bir dönemde LGBTİ kimliğinizle Meclis’e girmek istiyorsunuz sizce bu zor olmayacak mı? Hani “toplum buna hazır değil” söylemi vardır ya yıllardan beri.
Bu bir yalan. Yani bizim güçlenmememiz için uydurulmuş büyük bir yalan. Dünyadaki LGBTİ hareketine bakarsan hep bu şekilde ilerlemiş ve toplum buna hazır. 70’li yıllarda insanlar LGBTİ kimliklerini yaşayabilmek için o kadar çok mücadele etmiş ki örneğin Harvey Milk. Türkiye’nin 30 yıllık LGBTİ geçmişi var. Yani 1986 yılında Bülent Ersoy yasası diye bildiğimiz Türk Medeni Kanunu madde 40, şuanda kullandığımız transseksüel kelimesinin geçtiği şey yıllar önce verilmiş bir mücadele. Bülent Ersoy cinsiyetini değiştirmek istiyorum dediği için yasaya böyle bir madde konulmuş. Bu kadar önemli bir noktaya gelmiş. O yüzden bana çok uyduruk geliyor. Bizim önümüzü kesmek için söylenmiş bir şey. Ben aileme de açığım akrabalarıma da çünkü çok farklı bir şey de yapmıyorum. Ben bir insanı seviyorum bunun neresi suç olabilir ki? Toplum benim âşık olmamın nesine hazır olabilir ki? Aşk denilen şey dünyanın oluşumundan beri var olan bir şey bu toplum buna gayet de hazır yani.
HDP hazır mı peki? BDP tabanından gelen bir muhafazakârlık var parti içinde. homofobik ve transfobik kesimin fazla olduğu da söyleniyor. HDP içinde böyle bir muhafazakâr kesim var mı gerçekten? Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’daki HDP seçmeninin partiyi eleştirdikleri ve marjinal kesimin parti içinde istenmediği iddia ediliyor.
İnsanlar ne kadar temas ederlerse birbirine bunların söylem olduğunu ön yargı olduğunu görür. Ben kendimi ne kadar iyi ifade edebilirsem ve ne kadar anlatabilirsem bakın ben de aynı şekilde sizin gibi yemek yiyorum aynı şekilde alış verişe çıkıyorum benim de başka dertlerim var bu ülkede aynı şeyleri yaşıyorum diye anlattığım zaman temas ettiğim zaman insanlara bunu anlayabiliyor. Yıllarca acı çeken bir kesim daha da kolay anlayabiliyor. Kimliğinden dolayı acı çekmiş çünkü yıllarca. Ben de kimliğimden dolayı acı çektim yıllarca ortaklaştığımız bir nokta olduktan sonra daha kolayda anlatabilirim hatta daha hızlı bir şekilde homofobi ve transfobiyi aşabilirim. Belki de buradan bakmak lazım. Evet LGBTİ bireylerin içinde de çok fazla olabilir homofobi. Ak Parti içinde de CHP içinde de ve o kadar da HDP’nin içinde de olabilir ama bunu hangisi sorun olduğunu bunun konuşulması gerektiğini ve birbirlerine temas edilmesi gerektiğini görüyorsa o zaman o kazanacak. Kaybedilecek bir şey yok burada.
Peki Meclis’e girme şansınızı neden İstanbul ve Ankara’dan kullanmadınız da Eskişehir’den kullanıyorsunuz. Sizce riskli bir bölge değil mi?
Eskişehir bana göre çok genç dinamik ve enerjik bir yer olduğu için daha zorlayabilecek gibi o barajı bana öyle geliyor. Evet çok riskli tatbikî ama bu süreçler sen de çok iyi biliyorsun çok stratejik davranmak gerekir. Benim de o açıdan Eskişehir’de çok umut gördüğüm için ikincisi de okulum benim için çok önemli ben şuan iç mimarlık okuyorum ve okulumu da düşünmem gerekiyor bir taraftan.
LGBTİ bireylerin Meclis’te olmaları neden çok önemli?
Şimdi Meclis’te 550 milletvekili var ve büyük bir çoğunluğu erkek ne yazık ki. Yüzde 14’ü kadın. Yıllar önce kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınmışken ona rağmen kadınlar sözlerini üretemiyorlar. Biz LGBTİ bireyler olarak erkek milletvekillerine çok zor ulaşabiliyoruz kadın milletvekillerine de çok zor ulaşabiliyoruz. Kendi söylemlerimizi daha hızlı bir şekilde topluma iletebilecekken neden başka birilerine bırakalım kısmı da var yani. Bizim şuanda çalışabildiğimiz CHP ve HDP den çok az isim var sayabildiğimiz. Ben oraya girersem belki 550 milletvekili söylem üretebiliyor hale gelebilecek. Çünkü birebir temas edecekler. Düşünsene Meclis koridorlarında dolaşan bir eşcinsel vekili merak edecekler daha hızlı temas edeceğim, daha hızlı anlatabileceğim derdimizi ve belki de daha hızlı dönüştüreceğim o insanları. LGBTİ hareketinde son dönemde Gezi Direnişi’nden sonra benim dışımda da bir sürü insan olduğunu ve bizim sorunlarımızı bir sürü insan anlatmaya başladı. Sendikalar, psikologlar, doktorlar, avukatlar ve daha pek çokları. Eskiden biz kendi başımıza kendi kendimize söylüyorduk. Biz şuanda her grupla temas edebiliyoruz ve orada olmamız gerekiyor. “okulda işte mecliste eşcinseller her yerde”
Peki LGBTİ bayrağının renklerini taşıyacak mısınız mecliste? Nasıl giyineceksiniz hazırlıklar var mı bu yönde?
Evet çok farklı ve renkli olacak tabiki de. Tam bir “queer performance” olacak. Hayatı ters yüz ederek yaşıyoruz zaten. O yüzden de kıyafetimde çok farklı olabilir başka şekilde de giyinebilirim başka şekilde de söylem üretebilirim ve başka şekilde de politika yapabilirim yani bunu göstermeyi istiyorum.
Sizin milletvekili adaylığınızı ilk duyduğumda beni de temsil eden birisinin Meclis’te olacak olması fikri gerçekten beni çok heyecanlandırdı.
Bak ne kadar önemli bu umut verici. Biz eşcinsel ve translar için umut verici bir şeyler lazım artık böyle haberler duymak istiyoruz. Arkadaşlarımız intihar ediyor öldürülüyor üzülüyoruz. Sorunlar oluyor davalarımız uzun yıllar sürüyor transfobik bireyler yüzünden eğitim ve çalışma haklarımızdan mahrum kalıyoruz evet biz LGBTİler olarak güçlüyüzü göstermek gerekir artık yeni LGBTİ jenerasyonu geliyor ve onlara umut vermek lazım. Biz cinsel politika yaptığımız için sadece cinsellikle anılıyoruz Sadece seks yapan insanlarmış gibi davranılıyor bize. Herkes seks yapıyor annelerimiz babalarımız seks yapmış ki biz varız bugün hayatta. Bize sadece seks yapan korkunç insanlarmışız gibi davranılıyor. O kısmı aşmamız gerekiyor. Bizlerde politikalar üretebiliyoruz ve her alanda çalışabiliyoruz üretime katkı sunabiliyoruz. Her yerde sözümüzü üretebilecek durumdayız.
HDP yönetimi ne düşünüyor adaylığınız konusunda?
Bu yeni Meclis kimlikler konusunda çok renkli olacak bence gerçekten de her kesimden temsiliyet olacak. Başörtülü, Laz, Süryani, Alevi, çevreciler ve vegan açık kimliğiyle çok fazla kişi olacak değişik bir Meclis olacak.
Peki seçim barajını aşabilecek mi HDP?
Cumhurbaşkanlığı seçimi onun kırılma noktasıydı. İsanlar dinlediklerinde anlayabildiklerini öğrendiler. Şuanda öyle bir süreci geçmiş durumdayız zaten. Açıkçası ben çok umutluyum. İnsanlar yeni söylemler üreten politikacıları görmek istiyorlar. Sayın Selahattin Demirtaş’ın söylemleri gayet yeni ve çok doğru şeyleri söylüyor. Çok fazla çalıştı insanlar farklılıkları anlatmak için meyvelerin toplanacağı dönem bu dönem barajlar yıkılacak.
Peki, size neden oy versin insanlar?
Ben asık suratlı Meclis görmekten sıkıldığını düşünüyorum insanları. Umutsuzluktan, kavgadan ve gürültüden sıkıldıklarını düşünüyorum. Annemler ismimi gerçekten çok iyi koymuşlar benim. Ben çok barışçıl bir insanım. Kendime güveniyorum çok fazla pozitif olmaya çalışıyorum ve iyi bir mücadele edebilecek karakterdeyim zaten. Renkli bir Meclis görmek istiyorlarsa ve yeni söylemler duymak istiyorlarsa kendilerinin temsil edildiklerini gayet iyi göreceklerine inanıyorum. O yüzden oylar HDP’ye diyorum. Artık harekete geçmek lazım sen harekete geçmezsen ben harekete geçmezsem farklı bir yere gidiyoruz çünkü.