Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Türk Silahlı Kuvvetleri'ndeki (TSK) cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişimini tüm yönleriyle araştırmak ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu'nda milletvekillerinin sorularını yanıtlıyor.
1992 yılında Milli İstihbarat Teşkilatı'nın (MİT) askerden arındırıldığını savunarak "Şimdi MİT'ten tamamen askeri atarsanız bu tamamen yanlıştır. Ve bu yanlış 1992'de başladı" dedi. "Ben 2004'tü diye hatırlıyorum Genelkurmay İkinci Başkanı oldum, Hilmi Özkök'e dedim ki 'Bizim en azından bir kadro almamız lazım. Bizim için önemli olan, silahlı kuvvetleri ilgilendiren konular var" diyen Başbuğ, "Sonra da bu konunun Genelkurmay Başkanı tarafından Başbakan'a götürüldü diye biliyorum ama sonuç alamadık. Özellikle bu silahlı kuvvetlere sızma konusunda TSK'yı uyandıracak kim derseniz MİT'tir. Bakın söylüyorum, MİT'ten bize cemaat konusunda tek bir rapor gelmedi!" ifadesini kullandı.
Başbuğ, Genelkurmay Başkanı olduğu dönemde MİT'ten Fethullah Gülen cemaati konusunda bilgi aldıklarını belirtti. Başbuğ, "2009'du zannediyorum, müsteşar Emre Taner'di. Raporu aldık, raporu verirken 'Komutanım bu raporu size gayrıresmi olarak veriyorum, kimse bilmiyor' dedi. Benim için resmi veya gayrıresmi olması önemli değil. İsimler vardı raporda ve polislerle ilgiliydi" diye konuştu.
"Biz o dönemde Gülen cemaatinin açtığı yurtların devlet tarafından sahiplenilmesi gerektiğini söyledik" diyen Başbuğ, "Fethullah Gülen cemaati hakkında en çok konuşma hakkı olan isim benim. Biz bunları söylerken çok kimse bize kızdılar, belki de bunun... Neyse o noktalara girmeyelim" dedi.
Başbuğ, 15 Temmuz'da yaşanan darbe girişiminin "askeri darbe" olarak değerlendirilmemesi gerektiğini savunarak "Bu askeri darbe değil, Fethullah Gülen'in silahlı kuvvetlere sızdırdığı cuntacıların silahlı kalkışmasıdır" ifadesini kullandı.
#Periscope'ta CANLI: Komisyon önceki Genelkurmay Başkanlarından İlker Başbuğ'u dinleyecek. https://t.co/suOJykYS77
— Sezgin Tanrıkulu (@MSTanrikulu) 3 Kasım 2016
İlker Başbuğ'un açıklamalarından bazı bölümler şöyle:
"15 Temmuz darbe kalkışması, bu konulara ilişkin görüşümü ifade edeyim. Bir gün sonra bu darbe girişiminde Bodrum'daydım. Dedim ki; '15 Temmuz gecesi Cumhuriyet'in yaşadığı en korkunç gecelerden biridir. Yapanlar teröristtir, yapılanları lanetliyorum' Bunu 16 Temmuz günü söyledik. Şimdi elbette bu 15 Temmuz darbe teşebbüsünde 242 kahraman evladımızı şehit verdik, 246 o zaman düzelteyim. 246 kahraman evladımızı şehit verdik. Sivil, polis, asker... Hepsine ve bunun yanında terörle mücadelede verdiğimiz bütün şehitlerimize maalesef terörle mücadelede de kayıplar yaşıyoruz, Allah'tan rahmet diliyorum"
"Türkiye o gece felaketin eşiğinden dönmüştür Allah korusun başarılı olsalardı bugün Türkiye'nin nerede olduğunu düşünmek bile istemiyorum herhal de sizler de istemezdiniz. Ama inaniyorum ki onlar başarılı olsaydı ne demokrasi ne laik devlet sistemi ne hukuk devleti, zerresi ortada kalmazdı. Ben o düşüncedeyim. Dolayısıyla 15 Temmuz darbe teşebbüsü ile Türkiye ciddi bir olayla karşı karşıya kaldı. İleride umarım bu darbecilerin darbe planı ortaya çıkarız o zaman bakalım bu planlamaları doğru muymuş, değil miymiş. Bazı büyük planlar küçük hatalar nedeniyle başarısızlıkla sonuçlanabilir. Ben o yüzden bu tür yorumlar için kesin yorumlar yapılmasını sakıncalı buluyorum"
"Darbe girişimi neden başarısız oldu?' derseniz. Ben derim ki TSK'nın komuta kademesinin bu darbe girişimine karşı durmasıdır ve bu darbe girişimine direnmesidir. Şimdi 15 Temmuz nedir? Nasıl isimlendirilebilir? Bu da kanaatimce önemli bir konu. Daha evvel de ifade ettiğim gibi 15 Temmuz darbe girişimini FETÖ'nün silahlı bir darbe girişimi olarak isimlendiriyorum"
"Bir Adil Öksüz olayı var bu yetmez gibi bir de Kemal Batmaz diye bir adam çıktı. İkisi de Akıncı Üssü'nde bu iki isminde Gülen cemaatinin üst düzey elemanı olduğu aşikar. Bu darbe girişiminin Fethullah Gülen tarafından yapıldığını görmemek hata olur. Türkiye'nin geçmişte yaşadığı askeri darbelerle aynı kapsamda aynı şekilde düşündürülmesinin de yanlış olduğunu düşünüyorum. Bu ülke geçmişte askeri darbeler yaşadı, bu bir gerçek. Ama bakın bu gerek emir - komuta gerek cunta dersek, cunta 27 Mayıs'ta vardı. Evet, 15 Temmuz olayı da bir cunta, ama bu cunta Fethullah Gülen'den emir oluyor, sızdırılan insanlar bunlar. Eskiden yaşanılan askeri darbelerle 15 Temmuz'un aynı kaba konulmasını yanlış buluyorum. Dolayısıyla teşhisin doğru yapılması lazım. '15 Temmuz askeri darbe' derseniz bu TSK'ya büyük haksızlık, komutanlar hayatlarını kaybetmesi pahasına direnmiştir. Şimdi kalkıp askeri darbe derseniz yanlış olur, bu Fethullah Gülen'in sızdırdığı askerler tarafından yapılan askeri darbe"
"TSK'nın sorumluluğu nedir? TSK ne yapmıştır, ne yapmamıştır. Benim bu konuyla ilgili değerlendirmelerin 30 Ağustos 2010'a kadardır. Ben emekli oldum ve bir sivil vatandaş olarak kenara çekildim. 2010'dan sonra bu konuya ilişkin soruların muhatabı da ben değilim. O sürecin sorumluluğunu zaten taşımıyorum"
"Dönemin Sayın Başbakanı, şimdi Cumhurbaşkanına 'Bu tehdit bugün bize, yarın size' dedim.Erdoğan 'Komutanım siz bunları çok büyütüyorsunuz' demişti. Ben de dedim ki büyütmüyoruz. Büyük tehlikeler"
"TSK'nın bu biraz evvel sorduğum "TSK'ya bu sızmalar nasıl oldu, cunta nasıl oluştu, neden tespit edilemedi" soruları üzerinde beni ilgilendiren durum. Bunlarla ilgili değerlendirmelerimi söyleyeceğim.
1) Bakınız 1992 yılı bu konuyu değerlendirirken, 1992 öncesi ve sonrası olarak bakmak zorundayız. 1992'de MİT Müsteşarlığı'na bir sivil kişi getirilmiştir. Bu olağan mıdır? Demokrasilerde gayet olağan. Elbette bir sivil de getirilebilir ama önemli olan şudur 1992'den itibaren maalesef MİT Müsteşarlığı'ndaki askeri kadrolar azaltıldı ve neredeyse sıfır noktasına getirildi. Bu doğru değil. MİT Müsteşarlığı yasasına göre 3 kişi Türkiye'de talep edemez. Biz Cumhurbaşkanı, iki Başbakan, üç Genelkurmay Başkanı. Ve MİT bir noktada Genelkurmay'a hizmet veren bir yer, e siz tamamen arındırıyorsunuz bunu. Dünyadaki örneklere baktığınızda en tepe noktasıdaki adam sivilse birinci yardımcısı askerdir. Şimdi MİT'ten tamamen askeri atarsanız bu tamamen yanlıştır. Ve bu yanlış 1992'de başladı. Ben 2004'tü diye hatırlıyorum Genelkurmay İkinci Başkanı oldum, Hilmi Özkök'e dedim ki "Bizim en azından bir kadro almamız lazım. Bizim için önemli olan silahlı kuvvetleri ilgilendiren konular var. Sonra da bu konunun Genelkurmay Başkanı tarafından Başbakan'a götürüldü diye biliyorum ama sonuç alamadık. Özellikle bu silahlı kuvvetlere sızma konusunda TSK'yı uyandıracak kim derseniz MİT'tir. Bakın söylüyorum, MİT'ten bize cemaat konusunda tek bir rapor gelmedi!"
"Genelkurmay Başkanıyken dönemin MİT Müsteşarı'na 'Ben Fethullah Gülen cemaati ile ilgili olarak sizden rapor istiyorum' dedim. 'Bize verin ki ona göre yapacağımızı yapalım'. Bir süre geçti, bir süre sonra bana bir rapor getirildi. 2009'du zannediyorum, müsteşar Emre Taner'di. Raporu aldık, raporu verirken 'Komutanım bu raporu size gayrıresmi olarak veriyorum, kimse bilmiyor' dedi. Benim için resmi veya gayrıresmi olması önemli değil. İsimler vardı raporda ve polislerle ilgiliydi. Şimdi rakam hatırlayamıyorum ama 8-9 tane polisin cemaatle bağlantısı olduğu o raporda yazılıydı. E ne yaptım? Ben bu polislerle ilgili aldığımız bu isimleri sayın başbakana verdim, Bunlar bizim tespitlere göre bunların biz cemaate mensup olduğunu değerlendiriyoruz dedik. Benim dönemimde bu polislerle ilgili bir şey yapılmadı, benden sonra hemen hemen hepsi görevden alındı"
"Alman ve ABD ordusundaki gibi personel izleme mekanizmasının kurulması lazım. TSK’da birinci sicil amirlerinin yetki ve sorumlulukları mutlaka düzenlenmeli. Yarın herhangi bir suça bulaşmış birisi çıkarsa, sicil amiri hiçbir emare yakalayamamışsa bir yaptırımının olması lazım"
"Alay komutanlığına seçerken puan veriyorduk. İnsanları o puanlara göre sıralıyorduk. Alayları da önemine göre, önceliğine göre sıralıyorduk. İkisini karşı karşıya getiriyorduk"
"Türkiye için de aynı şey geçerli, TSK için de... Teknolojik imkanların kullanılmasıyla güvenlik arasındaki denge yok. Zayıf. Bu çok önemli. Teknolojik imkanları veriyorsunuz. Bunla bağlantılı olarak güvenlik tedbirlerinde zafiyet var. FETÖ’nün en güçlü olduğu konu bilgi sahibi olması. Bugün tüm mücadele kim kişisel bilgi sahibiyse hükmetme olanağına sahip"
"Görev sadece 15 Temmuz 2016 darbe girişimiyle bağlantılı değil. Yakinen şahit olduğum, FETÖ tarafından yürütülen komploları anlatmak durumundayım"
"2009 yılında Ergenekon davası 10. dalga tutuklamalarla başladı. 2009 yılında yaşanan iki olay çok önemli. Bugün anlammamız her daim zordur. 23 Şubat 2009'da Erzincan'da oldu, İlhan Cihaner olayı. 23 Ocak 2009'da İlhan Cihaner İsmailağa cemaati kapsamında 9 kişiyi tutukladı, Mart ayında da soruşturma Gülen cemaatine dayanmaya başladı. Bu aynı Erzincan'da bu yaşanırken Kayseri'de ikinci bir olayla karşı karşıya kaldık. 4 Mart'ta hava kuvvetleri savcılığının soruşturmasına göre Gülen cemaatindeki 5 sivil kişinin askeri birliklerle gizli faaliyetleri vardı. Sözde balyoz senaryosu belki bunlarla oyananacaktı. Biz bu ilk ifadelerde özellikle astsubaylar kendilerini Fethullah Gülen'in evlerinde kaldığını ifade edince önemsedik fakat kamu bu olayları yaşarken 25 Mart 2009'da soruşturmayı yöneten Kayseri İl Jandarmalar Komutanı 93-95 yıllarında ifade vermeye Diyarbakır'a çağrıldı. Biz aslında oynanan oyunu gördük, bu komploya inanmıyoruz, terörle mücadele devam ediyor, etkileri olur, göz yumamayız diye anlattık. Adalet Bakanlığı müsteşarı bize 'Sadece ifade vermek efendim, tutuklanma olmayacak' dedi. Oldu"
"Haziran ayın başında Genelkurmay Başkanı olarak ABD'ye davet edildim, gittim, 2 Haziran 2009 günü bu kapsamda Washington'a da gittim, orada genel strateji konularına ilişkin konuşma yaptım. Sonra bana kaynaklardan bilgi geldi, cemaat çok rahatsız olmuş. Uluslararası strateji merkezine giderek ne anlattığımızı öğrenmeye çalışmışlar. Haziran ayının başına geldiğimizde bakıyoruz ki TSK'ya yönelik düğmeye basıyor, bastı. Serdar Aziz'in bürosunda sözde irtica eylem planı masanın üzerinde duruyormuş, masanın üzerinde. Bu komplo polis tarafından basına verildi. Konu gazetenin manşetlerine verildi. Albay Çiçek daha sonra ifade verilmeye çağrıldı, 17 Haziran 2009"
Ne olduysa 26 Haziran'da bu mecliste oldu. Sabaha karşı CMK'da yasa değişikliği yapıldı? Neydi, "askeri şahısların askeri mahallerde işlediği suçlar nedeniyle özel yetkili mahkemelerde yargılanması"...
"Sivil şahısların her halükarda askeri mahkemelerde yargılanmaması. He bu tartışılabilir, demokratik ülkelerde bu vardır. Bu yasa değişikliğinden bizim haberimiz var mı? Yok. Bu doğru değildi. Birinci değişiklik Dursun Çiçekle ilgiliydi, ikincisi ise işte 5 sivil noktası. 30 Haziran 2009'da Dursun Çiçek tekrar çağrıldı, tutuklandı. Ama gerekli yerlerde biz bunu yine ifade ettik, dedik ki yanlıştır. Anayasa'da bir hüküm varsa Anayasa'da değiştirmeden yasayı değiştiremezsiniz. 18 saat sonra herhalde tahliye edildi. Daha sonra ekim ayında ıslak imza konusu çıktı. 2009'daki ıslak imza olarak iddia edilen raporla ilgili, rapor veren adli tıp personeli, jandarma kriminal personeli hepsi tutuklu. Yargılanma safhasında. Erzincan'da yürütülen dava kapsamında 3. ordu komutanı düzeltiyorum Erzurum'a ifade vermeye çağrıldı. Biliyoruz ne olacağını, mazeret göstererek ifade vermeye yollamadık. Tutuklanacağı veya gözaltına alınacağı belliydi çünkü. Özel savcı 3. ordu karargahına geldi, arayacak, hedef belli ordu komutanını alacak. Savcının 3. ordu karargahına girmesine izin vermedik. Zaten 1 hafta sonra İlhan Cihaner, yasa dışı, çok çirkin bir şekilde gözaltına alınıp tutuklanacaktı. Sonra olaylar o kadar devam ediyor ki Ankara Seferberlik Olayı ile karşı karşıya kaldık. Tekrar tutuklanma, gözaltı kararı çıkınca bir kişi daha verdik. 25 Aralık 2009'a geliyoruz, bugün manşetlerde gördük Kozmik Oda soruşturmasında 14 kişi tutuklandı.
Bunu defalarca anlatmamıza rağmen başarılı olamıyoruz demek ki. Birincisi, kozmik oda hakim tarafından aranmasından önce, nerede Kadir Kayan? Firarda. Aynı zamanda Fethullah Gülen'i beraat ettiren kişidir. Şimdi bu geldi, dedik bir dakika bu bizim boyumuzu aşar. Başbakana anlatalım, siz mühürleyin, yarın gelirsiniz dedik. Biz bu konuyu sayın Koşaner de anlattı bu konuyu detaylı olarak o da kara kuvvetleri komutanıydı, yanıma aldım. Onunla beraber Başbakan ile bir toplantı yapıldı. Bu toplantıda özellikle bu aramaya müsade edersek, yasaya aykırıdır, dedik ki "Eğer aramaya müsade ederseniz ülke güvenliği açısından tehlikeli sonuçlar doğar" Sonuç olarak netice alamadık, bu arama 25 Aralık 2009'da başladı 20 Ocak 2010'da bitti. Kozmik Oda'da yasayı açar bakarsanız bu yasada var zaten. Gizli belgelerin aranması soruşturma safhasında olmaz. Buradaki yanlış budur. Mahkeme aşamasında hakim gider, bizim itiraz ettiğimiz nokta buydu.
"Hakim bakar, not alır. Belgeyi alamaz, fotokopisini çıkaramaz. Oradaki aramada Kadir Kayan oradan bir belge çıkartmamıştır, müsade etmedik. Peki ne oldu? Bazı kelimeler yazıdı, kod kelimenin karşılığı varsa bulur. Hiçbir şey bulamadı. Oradaki hakimin baktığı dökümanları bir kasaya kilitledik mühürledik. Şimdi diyorlar ki kozmik odadan yasaya koyduk ama ne oldu? 16 Mart 2013 bu kozmik oda davasını yürüten Mustafa Bilgili, bu dökümanları istedi. O belgeler 16 Mart 2013'te Genelkurmay'dan çıkmıştır, TÜBİTAK'a kadar bu bilgiler gitmiştir. Bugün olsam yine aynı kararı verirdim, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı gibi kişiler vardı listede. Acaba bu faili meçhul cinayetlerle TSK'nın ilgisi var mıydı, yok muydu diye. Ben verdim emri, izin vermesem gelemezlerdi. Ben verdim, eğer vermezsek yarın tüm faili meçhul cinayetleri bize yıkarlardı. Bu silemeyeceğimiz bir şaibe olarak kalırdı"
Taraf gazetesinin manşetini hatırlayın, "Fatih camiyi bombalayacaklardı" "Allah allah diyen ordu nasıl camiye bomba atar" dedim. Ama biz görememişiz, bugün anlıyoruz. Bir asker olarak ben caminin bombalanmasını düşünemiyorum. Biz düşünemezdik ama bu adamların 15 Temmuz'da neler yapabileceğini hiç düşünememişiz. Bizi cami bombalamakla suçlayan insanlar Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu Meclis'i bombaladılar. Biz onu görebildik mi? Benimle ilgili bir iddianame var, savunma yapmam o mahkemede işgal ettiğim makama saygısızlık olurdu. İddianamede şöyle bir şey vardı; bu kişi TSK'ya sızandır. Yine anlayamıyorum, bunu düşünüyorlarmış.
Ben Dursun Çiçek'i inanın kısa boylu, daha bu kadar boylu olduğunu bilmiyordum. Ama bu Genelkurmay Başkanlığı dönemimde bana gelmediği anlamında gelmez ama tanımıyorum. Ama öyle iddia edildi. O bavulcu adam var ya, neler yediğimizi falan konuşuyordu.
Genelkurmay Başkanı olarak albay Dursun Çiçek'ten talimat almaktadır deniyordu. Çünkü Dursun Çiçek Ergenekon terör örgütünde Genelkurmay Başkanı'ndan daha yüksek mevkideymiş. Biz bunu anlayamadık, imam diye bir şey varmış.