Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, özeleştiri yaparak “İstihbarat yetersizliğimiz vardı, MİT gereken desteği vermedi. Kumpası ortaya çıkaramadık” dedi.
Sözcü gazetesinden Uğur Dündar’a konuşan Başbuğ, istihbarat eksikliği ve Balyoz davasındaki görüşlerini aktardı. Dündar’ın söyleşisi şöyle:
Türkiye’de darbeler ve askeri vesayet algısı nedeniyle çekinceler söz konusu…
Ama bu algı bizi (TSK’yı) çok yaralıyor. Önemli olan liyakat ise orada asker de olur, sivil de olur. Siz kalkıp bütün askerlere darbeci diyemezsiniz. Bu kadar ayıp bir şey olur mu? Silahlı Kuvvetler’in geçmişinde bazı askeri müdahaleler vesaire olmuş ama şimdi buradan hareket ederek bütün Silahlı Kuvvetler personelini darbeci diye nasıl görebilirsiniz? Bu zihniyeti nasıl kabul edebilirsiniz? Bu yaklaşım demokrasi ve insan haklarına da aykırı. Babası suçlu diye oğlunu da aynı görmek hangi hukuk devletinde, hangi demokrasi anlayışında var? Bizim istihbarat yetersizliğimiz var.
MİT, Silahlı Kuvvetler’e gereken istihbarat desteğini sağlamadı mı? Bunu mu vurgulamak istiyorsunuz?
Evet.
TSK’nın bünyesinde istihbarat birimleri yok mu?
Madem açtınız, örnek vereyim: Bana ihbar mektupları geliyor. Mektupların büyük çoğunluğu Cengiz Topel Havalimanı’nın yanındaki postaneden atılmış. Yasal yetkimi kullanarak MİT Müsteşarı’ndan talep ediyorum: Diyorum ki; bakın bunların hepsi aynı günlerde, aynı postaneden atılmış. Kamera yok mu orada? Bana bunları atanı tespit edin. Görüntüleri bize verin biz tespit edelim. Yapanı bulalım. Zira askeri personeli biz kolayca tanırız. Onu bulsak zaten olayın karargahına gireceğiz. Kumpas ortaya çıkacak. İhbarcının söyledikleri doğru ise yargıya göndereceğim, böylece sorumlular adalete hesap verecek. Ama iftira ve kumpas ise bunu da ortaya çıkaracağım. MİT Müsteşarı “peki efendim” diyor, bir hafta sonra “ne oldu?” diye soruyoruz, “araştırıyoruz” diye cevap veriyor. İki hafta sonra tekrar soruyoruz; “arızalıydı.” Ben çözemiyorum ki olayı. İstihbarat yetersizliği önemli bir gerçek. Askeri istihbaratın böyle bir görevi ve yetkisi yok.
Peki Jandarma istihbaratının da yok mu?
Jandarma adli polis pozisyonundadır. Jandarmadan bunu isteyemem, çünkü yetkim yok. Soruşturma çerçevesinde savcı veya mahkemenin talep etme yetkisi var.
Sayın Başbuğ gelelim Balyoz ile ilgili değerlendirmelerinize…
Açık söylemek gerekirse olayı, yani kumpası tam olarak Balyoz iddiası ile gördük. Silahlı Kuvvetler’i hedef alan boyutu görüldü. Ben gereken tepkileri ortaya koydum. Taraf gazetesinde “Camiyi bombalayacaklardı” denildiği gün ben de çıktım, “Allah Allah diye eğitim yaptıran bir orduya sizin ‘Allah’ın evi camileri bombalayacaklardı’ iddiasında bulunmanız vicdansızlıktır, insafsızlıktır” dedim. Söylediklerimin doğruluğu, iddiaların ise yalan olduğu ortaya çıktı. Ayrıca pozisyon almanız için iddianameyi beklemeniz ve okumanız gerekir. Bu aşamadan sonra daha birçok açıklama yaptım.
Hangi delillerle suçlandınız?
Bana yöneltilen ana suçlama, basına yaptığım açıklamalar. Benimle ilgili suç duyurusunu mahkeme yaptı. 12. Ağır Ceza Mahkemesi. Savcının böyle bir talebi yoktu! İnternet andıcı suç unsuru olarak nitelendi. Bu suçlamayı yapanlara iki soru soruyorum. Bir: İnternet andıcının şurasında suç unsuru vardır diyebiliyor musunuz? İki: Ben internet siteleri üzerinden kara propaganda yapmakla suçlanıyorum. Desinler ki, sizin döneminizde, şu internet sitesinde, koyduğunuz şu haberle kara propaganda yaptınız. Desinler ki, biz de savunmamızı yapalım. Ama diyemezler, çünkü böyle bir şey yok! İddianameye koyduklarının benim dönemimle hiçbir ilgisi yok.
Ergenekon iddialarına ilişkin değerlendirmeniz nedir?
Cumhuriyet Gazetesi’nin bombalanması ve Danıştay saldırısını Ergenekon’dan atın, Ergenekon Davası çöker. Çünkü cebir ve şiddet olayı olmazsa 312 olmaz. Bu düzmece kurguyu Gazeteci Soner Yalçın kitabında (Samizdat) çok güzel anlattı.
Bakın, 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin gerekçeli kararının 10. sayfasında ne deniliyor: “Bilindiği gibi bu davadaki en önemli eylemlerden biri, Danıştay saldırısını gerçekleştiren Alparslan Arslan’ın eylemidir. Sanıklarda yapılan aramalarda ele geçen dijital ve yazılı hiçbir belgede Alparslan Arslan’ın işlediği eylemle sanıklar arasında bağını gösterecek bir belge ele geçmemiştir.”
Bunu hakimler söylüyor. Belge yok. Ama ne var? Davanın sanığı, tanığı, gizli tanığı olan Osman Yıldırım’ın ifadesi var. Aynı şey Hurşit Tolon için de geçerli. Mahkemeye tutukluluğun kaldırılması için gitti. Mahkeme başkanı tutukluluğun kaldırılması yönünde oy verdi. İki mahkeme üyesi ‘hayır’ dedi. Mahkeme başkanı 17 yıllık hakim. Diyor ki; “Hurşit Tolon’un Zirve Yayınevi olayı ile ilgili olarak ileri sürdüğünüz tek şey, bir gizli tanığın ifadesidir. Tek başına bir gizli tanığın ifadesi ile olmaz. İfadeyi destekleyen başka bir delil ortaya koymanız lazım.