İstanbul'da yapılan ILO toplantısı, dünya çapında ve Türkiye'de faaliyet gösteren sendikalar tarafından boykot edildi. 51 ülkeden sadece 4'ünün katıldığı toplantıda onuşan Başbakan Binali Yıldırım, "Hiç bir ülke kendisine sadakatsiz kamu görevlileriyle çalışmaz, Türkiye’ye çifte standart uygulanıyor” diye konuştu.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Avrupa ve Orta Asya bölgesindeki en önemli toplantısına dün İstanbul’da başladı. Avrupalı işçi sendikalarının boykot ettiği toplantıya sadece Rusya, Azeybaycan, Makedonya ve Kosova’dan işçi temsilcileri katıldı. İşçilerin haricinde 41 ülkenin işveren temsilcileri ve 7 bakan toplantıda yer aldı. ILO, Türkiye’den DİSK ve KESK tarafından da boykot edldi. Türk-İş, Hak-İş, Memur-Sen ve Kamu-Sen ise katıldı. ILO’nun Genel Direktörü Guy Ryder, açılış konuşmasında boykotun nedeninin Türkiye’deki OHAL uygulamaları olduğuna dikkat çekerken, şöyle konuştu:
“15 Temmuz sonrası demokratik hakların korunması ve sürdürülmesi için alınmış tüm tedbirler ve OHAL çerçevesinde alınan tedbirler ILO’nun Türkiye’nin de onayladığı ILO’nun çalışma hayatına ilişkin sözleşmeleriyle uyumlu ve tutarlı olmalıdır.”
Başbakan Binali Yıldırım, son 10 yılda iş gücüne katılımı yüzde 45’lerden yüzde 55’lere yükselttiklerini belirterek, şunları söyledi:
“Türkiye ekonomik büyümenin nimetlerini adil bir şekilde paylaştırmayı önemsemiştir. Bizim politikalarımızın esası insanlarımızı mutlu etmek, hayatlarını kolaylaştırmak, mutlu bir vatandaş haline getirmek. Gelir dağılımındaki yakınlığı, iş güvenliğini, iş güvencesini, örgütlenme hakkını önemsiyoruz. Sendikalaşmaktan ve örgütlenmekten korkmayın. Sendikacılık ideolojik ayrışma anlamına gelmemeli. İşçilerin hakkını her şart altında savunmak, ülkenin gerçeklerini gözardı etmemek, işveren işçi işyeri gerçeğini bir yerden koparmamak. Bunu başardığımızda her sorunun üstesinden geliriz.”
İfade özfürlüğünün “demokrasinin olmazsa olmaz şartı” olduğunu söyleyen Yıldırım, kişi başı milli gelirin 3 kat büyüdüğünü, Türkiye’nin 2020’de orta gelir grubundan yüksek gelir grubuna geçmiş olacağını savundu. Genç ve dinamik nüfusa önem verdiklerini, eğitimi ekonominin ihtiyaçları doğrultusunda yenilediklerini ifade eden Başbakan, “İşsizliğin önüne geçmek için önümüzde ulusal genç istihdam stratejisi var” dedi.
Yıldırım, “emek ve istihdam dostu” bir büyümeyi hedeflediklerini öne sürdü.
Başbakan Binali Yıldırım’ın sözlerine ilk tepki sendikalaştıkları için işten atılan Petrol-İş Sendikası üyesi AKKİM işçilerinden geldi. 65 gündür fabrika önünde direnişte olan AKKİM işçilerinden Ali Gündüz, şunları söyledi:
“Başbakan bunları söyledi de yalnız şöyle bir şey var; madem ‘Sendikalaşmaktan, örgütlenmek korkmayın’ diyor, madem samimilerse bu sözlere uygun yasalar çıkarsınlar o zaman. Nasıl bir işe girdiğinde işçinin sigortalı olması zorunluysa sendikalı olması da zorunlu olsun. Hükümet ne söylerse söylesin bu konuda samimi değil. Çünkü sendikalaşma anayasada var. Buraya kadar güzel. Ancak sendikalaşmanın önünü kesmek için de anayasada bir sürü boşluk var. Bunu her fabrikada yaşıyoruz. İşveren pek çok yola başvurarak sendikalaşmamızı engelleyebiliyor. En az 40 tane yöntem sayabilirim; işçi çıkarma, işçi kaydırma, fabrikayı kapatma, ismini değiştirme... Bunları yaptığı için işverenler herhangi büyük bir yaptırım görmüyorsa ben burada hükümetin samimi olduğunu düşünmüyorum.”
ILO toplantısını da samimi bulmadığını belirten Gündüz, “Bir kere orada işçi kesiminden kimse yok. Patronlar orada. Sol gösterip sağ vurmak, sermayeyi daha da güçlendirmek amaçlanıyor. Diğer şeyler sözde kalıyor” dedi.
Akkim işçisi Ahmet Turan da şu ifadeleri kullandı:
“Bundan yaklaşık 2-3 ay önce Cumhurbaşkanı iş adamları ile bir araya geldi, ‘Biz OHAL’le grevleri yasaklıyoruz. Daha ne istiyorsunuz’ minvalinde bir konuşma yaptı. Yani o yüzden bu söylediklerini samimi bulmuyoruz” diye konuştu. KHK’lerle eylem haklarının ellerinden alındığını, insanların haklarını arayamadığını, yıllarca mahkemelerde süründürüldüklerini, sokakta kimsenin bağıramadığını dile getiren Turan, “Yarın zaten bu sözlerinden döner Başbakan. Bu ülkedeki yasalar işçiyi engellemek üzerine, işçiden yana değil işverenden yana.”
“Hem korkmayın diyorsun hem de hiçbir destek vermiyorsun” diyen Akkim işçisi Ahmet Yıldız, Başbakan’ın sözlerine “İşveren istediği gibi at koşturuyor. Bizi çok rahat bir şekilde çıkarabiliyor mesela. Çoğunluk sağladık ama içeride ne grev yapabiliyoruz ne de başka bir şey. Ancak dışarıda bekliyoruz” diye tepki gösterdi.
Direnişlerine destek aramak için AKP’ye gittiklerini ancak muhatap bulamadıklarını aktaran Yıldız, şöyle devam etti:
“Sadece kuru laftan ibaret bunlarınki. Patrona yetki veriyorsun sonra da çıkıp sendikalaşmaktan korkmayın diyorsun. Şu anda fabrikanın önündeyiz ancak elimiz kolumuz bağlı. Mahkemeden gelecek cevabı bekliyoruz. O da çok uzun sürüyor zaten. İşe iade davaları açtık. Bazı arkadaşlarımızın iki ay sonra, benimki daha belli değil. Davaları kazansak bile patron parayı vererek bizi işe almayabiliyor. İşin ucu paraya dokunuyor yine...”
DİSK Genel Başkanı Kani Beko: OECD 2015 verilerine göre asgari ücretin satın alma gücü açısından Türkiye 26 OECD ülkesi içinde 20. sıradadır. Ülkemizin yüzde 67’sinin borcu ya da taksidi varken, yüzde 71’i sofrasına “iki günde bir et, balık ya da tavuk içeren” bir yemek koyamazken, “ücret artışı istemeyin” demek; ocağınızda yemek pişmesin demektir. Yine ülkemizde sosyal adaletteki bozulma ve gelir dağılımı adaletsizliği vahim boyutlara ulaşmıştır. Nüfusun en düşük gelire sahip yüzde 20’lik dilimi ile en yüksek gelire sahip yüzde 20’lik dilimi arasında 8 kat fark vardır. Bu tablo karşısında “ücret sendikacılığı” bitmiştir demek, sendikalara işçilerin ekmeğiyle ilgilenmeyin demektir.
Keza iş güvencesi ortadan kalkmış, işçilerin sabah gittikleri işe ertesi gün tekrar gitme şansları neredeyse pamuk ipliğine bağlanmıştır. Taşeron başta olmak üzere tüm güvencesiz çalıştırma biçimleri genel çalışma biçimi haline gelmiş olmasına rağmen bu yetmemiş, Özel İstihdam Büroları gibi iş güvencesinin son kırıntılarını da süpürecek olan yasalar jet hızıyla Meclis’ten geçirilmiştir. Yine yakın dönemde kıdem tazminatımızı fona devredecek yasal düzenleme bizzat AKP iktidarı tarafından gündem edilmiş, oluşturulan muhalefet sayesinde yasa taslağı bir kez daha rafa kaldırılmıştır.
Sendikalaştığı için işten atılan binlerce üyemiz varken, atanan kayyımlar tarafından sırf DİSK’li oldukları için iş akitleri feshedilen üyelerimiz varken, grevlerimiz birbiri ardına yasaklanırken, iş cinayetleri katliam boyutuna varmışken ‘sendikalaşmaktan korkmayalım’ demek, aklımızla alay etmektir, gördüklerimizle alay etmektir.
Şayet Başbakan samimi ise taşeron çalışma biçimlerini yasaklaması, sendikalaşmanın önündeki engelleri kaldırması, iş cinayetlerini önleyecek adımları atması ve işçilerin gelir düzeyini yükseltmesi gerekir. Aksi halde işçilerin olmadığı ‘çalışma toplantıları’nda konuşmaya devam edecektir.
ILO toplantısına katılan az sayıdaki işçi konfederasyonundan biri olan Türk-İş’in Genel Başkanı Ergün Atalay, boykot eden sendikaları eleştirirken, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP’ye destek verdi.
“Avrupa’daki bazı liderler, bazı sivil toplum örgütleri ‘ülkenizin cumhurbaşkanını yollayın’ diyor. Türkiye Cumhuriyetinin cumhurbaşkanına, 80 milyonluk nüfusun 55 milyonluk seçmeni, bu ülkede yaşayanlar karar verecek. Demokrasiden bahsedenler, 30 tane mülteciyi ülkelerine almayanlar, maalesef FETÖ terör örgütü üyelerine ev sahipliği yapıyor” diyen Atalay, Türkiye’nin insan hakları konusunda her zaman “iyi imtihan verdiğini” savundu.
Ancak Atalay’ın “Bu ülkede kadınlarla ilgili sorunlarımız var, çocuklarla ilgili sorunlarımız var, taşeronla ilgili sıkıntılarımız var, geçici işlerle ilgili sıkıntılarımız var, örgütlenmeyle ilgili sıkıntılarımız var” diyen sözleri ise Başbakan Yıldırım’ı yalanlar nitelikteydi.
TÜMTİS İstanbul 1 No’lu Şube Başkanı Ersin Türkmen, DHL’de örgütlendikleri için işten atılan 9 üyelerinin 78 gündür direnişte olduğunu hatırlatarak şunları ifade etti:
“Her şeyden önce Başbakanın sendikalaşmanın ne kadar zor olduğunu, direniş yerinde işçilerin ağzından bizzat kendisinin dinlemesini isteriz. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Bunu söylerken bir de icraata bakmak lazım. 13,5 milyon çalışan var bu ülkede ve sendikalaşma oranı sadece yüzde 12. O da sadece resmi kayıtlarda... Bu tablo sendikalaşmanın ne kadar zor olduğunu gösteriyor. Buna yönelik söylemler yerine uygulamalar yapılması gerekiyor. Antidemokratik bir sürü engellemeler var. Sendikasızlaştırma için bir sürü mevzuat var bunların kaldırılması gerek. ILO normlarına uygun bir şekilde yeni bir sendikalar kanunu düzenlemesi sağlamalı. İşkolu, işyeri, işletme barajlarının kaldırılması gerekiyor. TİS yetkileri işçilerin özgür iradeleriyle sağlanmalı. Şimdi bir de çoğunluk itirazları başladı. İşte son dönemlerde işverenlerin en çok başvurduğu can simidi gibi bir sistem bu. Yerel mahkemeler iki ay diyor, iki yıl sürüyor. Dolayısıyla bu hantal yapı içerisinde işçilerin bir sendikalaşmaya başvurduğunda nelerle karşılaştığı ortadayken Başbakanın ‘sendikalaşmaktan korkmayın’ söyleminin hiçbir şekilde gerçekçiliği olmuyor ülkemizde.”