Taşçıer: Kürtler kendini Kürt meclisiyle yönetmeli

Taşçıer: Kürtler kendini Kürt meclisiyle yönetmeli

Devrimci Demokrat Kürt Derneği (DDKD) Başkanı İmam Taşçıer, "Kürtlere, kendisini yönetebileceği sınırları çizilmiş bir bölge lazım. Osmanlı’dan beri belli bu sınırlar. Maraş, Sivas, Malatya’yı içine alan Kars’a kadar giden, Doğu Karadeniz’in altında Erzurum’u kapsayan tabii sınırdır bu" dedi.

Taşçıer, Kürtlerin kendi kendilerini yönetebilmesi gerektiğini de belirterek, "Kürt siyaseti tıkandı. Kürtlerin oyunu alan AK Parti de, BDP de tıkandı. Kürtlerin yönetme hakkını savunacak yeni bir yapıya ihtiyaç var. Nasıl Türkler kendini yönetiyorsa, Kürtler de kendini Kürdistan parlamentosuyla yönetmeli" diye konuştu.

Başbakan Erdoğan'ın Kürt sorununu çözebileceğine inanan Taşçıer, "Erdoğan, gelmiş geçmiş en güçlü iktidar. Askeri bir düzene koydu, yargının yapısını değiştirdi. PKK ile masaya oturdu. Oslo görüşmeleri bu ülkede büyük bir devrimdi. Bu kadar güçlü iktidar isterse Kürt sorununu çözebilir ama istemiyor” dedi.

Taraf gazetesinden Neşe Düzel'in "Bir Kürdistan meclisi olmalı" başlığıyla yayımlanan (6 Ağustos 2012) yazısı şöyle:

 

Bir Kürdistan meclisi olmalı

 

NEDEN İMAM TAŞÇIER

Kuzey Irak’tan sonra Suriye’de de bir Kürt “bölgesinin” oluşacağının ortaya çıkması, Türkiye’de de Kürt sorununa yeni bir boyut kazandırdı. Bu sorunun, bugünkünden çok daha farklı bir şekilde ve çok daha eşitlikçi bir biçimde çözümlenmek zorunda olduğu daha sıkı bir şekilde vurgulanmaya başladı. Bu yeni gelişmeler Kürt siyasetini pek çok açıdan etkiliyor. Özellikle AKP’den uzaklaşan ama PKK’ya da mesafeli bakan Kürt kitlesini kapsamayı amaçlayan hareketler oluşuyor. Mesela DDKD (Devrimci Demokrat Kürt Derneği) adıyla yeni bir örgüt kuruldu. Bu yeni derneğin omurgasını, 1977’de 50’ye yakın şubesi olan ve 50 bin üyesi bulunan eski DDKD’liler oluşturuyor. Şartlar oluştuğu takdirde partileşmeyi de planlayan eski DDKD’li grubun önde gelenlerinden olan yeni DDKD’nin Başkanı İmam Taşçıer’le Kürt siyasetini, Kürt halkının ne düşündüğünü, parti kurulursa kimleri ve hangi görüşleri kapsayacağını ve Türkiye’den neler talep edeceğini konuştuk. Başkan İmam Taşçıer, “Kürt siyasetinde bizim 42 yıllık bir geçmişimiz var. Geçmişte siyasi partiler kendi isimleriyle mücadele edemedikleri için kendilerini derneklerle ifade etmeye çalıştılar. Bizde de asıl çekirdek kadro Kürdistan İşçi Partisi olan KİP’ti. Onun yasal derneği ise DDKD’ydi. Herkes DDKD’yi tanıdı. Biz de bu yüzden DDKD ismini aldık. Şimdi bu dernekte de Kürtlerin sosyal sorunlarına değineceğiz” diyor. 1990’lı yılların başında insanların sokakta enselerinden vurularak faili meçhul cinayetlere kurban gittiği dönemde İmam Taşçıer de iki arkadaşıyla birlikte aynı yöntemle vuruldu ve iki arkadaşı olay yerinde öldü. Taşçıer’i ise beş kurşun deldi geçti ve bir mermiyi hâlâ gırtlağında taşıyor.

 

***

 

Neden yeni bir Kürt hareketi kurmak istiyorsunuz?

Kürt siyasetinde, bu dönemde bir boşluk görüyoruz. Boşluğu doldurmak amacıyla da dernekleşmeye gittik. Kürtlerin sahip olması gereken hakları, hukuku savunan bir sosyal yapı kurduk.

Derneğin adı Devrimci Demokrat Kürt Derneği. Bu hareket eğer tutarsa, ileride siyasi partiye dönüşecek. Yanılıyor muyum?

Doğrudur. Bize göre Kürt siyaseti tıkandı. Kürtlerin oyunu alan AK Parti de, BDP de tıkandılar. Kürtlerin haklarını demokratik ve meşru yollardan savunacak yeni bir yapıya acilen ihtiyaç var.

Bu partinin programı ne olacak?

Biz şu anda bir derneğiz ve biliyorsunuz derneklerin siyasi yönleri yoktur. Ama ileride siyasi partiye dönüşürsek, bu partinin programının birinci maddesi, “Kürtler kendi coğrafyalarında kendi kendilerini yönetebilmeli” olmalı. Biz bugünkü sistemi istemiyoruz.

Peki, ne istiyorsunuz?

Kürtlerin asgari talebi federasyondur. En alt talep budur. Bunun için de Kürt coğrafyasının sınırları belirlenmeli ve o sınırlarda Kürtler kendi kendilerini yönetebilmeli. Bunun adı özerklik de olabilir, federasyon da olabilir. Bağımsızlık da Kürtlerin hakkıdır, o da olabilir. Ama şart şudur.

Şart nedir?

Bu ülkede Türklerle Kürtler artık eşit şartlarda yaşamalı! Nasıl Türkler kendilerini yönetiyorlarsa, Kürtler de kendilerini yönetebilmeli. Yönetim artık Ankara’dan yapılmamalı. Bir Kürdistan parlamentosu olmalı. Kürtlerle Türkler bu ülkede birlikte bu şartlarda yaşayabilirler. Mesela bugün Kuzey Irak’taki yapı, Türkiye için de Kürtler için de şu anda en uygun yapıdır.

Kuzey Irak modeli etnik temelde bir çözüm demek. PKK-BDP çizgisi ise etnik temelde bir özerklik önermiyor. Onlar, çözüm olarak coğrafi temelde bir özerklik öneriyorlar ve Türkiye’yi etnik değil, coğrafi bölgelere ayırıyorlar. Bunun adına da demokratik özerklik diyorlar. Siz, demokratik özerkliğe karşı mısınız?

Evet. Coğrafi temelde bölgeler kurmak çözüm yolu değil. O tür özerklik Kürtlerin taleplerini karşılamaz.

Kürtler dediğiniz hangi Kürtler?

Samimi olalım. Şu anda PKK’nın tabanına, BDP’nin tabanına bakın... Hepsinde bir Kürdistan özlemi var. Kiminle konuşursan bunu söylüyor. Ayrıca, onların demokratik özerkliğinin ne olduğunu ben bile hâlâ bilmiyorum. Üç ili biraraya getiriyorlar ve yerel parlamentolar öneriyorlar. Oysa Kürtler Osmanlı döneminde bunun daha ötesinde koşullarda yaşadılar. Yarı özerk, yarı federal bir şekilde yaşadılar. Bugün artık Kürtçenin bir pazar dili hâline gelmesi gerekiyor.

Kürtçenin pazar dili olması ne demek?

İnsanlar artık Kürtçe dilinde para kazanabilmeli. O dilde siyaset yapabilmeli. O dilde okul açabilmeli. O dilde öğretmen, avukat, doktor olabilmeli ve mesleğini yapabilmeli. Bunun olabilmesi için de Kürtçe, özerk ya da federal bir bölgenin ikinci resmî dili olmak zorunda. Türkiye Cumhuriyeti devletinin Türkçe resmî dili olur. Kürdistan’da iki resmî dil olur ve ikinci resmî dil Kürtçe olur. BDP’nin önerdiği demokratik özerklik ise...

Evet...

PKK sorununu belki çözer ama Kürt sorununu çözmez. Böyle bir çözüm Kürt sorununu sadece erteletir. Belli bir süre sonra insanlar gene mücadeleye devam ederler. İşin gerçeği budur. O yüzden Kürt sorununu çözeceksek doğru dürüst çözelim. Hem PKK de doğduğu zaman bağımsız Kürdistan vaat ediyordu. Halk da öyle düşünüyor. Üstelik PKK, bu vaadini 1990’ların sonuna kadar sürdürdü.

Kürt halkı ne düşünüyor?

“Bağımsızlık” demese de, “bir Türk kadar her hakka Kürt olarak ben de sahip olayım” diyor. Bu hakkın içinde kendini yönetme hakkı da var.

Özerklik ya da federasyon olmadan, Türk ve Kürt demokratik bir Türkiye’de eşit haklara sahip olamaz mı sizce? Mesela Avrupa Birliği hukukunu uygulayan bir Türkiye’de Türk ve Kürt eşit olmaz mı?

Bu eşitlik, ancak çok ileri demokrasilerde olabilir. Çünkü yasaları ne kadar değiştirirseniz değiştirin bu ülkede mantalitenin de değişmesi lazım. Yüzyıllık asimilasyon mantalitesinin değişmesi için uzun zaman gerekiyor. Yüz yıldır inkâr ve asimilasyon politikasının uygulandığı bir yerde sorun, eşit vatandaşlıkla birden bire çözülmez. Bu yüzden, Kürtlere, kendisini yönetebileceği sınırları çizilmiş bir bölge lazım. Kürtler kendi kendini yönetmek istiyor. Bu süreç, demokratik geçişlerle kansız olmalı. Çünkü dünyanın diğer ulusları gibi Kürtler de kendi kendini yönetmediği müddetçe bu sorun sürer.

Bölgesel yapıların genişlediği bir dünyada, çözümü ulusal yapıda görmek geleceğin dünyasıyla örtüşüyor mu?

Kürtlerin kendi kendilerini yönetmeyi tatmaları gerekiyor. Kürtler bunu tatmadıkça hiçbir çözüm gerçekçi olmaz. Kürtler kendi kendini yönetmeyi bir kez tattıktan sonra masaya oturulur ve gerçekçi bir çözüm bulunur. Ayrıca son on yılda Avrupa’nın merkezinde bile bir sürü ulus-devletler kuruldu. Irak’taki özerk yapıyı tanıyan Türkiye’nin Türkiye’dekini de tanıması gerekiyor. Tanımadığı sürece sorun çözülmez. Zaten Kürt coğrafyasında referandum yapılır ve insanlara ne istediği sorulur.

Bu bölgenin sınırlarını nasıl çiziyorsunuz?

Osmanlı’dan beri belli olan sınırlar bunlar. Maraş, Sivas, Malatya’yı içine alan Kars’a kadar giden, Doğu Karadeniz’in de alt kısmında Erzurum’u da içine alan bölgedir bu. Tabii sınır budur.

Sınırın böyle çizilmek istenmesi büyük bir kan ve gözyaşı demek değil mi bu ülkede?

Eğer demokratik bir anayasa hazırlanırsa kan ve gözyaşı olmaz. BDP de dâhil, bizler, Kürt örgütleri olarak hepimiz biraraya geldik ve yeni anayasayla ilgili dört madde talep ettik. Birinci madde, Kürtçenin kendi bölgesinde resmî dil olması. İkincisi, ilkokuldan üniversiteye kadar anadilde eğitim hakkının sağlanması. Üçüncüsü, siyasi parti, hareket ve oluşumların Kürt kimliğiyle kurulabilmesi. Nasıl Türk Tabipleri Birliği varsa Kürt Tabipleri Birliği de olabilmeli. Kürdistan isimli siyasi partiler açılabilmeli.

Kürt örgütlerinin dördüncü talebi ne?

Dört, Kürtler kendi kendini yönetme dediğimiz statüye sahip olmalı. Eğer yeni anayasada bu hakların önü açılırsa, süreç içinde Kürt sorunu kan dökülmeden çözülebilir. Kürdistan’ın sınırlarını bu ülkedeki iki halk da kabul eder. Türkiye’de otuz kırk yıllık bir savaş var geride. Her gün üç beş kişi ölüyor. Suriye’de böyle bir mücadele yaşanmamış olmasına rağmen, bugün Kürtler orada kendi yönetimlerini kuruyorlar. Oysa bir yıl önce Suriye’de Kürtlerin varlığından bile söz edilmiyordu. Orada bütün Kürt muhalefeti biraraya geldi ve şimdi Kürtlerin bölgelerinde özerk yapılar ortaya çıkıyor. Burada da öyle olacak.

Burada özerklik nasıl gerçekleşecek?

Demokratik yoldan olmalı bu. Karnımızdan konuşmayalım. Samimi olalım. Irak’ta ve Suriye’de bu gelişmeler yaşanırken, Türkiye’de BDP’nin ve PKK’nın önerdiği “demokratik cumhuriyet”le sorunun çözülmesi mümkün değil. Irak’taki gibi bir Kürdistan kurulmadan bu mesele kökten çözülmez. Biz Irak’taki gibi ulus temelinde bir özerklik, bir federal yapı öneriyoruz.

Peki, kimlerin bu harekete, bu partiye katılmasını bekliyorsunuz?

İleride partiye dönüşürsek, Kürt aydınlarının, işadamlarının, demokratlarının, Kürt sorununun çözümünde taraf olacak herkesin katılmasını bekliyoruz. Zaten şu anda bize destek verenler de var. Çünkü iş dünyasında demokratik bir Kürt partisi talebi var. Başta da dediğim gibi bugün artık Kürt siyaseti tıkandı. Kürdistan’da oylar BDP ve AK Parti arasında dağılıyor. Bölgede en sevilen adam bile bu iki partinin arasından sıyrılıp oy alamıyor. Dolayısıyla Kürt muhalefeti ortaya çıkamıyor.

Bugün Kürtler, PKK’yla aynı tabanı paylaşan BDP ile AKP etrafında toplanmış görünüyor. Siz bu iki partinin destekçilerine ne vaat edeceksiniz?

Biz demokrasi vaat ediyoruz. Herkesin düşüncelerini özgürce söylemesini vaat ediyoruz. Bakın... Her yönetimde bir iktidar vardır ama muhalefet yoktur. Ancak muhalefet olduğu zaman, o yönetim biçiminin adı demokrasi olur. Kürdistan’da bugün insanların yapısına aykırı bir durum yaşanıyor. Tek bir iktidar var, o da BDP. Bütün yerel yönetimler onlarda. Yüz tane belediye onlarda. Bir iktidarın muhalefeti olmadığı takdirde, o iktidar yanlışlıklar yapar. Biz Kürt siyasetinde örgütlü muhalefeti yaratmak istiyoruz.

Örgütlü muhalefet olarak ne yapacaksınız?

Örgütlü bir muhalefet en azından kamuoyunun önünde onların yanlışlarını söyler. Zaten muhalefetin görevi de iktidarı denetlemek ve dizginlemektir. Nasıl Türkiye’de AK Parti’nin karşısında muhalefet partileri varsa, Kürtlerin de bir muhalefete ihtiyacı var. Biz, Kürtlerin birliğini savunuyoruz ama BDP iktidarına karşı da bir muhalefet oluşturmayı düşünüyoruz. Çünkü muhalefetsiz bir iktidar diktatörlüğe doğru gider. Ayrıca illegal bir yapı demokratik bir yapı olamaz. Demokratik olmayan yapılar da bir ülkeyi yönetemez. O ülkeye diktatörlük, kan ve gözyaşı getirir. Biz onun için de bir muhalefet oluşturmaya çalışıyoruz.

Leyla Zana, Kürt meselesini Başbakan Erdoğan’ın çözebileceğini söylemişti. Bu yaklaşım hakkında ne düşünüyorsunuz?

Erdoğan, Türkiye’de gelmiş geçmiş en güçlü iktidarlardan biri. Yüzde 50’nin üzerinde oy aldı, askeri bir düzene koydu, yargının yapısında değişiklikler yaptı, PKK ile masaya oturdu, Oslo görüşmelerini yaptı. Bu Türkiye tarihinde büyük bir devrimdi. Bu kadar güçlü iktidar isterse Kürt sorununu çözebilir ama istemiyor.

İstemediğini neye dayanarak söylüyorsunuz?

AK Parti on yıldır iktidarda. Kürtlerin Erdoğan’dan beklentisi sadece TRT Şeş ve Kürtçe seçmeli ders değil! AK Parti sorunu çözmek isteseydi süreci yasalaştırırdı. Ama yapmıyor. Kürt meselesini çözmek için attığı olumlu adımların altını yasalarla doldurmuyor. O doldurmazsa, bunu bu ülkede kimse dolduramaz. O zaman da kan ve gözyaşı devam eder. Nitekim AK Parti’nin oyu düşerse yerine koalisyon hükümetleri gelecek. Biz bu ülkenin Bosna gibi olmasını istemiyoruz.

Silahlı mücadeleye karşı mısınız?

Silahlı mücadeleye karşı olmak demek bunu tümüyle reddetmek demektir. Oysa silahlı mücadele bir yöntemdir ama tarihin her döneminde geçerli değildir. Bugün silahlı mücadele dünyada da marjinalleşti. Demokratik ortam varsa, demokratik mücadele zorlanmalıdır. Bugün Türkiye’de silahlı mücadele yapmanın şartları ortadan kalkmıştır. Çağımızda artık insanlar facebook üzerinden örgütlenirken, silahlı mücadele gereksizdir. PKK’nın yerel kadroları dahi söylüyor bunu. Biz, bugünün Türkiye’sinde silahlı mücadeleyi savunmuyoruz. Zaten savunsaydık o cenahta olurduk.

Bugüne kadar PKK’yla aynı tabanı paylaşmayan hiçbir Kürt partisi kitle partisine dönüşemedi. Eğer partiye dönüşürseniz, siz bunu başarabileceğinize inanıyor musunuz?

İnanıyoruz. Çünkü onların bazı söylemleri Kürtler için doyurucu değil. Onların talepleriyle Kürt insanının talepleri bir değil. Öcalan, cezaevinden çıkan bütün mektuplarında hep Atatürk dedi on yıldır. Atatürkçü olduğunu söyledi. Ama halk buna hiç itibar etmedi. Kürt halkı Atatürkçü olmadı. Öcalan lider olmasına rağmen o insanlar, “ne yapsın cezaevi koşulları insanı böyle yapıyor. Mektubu dışarı çıkmaz yoksa” diyordu. Aynı şekilde demokratik özerklik de böyle.

Kürtler demokratik özerklik için ne düşünüyorlar?

Öcalan ve BDP demokratik özerliği öneriyor ve övüyor ama halk öyle düşünmüyor. İnsanlarla birebir konuşun, hiçbiri bununla yetinmiyor. Öcalan için de, “Şimdi bunu istiyor ama yarın biz öbürünü isteyeceğiz” diyorlar. PKK’nın tabanı da şu anki talepleri ilk aşama talepler olarak görüyor. Önderler halka yol gösterir ama halkın da bir istemi var. Halk istemediği bir şeyi kabul etmez. Artık bazı şeyleri direkt konuşmak lazım. Biz karnımızdan konuşmayacağız. Direkt konuşacağız ve talep göreceğiz. Gerçekte ne düşünüyorsak, ne öneriyorsak onu söyleyeceğiz. Kürt halkı kendi kendisini demokrasi içinde yönetmek istiyor.

Bir kitle hareketine dönüşmeyi nasıl başaracaksınız?

İlk hedefimiz yıllarını Kürt hareketine veren insanlarla kadro hareketi olmak. Kadro hareketleri sonra kitle hareketine dönüşürler. AK Parti de bir kadro hareketi olarak ortaya çıktı. DDKD, bütün Kürtlerin beyninde yerleşmiş bir harekettir. 42 yıllık bir mazimiz var bizim. Biz sosyalist gelenek üzerinden politika yürüttük hep. Bu hareketin adı, 1970’lerin başında Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi’ydi, sonra Kürdistan İşçi Partisi oldu. 1980 öncesinde de Kürdistan İşçi Partisi’nin gençlik derneği olarak DDKD kuruldu. Yasadışı siyasetimiz 2000’lere kadar devam etti.

Barzani, Irak’ta bir Kürdistan kurdu. Suriye’de de PKK’nın ağırlıkta olduğu ikinci bir Kürdistan daha oluşabileceği söyleniyor. İki bağımsız Kürdistan olursa, bu, Türkiye’deki Kürtleri nasıl etkiler?

Ona uygun bir yönetim biçiminin Türkiye’ye de gelmesini, Türkiye’deki Kürtler de isterler, talep ederler. Çünkü burada vali gelecek Kürt olduğun için seni aşağılayacak, emniyet müdürü gelecek seni aşağılayacak, orada ise Kürtler valisiyle, emniyet müdürüyle kendi kendilerini yönetecek. Bu, Türkiye’deki Kürtler için kabul edilemez bir durumdur. Zaten şu anda Türkiye’nin sınır bölgelerinde Kürt ulusal muhalefeti çok daha yüksek. Şırnak, Cizre, Silopi gibi sınır bölgelerinde kendi kendini yönetme talebi, yani Kürdistan bölgesi anlamında özerklik talebi, Malatya’dakinden çok daha fazla.

Başbakan Erdoğan, Suriye’de özerk bir Kürt bölgesi kurulursa müdahale edileceğini söyledi. Kürtler bu müdahaleyi nasıl karşılar?

Müdahale edilirse Kürtler savaşırlar. Türkiye, Suriye’deki Kürtleri ve Kürt muhalefetini hâlâ kabul etmiyor. Suriye Kürdistanı’nın tümü PKK’nın etkisinde değil. Kürtler, Özgür Suriye ordusunun Kürtlere hücum etmesinden endişeliler. Böyle bir şey olursa bunu Türkiye organize etmiş demektir.

Peki, iki bağımsız Kürdistan birleşir mi?

Çok zor. 12 Eylül öncesinde bizim partimizin programında dört parçadaki Kürtleri birleştirmek vardı. Şimdi böyle düşünmüyoruz çünkü gerçekçi değil.

Türkiye’deki Kürtlerin de bağımsızlık isteyebileceğini düşünüyor musunuz?

Bağımsızlık Kürtlerin hakkıdır ama bu aşamada bağımsızlık erken bir talep. Bizim tercihimiz Kürtlerle Türklerin demokratik yoldan sınır çizilerek özerk bölgelerde eşit hak temelinde yaşamaları. İleri demokrasiye sahip bir Türkiye’den ayrılmak Kürtlerin işine gelmez. Biz eskiden bağımsızlığı savunuyorduk. Şimdi ise bağımsızlık Türkiye’deki Kürtlerin işine yaramaz. Federal veya gelişmiş bir özerk yapı Kürtler için yeterlidir.

Bağımsızlık niye Kürtlerin işine gelmez?

Çünkü Kürdistan’daki bütün iller geri. Diyarbakır’ın nüfusu bir buçuk milyon ama bir tek fabrika yok. Van’da, Bitlis’te bir tek fabrika yok. Sadece ufak çırçır falan fabrikaları var. Diğer tarafta ise üretim yapan, dünyaya mal satan, fabrika yapan fabrikalar var. Kürtler Türkiye’den ayrılarak niye sıfırdan başlasınlar ki? Fabrika yapan fabrika yapıncaya kadar 50 sene daha geçecek. Bugüne dek birlikte yaşamışsın, bütün bunlar senin verginle, suyunla, barajınla ve yeraltı zenginliklerinle de olmuş. GAP’ta fabrikayı kurmuşsa Kürtler olarak sen de ondan yararlan. Türkiye’den ayrılmak ekonomik olarak Kürtlerin işine gelmez. Ayrıca Türkiye’nin devlet ve hukuku işlevselleştirme tecrübeleri var. Siyasi tecrübeleri var. Bunlar da Kürtlerin işine yarar.

AKP’nin bugünkü Kürt politikaları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Kürt sorununu çözmek için riski göze almak lazım. AK Parti şu anda riski göze almayan bir politika güdüyor. Milliyetçi söylemlere ve tekçi yaklaşıma büyük ödün veriyor.

Peki, Kürt sorununda PKK’sız bir çözüm olabilir mi?

İmkânsız. PKK artık halkla bütünleşmiş bir hareket. Binlerce insan öldü. Bunların aileleri var. Onbinlerce insan cezaevinde yattı ve yatıyor. Bunların aileleri var. Binlerce köy yakıldı. Bunların ailesi var. Binlerce faili meçhul cinayet işlendi. Bunların aileleri var. Bu insanların hepsi kendilerini PKK’da buluyor. Çünkü mücadele eden o görünüyor. Devlet de, halk da onu öne çıkarıyor.

Sizce PKK silahı bırakıp siyasileşir mi?

Siyasileşir tabii. Olması gereken de bu. Zaten bugün PKK siyaset yapıyor. Bütün kadroları siyaset yapıyor. BDP, PKK’nın dışında siyaset yapmıyor ki. Onun yönlendirmesiyle siyaset yapıyor.

Devlet, PKK’nın silahsız siyaset yapmasını tercih eder mi?

Devlet, PKK’nin silahsız siyaset yapmasını bugüne kadar tercih etmedi. Etmiş olsaydı bu sorunu çözmek için devlet adım atardı. Silvan olayından Dağlıca’ya ve Reşadiye’ye, bu baskınların masum olmadığını, bunların içinde derin güçlerin bulunduğunu, bunların derin operasyonlar olabileceğini görüyoruz. PKK, bir sürü uluslararası yapının yönlendirmeye çalıştığı bir örgüt. PKK’nin bazı birimlerini etkileyebilirler. Demokratik Kürt siyasetinin gelişmesi derin devletin işine yaramıyor.

Otuz yıldır süren savaş nasıl durur sizce?

Bu iş bir günde kesilmez. Demokratik yasaların çıkmasıyla ve demokratik ortamın sağlanmasıyla olur ancak bu. Çünkü bu ülkede dört bin köy boşaltıldı, binlerce insan göç etti. O insanlar işsiz güçsüz Batı’ya geldiler, eroinden kadın ticaretine bütün kirli işlere bulaştılar. Ayrıca binlerce insan faili meçhule kurban gitti. Sadece 1991-97 arasında Diyarbakır’ın bir ilçesi olan Silvan’da 950 kişi öldürüldü.

950 faili meçhul!

50 bin nüfuslu bir yer Silvan. Her elli kişiden biri öldürülmüş! Durum bu işte! Bu yaralar zamanla ve demokrasinin kökleşmesiyle sarılır ancak. Ama tam aksi yapılıyor. O zaman öldürüyorlardı, şimdi KCK operasyonlarıyla içeri atıyorlar. Bugün herkeste içeri girme korkusu var. Kürt sorunuyla ilgili bir etkinlik yaparsam, çözüm önerirsem beni de atarlar diye düşünüyor insanlar. Oysa demokratik Kürt siyasetini bastırmak demek, silahı sürdürmek demektir. Gene aynı şey yapılıyor!..