T24 Haber Merkezi
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, katıldığı canlı yayında cumhurbaşkanlığı adaylığına ilişkin olarak yaptığı açıklamada, "Öyle bir hayalim yok. Bu iş hayal kurmakla değil, gerçekleri ortaya koyup üreterek, insanların kabulüyle olabilecek işlerdir." dedi. İstanbul'a 'gurur ve keyifle' hizmet ettiğini söyleyen İmamoğlu, "Memleketin iyileşmesi adına 86 milyonu eşit gören devlet yapısı olması adına bu omuzlar bütün yükleri taşır" diye konuştu.
İBB Başkanı İmamoğlu, tv100'de yayınlanan Candaş Tolga Işık ile Az Önce Konuştum programının canlı yayın konuğu oldu. İmamoğlu'nun yarın (14 Aralık) yapılacak duruşması hakkında 'siyasi yasak' ihtimali sorulduğunda "Ekrem İmamoğlu bundan en son zarar görecek kişi. Siyaseten fayda göreceğimi iddia edenler var. Ben öyle bir faydanın zerresini istemiyorum" yanıtını veren İmamoğlu, 'siyasi mağduriyet' konusunda ise "Ben mağduriyet yaşamadan, hükümete karşı herkesin seferber olduğu bir seçimi kazındım. Ben mağduriyetle kazanmayı kendine adet edinmiş birisi değilim. Onu mağduriyetle kazanmış insanlara soracaksınız." ifadesini kullandı.
İmamoğlu, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı 'üç dört defa' rüyasında gördüğünü söyleyerek, "Tahminde bulunuyorum, eminim ki o her gece rüyasında beni görüyor" dedi. İmamoğlu, Erdoğan hakkında, 'İstanbul travması' olduğunu dile getirdi.
İmamoğlu, Işık'ın 'Cumhurbaşkanı olma hayaliniz var mı?' sorusuna, 'Öyle bir hayalim yok' dedi ve "Bu iş hayal kurmakla değil, gerçekleri ortaya koyup üreterek, insanların kabulüyle olabilecek işlerdir. Ben İstanbul'a hizmet etmekten onur duyuyorum" yanıtını verdi. İmamoğlu, "Gururla ve keyifle bu kente hizmet ediyorum. Ama şunu da söylüyorum; bu sürece kendini adamış biri olarak memleketin iyileşmesi adına 86 milyonu eşit gören devlet yapısı olması adına bu omuzlar bütün yükleri taşır" dedi.
İmamoğlu'nun katıldığı canlı yayında söylediklerinden öne çıkanlar şöyle:
"Bugün farklı ülkelerden de katılan bir kısım öğrencilerle Türkiye ve demokrasiyi konuştuk. Hatta Standford Üniversitesi'nden vardı, Avrupa'nın farklı üniversitelerinden gençler vardı. Bizim üniversitelerimizden katılan gençlerle... Türkiye'nin bu demokrasi sürecini konuştuk. Konuşulan tek şey merkeze oturan tek şey baskı altında toplum, adalet duygusu, özellikle gençleri umutsuzluğa iten sebepler. Demokrasiyi öteleyen ya da demokrasiyi baskı altında tutan ekonomik sebepler; borçlanmış gençlik geleceği... Baktığınızda bunları konuşmak böylesi genç bir ülkede 33-34 yaş ortalaması olan bir ülkede bizim demokrasi gelişimimiz açısından çok üzücü.
Evet, olgunlaşmış bir demokrasi sürecine sahip değiliz. Çok şeye ihtiyacımız var. Çok çabaya ihtiyacımız var. Çaba gösterirken belki ihmalimiz oluyor, milletçe bunu söylüyorum. Bu ihmali gideren ya da toplumu bu konuda daha duyarlı hale getiren bir müsubet, bir nasihatten evladır misali bazen başımıza böyle müsibetler gelebiliyor. Bu yolculukta taşları kaldırmak, düzenlemek için bir fırsat olarak görüyorum.
Biz böyle bir kararı umut etmiyoruz. Her şeye rağmen yarınki mahkemenin hakimine, savcısına karar vericilerine sonsuz güvenmek istiyorum. Temennim o. Her zaman söylüyorum. Allah'ım vicdan yoksunu, adalet yoksunu insanlardan bizi koru. Bunlar önemli kavramlar. Güvenmek istiyorum. Kötü bir söz söylemek, önyargılı davranmak istemiyorum. Umarım kalplerinde adalet hissiyle ve en güçlü hukuk bilgileriyle karar versinler.
Düşünsenize; Ben 31 Mart seçiminde o en hararetli akşam, daha sandıklar sayılmamış, henüz rakamlar dökülmemiş. Anadolu Ajansı veriyi kesmiş. Öyle bir ortamda çıkıyorum hakkımı arıyorum. Hak yemem, hakkımı yedirmem diyorum. Öyle bir gece... Ve o gece o tansiyonla ben hiç bir laf etmiyorum, kimseye. 18 gün sabırla bekliyoruz. Hakkımızı alıyoruz. Sonra 6 Mayıs günü seçim iptal ediliyor. O hararetle yolumuz uzun diyorum, gençliğimiz var, heyecanımız yüksek deyip insanlara moral motive sağlıyoruz. Tek kötü lafımız yok. Ben aylar geçecek, 4 Kasım 2019'da bana hakaret edene, sayın bakana cevap veriyorum.
Cümleme lafa bakarım laf mı diye, adama bakarım adam mı diyorum. Ben 4 Kasım'da, aradan 6 ay geçmiş. Görevimi yapıyorum, milletimle buluşmaktan moralimin en yüksek yerindeyim. O kadar süre sonra YSK'ya hakaret edeceğim... Ama daha acısı ne biliyor musunuz? Bu hakaret olarak ne zaman anlaşılıyor? 20 ay sonra. Dolayısıyla ben bir kaç yerde de söyledim. Size de söyleyeyim. Yine o muhterem İçişleri Bakanı söyledi ya, 'Hüngür hüngür ağladım İstanbul seçimlerini kaybettiğimiz gece diye. Ve o hüngür hüngür ağlayan akıl, o bakan ve o amiri bu davayı açtırmıştır. Bu siyasi bir süreçtir. Tekrar ifade edeyim gerçekten bu memleketi vicdan yoksunu, adalet yoksunu insanlardan bu devleti, bu milleti Allah korusun diye dua ediyorum ve aynı zamanda mücadele veriyoruz.
Seçimi iptal edenler ahmaktır dediğim lafın öncesinde bana hakaret eden insanı hedef alarak cümlemi kuruyorum, ucuna da bu cümlemi ekliyorum. Seçimi iptal edenlerin kim olduğunu da az önce söylüyorum zaten. Benim için seçimi iptal edenler net. O gün hüngür hüngür ağlayan ve onun amiri ve onun çevresindeki insanlar diyorum. Benim için seçimi iptal edenler onlar. Bana ahmak diyen kişi kendisi ve ona cevaben bu cevabı verdiğimi diyorum.
Ben AB Komisyonuna, bizim hükümetimiz diyor ki gel yerel seçimleri izle. Onlarda geliyor izliyor. Ve rapor tutuyorlar. O raporu tutan raportörde komisyonda beni konuşma yapmak üzere davet ediyor. Ben onun için gittim Strasburg'a. Ve orada bir konuşma yaptım. Konuşmamda aslında çok medeni bir konuşma. Aslında konuşmamda hükümete teşekkür ediyorum. Günün sonunda hakkımız olan bir seçimi iptal ettirdiniz diyorum. Bu seçimi iptal ettirmekle insanlarımızı ikinci seçime gitmekle bizim demokrasimize zarar verdiniz diyorum. Günün sonunda güya ben gitmişim Avrupa'da ülkemi şikayet etmişim... Bu düşünceyle İçişleri Bakanı bana hakaret ediyor. O ahmağa sesleniyorum diyor. Bir gün sonra gazeteciler soruyor bende lafa bakarım laf mı diye, adama bakarım adam mı diye diyerek bana yaptığı hakareti kendisine iade ediyorum.
Sorgulanması gereken başka bir şey var. İstanbul seçimlerinde hatırlarsanız hırsızlar, çaldılar diye kampanya yaptılar. Sayın bakan çıktı televizyona ortalama 700-750 civarında terörist tespit ettik dedi. Programı yöneten emin misiniz diyor. Garanti veriyor. 3 tane dava açılıyor. Davaların tamamı sonuçlanıyor. Sonucu ne biliyor musunuz? Sıfır. Tek bir gün para cezası bile yok. Hepsi beraat ediyor. Bu milleti rezil ettiniz. Demokrasi tarihinde olmayacak bir işi yaşattınız. Milyonlarca insanın oylarını yok saydınız. Aslında yargılanması gereken, gerçekten o gün seçimi nasıl bu şekilde siyasi bir manipülasyona uğrattılar.
Kim konuşmadı ki? Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan, Bakanlar hepsi. Sayın Cumhurbaşkanına konuşurken kafasını sallayarak Sayın Diyanet İşleri Başkanı eşlik etti bir cuma çıkışında. Bu kadar acı manzaraları gördük. Esas o seçimde suçlanması gereken onlar. Ama bugün söylüyorum. Buradan YSK üyelerine sesleniyorum. Hiç mi vicdanınız sızlamadı? Hiç mi böyle bir yanlış karar aldınız diye oturup muhakimiye yapmadınız? Hiç mi kendinizle hesaplaşmadınız? Böyle bir günü bütün İstanbullulara ve milletimize yaşattığınız için o yanlış kararın altına imza attığınız için hiç mi canınız yanmadı? diye soruyorum.
Birçok insan siyasetin geçmişini bilen, çok deneyimli insanlar, bu sana siyaseten kazandırır. Aynı şeyi seçimde de söyleyen oldu. Bunlar seçimi iptal ederler mi? Aklını mı yitirdi bunlar? Eğer seçimi iptal ederlerse perişan olurlar falan... Benim arkadaşlarım bile bana dedi ki, ya başkanım ederler mi? İnşallah etmezler dedim. Ederlerse ne olur? Fark atarız dedim. Allah kalbimi biliyor. Arkadaşlarımın tamamı şahit. İstemiyorum dedim... Biz görevimizi yapmak istiyoruz. 1 oyla kazansanız ne olacak? Ha 1 oy, ha milyon oy... 13 bin oyla kazandın diye seçimi sana verirler mi diye söyleyen sayın Cumhurbaşkanı. Bu atmosferi bize yaşattılar.
Şöyle diyelim o zaman; 31 Mart'ta 13 bin oyla mı kazandık. Bütün yayın kuruluşları karşımızda, bütün devletin imkanları karşımızda, sayın rakibimiz kadar Sayın Cumhurbaşkanı miting yapıyor. Böyle bir İstanbul propagandası yaptılar. Buna rağmen 13 bin oyla kazandık. Kaldı ki 3 aylık bir kampanyayla. Neticede kimse tanımaz dediler... Bunun anlamı şu; Tabi ki seçimi iptal ettikleri için bir etki doğurdu. Ama ben diyelim ki 3 ay daha kampanya yapsaydım 800 bin oy fark atardım, milyona da çıkma ihtimali vardı. 23'ünde değil 30 Haziran'da olsaydı seçim milyon fark atardık. Beni tanıdıkça halkımızın beni kabul edeceğini, evindeki bir evlat gibi, evindeki bir kardeş gibi seveceğini biliyorum. Ben insanlarımız hakkında, rakibimiz hakkında tek bir kelimemi bütün kampanyam boyunca bulamazlar. Ben tümden halkımızın ihtiyaçlarına dönük cümleler, projeler anlattım. Ya da iftiralara cevap vermek durumunda kaldım. Onun dışında tek bir cümle etmedim.
Ben zaten rakibimi görmem ki, görmezden geldim. Benim için yok hükmünde davrandım. Bunu hakaret olarak söylemiyorum. Bu bir stratejisi. Ben diyorum ki benim muhatabım seçimde seçmen. Bunu ilçede de büyükşehir de de aynı şekilde yaptım. Eğer bir oyuncu, sürekli rakibe karşı bir strateji kurgularsa hem kendi yeteneklerini ortaya çıkaramaz hem de seyirciye tat vermez. Ben milletimize gerçekten hizmet için yola çıktığımı biliyorum. O bakımdan pozitif cümlelerle 3 ay değil, 6 ay kampanya yapsaydık 1 milyon oy fark atardık...
(Binali Yıldırım) Geçmiş olsun ziyaretine de gittim, her zaman bir husus olduğunda ararım... Seçim sürecini ben açarsam kalbi kırılır, nezakete sığmaz. Ama o açarsa konuşuruz. Hiç konuşmadık, ben utanırım. Paramparça olur kalbi. Kovid olduğunda da aradım, hanımefendi hasta olduğunda da yine arayıp eşimin selamını ilettim, bende selamımı ilettim. Bu toplumda olması gereken bir şey.
Vicdanıma ve ruhuma yerleştirmiyorum. Ben hiç negatif düşünmeyi sevmem. Bünyemi onla yormak istemiyorum. Yarın böyle bir kötü karar, böyle bir duygu hissetmiyorum, hissetmek de istemiyorum. Milletimiz adına da Türkiye Cumhuriyeti Yargısı adına da istemiyorum. Ekrem İmamoğlu bundan en son zarar görecek kişi.
Az önce lafım yarım kaldı. Siyaseten fayda göreceğimi iddia edenler var. Ben öyle bir faydanın zerresini istemiyorum.
Ben mağduriyet yaşamadan, hükümete karşı, Türkiye Cumhuriyeti’nin en tepesinden alta kadar herkesin seferber olduğu bir seçimi kazandım. Dolayısıyla mağduriyetle kazanmayı kendisine adet edinmiş bir kişi değilim. Onu mağduriyetle kazanmış insanlara soracaksınız. Benim öyle bir inancım yok. Ben mağdurum diye sokakta gezmek isten bir politikacı değilim. Yarın yine İstanbul, yine ülkemin başka bir konusu olduğunda çocuklarımızın gençlerimizin isteklerine cevap verecek duygularla sahada olmayı yeğlerim. O bakımdan gerçekten ruhumun kenarından köşesinden geçmiyor. Mağdur olup ben acaba ne derim duygusu...
Avukatlarımız farklı fikirler söylüyorlar... Tüm bunlara bakınca siyasi bir dava olduğunu ama gerekçeleriyle ki yarın mahkemeye çok önemli üstat hukukçuların görüşleri sunulacak, aynı zamanda şahit olarak dinlenmesi istenecek başka şahitler var. Bütün bunların dinlenip, bu işin yarın bir karar celsesi olmayacağı yönünde görüşler var. Bir yandan da tereddüt ediyorlar. Acaba siyasi bir dava olup, çılgınlık olur mu diye. Umarım yarın bir çılgınlık yapmaz değerli hâkim ve mahkemenin diğer üyeleri...
Çünkü İBB, Ekrem İmamoğlu ve arkadaşları öyle bir seçim yenilgisi yaşattı ki iktidara 25 yıllık iktidarlarının en büyük simgesi olduğunu düşündüğü bu kentteki yönetimleri ellerinden aldı. Çünkü onlar burayı hak etmediklerini son yıllarda gösteriyor oldular. Özellikle son 10 yılı dehşettir İstanbul'un. İhaleleri, süreçleri, imalat önceleri, yapıları, görmezden geldikleri detaylar... İstanbul'a merkezi idarenin aldığı bir karar ya da yapmak istediği yatırım yanlış ise, yanlış olduğunu kapalı odalar içinde ifade eden akıllar kamuoyuna dönük hiçbir hamle yapmadılar. İstanbul'u mağdur ettiler.
Siyasetin baskısı altında İstanbul'u ezdiler. İstanbul benim aşkım diyen zihniyetin yaşadığı bir başka paradoks, İstanbul'a ihanet ettik diyen zihniyetin o iki aklın arasında İstanbul'u çekiştirdiler. Ve kötüleştirdiler. O yüzden halk dedi ki siz gidin... Bütün bu iktidarın o Ekrem İmamoğlu hedefte oturunca, saldıracakları, tehdit edecekleri, kimisi çıkacak 557 terörist var diyecek, müfettiş yollayacaklar. Daha geçen hafta 85'e yakın soruşturma maddesi geldi İBB'ye.
Sayın Ali Sunal'ın bir programı vardı davet edildim. Güzelde bir programda. Bir öğrenci soru sorabilir miyim diye kalktı. Sayın Cumhurbaşkanını rüyanızda gördünüz mü diye sordu bana. Çok hoşuma gitti. Sonra bir an düşündüm. 3-4 kez gördüm. Ama tahminde bulunuyorum, eminim ki Erdoğan her gece rüyasında beni görüyor. Böyle bir İstanbul travması var bu sürecin. Günün sonunda 3,5 yılın sonunda bu baskıya rağmen, pandemi sürecine rağmen, son 1 yıldır yaşadığımız büyük ekonomik depresyona rağmen iyi şeyler başardık.
Maliyetler 1'e 3 arttı, 1'e 5 arttı... Böyle bir ortamda suya bile zam yapamadık. Ülkede elektrik faturası, İSKİ'de 1'e 6-7 arttı ama biz suya zam yapamadık. Dedi Allah'ın suyuna zam mı yapılır? Tabii ki yaratanın bize bahşettiği şey. Ama 250 kilometreden su geliyor. Şu an neredeyse artık milyarlarca elektrik faturası öder duruma geldi İSKİ. Yüzde 20-15 seviyesindeydi İSKİ'nin bütçesindeki su faturası oranı, şu an yüzde 60'a çıktı bu oran...
Buna rağmen onların yapamadığı, durdurmak zorunda kaldığı 10 metronun 10'unu birden yapıyoruz. 3'ünü tamamen bitirmek üzereyiz. Dudullu-Bostancı'daki 15 kilometre uzunluğunda... Bu ayın sonunda bitiriyoruz. 1 Ocak'ta da Cumhuriyetimizin 100. yılını yaşayacağımız 2023'e keyifli girelim diye açacağız.
150 günde 150 proje kampanyamız var şu an süren. Şu anda bu proje 158 noktada 190 projeye ulaştı... Bu kampanyamız 1 Ocak'ta bitiyor Dudullu Bostancı metrosunun açılışıyla. Şimdi şubat mart nisana bir 150 günde 150 proje daha hazırlıyoruz. Biz iş ürettik. Gece gündüz ürettik. Bütçemize bereket getirdik. Bu şehrin kaynaklarını bir avuç insana heba ettirmedik. Bir avuç insanın kullanımına götürmedik, iş için kullandık... Örneğin pandemi döneminde 5 kat birden sosyal yardımları artırdık, o dönem en önemli ihtiyaç oydu. Aylarca otobüslerimiz boş gitti geldi, aynı personele aynı maaşı ödedik, aynı yakıtı tükettik ama boş. Ve 1 kuruş devletten destek almadık. Dünyanın her yeriyle görüştük. C40'ın üyesiyiz. Bir toplantımızda dünyanın en ünlü şehirlerinin belediye başkanlarının olduğu 250 belediye başkanı vardı. Herkes devletinin yaptığı katkıları, destekleri anlatıyor... Ben hiçbir şey diyemedim. Her şeyi beraber yapmışız gibi anlattım. Bütün zorluklara rağmen biz bu şehrin bütçesini gerçek ihtiyaçlara harcadık...
Gururla ve keyifle bu kente hizmet ediyorum. Ama şunu da söylüyorum; bu sürece kendini adamış biri olarak memleketin iyileşmesi adına 86 milyonu eşit gören devlet yapısı olması adına bu omuzlar bütün yükleri taşır. İstediğin yorumu yap. Milletimizin duyguları buna karar verir. Ben kendini adamış Ekrem İmamoğlu olarak, İstanbul’un en fazla oy olarak seçilmiş başkanı olarak bana öyle geliyor ki bu omuzlar bütün yükleri taşır.
Bazı din adamları elbisesiyle bu süreci normalleştirmeye çalışan, konuşmaları hala ısrarla yapa ve onların belli makamlarca ne kadar itibarlı seviyelere taşınacak şekilde gösterilmeye çalışılması… Bunlardan derhal kurtulmamız lazım. Buna göz yuman, yol veren, görmezden gelen kim varsa vatan hainidir. İstanbul, Türkiye’nin can damarı. Ne yazık ki İstanbul’un kaynakları çarçur edildi. Rantla elde edilen bütün kaynaklarda heba edildi. Hep detayları bizde var. Sadece İstanbul değil birçok meseleyle ilgili birçok sorunumuz var
Benim öyle bir şeyim yok. Yani o seviyede düşünebilecek bir vaktim yok. 16 milyonun belediye başkanıyım. Baştan beri biz Canan Hanım’la görevimiz üzerinden iş birliği yaptık. Haz etme ya da haz etmeme gibi bir durumu tartışmadık. Güzel bir seçim dönemi geçirdik. İstanbul güzel bir seferberlik süreci yaşadı. Bu işin baş mimarı genel başkanım Kemal Kılıçdaroğlu’dur. En iyi sahiplenilir anlamında Sayın Meral Akşener yani çok siyasi kahramanlar var. Türkiye’nin her yerinden gelen il başkanları… Muazzam bir seferberlik yönetildi. Öyle bir haz etmeme gibi bir sorunu yok.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, son kez aday olacak. Çünkü kaybedecek zaten. Hukuki tarafında hukukçuların tavrı net. Bir daha olmaması lazım. Bu beni çok ilgilendiriyor mu? Açıkçası ilgilendirmiyor. Çünkü hani dedim ya biz rakibimizi görmezden geliriz. Esas olan bizler, altılı masa ve 86 milyon insanımızın alacağı hizmeti konuşmalıyız. Ekonominin düzelmesi, yüksek enflasyondan kurtulmak ve memleketin bütün nimetlerini paylaşmak, milletçe hak ettiğimiz seviyeye erişmek, eğitimde, adalette ve gençliğin geleceğe ümitle bakacağı süreci oluşturmak…. Çok yapacak iş var ve bütün bunları yapacak güce sahibiz. Gerçekten müthiş yetenekli insan kaynağı var. Her yönüyle ben çok başarılı bir döneme hazır olduğumuzu düşünüyorum. Sayın Cumhurbaşkanı bir kez daha seçilemeyeceği için aday olamaz diye düşünüyorum.