Hakan Özyıldız*
Dünyada ekonomik ortam değişiyor. Bol para dönemi bitiyor. En geç gelecek yılın ilk yarısında merkez bankaları bilançolarını küçültmeyi hızlandıracaklar.
Buna karşılık bizim de dahil olduğumuz gelişmekte olan ülkelerin (GOÜ) çoğunluğu sıcak paraya, krediye, tüketime, ithalata dayalı büyüme modelini değiştirmedi. Değişimin ötelenmesinin en büyük nedeni seçimleri kaybetme korkusu. Seçmeni rahatsız edecek, uzun vadeli yapısal kararları hayata geçirememeleri.
Türkiye’nin durumuna bakalım. Bugün sandık başındayız. Oy veriyoruz. Cumhurbaşkanını ve TBMM üyelerini seçeceğiz.
Yeni iktidarı oldukça ağır sorunlar belliyor.
Dünyada ticaret savaşları ve Trump, bölgede İran ve Suriye merkezli riskler yükseliyor. İran ambargosu konusunda bir tavır almamız istenebilir. Irak’taki parçalı yapı sorun yaratabilir.
İçeride OHAL, hukukun üstünlüğü, eğitimde kalitenin düşüşü, vb. sorunlar yaşıyoruz. Demokrasi ve insan hakları sorunları her geçen gün artıyor. Daha önemlisi, parlamenter/başbakanlık sisteminin yerine yeni devlet yapılanması nasıl olacak, belli değil. Geçiş nasıl organize edilecek? Bakanlıklar, kuruluşlar ne kadar zamanda yeniden örgütlenecek? Şimdilik belirsiz. Devlet aparatında yaşanabilecekleri düşünmek istemiyorum.
Yanı sıra ekonomide, yüksek enflasyon, işsizlik, tarımda dışa bağımlılık cari açık, bütçe açığı gibi klasik dertler biliniyor. Buna karşılık hanehalkının ve şirketlerin borçları zirve yaptı. Hanelerin borçlarıTL. Ödenmesi bir iç mesele. Alacaklılar ile borçlular bir araya gelirse, kamunun hakemliğinde bir çözüm bulunması mümkün.
Oysa şirketlerin iç ve dış borçları oldukça yüksek. Çözümü kolay değil.
Şimdi yurt dışındaki gelişmeler ile borç sorununa beraber bakalım.
Hep uyarıp duruyorum, biliyorum siz de sıkıldınız. Ama tekrarlamak zorundayım: Bir yıl içinde ödenmesi gereken borç toplamı 185 milyar dolar kadar. Hadi yüksek faizi kabul ettik, alacaklılar anlayışlı davrandılar bize bu kadar yeni borç verdiler diyelim.
Ama bir de 50-55 milyar dolarlık cari açık finansmanı var. Yeni borç bulmak durumundayız.
En kritik soru burada karşımız çıkıyor: Sizce eskisini ödemekte sorun yaşarsak, şüphe uyandırırsak; borcumuzu rahatça ödeyebileceğimiz konusunda, ikna edici bir hikâye bulamazsak, dışarıdakiler yeni borç verirler mi?
Bana göre zor.
Peki yeni hikâye nasıl olmalı?
Teknik olarak uygulanabilir bir hikâyeyi (programı) yazabilecek teknik ekip olacak mı? Benim tanıdıklarım içinde bu yetenekte insan sayısı çok fazla değil. Onların da büyük çoğunluğu tatilde.
Hadi yazıldı diyelim. Siyasi destek olacak mı? Mart 2019’da mahalli idare seçimleri var.Siyasetçi vergiden sosyal güvenliğe kadar oldukça geniş bir perspektifi kapsayan ve sonuçları geniş kesimler için acıtıcı olan bir işe ne kadar destek verirler?
Hadi siyasetçiler bir şekilde ikna edildi, zorla kabullendiler diyelim. Halkın en azından yarısı memlekette hiçbir sorun olmadığına inanıyor. Öteki yarısı da dertlerin boyutunu tam olarak bilmiyor. Kısacası halkın acı reçeteye evet demesi çok zor.
Bu durumda temmuz, ağustos ayında bir program açıklanıp “gözünüz aydın dertlere çare bulundu” dense ne olur?
Programın etkinliği ve sonuçları konusunda sıcak paracıları ikna edemeyen program istenen sonucu yaratmaz. Dışarıdan, yeteri kadar yeni sıcak para veya doğrudan yabancı sermaye yatırımı gelmez.
O zaman programı değerlendirecek, uygulamalarını şeffaf bir şekilde değerlendirecek güvenilir bir yapının devreye girmesi lazım. Bunun illa IMF olması gerekmiyor. Ama güven sorunu çözülemezse, sıcak paracılar programı izlemeye alacaklar, uygulamanın sonuçlarını görmeyi deneyecekler. Kredibilite sorunu çözüldükten sonra kararlarını verip ya gidecekler ya da yatırımlarını Türkiye’ye yönlendirecekler.
Bu süre uzun olmazsa der yok. Ama Mart 2019 sonrasına kadar izleyelim, bekleyelim, görelim derlerse o zaman işimiz çok ama çok zorlaşır.
Kısacası gecikince IMF’li bir program kaçınılmaz hale gelir.