Independent yazarı: ABD, Suriye politikasını tersine döndürerek Orta Doğu'da yeni savaşlara benzin döküyor

Independent yazarı: ABD, Suriye politikasını tersine döndürerek Orta Doğu'da yeni savaşlara benzin döküyor

T24

İngiltere merkezli haber sitesi Independent'ın Orta Doğu muhabiri Patrick Cockburn, daha önce Suriye’deki tek amacının IŞİD’i yenmek olduğunu açıklayan ABD’nin bu politikasını değiştirmesini eleştirdi. 

Cockburn, yazısında “Sadece 10 gün önce ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson beklenmedik bir biçimde Suriye’deki Amerikan güçlerinin IŞİD’in mağlubiyetinden sonra da ülkede kalabileceğini söyledi. Ajandaları bir hayli hırslıydı: Ülkede düzenliliği sağlamak, Beşar Esad’dan kurtulmak, İran nüfuzunu tersine çevirmek, IŞİD’in yeniden dirilmesini engellemek ve 7 yıl süren Suriye savaşını bitirmek” dedi.

Cockburn yazısında “Tillerson, bu yeni çıkışın Suriye ve çevresindeki birçok güçlü aktörü rahatsız edeceğini ve ABD’nin daha önce ülkede IŞİD’le savaşmak dışında bir amaçları olmadığı yönündeki açıklamalarına ters düşmesini umursuyormuş gibi görünmedi. Bunun sonucu olarak ABD, Suriye bataklığına mesafe koyma yönündeki politikasını tersine çeviriyor ve tarihin en karışık iç savaşlarından birine umursamazca dalıyordu” ifadelerine yer verdi.

Cockburn, “ABD için ‘Esad ve İran’ı hedef alarak Suriye’de kalacağını’ söyleyerek ortalığı karıştırmak talihsiz bir andı. Kuzey Suriye’de bir Türk-Kürt savaşı bir hayli şiddetli olacaktır. ABD’nin abartılı İran tehdidi takıntısı – ki her halükarda fazla bir şey yapamazlar – Washington için orta yolu bulmasını ve durumu sakinleştirmesini zorlaştırıyor. Trump ve onun karman çorman yönetimi henüz gerçek bir Orta Doğu kriziyle baş etmedi ve geçen hafta olanlar da baş edemeyeceklerine işaret ediyor” görüşünü dile getirdi.

Patrick Cockburn’ün The Independent’in internet sitesinde yayımlanan, “ABD, Suriye politikasını tersine döndürerek Orta Doğu’da yeni savaşlara benzin döküyor” başlıklı yazısının Türkçe çevirisi şöyle:

ABD’nin yeni ve önemli bir dış politikası nadir olarak bu kadar çabuk ve dikkat çekici biçimde kendini ateşe attı ve niyetlenenin tam tersi bir sonuç ortaya çıkardı.

Sadece 10 gün önce ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson beklenmedik bir biçimde Suriye’deki Amerikan güçlerinin IŞİD’in mağlubiyetinden sonra da ülkede kalabileceğini söyledi. Ajandaları bir hayli hırslıydı: Ülkede düzenliliği sağlamak, Beşar Esad’dan kurtulmak, İran nüfuzunu tersine çevirmek, IŞİD’in yeniden dirilmesini engellemek ve 7 yıl süren Suriye savaşını bitirmek.

Tillerson, bu yeni çıkışın Suriye ve çevresindeki birçok güçlü aktörü rahatsız edeceğini ve ABD’nin daha önce ülkede IŞİD’le savaşmak dışında bir amaçları olmadığı yönündeki açıklamalarına ters düşmesini umursuyormuş gibi görünmedi.

Bunun sonucu olarak ABD, Suriye bataklığına mesafe koyma yönündeki politikasını tersine çeviriyor ve tarihin en karışık iç savaşlarından birine umursamazca dalıyordu.

Bu radikal gelişmenin ilk işareti, her ne kadar öyle olduğu söylenmese de, Kürtlerin domine edeceği 30 bin kişilik bir sınır gücü oluşturulacağının ilan edilmesiydi. Türkiye öfkeyle böyle bir kararı tanımayacağını duyururken Tillerson bunu inkâr ediyormuş gibi göründü. Ancak 17 Ocak’ta yaptığı bu müdahaleci Amerikan politikası açıklaması bomba etlisi yarattı ve Türk tanklarının gümbürtüyle Türkiye-Suriye sınırını geçerek Afrin’e girmesine neden oldu.

Bu verimli ve yoğun yerleşimli topraklar, Suriye’de savaşın yıkmadığı nadir yerlerden. Ancak bu durum Türk jetleri ve topu atışları Afrin ve çevresindeki 350 köyü vururken bu tablo hızla değişiyor. YPG şu ana kadar sert karşılık verdi ancak  krize diplomatik bir çözüm bulunmadıkça Afrin de sonunda Suriye’nin kalanı gibi yıkık dökük binalar yığınına dönüşecek.

Son 5 gündeki çatışmalar, ABD’nin müdahaleci politikasıyla Suriye’nin kuzeyinde düzeni sağlayabileceği düşüncesinin tehlikeli bir fantezi olduğunu ortaya çıkardı. Başkan Beşar Esad ve İran’ı zayıflatmak yerine, “Kürtlerin ABD dışında bir koruyucuya fazlasıyla ihtiyaç duyduklarını” gösterip işlerine yarayacak. Kürtler şimdi Afrin’in Suriye sınırları içinde yer almasını gerekçe göstererek Suriye ordusunun kenti Türkiye’ye karşı savunmasını istiyorlar. Türkiye ile ABD ordularının karşı karşıya gelmesi Tahran ve Şam’ın daha çok işine gelecektir. ABD tarafından tüm kötülüklerin kaynağı olarak ilan edilen İranlılar, kendi parmakları olmadan Amerika’nın Suriye’de sorun yaşamasını görmekten çok mutlu olacaktır.

Bununla birlikte, geçen hafta yaşanan gelişmelerle yeni bir Kürt-Türk savaşının çıkması çok tahmin edilebilir oldu. ABD, Kobani’nin IŞİD’den korunması için 2014’ten itibaren Suriye’ye askeri olarak angaje oldu. Kuşatmadaki Amerikan müdahalesi başarılı oldu ve bu ABD ile YPG arasında IŞİD’i yenmek için kara birliklerinin ittifakının başlangıcı oldu.

Bu gelişme, güney sınırında silahlandırılmış, ABD destekli, “de facto” bir Kürt devletinin genişlediğini gören Türkiye’yi alarma geçirdi. Daha da kötüsü, Türklerin bakış açısından, “Rojava” adı verilen bu yeni oluşum, Türkiye’nin 30 yıldır mücadele ettiği PKK’nın Suriye kolu tarafından kontrol ediliyordu.

ABD, YPG’yle olan ittifakının tamamen askeri, taktiksel ve IŞİD’e karşı olduğu konusunda güvence verdi. Ancak, 2 bin Amerikan askeri Suriye’de Kürtlerin kontrolündeki bölgede kalırsa, Amerikan Hava Kuvvetleri’nin devasa ateş gücüyle bölgede askeri dengeyi değiştirecektir. Bunun sonucu olarak ABD, Suriye’nin kuzeyinde ve doğusunda pratikte bağımsız bir Kürt devletini garanti ediyor olacaktır. Suriye ya da başka bir yerde maruz bırakıldıkları baskı ve şiddet göz önüne alındığında Kürtlerin ulusal özerkliğe benzer bir otonomi isteme hakkı var ancak ne Türk ne de Suriye hükümetleri bunu kabul etmeyecektir.

Şu ana kadar ABD Başkanı Trump, Obama’nın göründüğünden daha güçlü olan Irak ve Suriye politikasında çok az değişiklik yaptı. Ancak bu politika aynı zamanda temkinliydi çünkü Obama’nın bu gibi riskli işlere girerse nelerin yanlış gidebileceği konusunda güçlü bir hissi vardı. Elindekinin üzerinde oynamamaya ya da bölgesel güçler tarafından manipüle edilmemeye dikkat ediyordu.

Trump yönetiminin IŞİD sonrası Suriye ve Irak politikası öncekinden daha geniş kapsamlı hedeflere sahip ancak hedeflerin nasıl yerine getirileceği belirsiz. Daha önce Orta Doğu’da meydana gelen ABD felaketleri düşünüldüğünde Tillerson’un konuşmasından hayal kokuları geliyor.

Uğursuz örnekler arasında ABD’nin gücünün ve kararlılığının bir sembolü olarak Beyrut’ta sınırlı bir askeri varlık bulundurduğu 1983 Lübnan’ı da var. Ancak bir sembol de hedef haline gelebiliyor ve aynı yılın 23 Ekim’inde bombalı bir araç ABD güçlerinin Beyrut Havalimanı yakınındaki karargahına girerek infilak ettiğinde 241 ABD’li personel hayatını kaybetmişti.

Benzer bir şekilde, kendini yok etmeye varacak özgüven ve üstünlük duygusu ABD’nin 2003’teki Bağdat işgalinde de vardı. ABD’li generaller eski rejimin kalıntılarıyla savaştıklarını sanıyordu, ancak aslında toplu bir başkaldırıydı ve kısa zaman sonra bölgede sadece küçük adacıkları kontrol edebildiler.

ABD Esad’dan kurtulmak ve İran’ı bölgede zayıflatmak istiyor olabilir ama artık bunun için çok geç. Irak ve Suriye’de İran yanlısı hükümetler görevde Hizbullah Lübnan’daki tek güç. Bu durum yakın zamanda değişmeyecek ve Amerikalılar Esad’ı düşük ölçekli bir savaşı sürdürerek zayıflatmak istiyorsa bu onu İran’a daha da bağımlı hale getirecektir.

Mevcut Türk müdahalesi Ankara’nın ABD’nin koruması altında kuzey Suriye’de bir Kürt devletine izin vermeyeceğini ve bunun olmasındansa savaşacağını gösteriyor. Ancak YPG’liler de motive durumdalar, silahlanmış haldeler, askeri olarak tecrübeliler ve daha üstün güçler tarafından yenilseler de, ya da Türk ve Suriye hükümetleri onları ezmek için bir araya gelseler de sert savaşmaya devam edecekler.

ABD için “Esad ve İran’ı hedef alarak Suriye’de kalacağını” söyleyerek ortalığı karıştırmak talihsiz bir andı. Kuzey Suriye’de bir Türk-Kürt savaşı bir hayli şiddetli olacaktır. ABD’nin abartılı İran tehdidi takıntısı – ki her halükarda fazla bir şey yapamazlar – Washington için orta yolu bulmasını ve durumu sakinleştirmesini zorlaştırıyor. Trump ve onun karman çorman yönetimi henüz gerçek bir Orta Doğu kriziyle baş etmedi ve geçen hafta olanlar da baş edemeyeceklerine işaret ediyor.