İngiltere bir ilk; işte Avrupa Birliği'nin 65 yıllık tarihi

İngiltere bir ilk; işte Avrupa Birliği'nin 65 yıllık tarihi

İngiltere, İskoçya, Kuzey İrlanda ve Galler'den oluşan Birleşik Krallık'ın Avrupa Birliği'nden (AB) çıkıp çıkmamasını oyladığı referandumda AB'de ayrılma (Brexit) kararı çıktı. AB karşıtlarının oranı yüzde 51,9'a ulaşırken, AB yanlıları yüzde 48,1'de kaldı. Büyük Britanya böylece AB'den ayrılma kararı alan ilk ülke olarak tarihe geçti. Ayrılık kararının AB'yi de ağır bir siyasi krizle yüz yüze bırakacağı tahmin ediliyor.

 

Karar AB Konseyi’ne bildirilecek

 

İngiltere Başbakanı David Cameron'ın Ekim ayında görevini bırakacağını açıkladığı Birleşik Krallık'ın AB'den resmen ayrılmasının 2 ila 10 yıl sürmesi beklenirken, bu süre içerisinde de İngiltere AB kurallarına tâbi olmaya devam edecek. Referandum sonucunun yasal olarak İngiliz hükümeti açısından bağlayıcılığı bulunmuyor ancak İngiliz hükümetinin AB'den çıkış prosedürünü hızla başlatması bekleniyor. Karar, Lizbon Antlaşması’nın 50’nci maddesine bağlı olarak AB Konseyi’ne bildirilecek. Süreç bu bildirim yapıldığında başlayacak ve taraflar ayrılığı müzakere edip bir anlaşma sağlayacak. Bu anlaşma sağlandığı andan itibaren ya da bildirimden sonra en geç iki yıl içinde AB anlaşmaları İngiltere için uygulanır olmaktan çıkacak. Bu süreyi uzatma imkânı, AB ve İngiltere’nin oybirliğiyle mümkün olabilecek.

 

AB, karardan dolayı kaygılı

 

Birçok AB'li politikacı İngilizleri ayrılık kararının sonuçları karşısında uyarmıştı. Brüksel, İngiltere'de alınan kararın hoşnutsuz başka AB üyeleri için örnek oluşturmasından kaygı duyuyor. AB Konseyi Başkanı Donald Tusk, Birleşik Krallık'ın kararına ilişkin yaptığı ilk değerlendirmede, "İngiltere'deki referandumun ardından birliğimizi 27 üye olarak korumakta kararlıyız" dedi. Tusk, “Referandumdan başka bir sonuç çıkmasını istediğimizi saklamaya gerek yok. Bu sonucun siyasi olarak ne kadar ciddi ve hatta dramatik olduğunun farkındayım” diye konuştu. Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz da, İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden ayrılma kararının "domino etkisi" yapacağını düşünmediklerini söyledi.

1951 yılında, Belçika, Federal Almanya, Lüksemburg, Fransa, İtalya ve Hollanda'dan oluşan 6 üyeli Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu'nun (AKÇT) kurulmasıyla başlayan 65 yıllık Avrupa Birliği'nin tarihçesi şöyle:

 

Avrupa kıtasında bir "Birlik" oluşturma fikri 14. yüzyıldan itibaren tarihçileri, filozofları, hukukçuları ve siyaset adamlarını cezbetmiştir. I. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa'da bir "Birliğin" oluşturulmasına yönelik önemli fikirler üretilmiş olmasına rağmen bunların olgunlaşıp benimsenmesi ancak II. Dünya Savaşı sonrasında mümkün olmuştur. Bu sürecin ilk sonucu, siyasi temelli ve insan haklarını koruma, çoğulcu demokrasiyi sağlama amaçları üzerine kurulmuş bir uluslararası örgüt olan Avrupa Konseyi'nin 1949 yılında Strazburg'da kurulması olmuştur.

9 Mayıs 1950'de Fransız Dışişleri Bakanı Robert Schuman, Eski Milletler Cemiyeti Genel Sekreteri Jean Monnet'nin tasarısına dayanan ve birleşik Avrupa'nın temellerini atan Schuman Planı'nı yayımlamıştır. Schuman Planı, Avrupa'da barışın kurulabilmesi için Fransız-Alman dostluğunun şart olduğunu belirtiyor ve bu çekirdek etrafında Avrupa'nın bütünleşmesi gerektiği görüşünü esas alıyordu. Plana göre, yüzyıllardır Avrupa'da süregelen Fransız-Alman çekişmesini ortadan kaldırmanın yolu, yüksek bir otoritenin yönetimi altında, Fransız-Alman ortak kömür ve çelik üretimini sağlamak ve söz konusu örgütü bütün Avrupa ülkelerinin katılımına açık tutmaktı.

Bu çerçevede, 1951 yılında Federal Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg, Paris'te imzaladıkları bir Antlaşma ile Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu'nu (AKÇT) kurmuşlardır. Böylece AKÇT ile devletler, tarihte ilk defa, kendi iradeleri ile ulusal egemenliklerinin bir kısmını uluslarüstü bir kuruma devretmişlerdir. II. Dünya Savaşı'ndan yeni çıkmış, milyonlarca vatandaşını kaybetmiş, ekonomik ve siyasi yıkım yaşayan Avrupa'da, entegrasyonun başta savaş sanayi olmak üzere o dönemdeki endüstriyel gelişim için büyük önem taşıyan bu iki sektörde başlaması tesadüf değildir. Nitekim kömür ve çelik sektöründe başlayan bu ekonomik entegrasyon Avrupa'da sürekli barışın sağlanmasının ilk adımı olmuş ve bugünkü AB'nin temeli böylece atılmıştır.

AKÇT'nin kurulmasından sonra, Avrupa Savunma Topluluğu ile Avrupa Siyasal Topluluğu'nun oluşturulmasına yönelik girişimler meydana gelmiş ancak bu çabalar sonuçsuz kalmıştır. Bir taraftan NATO'nun kurulması, diğer taraftan Avrupa bütünleşmesinin önce ekonomik alanda gerçekleşmesinin daha gerçekçi olacağı düşüncesi, çabaları ekonomik alanda yoğunlaştırmış ve 25 Mart 1957'de Roma'da Avrupa Ekonomik Topluluğu'nu (AET) kuran Antlaşma AKÇT üyesi altı ülke tarafından imzalanmıştır. AET gibi Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (EURATOM) da 1 Ocak 1958 tarihinde yürürlüğe giren Roma Antlaşması ile kurulmuştur. 1965'de kurucu üyelerin imzalamış oldukları "Birleşme Antlaşması" (füzyon antlaşması) sonucunda, AKÇT, AET ve EURATOM için tek bir Konsey, Komisyon ve Parlamento oluşturulmuş, bütçeleri birleştirilmiş ve "Avrupa Toplulukları" terimi kullanılmaya başlanmıştır.

Aynı dönemde, diğer bazı Avrupa ülkeleri (Avusturya, Danimarka, Norveç, Portekiz, İsveç, İsviçre ve İngiltere) İngiltere'nin önerisiyle 1960 yılında Stockholm'de imzalanan bir anlaşma ile Avrupa Serbest Ticaret Alanı'nı (EFTA) kurmuşlardır. EFTA ülkeleri kendi aralarında sanayi ürünlerinde gümrük ve eş etkili vergilerle diğer kısıtlamaları kaldırmışlar, ancak üçüncü ülkelere karşı ulusal mevzuatlarını uygulamayı sürdürmüşlerdir. Bu temel farkın dışında, o dönemde EFTA ile AET'nin önemli farklarından bir diğeri de EFTA'nın tarım sektörünü serbest ticaret alanı içine almaması olmuştur. Zaman içinde üyelerinin büyük bir kısmının AET'ye katılmasıyla eski önemini yitirmiş olan EFTA bugün, İzlanda, Liechtenstein, Norveç ve İsviçre'den oluşmaktadır ve AB ile EFTA'nın üç üyesi arasında (İzlanda, Liechtenstein, Norveç) bir Avrupa Ekonomik Alanı (AEA) kurulmuştur. 1968 yılında Gümrük Birliği'nin tamamlanarak yürürlüğe girmesiyle üye ülkelerin gümrük alanları, tek bir gümrük alanı haline gelmiştir.

Birliğin ilk genişlemesi, 1972'de İngiltere, Danimarka ve İrlanda'nın Topluluğa üyelik antlaşmalarının imzalanmasıyla gerçekleşmiş, ardından 1981'de Yunanistan ve 1986'da İspanya ve Portekiz'in katılmasıyla üye sayısı 12'ye yükselmiştir.

14 Haziran 1985 tarihinde Almanya, Belçika, Fransa, Lüksemburg ve Hollanda tarafından imzalanan Schengen Antaşması; taraf ülkelerin ortak sınırlarında kişilere tüm vize ve gümrük işlemlerinin kaldırılması ve üçüncü ülke vatandaşlarına yönelik ortak vize ve gümrük işlemleri uygulanmasını öngörmüştür. İtalya (1990), İspanya ve Portekiz (1991), Yunanistan (1992), Avusturya (1995), İsveç, Finlandiya ve Danimarka (1996) da anlaşmayı imzalayan ülkeler arasına katılmıştır. Birlik üyesi olmayan İzlanda ve Norveç'in de AB'nin serbest dolaşım alanına dahil edilmesi amacıyla, bu iki ülke ile 18 Mayıs 1999 tarihinde anlaşma yapılmıştır. 5 Haziran 2005 tarihinde de İsviçre, yapılan referandum sonucu Schengen Anlaşması'nı kabul etmiştir.

1 Temmuz 1987 tarihinde yürürlüğe giren Avrupa Tek Senedi ile Avrupa Toplulukları'nı kuran Antlaşmalar, ilk kez kapsamlı bir biçimde tadil edilmiştir. Avrupa Tek Senedi ile yeni ortak politikalar saptanmış, mevcut olanlar geliştirilmiştir. Bu çerçevede Roma Antlaşması'na sosyal politika, ekonomik ve sosyal uyum, çevre gibi konularda yeni maddeler eklenmiştir. Ayrıca, "işbirliği usulü" adı verilen bir sistem çerçevesinde Avrupa Parlamentosu'na Komisyon'un yasa koyma önerilerini ikinci kez değerlendirmek suretiyle yasama sürecini daha yakından etkileme imkânı verilmiştir. Yine Tek Senet ile, daha önce oybirliğinin gerekli olduğu, Ortak Gümrük Tarifesi'nde değişiklik yapılması, hizmetler, sermayenin serbest dolaşımı, ortak ulaşım politikaları konularında alınan kararların nitelikli çoğunluğa dayanması kararlaştırılmıştır. Üye ülkeler arasında "Avrupa Siyasi İşbirliği" aracılığı ile dış politikada işbirliği yapılması da Tek Senet ile karara bağlanmıştır.

Avrupa Topluluğu'nda tek para birimi ve ortak bir merkez bankası sistemine dayalı bir "Ekonomik ve Parasal Birlik" ile ortak dış politika ve savunma politikası perspektiflerine dayalı 'siyasi birlik' kurulmasını öngören Avrupa Birliği Antlaşması ise (Maastricht Antlaşması) 7 Şubat 1992 tarihinde imzalanmış ve 1 Kasım 1993 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Maastricht Antlaşması ekonomik faaliyetlerin uyumlu ve dengeli gelişimini; enflasyonsuz, sürdürülebilir ve çevre korumasına önem veren bir büyümenin sağlanmasını; üye ülke ekonomilerinin uyum içinde birbirlerine yaklaşmasını ve Avrupa vatandaşları için daha güçlü bir Birlik yaratılmasını hedeflemiştir.

Antlaşma kapsamında,

Tek paraya geçilmesini sağlayacak bir ekonomik ve parasal birliğin kurulması;

AB vatandaşlarına yaşadıkları ülkenin belediyelerinde seçme ve seçilme hakkı veren bir Avrupa vatandaşlığının oluşturulması;

Avrupa güvenliğini sağlayacak ve demokrasi ve insan hakları gibi ortak değerleri savunacak bir ortak dış ve güvenlik politikasının meydana getirilmesi;

Birliğin iç güvenliğini sağlamak üzere hukuk ve içişlerinde işbirliğinin sağlanması konuları ele alınmıştır.

Ayrıca, eğitim, kültür, kamu sağlığı ve tüketicinin korunması, ulaştırma, vize politikası ve sanayi politikası gibi belirli politika alanları da Antlaşma kapsamına dâhil edilmiştir. Bu alanlarda oluşturulacak ortak politikalar ve ilgili AB mevzuatı üye ülkeler üzerinde bağlayıcı olacaktır. Antlaşma'nın getirdiği çok önemli bir yenilik de "yetki ikamesi" ilkesidir. Buna göre, ancak herhangi bir sorunun boyut ve niteliği nedeniyle, AB düzeyinde müdahalenin üye devletlerinkinden daha etkin olacağı hallerde AB yetki kullanacaktır.

Bu gelişmeler neticesinde, Maastricht Antlaşması ile Avrupa Toplulukları (AKÇT, AET, EURATOM) AB bünyesine dahil edilmiştir. AB'yi kuran bu Antlaşma ile AB'nin '"üç temel sütunu" oluşturulmuştur. Birinci sütun, Roma Antlaşması ile oluşturulan AET ve EURATOM ile Paris Antlaşması'yla kurulan AKÇT'ten meydana gelmektedir. Ekonomik ve Parasal Birlik ve daha önce bahsedilen yetkiler de bu sütuna dâhildir. İkinci sütun, Ortak Dışişleri Güvenlik Politikası'nı (ODGP) içermekte ve Avrupa çapında bir savunma politikasını başlatmayı hedeflemektedir. Üçüncü sütun ise, Adalet ve İçişlerini kapsamaktadır. Bu çerçevede, göç ve siyasi iltica alanlarında aralarındaki işbirliğini artırmak isteyen üye ülkeler bir Avrupa Polis Ofisi (Europol) kurmuşlardır. Ancak ikinci ve üçüncü sütun, karar alma mekanizmaları ve hükümetler arası karakterleri nedeniyle birinci sütundan farklıdır. Bu alanlarda, üye ülkeler, AB Zirveleri ya da Bakanlar Konseyi kanalıyla girişimde bulunabilirler. Ancak bu çerçevede alınan kararlar siyasi nitelikte olup Adalet Divanı önünde bağlayıcılıkları yoktur.

Ayrıca Maastricht Antlaşması varolan karar alma mekanizması yöntemlerini (Parlamento onayı, danışma ve işbirliği) bazı yeni alanlara genişletmiş ve buna ek olarak, yeni bir yöntem olan 'ortak karar alma' prosedürünü düzenlemiştir.

1 Ocak 1993'te Tek Pazar'ın oluşmasıyla birlikte, 12 üye ülke arasında malların, sermayenin, hizmetlerin ve insanların serbest dolaşımı tam anlamıyla sağlanmıştır. Haziran 1993'te ise AB Devlet ve Hükümet Başkanlarının AB'nin Merkez ve Doğu Avrupa Ülkeleri'ni (MDAÜ) kapsayacak şekilde genişlemesi yönünde karar aldıkları Kopenhag Zirvesi'nde, AB'ye üyelik kıstasları belirlenmiştir. "Kopenhag Kriterleri" olarak bilinen bu koşullar, AB üyelik başvurusu kabul edilen tüm aday ülkeler tarafından yerine getirilmesi gereken asgari koşulları ifade etmektedir. Siyasi ve ekonomik kriterler ile müktesebat uyumu olmak üzere üç grupta toplanan bu koşullar şunlardır;

Siyasi kriterler: AB Anlaşması'nın tam üyelikle ilgili maddesine eklenen  demokrasinin güvence altına alındığı istikrarlı bir kurumsal yapı, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlık haklarına saygı koşullarıdır.

Ekonomik kriterler: İyi işleyen bir pazar ekonomisi ve AB içindeki piyasa güçlerine ve rekabet baskısına karşı koyabilme kapasitesidir.

Topluluk müktesebatının kabulü: AB'nin çeşitli siyasi, ekonomik ve parasal hedeflerine bağlılık.

Birlik, 1 Ocak 1995'ten itibaren 'Avrupa Birliği' (AB) olarak anılmaya başlanmış, aynı yıl Avusturya, Finlandiya ve İsveç'in katılımıyla 15 üyeli hale gelmiştir.

Tek para birimine geçiş ve AB'nin genişlemesine ilişkin sürecin belirlenebilmesi amacıyla Mart 1996'da başlatılan Hükümetlerarası Konferans 16-17 Haziran 1997 tarihlerinde gerçekleştirilen Amsterdam Zirvesi ile tamamlanmıştır. Zirve toplantısında, AB'nin beşinci genişleme sürecine başlaması ve 1 Ocak 1999 tarihinde tek para birimi olan avroya geçilmesi teyit edilmiştir. Ayrıca Ortak Dışişleri ve Savunma Politikası, Adalet ve Güvenlik Politikası ve Maastricht Antlaşması üzerindeki bazı değişiklikleri içeren Amsterdam Antlaşması imzalanmış ve Mayıs 1999'da yürürlüğe girmiştir.

Amsterdam Antlaşması'nın hedeflerinden biri AB'nin, MDAÜ'ye doğru genişleme perspektifi dikkate alınarak, kurumsal ve siyasal yapısının güçlendirilmesi olmuştur. Ancak Antlaşma genişleme konusunda temel kurumsal mekanizmaları oluşturmada bekleneni verememiş, buna rağmen ortak karar mekanizmasını daha kolay işler hale getirecek bazı önemli değişiklikleri beraberinde getirmiştir.

Amsterdam Antlaşması'nın en önemli sonuçlarından biri, adalet ve içişleri konularının büyük bir kısmını Birinci Sütun kapsamına alması ve yeni öncelikler koymak suretiyle bir özgürlük, güvenlik ve adalet alanı yaratmasıdır. Nitekim Antlaşma'nın ana hedefi "dış sınır denetimleri, göç, sığınma ve suçla mücadele ve önlemeye ilişkin uygun tedbirler aracılığıyla, kişilerin serbest dolaşımının garanti edildiği bir özgürlük ve adalet alanı yaratarak Birliği korumak ve geliştirmek" olarak tanımlanmıştır.

Adalet ve içişleri alanlarında işbirliği konusunda Maastricht Antlaşması'nda sadece "demokrasinin ilkeleri" ve "temel haklar" yer alırken, Amsterdam Antlaşması'nda AB'nin özgürlük, demokrasi, insan hakları ve temel özgürlüklere saygı ile hukuk devleti ilkeleri üzerine kurulu olduğu belirtilmektedir. Avrupa Topluluğu, Amsterdam Antlaşması ile, AB içinde kişilerin serbest dolaşımı için gerekli olduğu ölçüde, göç ve iltica, dış sınırlar, ve medeni hukukta adli işbirliği konularında mevzuat çıkarma yetkisine sahip olmuştur. Ayrıca Antlaşma ile insan hakları alanında önemli bir adım atılmıştır. Antlaşma'nın 7’nci maddesine göre, insan haklarını sürekli ve ciddi olarak ihlal ettiği tespit edilen bir üye devlete karşı diğer üyelerin yaptırım uygulama hakkı doğmuştur. Bu maddeler şimdiye dek hiç uygulanmamış ancak uygulanabilme ihtimalinin varlığı dahi, üye ülkelerin insan hakları uygulamaları konusunda daha dikkatli davranmasını sağlamıştır.

Öte yandan Amsterdam Antlaşması ile, "polis, ceza ve gümrük işbirliği" Üçüncü Sütun'da bırakılırken, "vizeler, iltica, göç ve kişilerin serbest dolaşımıyla ilgili diğer politikalar" Birinci Sütun kapsamına alınmıştır. Ayrıca Antlaşma kapsamına, Schengen Anlaşması da alınmış, böylece AB müktesebatının bir parçası olan Schengen müktesebatına aday ülkelerin uyum sağlaması gerekliliği doğmuştur.

12-13 Aralık 1997 tarihlerinde yapılan Lüksemburg Zirvesi'nde ilk kez, 11 aday ülke arasında bir sınıflandırma söz konusu olmuştur. Kopenhag siyasi kriterlerini karşılayarak müzakerelere başlayan ülkeler (Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Polonya, Slovenya ve GKRY) "ilk dalga", siyasi kriterleri yerine getirmemiş ve henüz müzakereye hazır görünmeyen diğer ülkeler (Bulgaristan, Letonya, Litvanya, Romanya ve Slovakya) ise "ikinci dalga" ülkeleri olarak adlandırılmıştır. Bu ülkelerin mevzuatlarının ana başlıklar itibariyle Topluluk müktesebatına uyumunu tespit etmek amacıyla bir analitik inceleme süresi başlatılmıştır.

Genişleme süreci bir yandan devam ederken, AB, derinleşme çabalarını da sürdürmüştür. 1 Ocak 1999 tarihinde avro, 11 üye ülkede (Almanya, Avusturya, Belçika, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İrlanda, İspanya, İtalya, Lüksemburg, Portekiz) resmi para birimi haline gelmiş ve üye ülkelerin ulusal paralarının avroya dönüşüm oranları geri dönülemez bir şekilde sabitlenmiştir. Danimarka ve İngiltere ile katılım şartlarını karşılayamayan Yunanistan ve İsveç ise "adaylar" olarak kalmışlardır. 1 Ocak 2002'de Avrupa ortak para birimi avro, 12 ülkede resmen tedavüle girmiş, banknot ve madeni para olarak kullanılmaya başlanmıştır. İyileşen ekonomik durumu sayesinde Yunanistan da Avro alanı için katılımcı ülke olmaya hak kazanmıştır.

23-24 Mart 2000 tarihlerinde gerçekleştirilen Lizbon Zirvesi'nde ise, AB'nin istihdamı güçlendirmeye ve bilgi üzerine kurulu bir ekonomi çerçevesinde ekonomik reform ve sosyal uyumu gerçekleştirmeye yönelik yeni stratejisi tanımlanmıştır. Lizbon Stratejisi olarak adlandırılan bu yeni yaklaşım ile başlayan süreç çerçevesinde AB'nin 2010 yılına kadar; "daha çok sayıda ve daha iyi iş ve daha büyük bir toplumsal uzlaşmayla, sürdürülebilir ekonomik büyümeyi gerçekleştirebilecek, bilgiye dayalı dünyanın en rekabetçi ve dinamik ekonomisi" haline getirilmesi amaçlanmıştır. Ancak Lizbon Stratejisi'nin kabul edilmesinden 2005 yılına dek geçen beş yıllık süre içinde öngörülen hedeflere ulaşılamadığı gözlemlenmiştir. Bunun üzerine Avrupa Komisyonu tarafından Lizbon Stratejisi'ni canlandırmak üzere 2005-2010 dönemi için yeni bir Sosyal Gündem oluşturularak 9 Şubat 2005 tarihinde açıklanmıştır.

7-9 Aralık 2000 tarihlerinde yapılan Nice Zirvesi'nde AB üyesi ülkeler, genişleme süreci kapsamında AB'nin gerçekleştirmesi gereken kurumsal reformlarla ilgili olarak Şubat 2000'de oluşturulan Hükümetlerarası Konferans (HAK) çerçevesinde varılan sonuçlar temelinde Kurucu Antlaşmalara değişiklik getiren bir Antlaşma üzerinde uzlaşmaya varmışlardır. 26 Şubat 2001 tarihinde imzalanan Nice Antlaşması, tüm üye ülkelerde onaylanmasının ardından 1 Şubat 2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Başlıca amacı Birliği, yeni üyeler alarak genişlemeye hazırlamak olan bu Antlaşma, 15 üye ülke ve 12 aday ülkenin (Türkiye hariç) Avrupa Komisyonu ve Avrupa Parlamentosu'ndaki üye sayıları dağılımı ile AB Konseyi'nde karar almadaki oy ağırlıklarını belirlemiş, Bakanlar Konseyi'ndeki ağırlıklı oy oranlarını değiştirmiştir.

1 Mayıs 2004 tarihinde 10 ülke, Çek Cumhuriyeti, Estonya, GKRY, Letonya, Litvanya, Macaristan, Malta, Polonya, Slovakya ve Slovenya'nın katılımıyla Birlik, beşinci ve en büyük genişlemesini gerçekleştirmiştir.

28 Şubat 2002 tarihinde AB Anayasası taslağını oluşturmak üzere 105 üyeli "Avrupa'nın Geleceği Kurultayı" toplanmıştır. Kurultay, 16 aylık bir dönemin sonunda çalışmalarını tamamlamış ve taslak metni Hükümetlerarası Konferans'ta görüşülmek üzere AB Dönem Başkanlığı'na sunmuştur. Avrupa için bir Anayasa oluşturan Antlaşma Taslağı, 17-18 Haziran 2004 tarihlerinde Brüksel'de gerçekleştirilen Zirve sonunda kabul edilmiştir. AB Anayasası, üye ve aday ülke liderleri tarafından Roma'da imzalanmış böylece 29 Ekim 2004 tarihinde son şeklini almıştır. AB Anayasası, AB üye ülkelerinin siyasi bir birlik kurma yolunda attıkları en önemli adımı teşkil etmekte ve AB'nin temelini oluşturan kurucu antlaşmalar ile bugüne kadar onları değiştiren tüm antlaşmaları tek ve yeni bir metinde bütünleştirmektedir.

12 Ocak 2005 tarihinde Avrupa Parlamentosu tarafından kabul edilen Anayasa'nın yürürlüğe gireceği tarih olarak Anayasal Antlaşma'da 1 Kasım 2006 olarak belirtilmiştir. Ancak Anayasa'nın yürürlüğe girebilmesi için tüm üye ülkeler tarafından onaylanması gerekmektedir. Hâlihazırda, üye ülkeler, kendi Anayasaları tarafından belirlenen sisteme göre parlamento veya referandum kanalıyla onay sürecini sürdürmektedir. Ancak, üye devletlerden birinin dahi Anayasal Antlaşma'da belirtilen tarihe dek onaylamaması halinde yürürlüğe giremeyecek olan AB Anayasası zorlu bir onay süreci geçirmektedir. Özellikle, Fransa ve Hollanda'da gerçekleştirilen referandumlarda çıkan "hayır" kararı olumsuz etki yaratmıştır. Bu durum karşısında, 16-17 Haziran 2005 tarihlerinde Brüksel'de düzenlenen AB Hükümet ve Devlet Başkanları Zirvesi'nde, AB Anayasası onay sürecine ilişkin olarak, referandumlardan çıkan "hayır" sonuçlarının üye ülkeler arasında "domino etkisi" yaratmasını önlemek için onay sürecine bir yıl ara verilmesine karar verilmiştir. İngiltere, İrlanda, Portekiz, Danimarka, Çek Cumhuriyeti ve Slovenya karara uygun olarak onay sürecini dondururken, GKRY ve Lüksemburg gibi bazı üyeler süreci durdurmayarak AB Anayasası'na onay vermiştir.

22 Mart 2004 tarihinde AB’ye üyelik başvurusunda bulunan Makedonya, 16 Aralık 2005 tarihinde aday ülke ilan edilmiştir.

1 Ocak 2007 tarihinde Bulgaristan ve Romanya Avrupa Birliği üyesi olmuştur. Böylece, AB üye sayısı 27'ye yükselmiştir. Aynı zamanda Birlik'te kullanılan resmi dillerin sayısı 23 olmuştur.

Taslak Anayasa'nın Fransa ve Hollanda'da yapılan referandumlar sonucunda reddedilmesinin ardından 2007 yılında, başta kurumsal değişikliklerin yapılması ve karar alma süreçlerinin basitleştirilmesi amacıyla Lizbon Antlaşması üzerinde çalışmalar başlamıştır. 13 Aralık 2007 tarihinde Lizbon'da imzalanan Antlaşma, reddedilen Anayasa'da yer verilen sembolik öğeleri kapsamamakta ancak kurumsal ve işleyişe ilişkin değişiklikleri korumaktadır.

Malta ve GKRY, 1 Ocak 2008 tarihinde avroya geçmiştir. Böylece 27 üyeli AB’de Avro Alanı’na dâhil ülke sayısı 15’e çıkmıştır. Lizbon Antlaşması’nın kabulünü referanduma götürme kararı alan tek ülke olan İrlanda’da 12 Haziran 2008 tarihinde yapılan referandumda Lizbon Antlaşması, oyların yüzde 53,4’ünün aleyhte kullanılması sonucu reddedilmiştir. 19-20 Haziran 2008 tarihinde toplanan AB üye ülke devlet ve hükümet başkanları Zirvede, İrlanda’nın Lizbon Antlaşması’nı reddetmesi sonrasında AB’nin nasıl bir çözüm süreci izleyeceği konusu ele alınmıştır. AB Konseyi, Lizbon Antlaşması onay sürecine devam etmeyi kararlaştırmıştır. Zirve’de ayrıca, Slovakya’nın 1 Ocak 2009 itibariyle Avro Alanı’na dâhil edilmesine karar verilmiştir. 20 Haziran 2008 tarihinde Lizbon Antlaşması İngiltere Parlamentosu’nun üst kanadında (Lordlar Kamarası) 184 “hayır” oyuna karşı 277 oyla onaylanmıştır. Karadağ 15 Aralık 2008 tarihinde AB'ye üyelik başvurusunda bulunmuştur. Avrupa Komisyonu, 9 Kasım 2010 tarihli görüşünde, Karadağ’ın aday ülke ilan edilmesini önererek ve müzakerelerin başlayabilmesi için ülkenin yedi öncelikli alandaki şartları yerine getirmesi gerektiğini vurgulamıştır. Komisyon’un tavsiyesi AB liderleri tarafından kabul edilmiş ve Karadağ 16 Aralık 2010 tarihinde aday ülke ilan edilmesinin ardından. 29 Haziran 2012 tarihinde AB Konseyi’nce alınan kararla Karadağ resmen katılım müzakerelerine başlamıştır. Aralık 2008'de  İsviçre Schengen Alanı’na katılmıştır. Üye Devletler arasında iç sınır kontrollerinin kaldırılmasını amaçlayan Schengen Alanı 25 ülkeye genişlerken; İsviçre, İzlanda ve Norveç’ten sonra AB üyesi olmayan üçüncü Schengen ülkesi olmuştur. 1 Ocak 2009 tarihi itibariyle Slovakya Avro Alanı’na katılmıştır. İrlanda'da, Lizbon Antlaşması için 3 Ekim 2009 tarihinde yapılan ikinci referandumda, yüzde 67,1 “evet”, yüzde 32,9 “hayır” oyu ile Antlaşmayı kabul edilmiştir. 16 Temmuz 2009 tarihinde İzlanda, AB üyelik başvurusunda bulunmuştur. Ancak, İzlanda Hükümeti Şubat 2014’te, referandum yapılmaksızın İzlanda’nın 2009 tarihli AB üyelik başvurusunun geri çekilmesine karar verdiğini açıklamıştır. Halkın tepkisi üzerine, İzlanda Hükümeti, 12 Mayıs 2014 tarihinde, üyelik başvurusunun geri çekilmesi kararının ertelendiğini açıklamıştır. 22 Aralık 2009 tarihinde Sırbistan AB üyelik başvurusunda bulunmuştur. Sırbistan, özellikle Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICTY) ile işbirliği konusunda gerekenleri yapmadığı gerekçesiyle AB tarafından eleştirilmiştir. Avrupa Komisyonu, Sırbistan’ın üyelik müzakerelerine başlayabilmesi için tek bir öncelik belirlemiş ve tanımadığı Kosova ile ilişkilerinin normalleştirilmesini ve AB arabuluculuğunda Sırbistan ile Kosova arasında yürütülen Belgrad-Priştine diyaloğunda ilerleme kaydedilmesini şart koşmuştur. Mart 2012 AB Konseyi toplantısından önce Belgrad-Priştine diyaloğunda Kosova’nın bölgesel platformlarda temsili ve bütünleştirilmiş sınır yönetimi konularda anlaşmaya varılması ile Sırbistan, 1 Mart 2012’de aday ülke ilan edilmiştir. 2008 yılında ortaya çıkarak tüm dünyayı saran küresel krizden önemli derecede etkilenen AB ülkeleri kamu açığının yükselmesi, rekabet gücünün azalması, işsizliğin artması ve düşük ekonomik büyüme gibi ekonomik ve mali sorunlarla karşı karşıya kalmışlardır. Krizin olumsuz etkileri AB'de de ciddi boyutlarda hissedilmiş ve Avro Alanı ekonomisi 2009 yılında yüzde 4,1 oranında küçülerek tarihindeki en büyük daralmayı yaşamıştır. Yaşanan küresel kriz, AB ülkelerinin mali yapılarını etkileyerek kamu açıkları ve borç stoklarının önemli ölçüde artmasına ve birçok üye ülkede kamu maliyesinin sürdürülebilirliğinin tehlikeye girmesine neden olmuştur. 2010 yılında Yunanistan’da patlak veren borç krizi, kısa sürede diğer Avro Alanı ülkelerini de etkilemiş ve küresel kriz AB’de borç krizi ve ekonomik krize dönüşmüştür. Üye ülkelerde istikrar programları ve kurtarma paketleri uygulanmıştır. 22 Aralık 2009 tarihinde Sırbistan AB üyeliğine başvurmuştur. 2008 yılında ortaya çıkarak tüm dünyayı saran küresel krizden önemli derecede etkilenen AB ülkeleri, kamu açığının yükselmesi, rekabet gücünün azalması, işsizliğin artması ve düşük ekonomik büyüme gibi ekonomik ve mali sorunlarla karşı karşıya kalmışlardır. Krizin olumsuz etkileri AB'de de ciddi boyutlarda hissedilmiş ve Avro Alanı ekonomisi 2009 yılında yüzde 4,1 oranında küçülerek tarihindeki en büyük daralmayı yaşamıştır.  Yaşanan küresel kriz, AB ülkelerinin mali yapılarını etkileyerek kamu açıkları ve borç stoklarının önemli ölçüde artmasına ve birçok üye ülkede kamu maliyesinin sürdürülebilirliğinin tehlikeye girmesine neden olmuştur. 2010 yılında Yunanistan’da patlak veren borç krizi, kısa sürede diğer Avro Alanı ülkelerini de etkilemiş ve küresel kriz AB’de borç krizi ve ekonomik krize dönüşmüştür. Üye ülkelerde istikrar programları ve kurtarma paketleri uygulanmıştır. Lizbon Stratejisi'nin yerini alan ve AB’nin yeni ekonomik dönüşüm stratejisini ve 2020 yılına kadar hedeflerini belirleyen Avrupa 2020 Stratejisi 2010 yılında ortaya koyulmuştur. 17 Temmuz 2010 tarihinde yapılan AB Konsey toplantısında, Avrupa 2020 hedefleri kabul edilmiştir.

Avrupa 2020 Stratejisi aynı zamanda AB’nin krizden çıkış, büyüme ve küresel rekabet gücünü kazanmasının da anahtarı olarak görülmektedir. Komisyon bu 2020 hedeflerine ulaşmak için AB ve Üye Devletler tarafından uygulanması gereken yedi temel girişim de ortaya koymuştur. Bunlar: “Yenilik için Birlik”,  “Hareketteki Gençlik”, “Avrupa için Dijital Strateji”, “Düşük Kaynaklı Avrupa”, “Yeşil Büyüme için Sanayi Politikaları”, “Yeni Yetenekler ve İşler için Strateji” ve “Yoksulluğa Karşı Avrupa Platformu”dur. 9 Mayıs 2010 tarihinde Avrupa Finansal İstikrar Mekanizması (EFSM) ve Avrupa Finansal İstikrar Fonu (EFSF) kurulmuştur. EFSM mali açıdan zorluklar yaşayan AB Üye Devletleri’ne finansal destek sağlamak amacını gütmektedir. Geçici olarak kurulan bu mekanizma ciddi finansal güçlükler yaşayan ya da bu alanda risk altında bulunan Üye Devletlerin yanı sıra, kendi kontrolü dışında meydana gelen dış faktörler nedeniyle mali güçlükler yaşayan veya risk altında bulunan Üye Devlete de mali yardım sağlaması öngörülmüştür. EFSF ise Avro Alanı Üye Devletleri’nin mali açıdan sorunlar yaşamalarının AB’nin finansal istikrarına yönelik tehdit oluşturabileceği düşüncesiyle geçici mali destek sağlamak amacıyla kurulmuştur. EFSF'nin finansal piyasada tahvil ihraç ederek Üye Devletlere mali yardım sağlaması öngörülmüştür. 12 Mayıs 2010 tarihinde Avrupa Komisyonu İstikrar ve Büyüme Paktı’nın güçlendirilmesini öngören bir paket önerisinde bulunmuştur. Öneride üye ülkelerin ulusal bütçe ve reform planlarını hazırlarken “Avrupa Sömestri” ile koordine etmeleri öngörülmüştür. Avrupa Sömestri üye ülkelerin bütçe ve ekonomi politikalarını, AB düzeyinde kabul edilmiş hedef ve kurallar çerçevesinde döngüsel bir süreç içinde koordine etmelerini amaçlamaktadır. Avrupa Sömestri kapsamında Avrupa 2020 Stratejisi’nin ortaya koyduğu büyüme ve istihdam stratejileri doğrultusunda yapısal reformlar, İstikrar ve Büyüme Paktı doğrultusunda mali politikalar ve aşırı makroekonomik dengesizliklerin önlenmesine yönelik olarak politika koordinasyonu sağlanmaktadır. 26 Temmuz 2010 tarihinde Avrupa Dış Eylem Servisi kurulmuştur. Birlik Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi’ne, Birliğin Ortak Dış ve Güvenlik Politikası'nı yürütme konusunda yardımcı olmak üzere kurulan bu Servis, Konsey ve Komisyon’un Genel Sekreterlikleri'nin ilgili bölümlerinde görevli memurlar ile üye devletlerin diplomatik birimlerince görevlendirilmiş personelden oluşmaktadır. Üye Devletlerin diplomatik birimleriyle işbirliği halinde çalışır. 1 Ocak 2011 itibariyle Estonya Avro Alanı’na katılmıştır. Böylece Avro Alanı’nın üye sayısı 17’ye yükselmiştir. AB’de finansal krizle mücadele amacıyla kurulan yeni denetim kurumları faaliyete geçmiştir. Bu kapsamda bankalar ve finans şirketlerinin denetlenmesi için Avrupa Bankacılık Otoritesi (CEBS), menkul kıymetler piyasasının denetlenmesi için Avrupa Menkul Kıymetler ve Piyasaları Otoritesi (ESMA), sigortacılık ve emeklilik fonlarının denetlenmesi amacıyla Avrupa Sigortacılık ve Mesleki Emeklilik Fonları Otoritesi (EIOPA) 1 Ocak 2011tarihinde faaliyete başlamıştır. Avro Alanı’nın Üye Devletleri ve Avro Alanı’nın dışında kalan altı ülke dâhil (Bulgaristan, Danimarka, Letonya, Litvanya, Polonya ve Romanya), AB’nin 23 Üye Devleti 11 Mart 2011 tarihinde Avro Paktı’nı imzalamışlardır. Çek Cumhuriyeti, Macaristan, İsveç ve İngiltere söz konusu Pakt’a dâhil olmamışlardır. Pakt, imzacı ülkelerin, rekabet ve uyum için daha güçlü ekonomik işbirliğinde bulunmayı taahhütte bulunmalarını öngörmüştür. Böylece parasal birliğin ekonomik ayağının güçlendirilmesi, Avro Alanı’nda daha iyi bir ekonomik politika koordinasyonuna ulaşılması, rekabet gücünün artırılması ve Üye Devletler arasında daha iyi bir uyum sağlanması amaçlanmıştır. Bu hedeflere ulaşmak için ise, temel kurala uyulması gerekmektedir. Bu dört temel kural sırasıyla şunlardır: Alınacak yeni önlemlerin, AB’de mevcut olan ekonomik yönetişimi güçlendirme çabaları ile uyumlu olunması; rekabet ve ekonomik uyumu öncelikli olarak teşvik edecek alanları kapsayacak eylemlere odaklanılması; her yıl, üye ülkenin Devlet ve Hükümet Başkanları tarafından bu hedefleri gerçekleştirmeye yönelik somut ulusal taahhütlerinin belirlenmesi ve Tek Pazar’ın bütünlüğünün korunmasıdır. Kuruluşundan bu yana önemli mesafe kaydedilen Tek Pazar’ın geliştirilmesi için  halen yapılması gerekenler olduğu düşüncesinden hareketle 13 Nisan 2011’de Avrupa Komisyonu tarafından “Tek Pazar I Sözleşmesi” kabul edilmiştir. Sözleşme ile Tek Pazarı’n canlandırılması için 12 eylem ortaya koyulmuştur. Avrupa Komisyonu Ekim 2012’de Tek Pazar’ın geliştirilmesi için yeni eylemler ortaya koyan Tek Pazar II Sözleşmesi’ni yayımlamıştır. 24-25 Mart 2011 tarihlerinde düzenlenen AB Konsey Zirvesi’nde, krize çözüm olarak mali istikrarın sağlanmasının yanı sıra akıllı sürdürülebilir, sosyal içerme ve istihdam artışı sağlayan ve AB’nin rekabet edebilirliğini artıran kapsamlı bir çözüm paketi dâhilinde Avrupa Sömestri ve ekonomi politikalarının koordinasyonunun iyileştirilmesine ilişkin Avro Artı Paktı kabul edilmiştir. AB ile Güney Kore arasında 6 Ekim 2010 tarihinde Serbest Ticaret Anlaşması (STA) imzalanmış ve anlaşma 1 Temmuz 2011 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Söz konusu STA, AB’nin 2007’de ortaya koyduğu yeni nesil serbest ticaret anlaşmalarından ilk tamamlanan ve AB’nin bir Asya ülkesiyle yaptığı ilk anlaşma olmasının yanı sıra AB’nin bu tarihe kadar imzaladığı en önemli ve en kapsamlı ikili ticari anlaşma olma özelliğini de taşımaktadır. Avrupa Komisyonu tarafından 29 Eylül 2010 tarihinde sunulan ve “Altılı Paket” adı verilen mevzuat paketi, 13 Aralık 2011 tarihinde yürürlüğe girmiştir. AB ekonomik yönetişimi ve Avrupa Sömestri kapsamında tasarlanan beş tüzük ve bir yönergeden oluşan  Altılı Paket Ekonomik ve Parasal Birliğin yürürlüğe girmesinden itibaren getirilmiş olan en güçlü ekonomik yönetişim, mali ve makroekonomik gözetim aracıdır.  Mali alanda, Üye Devlet bütçeleri ve bütçe açıklarının kontrol altına alınmasını hedefleyen İstikrar ve Büyüme Paktı’nı güçlendirmeyi amaçlamaktadır. Altılı Paket aynı zamanda AB’de makroekonomik dengesizliklerin daha kapsamlı ve gelişmiş gözetimini sağlamaya yöneliktir. Avrupa İstikrar Mekanizması (ESM), Avro Alanı Devletleri'nin 2 Şubat 2012 tarihinde imzaladığı hükümetlerarası antlaşma ile kurulmuş ve 8 Ekim 2012 tarihinde faaliyete geçmiştir. ESM,  EFSF’nin yerini almıştır.  Borç sorunu yaşayan ya da yaşama riski bulunan Avro Alanı ülkelerine mali destek sağlamak amacıyla oluşturulmuş daimi bir kurtarma fonudur. ESM ve EFSF’nin Haziran 2013’e kadar birlikte faaliyet göstermeleri öngörülmüştür. Daha sonra ESM, Avro Alanı Devletleri’nin mali yardım taleplerine cevap verecek tek ve daimi mekanizmasıdır. AB’nin finansal istikrarının korunması ve finansal piyasaların bütünleşmesinin büyüme ve refaha olumlu katkı sağlaması sebebiyle bankacılık sisteminde de denetim bütünleştirilmesi öngörülmüş ve bu doğrultuda AB’de Bankacılık Birliği’nin sağlanması önemli bir hedef olarak belirlenmiştir. Bu kapsamda Avrupa Komisyonu 12 Eylül 2012 tarihinde bankacılık alanında tek ve ortak denetim mekanizması kurulmasına ilişkin Bankacılık Birliği mevzuat tasarısını sunmuştur. Bankacılık Birliği, Tek Banka Denetim Mekanizması ve Tek Banka Çözümleme Mekanizması’ndan oluşmaktadır 19 Ekim 2012’de AB Konseyi Tek Banka Denetim Mekanizmasına ilişkin yasal çerçevenin hazırlanmasına karar vermiştir. Konsey 19 Aralık 2013 tarihinde Tek Çözümleme Mekanizması’na ilişkin genel yaklaşımı kabul etmiştir. 1 Mart 2012 tarihinde AB Konseyi tarafından Sırbistan’a aday ülke statüsü verilmiştir. 2 Mart 2012 tarihinde Üye Devletler tarafından imzalanan Ekonomik ve Parasal Birlik’te İstikrar, Koordinasyon ve Yönetişim Antlaşması 1 Ocak 2013 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Dengeli bütçe kuralı ve otomatik düzeltme mekanizması aracılığıyla Avro Alanı’nda mali disiplini güçlendirmeyi amaçlayan Antlaşma 12 Avro Alanı Devleti ve 8 AB Devleti olmak üzere 25 Üye Devlet tarafından onaylanmıştır. Diğer AB devletlerinin de katılımına açık olan bu antlaşma ya da Mali Sözleşme, taraf ülkelerin bütçelerinin dengede olmasını ya da fazla vermesini şart koşmaktadır. Bu çerçevede üye Devletlerin yıllık yapısal bütçe açığının, nominal GSYİH’nin yüzde 0,5’ini aşmaması hedeflenmektedir. Bunun yanında bütçe açığının uzun vadeli sürdürülebilirlik için her ülkeye mahsus belirlenen oranlarla uyumlu olması gerekmektedir. Antlaşma’da belirtilen bütçe disiplini ve otomatik düzeltme mekanizmasının iç hukuka aktarımının 1 Ocak 2014 tarihine kadar tamamlanması öngörülmüştür. 2012 Nobel Barış Ödülü'ne AB layık görülmüştür. Nobel Barış Ödülü AB’ye, Avrupa’da barış, uzlaşma, demokrasi ve insan haklarının ilerletilmesine katkısından dolayı 10 Aralık 2012 tarihinde düzenlenen törenle verilmiştir. 30 Mayıs 2013 tarihinde yürürlüğe giren ve iki tüzükten oluşan İkili Paket, Avrupa Sömestri adı altındaki ekonomik koordinasyon sürecinin yasal tabanını güçlendirmektedir. Avrupa Komisyonu’nun, Avro Alanı üyesi devletlerinin,  AB İstikrar ve Büyüme Paktı kapsamında belirlenen mali hedefleri yerine getirmek için neler yaptığının değerlendirmesine yardımcı olmaktadır. Ciddi mali zorluk yaşayan veya AB tarafından kurtarma programı uygulanan ülkeler için ise çok detaylı prosedürler öngörmektedir. İkili Paketin düzenlenmesinin amacı; Komisyon ve Konsey’e iletilen bilgilerin kapsamını ve sıklığını artırarak Üye Devletlerin mali durumlarını düzeltici eylemleri zamanında ve sürekli bir şekilde yerine getirmelerini sağlamak olarak belirlenmiştir. Makedonya 2009 yılından bu yana AB ile katılım müzakerelerine başlamayı beklemesine rağmen, Yunanistan ile arasındaki isim anlaşmazlığı nedeniyle AB ile bütünleşme süreci tıkanıklığa uğramıştır. Yunanistan, Makedonya’nın anayasal ismini kullanmasının kendi kuzey topraklarındaki Makedonya bölgesi üzerinde hak iddiası taşıyabileceği gerekçesiyle ülkenin NATO üyeliğine ve AB ile katılım müzakerelerinin başlamasına karşı çıkmaktadır. Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’nın, Aralık 2011’de, Makedonya’nın NATO’ya katılımını bloke ettiği gerekçesiyle Yunanistan’ı suçlu bulmasına rağmen, Yunanistan’ın blokajı devam etmektedir. Avrupa Komisyonu bu durumun üstesinden gelebilmek için katılım müzakerelerini canlandırmak üzere Makedonya ile Yüksek Düzey Katılım Diyaloğu’nu (High Level Accession Dialogue − HLAD) başlatmıştır. Avrupa Komisyonu 10 Ekim 2012’de dördüncü kez Makedonya ile katılım müzakerelerine başlanmasını önermiştir. Avrupa Komisyonu 16 Ekim 2013 tarihinde Genişleme Strateji Belgesi kapsamında açıkladığı 2013 yılı İlerleme Raporu’nda, Makedonya ile katılım müzakerelerine başlanmasını beşinci kez tavsiye etmiştir. 17 Aralık 2013 tarihinde gerçekleşen AB Genel İşler Konseyi toplantısında, Makedonya ile katılım müzakerelerine başlanmasına ilişkin bir karar verilmesi görüşüyle konunun 2014 yılında tekrar ele alınacağı ifade edilmiş; Avrupa Komisyonu Üsküp’ün HLAD kapsamındaki reformları uygulama performansını takip etmekle görevlendirilmiştir. 27-28 Haziran 2013 tarihinde yapılan AB Genel İşler Konseyi’nde Sırbistan ile üyelik müzakerelerine başlanmasına karar verilmiştir.Ardından, Sırbistan ile AB arasında üyelik müzakerelerine 21 Ocak 2014 tarihinde fiilen başlanmıştır. Hırvatistan 1 Temmuz 2013 itibariyle AB’ye üye olmuş ve böylece AB’ye üye devlet sayısı 28’e yükselmiştir. Avrupa Parlamentosu 3 Temmuz 2013 tarihinde yapılan oylama ile Letonya’nın Avro Alanı’na dâhil olmasına onay vermiştir. AB ile ABD, aralarında bir Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) oluşturulmasını planlayarak, 13 Şubat 2013 tarihinde aralarında müzakerelerin başlatılması kararını en üst siyasi seviyede almışlardır. Temmuz 2013’te başlayan TTIP müzakereleri tamamlandığında, AB ve ABD’nin dünyadaki en kapsamlı ve en büyük ikili ticaret ve yatırım anlaşmasına imza atarak, birlikte dünya GSYİH’sinin yarısını ve dünya ticaretinin üçte birini kapsayacak ortak bir pazar yaratmaları söz konusu. Avrupa Parlamentosu 15 Nisan 2014 tarihinde, Tek Denetim Mekanizması, Banka Kurtarma ve Çözümleme Yönergesi ve Mevduat Garanti Sistemi’nden oluşan Bankacılık Birliği’ne ilişkin düzenlemeleri kabul etmiştir. Banka Birliği’ne katılan üye ülkelerin ortak çözümleme fonuna ilişkin hükümetlerarası anlaşmayı da imzalamaları gerekmektedir. Tek Banka Denetim Mekanizması’nın 1 Ocak 2015 itibariyle ilk olarak, mekanizmaya katılan Avro Alanı ülkeleri için zorunlu hale gelmesi ve Avrupa Merkez Bankası’nın Kasım 2014’ten itibaren Avro Alanı bankalarını doğrudan denetleme yetkisine sahip olması öngörülmüştür. 28 Nisan 2009’da Arnavutluk AB’ye üyelik başvurusunda bulunmuştur. Avrupa Komisyonu, Kasım 2010’da Arnavutluk’un Birliğe üye olabilmesi için 12 kilit alanda gerekli reformları yerine getirmesi gerektiğini belirtmiştir. 26-27 Haziran tarihlerinde gerçekleşen AB Liderler Zirvesi’nde Arnavutluk’a aday ülke statüsü verilmesi kararı resmen alınmıştır. 26 Haziran 2013 tarihinde Avrupa Komisyonu, Avrupa Parlamentosu ve AB Konseyi arasında Ortak Tarım Politikasının (OTP) reformuna ilişkin olarak siyasi anlaşma sağlanmıştır. 16 Aralık 2013 tarihinde AB Tarım Bakanları Konseyi OTP reformuna ilişkin dört temel tüzüğü ve 2014 için geçiş önlemlerini kabul etmiştir. Letonya, 1 Ocak 2014 itibarıyla Avro Alanı’na katılarak 2011’de Estonya’nın ardından avroya geçen ikinci Baltık ülkesi olmuştur. Avrupa Komisyonu, 22 Ocak 2014 tarihinde kabul ettiği bildiriyle AB’yi sanayi üretiminin yeniden canlandırılması konusunda harekete geçmeye davet ederek güçlü ve yenilenmiş bir sanayi temeli olmadan Avrupa ekonomisinin sürdürülebilir bir şekilde varlığını devam ettiremeyeceğine işaret etmiştir. Sanayide yeni bir atılım gerektiği bu “Sanayi Rönesansı” adı verilen belge ile ortaya koyulmuştur. AB Genel İşler Konseyi’nin 25 Haziran 2013 tarihinde Sırbistan ile katılım müzakerelerine başlanması yönündeki kararı, 27-28 Haziran 2013 tarihinde AB Liderler Zirvesi’nde kabul edilmiştir. Ardından, Sırbistan ile AB arasında üyelik müzakerelerine 21 Ocak 2014 tarihinde fiilen başlanmıştır. AB Ekonomi ve Maliye Bakanları’nın 2013’te Litvanya’nın para birimi olarak avroyu kullanmasını oy birliği ile kabul etmesinden sonra Nisan 2014’te Litvanya Parlamentosu, 2015’te ülkenin avroya geçmesine imkân veren yasayı onaylamıştır. Litvanya, Avro Alanı'nın 19’uncu üyesi olacaktır. Avrupa Parlamentosu seçimleri 22-25 Mayıs 2014 tarihleri arasında AB üye ülkelerinde gerçekleştirilmiştir. Avrupa vatandaşları, 1979 yılından bu yana sekizinci defa Avrupa seçimlerinde oy vererek AB’de kendilerini temsil edecek parlamenterleri seçmiştir. 2009 yılında yürürlüğe giren Lizbon Antlaşması sonrasında gücü artırılmış Parlamento’nun ilk seçimi olmuştur. Avrupa Parlamentosu’nun 751 yeni üyesinin belirlendiği seçimlerde, Parlamentodaki iki büyük parti grubu olan, Avrupa merkez sağını temsil eden EPP (Avrupa Halk Partisi) ve Avrupa merkez solunu temsil eden S&D (Sosyalist ve Demokratlar İttifakı), yine oyların büyük çoğunluğunu alarak, AP’deki ağırlıklarını korumuştur. Önceki seçimlere göre iki grup da oy kaybetmiştir. Seçimlerinde Özgürlük ve Demokrasi için Avrupa grubu, Avrupa Birleşik Solu, Yeşiller ve Avrupa Serbest İttifakı oy oranını artıran partiler olmuştur. Oylarını artıran partiler genellikle Avrupa şüpheci özellikler sergileyen partilerden olmuştur. Avrupa Parlamentosu’nun 2014 yılı seçimlerinde, yarışan partiler, önceki seçimlerden farklı olarak, Avrupa Komisyonu Başkanlığı için de adaylarını belirlemişlerdir. Avrupa Komisyonu başkan adaylarından eski Lüksemburg Başbakanı ve eski Avro Bölgesi Başkanı Jean Claude Juncker, Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu'nda 15 Temmuz 2014’te yapılan oylamada yeni AB Komisyonu Başkanı seçilmiştir.