İngiltere'den mühendis ve bilim insanlarından oluşan bir ekip Türkiye'de 6 Şubat depremlerinin yol açtığı hasarı araştırıyor.
Deprem Mühendisliği Saha İnceleme Ekibi (EEFIT) tarafından yürütülen araştırmada akademisyenler ve sektör uzmanları birlikte çalışıyor. Ekip, depremin ardından Türkiye'de yapı yönetmelikleri ve inşaat uygulamalarının incelendiği bölgelerden jeolojik örnekler toplayarak binaların performansına ilişkin teknik değerlendirmeler yapıyor.
Türkiye'de sahada çalışan inşaat mühendisleriyle görüşerek ilk izlenimleri elde eden ekip, depremlerin şiddetinin yanı sıra hatalı inşaat teknikleri olduğunu aktarıyor. Bazı yerlerde büyük çakıl taşlarının betona karıştırıldığı ve böylece yapıların daha zayıf hale geldiği belirtiliyor.
Adıyaman'da çöken bir binadan alınan beton örneklerinde 6 santimetrelik taşlar tespit edildi. Uzmanlar bu taşların yakındaki bir nehirden alındığını ve betonu yoğunlaştırmak için kullanıldığını söylüyor.
Araştırma yöneticilerinden Cambridge Üniversitesi'nden Profesör Emily So, "Bunun betonun dayanıklılığı üzerinde ciddi etkileri var" diyor.
Ayrıca bazı beton örneklerinde, güçlendirmek için kullanılan çelik çubukların nervürlü olması gerekirken pürüzsüz olduğu kaydedildi. Çelik çubuklar pürüzsüz olduğunda beton onlara yapışamıyor, bu da yapıyı zayıflatıyor.
EEFIT ekibi son otuz yıldır dünyadaki şiddetli depremleri değerlendirerek deprem bölgelerinde inşaat pratiklerini iyileştirmek üzerine çalışıyor.
Profesör Emily So, "Tek bir örnek veya yapıya bakmaktansa tam resmi görmeye çalışmak önemli" diyor ve sözlerine devam ediyor:
"Hala sağlam duran ve mükemmel performans gösteren binaların başarısı, yıkılan komşu binalar kadar önemli ve böyle bir dağılımın olması öğrenebileceklerimiz açısından çok önemli."
Deprem bölgesinde hasar tespit çalışmaları devam ediyor. EEFIT ekibi, eski binaların yanı sıra bazı bölgelerde daha yeni yapıların yıkıldığına dikkat çekiyor.
Profesör So, daha dayanıklı olması gereken yeni binaların neden yıkıldığının incelenmesinin önemini vurguluyor. EEFIT ekibi aynı zamanda deprem büyük yer kaymalarına neden olduğunu söylüyor.
Ekip yöneticilerinden UCL Üniversitesi'nden Dr. Yasemin Didem Aktaş, "Deprem sırasında yer yatay ve dikey olarak sallanır. Genellikle dikey sallantı, yatay harekete kıyasla çok daha zayıftır ve ihmal edilebilecek düzeydedir. Ancak bu depremde yatay hareketlenme de oldu" diyor.
Bazı bölgelerde sıvılaşma adı verilen bir süreç de yaşandı. Bu süreçte sert zemin, ıslak kuma benzeyen ağır bir sıvıya dönüşüyor.
Bu sürecin en belirgin işareti bir binanın devrilmiş veya batmış olması.
Binaların depreme dayanıklı şekilde tasarlanması mümkün. Tasarım ve Mühendislik şirketi Arup'un sismik ekibini yöneten Ziggy Lubkowski, "Bina tasarladığımızda yapmaya çalıştığımız, can kaybını en aza indirmek" diyor ve devam ediyor:
"En temel tasarım ilkesi, binada az miktarda hasara izin vermek. Bu hasar, depremin enerjisini alır ve binanın ayakta kalmasını sağlar."
Amortisör ve bina altına takılan kauçuk yatakların da binalara eklenmesi mümkün ancak bunlar oldukça maliyetli. Ziggy Lubkowski, "Bunlar binanın yapım maliyetini yüzde 10-15 oranında etkileyebilir" diyor.
Önümüzdeki haftalarda bulgularını yayınlayacak olan EEFIT ekibi, yaşanan yıkımın tekrarlanmaması için çıkarılabilecek derslere dikkat çekeceğini belirtiyor.