Atlantik Okyanusu'nun buzlu güney sularında bulunan Britanya adası Güney Georgia, Kutup Dairesi'nin hemen üstünde konumlanıyor.
Burası dünyanın son noktası. En yakın havaalanı dört günlük tekne yolculuğu gerektiriyor. Taze yiyecek çok nadir, internet bağlantısı hiç yokmuş gibi hissettirecek kadar az, bazı günler rüzgar helikopterleri devirecek seviyelere ulaşıyor.
Adada kalıcı yerleşim yeri yok, yalnızca 20 kadar bilim insanı, bakım ve onarım görevlisi burada çalışıyor. Covid-19'un başlamasıyla kapanan ada müzesi ise Aralık ayında, bu uzaklığa ve pandemiye rağmen tekrar ziyarete açıldı.
Dünyanın sonunda müze işletmek kolay bir iş değil. Ada yerlisi olmadığı için Güney Georgia Müzesi yarım kürenin yaz döneminde açıldığında, bazısı İngiltere'den olmak üzere, çalışanlar mevsimlik olarak buraya geliyor.
Bu yolculuk genelde Oxfordshire'daki Brize Norton'dan Falkland Adaları'na 18 saatlik bir RAF uçuşuyla başlıyor. Afrika kıyılarındaki Cape Verde'de iki saat beklenen bir aktarma yapılıyor. İşçiler Falkland'dan dört ila altı gün arasında süren 1000 millik bir yolu, balıkçı devriye botuyla aşıyor. Yani işler yolunda giderse yaklaşık bir haftada İngiltere'den adaya varmak mümkün.
Güney Georgia Kültürel Miras Vakfı Müdürü Sarah Lurcock, "Bir gün tatilde ailemin yanına gitmek için bindiğim devriye botu bir kaçak balıkçı teknesinin peşine düşmek zorunda kaldı. Eve ulaşmam üç haftayı geçti" diyor.
Çalışanların adaya ulaşmak için kullandığı başka bir yol da yolcu gemileri. Bu gemiler ziyaretçileri de müzeye ulaştırıyor.
Covid-19 öncesinde her yaz yaklaşık 100 gemi, 10 bine yakın ziyaretçiyi adaya taşıyor ve bu kişilerin hemen hepsi ücretsiz olan müzeyi geziyordu.
Mart 2020'den itibarense Falkland Adaları'nda bulunan Güney Georgia hükümeti müze çalışanlarının oradan ayrılmasını istedi. Onlarınsa toparlanacak vakitleri bile olmadı.
O dönemden beri kapalı olan müzenin açılması Kasım ayında gündeme geldi. Ekip tamamlanıp yolculuk gerçekleştirilince Aralık ayında kapılar açıldı.
Aslında beş ya da altı kişi sezon boyunca müzede görev yapıyordu. Ancak bu sene sadece üç çalışan ve orada proje yapan bir sanatçı bulunuyor.
Bu kişilerden biri kısa süre önce İngiltere'ye dönen müze küratörü Jayne Pierce, "Şimdiden geri dönmek istiyorum, orası insanda bağımlılık yapıyor" diyor ve ekliyor: "Görüntüler, sesler, kokular çok etkileyici".
Çocukluğundan beri penguenlere aşık olan Pierce, Antarktika'ya gitmenin hayali olduğunu söylüyor. 1992'de jeoloji bölümünden mezun olduğu dönemde Güney Georgia'da bir ekibi bulunan Britanya Antarktik Araştırmaları'nın bazı görevleri kadınların çalışanlara açık değildi.
2019 yılında küratör olan Pierce, daha sonra adadaki müze müdürlüğü pozisyonunun açıldığını gördü: "Çok heyecan verici ve duygusal bir andı".
Adaya altı aylık bir görev için ilk gittiğinde, dünyanın uçsuz bucaksız vahşi doğasının ona hobilerini geliştirmek için bolca zaman sunacağını düşünmüş, yanında devasa bir kitap yığını, boyalar ve kurşun kalemler götürmüştü.
Güney Georgia'daki açıkhava müzesinde gezen bir fok."Birkaç yoga DVD'si alarak bir yoga tutkunu olmayı bile düşündüm" diyor, "Ama gerçek çok farklı".
Adada her zaman yapacak çok fazla iş çıkıyordu. Müze işleri, yemek pişirme, temizlik... Kalan zamanda da ekiple yürüyüş yapıyor, film izliyor, sürekli muhabbet ediyordu:
"Adadaki herkesin çok farklı yetenekleri var. Her zaman öğrenecek ve konuşacak çok şey oluyor".
Yapmadıkları tek şeyse sürekli telefonlarına bakmak. İlk olarak ABD'li bir üniversite ekibi için kurulan internet, adada mail gönderip almaya yarıyor, WhatsApp üzerinden bir fotoğraf göndermekse nadiren başarıya ulaşıyor. Sinyali iyileştirme planları olsa da adada çalışanlar her şeyden uzakta kalmanın burayı daha cazip hale getirdiğini söylüyorlar.
Tek büyük sorun ise taze yiyecek bulunmaması. Peynirin bile donmuş olarak geldiğini söyleyen Pierce, "Hiçbir zaman büyük bir salata düşkünü olmadım fakat adadayken onu özlüyorum. Ayrıca büyük bir çay tiryakisiyim ve süt tozuna alışmak kolay olmuyor" diyor.
Taze yiyecek özlemi 2017 Kasım'ında TripAdvisor'a da yansımıştı. Californialı bir turist, "Müze çalışanları kahvaltıda bize eşlik ettiler ve meyvelere doyamadılar" yazmıştı.
Peki, siz dünyanın en uzak yerinde çalışabilir miydiniz?
Adadaki müzeyi çalıştıran Güney Georgia Kültürel Miras Vakfı'nın merkezi İskoçya'daki Dundee'de. Sarah ve Jayne dahil olmak üzere görevliler tam zamanlı çalışıyor. Ancak aynı zamanda güneye göndermek üzere dönemsel işe alımlar da yapılıyor. Ayrıca staj imkanları da var.
Vakıf Müdürü Sarah Lurcock, "Avrupa'dan, Avustralya'dan çalışanlarımız var. Her yerden olabilir" diyor, "Genellikle uzak yerlerde ve küçük ekiplerle çalışma deneyimi olan kişiler başvuruyor" sözlerini ekliyor.
Şu anda müze görevlisi olarak yalnızca iki kişi bulunuyor. Biri Falkland Adaları'ndan geliyor, diğeri ise daha önce Kuzey İskoçya ve Antarktika Yarımadası'ndaki Lockroy Limanı'nda çalışmış.
Çalışan bulmakta sıkıntı olmuyor, çoğunlukla ilan bile verilmiyor. Genellikle bölgeyi ziyaret etmiş ya da adayı duymuş kişiler çalışmak için onlarla bağlantıya geçiyor.
Güney Amerika'ya ve Güney Kutup noktasına Londra'dan daha yakın olan Güney Georgia Adası, 18. yüzyıldan bu yana Britanya'ya bağlı. Ülkenin başında Kraliçe II. Elizabeth bulunuyor. Müzenin bulunduğu hayalet şehir Grytviken ise adanın tarihine dair bir ipucu.
Yerleşime ismini İsveçli kaşifler 20. yüzyılın başında vermiş. 1904'te Norveçliler buraya bir balina avı istasyonu kurmuşlar. Sonraki 60 yıl boyunca burada yaklaşık 175 bin balina öldürülmüş ve Grytviken'de işlenmiş. Ancak 1960'larda artık avlayacak yeterince balina kalmadığı için endüstri kendi kendini yok etmiş ve yerleşim yeri terk edilmiş.
Adada bir de mezarlık bulunuyor. 100 yıl önce burada ölen Güney Georgia'nın en meşhur oğlu Sir Ernest Shackleton o mezarlığa gömülmüştü. Hayalet şehre gelen ziyaretçiler mezarlığa uğramayı da ihmal etmiyor.
1989 yılında Britanyalı Antarktika bilim insanı bu şehri bir müzeye dönüştürmeyi öneriyor. Projelendirme sonrasında müze, balina avcılığını ön plana çıkararak 1992 yılında açılıyor.
Güney Goergia Müzesi'nin dünyanın en uzağı olup olmadığı tartışılır çünkü Antarktika Yarımadası'ndaki Britanya üssündeki Lockroy Limanı'nda ve Pasifik'teki Britanya toprağı Pitcairn'de de müzeler var. Ancak Güney Georgia'daki terk edilmiş kasaba size daha uzakta hissettiriyor.
Müze, bu yıl tekrar açıldı ancak yolcu gemilerindeki Covid-19 kaynaklı kısıtlamalar nedeniyle eskisi kadar işlek değil. Fiziksel ziyaretçiler azalsa da müze, internet sitesi sayesinde çevrimiçi bir şekilde tüm dünyaya ulaşıyor ve adanın hikayesini herkese anlatıyor.
Orada çalışanlara göre Güney Georgia bir doğal yaşam cenneti ve dünyanın en büyük su kuşu merkezi. Balina sayısı da tekrar yükselmeye başladı. Kürklü foklar, deniz filleri av öncesi sayılarına dönüyor.
Vakfın yöneticisi Alison Neil'ın dediği gibi, "Doğayı yok etmek yerine onu korumaya başladığımızda muhteşem şeyler gerçekleşiyor. Güney Georgia'nın hikayesi dünyaya bunu gösteriyor".