İngiltere Dışişleri Bakanı Boris Johnson, Yeni Şafak'a yazdı: Rusya'ya karşı çıkmak zorundayız

İngiltere Dışişleri Bakanı Boris Johnson, Yeni Şafak'a yazdı: Rusya'ya karşı çıkmak zorundayız

İngiltere Dışişleri Bakanı Boris Johnson, Yenişafak gazetesi için kaleme aldığı yazısında, "Hepimizin, ölçülü ve kararlı bir şekilde Rusya’ya karşı çıkmak gibi bir yükümlülüğümüz var. Bu, Rusya’ya uyguladığımız Kırım ile ilgili yaptırımları, bölge Kremlin’in kontrolü altında kaldığı sürece sürdürmemiz ve Doğu Ukrayna’daki çatışmaya bir son vermeyi amaçlayan Minsk Anlaşmaları ihmal edildiği sürece yeni yaptırımlar uygulamamız anlamına geliyor" dedi.

Johnson'ın Yenişafak'taki yazısı şöyle:

22 Şubat 2014 gecesi, Rusya’nın en güçlü erkekleri Kremlin’de toplandı ve Ukrayna’dan Kırım’ı almaya karar verdi.

Daha sonra, bu kararlarına meşruluk kazandırmak için düzmece bir referandum yapmak da dahil pek çok çaba göstereceklerdi ama Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile güvenlik şefleri arasında yapılan o toplantı Kırım halkının kaderini çoktan çizmişti.

Bunları biliyoruz çünkü kendisi söyledi. Rus televizyonunda 2015 yılında yayınlanan bir belgeselde Cumhurbaşkanı olayların nasıl geliştiğini anlattı.

Sahte referandumdan üç hafta önce Kremlin’de yapılan o özel toplantıda Kırım’ı ilhak etme kararı almıştı. Devlet Başkanı Putin’in bölge halkını korumak ve isteklerini yerine getirmek için harekete geçtiği yönündeki tüm o iddiaları tamamen uydurma.

1945’TEN SONRA BİR İLK!

Dolayısıyla Rusya, Ukrayna’a ait neredeyse 29.000 kilometrekarelik bir toprağa el koydu ve uluslararası kanunların en temel ilkesini çiğnedi: Ülkeler zor kullanarak toprak alamaz ya da sınırlarını değiştiremez.

Devlet Başkanı Putin, 18 Mart 2014’te Kırım’ı ilhak ederek Rusya Federasyonu'na kattı.

Bu olaydan bu yana dört yıl geçti ve bugün bizler, o dönemde yaşananların ne kadar korkunç olduğunu kendimize hatırlatmalı ve değerlerimizi savunup uluslararası kanunları korumalıyız. Rusya’nın haksız yere Kırım’da toprak alması, 1945’ten bu yana Avrupalı bir ülke topraklarının ilk zorla ilhak edilişi ve Avrupalı bir sınırın ilk zorla yeniden belirlenişi oldu.

Devam eden süreçte Rusya o kadar çok uluslararası anlaşmayı çiğnedi ki bunları listelemek bile başlı başına bir iş. Ama bir kaç örnek vermek gerekirse, Devlet Başkanı Putin, Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin ikinci maddesini, Helsinki Nihai Anlaşması’nı ve Rusya-Ukrayna Dostluk Antlaşması'nı hiçe saydı. Ayrıca, Rusya’nın 1994 tarihli Budapeşte Bildirisi'nde yer alan “Ukrayna’nın mevcut sınırlarına saygı gösterme” ve “Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne veya siyasi bağımsızlığına karşı tehdit oluşturmaktan ya da güç kullanmaktan kaçınma” yönündeki açık ve net sözünü bozdu.

Ve Kırım’ı ilhak ettikten sonra daha da ileriye giderek Doğu Ukrayna’daki çatışmayı ateşleyip körüklemeye başladı. Bugün Rusya hala şu ana kadar 10,000 insanın hayatına mal olmuş ve 2,3 milyon insanın ise evlerinde olmasına neden olmuş birliklerini ve tanklarını büyük gruplar halinde bölgeye göndermeye devam ediyor.

MH17 sefer sayılı uçak da bu trajedinin bir başka kurbanı oldu; Rusya’nın vekaletiyle savaşan kişilerin kontrolünde bulunan bir alandan fırlatılan Rus füzesi, o anda oradan geçmekte olan bu yolcu uçağını vurup aralarında 10 Britanya vatandaşının da bulunduğu 298 masum insanı öldürdü.

BM’NİN ÇAĞRILARI KULAK ARDI EDİLİYOR

Bu esnada, Kırım’dan yerli Tatar nüfusunun karşılaştığı baskılara ve Rusya’nın ilhakına karşı çıkanlara yapılan tacizlerle ilgili haberler ortaya çıkmaya başladı. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun tekrar tekrar yaptığı çağrılarına rağmen Rusya, uluslararası insan hakları izleme gruplarının yarımadaya girmesine izin vermedi.

Nihayetinde her ulusun güvenliği, ülkelerin güç kullanarak sınırlarını değiştirmemesi ve toprak işgal etmemesi ilkesine dayanmaktadır. Kırım’ın kaderi de işte bu yüzden hepimiz için önemlidir.

Hepimizin, ölçülü ve kararlı bir şekilde Rusya’ya karşı çıkmak gibi bir yükümlülüğümüz var. Bu, Rusya’ya uyguladığımız Kırım ile ilgili yaptırımları, bölge Kremlin’in kontrolü altında kaldığı sürece sürdürmemiz ve Doğu Ukrayna’daki çatışmaya bir son vermeyi amaçlayan Minsk Anlaşmaları ihmal edildiği sürece yeni yaptırımlar uygulamamız anlamına geliyor.

Bu tedbirler, ne kadar büyük olursa olsun hiçbir ülkenin komşusunu parçalayamayacağını ve uluslararası kanunları çiğneyemeyeceğini, bu hareketlerin bir sonucu olacağını gösterebilmek amacıyla alınıyor.

EŞZAMANLI DİYALOG VE CAYDIRICILIK

Gene de, ilkelerimize sıkı sıkıya bağlı kalmaya devam ederken, Rusya ile sebatla ve bir amaç doğrultusunda diyalog kurmalıyız. Kremlin’in bu hareketlerinden duyduğumuz endişeleri, açık ve net bir şekilde ve sözü dolaştırmadan dile getirmeliyiz.

Aralık ayına Moskova’yı ziyaret ettiğimde de söylediğim gibi diyalog ile caydırıcılık arasında herhangi bir ikilem yok; hatta bu iki kavram birbirlerini destekleyip güçlendiren kavramlar. BM Güvenlik Konseyi'nin daimi üyeleri olarak, Britanya ve Rusya’nın uluslararası barış ve güvenlik konusunda özel bir sorumluluğu var.

Rusya ile yürüttüğümüz ilişkide sloganımız “iletişim kur ama farkında ol” olmalı ve bu formülün her iki yarısını da eşit kararlılıkla uygulamalıyız. Ve Kremlin’de o gece yapılan toplantının o korkunç sonuçlarını asla unutmamalıyız.