Yeni Şafak yazarı Muhammed Berdibek, inşaa edildiği ilk yıllarda "görkemli ucube" olarak tanımlanan Eyfel Kulesi'nden atlayarak canına kıyan 400'den fazla insan olduğunu söyleyerek, "Fransız medyasına hiçbir zaman konu olamadı; zira kulenin imajı her şey demekti. Bu rakamlara rağmen sadece bir intihar haberi manşetlere çıktı. Ancak bu da Fransa'da değil, Türkiye'de çıkan bir haberdi. Ayrıca intihar eden kişi Fransız değil bir Türk'tü" diye yazdı. Eyfel Kulesi'ndeki intiharlara yer vermeyen fransız medyası ile Türk medyasını kıyaslayan Berdibek, "İstanbul'da Boğaz Köprüsündeki intiharlar, ülkemizde sıradan bir vakaya dönüşmüş vaziyette. Hatta bizde bırakın köprünün imajını, atlamak isteyenlere ritmik bir alkış tutuluyor. Bu da bizim imaja bakışımızın somut örneği" diye konuştu.
Muhammed Berdibek'in bugün (20 Haziran 2016) yayımlanan yazısı şöyle:
1889 yılında Paris'te yapılacak olan “Dünya Fuarı”na yönelik hazırlıklar devam ediyordu. Bu tarih, aynı zamanda Fransız devriminin 100. yıldönümüydü. Gustave Eiffel, bunun için bir kule tasarlamıştı. Bu kulesi inşa edilirse bunun sayesinde; kutlamalar daha anlamlı ve görkemli olacak ve fuarın sembolik bir yapısı bulunacaktı. Böylece Eiffel; projesi için kollarını sıvadı ve oldukça maliyetli görünen projesi için önce İsviçre bankalarından yüklü miktarda bir kredi istedi. Kredisi onaylanınca Fransa hükûmetinden de ek destek alarak 26 Ocak 1887'de çalışmalarına başladı. 2 yıl, 2 ay ve 5 gün gibi kısa bir sürede kulenin yapımı tamamlandı. Mimarlığını Stephen Sauvestre'nin yaptığı kulenin yerden yüksekliği 300,51 metreydi. Bugünkü değeriyle 36 milyon dolara mal edilen kulede; 3000 işçi 26 ay boyunca çalıştı. 18.038 demir parçası 2,5 milyon perçinle bir araya getirildi. Tüm bu emeğe rağmen yapı, Fransa hükümeti ve Eiffel firması ile yapılan anlaşmaya göre 20 yıl sonra yani 1909'da sökülüp ortadan kaldırılacaktı. Daha yapım aşamasında, Paris'in görsel itibarını zedeleyeceği düşünülerek yapımına karşı çıkılan ve aleyhinde kampanyalar başlatılan kule, uzun bir süre Paris halkı tarafından utanç abidesi olarak anıldı. Bir başka ifadeyle kule, görkemli bir ucube olarak tanımlanıyordu. Bazıları da onu, devasa bir sokak lambasına benzetiyordu. Bu yüzden yapının ucubeliği hakkında pek çok hikâye de ortaya çıkmıştı. Bu hikayelerin en bilineni; İngiliz şair, sanatçı William Morris'in zamanının çoğunu Eyfel'de geçirmesi üzerinedir. Kendisine “Kule herkesten çok sizi cezbediyor” dendiğinde, “Koca Paris'te bu çirkin demir yığınını görmediğim tek yer burası olduğu için burada oturuyorum” yanıtını verir. Tüm bunlara rağmen, kule birçok açıdan oldukça elverişliydi. Öyle ki 1889'da fuar açılışının hemen öncesindeki 5. ayda kuleyi 1.9 milyon kişi ziyaret etti, böylece masrafların ¾'ü giderilmiş oldu. Oldukça kazançlı bir turizm objesi olan yapı, Atlantik ötesi haberleşmeye imkân tanıyor, sahip olduğu anten sistemiyle Fransız televizyonunun da gelişmesine katkı sağlıyordu. Aradan 20 yıl geçtikten sonra kulenin yıkılma zamanı da gelmiş oldu. Ancak kulenin sökülme masrafları yapılma masraflarından daha çok olduğu için yıkımı durduruldu. Gustave Eiffel söz konusu yapının işletmesinin kendisine devredilmesini ve bunun karşılığında yüksek oranlı bir vergiye tabi tutulmayı talep etmişti. Fransa hükümeti tarafından kabul edilen teklif; iki taraf için de oldukça kazançlı oldu. Zira yapının bir yılda ortalama ziyaretçi sayısı 7 milyona ulaşıyor. 2010 yılı itibariyle de 250 milyon ziyaretçisi bulunan Eyfel kulesi, bugün dünyanın en çok bilinen mimari yapılarından biri… Çok değil 100 öncesine kadar ucube olarak tanımlanan ve bugün Fransa'nın hatta Avrupa'nın küresel ikonu olan Eyfel kulesinin -Parislilerin deyimiyle Demir Leydi- imajı her şeyin üstünde. Yapımı sırasında, neredeyse hiçbir ölüm vakasının olmaması sebebiyle övünülen kule, yapıldıktan sonra ne yazık ki birçok insanın ölümüne sebep oldu. Kuleden atlayarak ölen 400'den fazla insanın hikâyesi, Fransız medyasına hiçbir zaman konu olamadı; zira kulenin imajı her şey demekti. Bu rakamlara rağmen sadece bir intihar haberi manşetlere çıktı. Ancak bu da Fransa'da değil, Türkiye'de çıkan bir haberdi. Ayrıca intihar eden kişi Fransız değil bir Türk'tü. Konyalı İzzettin Aydoğan, terziydi. 18 Aralık 1971'de evlendikten bir süre sonra Paris'te çalışmaya karar verdi. Fakat işler yolunda gitmemişti. Çareyi intihar etmekte buldu ve 27 Mayıs 1972'de Eyfel Kulesinden atlayarak can verdi. Aydoğan, kulenin yerden yüksekliği 75 metre 53 santim olan birinci katından atlamıştı. Ve o, kuleden atlayan 359. kişi olarak kayıtlarda yer aldı. İntihar eden 359. kişiye ilişkin detayları bilmemizdeki tek sebep, o kişinin Türk olmasıydı. Fransa hükümeti turizm gelirlerini zedelememek için bu tür haberlere yer vermemekte ısrarlı. Belki de Eyfel Kulesi'nin imajı bu tür haberleri göz ardı edecek kadar yükseklerde. Zira imaj her şey, demekti… Bizdeki intihar hikayelerinde ise her şey tam tersine işliyor. İstanbul'da Boğaz Köprüsündeki intiharlar, ülkemizde sıradan bir vakaya dönüşmüş vaziyette. Hatta bizde bırakın köprünün imajını, atlamak isteyenlere ritmik bir alkış tutuluyor. Bu da bizim imaja bakışımızın somut örneği. Elbette iki örnek de oldukça uç noktalarda. Kim iyi yapıyor dersiniz?