'İntiharda polis' romanının yazarı polis: Belki soruşturma açılacak yazdıklarım için

'İntiharda polis' romanının yazarı polis: Belki soruşturma açılacak yazdıklarım için

Türkiye’de son yıllarda hızla artan emniyet mensupları arasındaki intihar vakaları roman oldu. Ankara Emniyet Genel Müdürlüğü’nde 17 yıldır polis memuru olarak görev yapan ve polislik hakkında kitaplar yazan Ali Bayram, meslekte yaşadıkları sorunlardan dolayı hayatına son veren dört meslektaşının hikayesini Sage Yayıncılık’tan çıkan “İntiharda Polis” adlı romanda anlattı.

Milliyet gazetesinden Samet Akten'in konuştuğu polis memuru Ali Bayram, intihar eden polislerin aileleriyle yaptığı mülakatların ardından gerçek hikayeler üzerinden kurgulanan romanın tüm geliri de polis teşkilatının ücretsiz hizmet alabileceği rehabilitasyon merkezlerinin kurulması için Emniyet-Sen’e bağışladı. 26 Temmuz tarihinde piyasaya çıkan “İntiharda Polis” romanının 30 bin adetlik ilk baskısı bir hafta içerisinde tükenirken emniyet teşkilatı içinde söz konusu romana yoğun ilgi olduğu belirtiliyor. Hamdi, Bünyamin, İrfan, Cüneyt ve Mesut karakterleri üzerinden anlatılan intihar vakaları arasında Erol Benzer’in kurgulandığı Mesut karakteri intihar etmeden roman bitiyor.

Samet Akten'in polis memuru  ve yazar Ali Bayram ile gerçekleştirdiği söyleşinin bir kısmı şöyle:

 

'Geçtiğimiz 7 ayda 24 polis intihar etti'

 

“İntiharda Polis” romanını yazmaya nasıl karar verdiniz?

Türkiye’de son 7 ayda 24 polis arkadaşımız intihar etti. Bu korkunç bir rakam. Ayrıca intihar eden polislerin aileleri çok kötü durumda. Bir arkadaşımızın eşi şimdilerde ev temizliklerine giderek geçinmeye çalışıyor çünkü devlet intihar eden polislere hiçbir şekilde sahip çıkmıyor. Bu durumlar çok canımı sıkıyordu zaten. Ama romanı yazmama sebep olan en önemli şey geçtiğimiz aylarda kaybettiğimiz Erol Benzer’in vasiyeti. Kendisi intihardan hemen önce sosyal medyadan “Çocuklarımı tüm emniyet teşkilatına emanet ediyorum” diye yazmıştı. Bunu okuyunca çok etkilendim. İlk önce bir şiir yazmıştım, “Nice polis ‘benzer’ler ölür” diye. Sonra da diğer intihar eden arkadaşlarımızdan dördünün aileleriyle görüştüm. Hikayelerini dinledim. Onları kaleme almaya başladığım günlerde Emniyet-Sen Genel Başkanı Faruk Sezer’le tanıştım. Kendisine böyle bir roman yazdığımı ve bu romanın gelirlerini sendikanın kurmak istediği rehabilitasyon merkezine bağışlayacağımı söyledim. O da bundan çok memnum oldu. Böylece romanı yazmaya sarıldım. Ancak ailelerin talebiyle hiçbirinin gerçek isimlerini kullanmadım. Gerçek hikayelerden oluşan bir kurgu bu. “Oysa perde arkasında yaşananları bilseler...”

Peki neden bu dört polis?

Kendilerini daha önceden tanımıyordum. Ancak ulaşabildiğim ve hikayelerini anlatmayı kabul edenler bu aileler oldu çünkü eşi veya yakını intihar ederek hayatını kaybetmiş birçok insan yaşadıkları şeyi tekrar dile getirerek yaralarının kabuğunu kaldırmak istemiyor. Özel bir tercih değildi.

Sizi en çok etkileyen hangisi oldu?

Hepsinin ölmeyi tercih edecek kadar bunalıma sürüklenmesine neden olan çok dehşetengiz olaylar var. Haberlerde bir polisin intihar ettiğini duyan birçok kişi kulak bile asmıyor. Oysa o ölümün perde arkasındaki yaşananları bilseler... Mesela romanda polis memuru Hamdi abi karakteri var. Kendisi dört yıldır bayram iznine gidemiyor. Bu yüzden ailesiyle de arası bozuk. En yakın bayram için aylar öncesinden komiserinden izin istiyor. Köyde babası hasta. Yıllar olmuş köyüne gitmeyeli. Arife akşamı bakıyor ki hâlâ bayram izni için belge çıkmamış. Komiserine “Ben bayramda izne çıkacaktım” diyor. Komiser de “Ben unutmuşum onu, seni bir dahaki bayram göndereyim” diye cevap veriyor. İrfan abi de eve gidiyor bayramlık elbiselerini babasına göstermek için heyecanla bekleyen çocuklarını ve eşini öldürüyor, sonra da kendisi intihar ediyor. Öyle güzel bir aile bir anda yok olup gitti yani.

 

'Belki de bana soruşturma açılacak yazdıklarım için'

 

Emniyet teşkilatından nasıl tepkiler alıyorsunuz?

“İntiharda Polis” en fazla polisler arasında ilgi gördü. Tanıdığım veya tanımadığım birçok polis arkadaşım arayıp tebrik etti. Okuyanlar, “Ben bir polisim ama bazı sorunları ilk defa burada fark ettim” diyor. Amirlerim ise niye böyle bir kitap yazdım diye eleştirdi elbette. Ben de onlara “Gerçekler bunlar değil mi?” diye cevap verdim. Romanı okuyunca diyecek bir şey bulamıyorlar haliyle çünkü ben romanımda hiçbir hikayeyi olduğundan az veya çok abartılı göstermedim.

Korkmuyor musunuz başınıza bir şey gelmesinden?

Emniyet mensubu olup da emniyet içindeki sorunları yazmak elbette cesaret isteyen bir olay. Mobbing de görüyorum bazen. Ama çok umursamıyorum. Belki de soruşturma açılacak bu yazdıklarım hakkında. Ama ben yalnızca gerçekleri aktardım. İntihar eden arkadaşlarımızın bizden son istedikleri şeyleri gerçekleştirmeye çalışıyorum. İşten bile atılsam, bundan sonra polis intiharlarının azalması için kurulacak rehabilitasyon merkezlerine yardımım dokunuyorsa ne mutlu bana. Ben de bu teşkilatın amelesiyim.

Emniyet teşkilatı için rehabilitasyon merkezi ihtiyaç mı?

İntiharların birçoğu polislerin psikolojik veya sosyal problemlerinin önceden fark edilmemesinden kaynaklı. Bu tür rehabilitasyon merkezleriyle polis arkadaşlarımızın intihara sürüklenmesinin önüne geçeceğiz.

Neler olacak bu rehabilitasyon merkezinde?

Polisler için kamp bölgesi gibi bir yer olacak burası. Hem sosyal tesis hem de tedavi bir arada. İçerisinde psikolog, psiyatrist, sosyolog, emekli emniyet müdürü ve polis olacak. Psikolog ve psikyatristler polislerin bu yaşam alanındaki durumlarını değerlendirip gözlemleyerek tedavileri için adım atacak. Her polis intiharında “Psikolojik sorunları vardı” deniyor. Peki neden sadece polisler bu sorunlar yüzünden intihar ediyor. Bunu sorgulamadan kestirip atmayacağız artık.

'Polise en ağır darbe silahının alınmasıdır'

 

Polislerin intihara sürüklenmesinde en büyük faktör sizce nedir?

Polisler çok küçük sebeplerden soruşturma geçiriyor. Hiç ummadığı zamanlarda tayini çıkartılıyor, sürgün yiyor. Nöbetler, mesailer derken polisin sosyal hayatla ilişkisi kalmıyor. Yağmur, çamur demeden bayramlarda bile görevde birçoğumuz. Mobbing ve ekonomik sıkıntılar da en büyük etken. Bazen sokakta vatandaş baskısı, bazen karakolda komiser baskısı. Çalışma koşullarımız çok ağır. Polisin sivil hayatı yok. Birçok polisin arkadaşı yine polistir. Çünkü dışarısıyla ilişki kuracak olanaklar çok fazla yok. İzinli olsak bile aniden çıkacak bir görev olduğunda direkt gelmek zorundayız. Psikolojik olarak yıpranıyoruz ancak bu gözardı ediliyor. Polislerin bunalıma sürüklenip intihar etmeye karar verinceye kadar neler yaşadıklarını kimse görmüyor. Artık hastalık kapıya dayanınca polisin elinden silahını alıp görev değişikliği yapıyorlar. Bu polis için en ağır darbe. Polisin en fazla gururunu kıran ve inciten olay silahına el konulması.

 

Silah taşımak rahatsız etmiyor mu?

Görevim bittikten sonra silahımı evde kasama kilitliyorum. Sivil olduğumda silahımı asla taşımam. Türkiye’de silah taşımak bir asalet gibi geliyor ama bu doğru değil. Bir insanın ölümüne neden olabilecek bir şeyin asaleti olmaz herhalde. Benim için silah taşımaya alışmak epey sürdü. Ama bir yerden sonra da onsuz sokağa bile çıkamayacağınızı düşünür oluyorsunuz. Birçok polis sürekli elini beline atar, tamamen alışkanlık...

 

'Gezi de göstericilerden biri kitabımı okuyordu, çok heyecanlandım'

 

Halk, polisi nasıl görüyor? Polis güven veriyor mu sizce?

Polisler emirleri yerine getirmek zorundadır. Bizim hayatımız emir ve talimatlardan ibaret. Psikolojik bir baskı var. Bir toplumsal olaya giriyorsunuz, demokratik hakkını kullanan insanlar var. Böyle durumlarda ortam psikolojisi çok önemli. Bazen polisin içinde de ferdi davranışlar gösterenler olabilir. Her polis aynı olmayabilir. Bu yüzden vatandaş tepkili olabiliyor bazen polise karşı. Ama genel olarak halkımızın polisleri sevdiğini, güvendiğini düşünüyorum. Hangi aile vardır ki bir akrabası, bir arkadaşı polis olmasın. Mesela ben Gezi Parkı olayları sırasında göstericilerden birinin benim kitaplarımdan birini okuduğunu gördüm. Çok heyecanlandım. Polis olsa tamam da gösterici yani.