İnsanlara en karanlık dönemi yaşatan IŞİD'in şeytani çehresini yüzünü sergilemesi nedeniyle örgüte karşı dayanışma ve mücadele fırsatının da ortaya çıktığını söyleyen İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, bunun yeni bir dönemin müjdecisi olabileceğini söyledi.
IŞİD'in yenilmesinin ardından Orta Doğu'da yeni eğilim ve kavramlara ihtiyaç olduğunu söyleyen Zarif, bunlardan birinin 'güçlü bir bölge yaratma' diğerinin ise 'güvenlik ağı oluşturma' düşüncesi olduğunu ifade etti. Zarif, bu iki düşüncenin hayata geçirilmesiyle küçük ile büyük ülkelerin ve hatta tarih boyunca birbirine rakip olan ülkelerin bile bölgede istikrarın tesis edilmesi konusunda yardımcı olabileceğini söyledi.
İlk kez İran tarafından ortaya atılan 'Güvenlik ağı oluşturma' düşüncesinin ütopik olmadığını söyleyen Zarif, "Bölge ötesi güçlere ve ötekileştirici koalisyonlara dayanarak ve petro-dolarlarla veya yaltaklıkla güvenliği satın alma hayaline dayalı hoş karşılanmayan fiili vaziyetten çıkmak için tek gerçek yoldur. Başta Avrupalı komşularımız olmak üzere diğer ülkelerin bu gerçekçi yolu kendi yararlarına görmesi ve bölgedeki müttefiklerini bu yolu kabul etmeye çağırması beklenmektedir" dedi.
İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in Yeni Şafak'ta yayımlanan (25.01.2018) yazısı şöyle:
IŞİD’in yenilmesi sadece bölgenin büyük bölümüne istikrarın geri gelmesinin müjdecisi değildi; belki bu yenilgi bazı yeni gerginlikleri ve krizleri de beraberinde getirdi. Örneğin, bazıları histerik heyecanlarını uyandırmak uğruna İran’ın dış politika gerçeklerini örtmek ve gözlerden uzak tutmak amacıyla yıllardan beri çaba sarfetmektedir.
IŞİD insanlara en karanlık dönemini yaşatmış, şeytani çehresini bütün veçheleriyle gözler önüne sermiştir; ancak bu durum bu varolan tehdit karşısında dayanışma ve mücadele fırsatını da ortaya çıkarmıştır. IŞİD’e karşı ortak hareket yeni bir dönemin müjdecisi olabilir.
Bu amaçla batı sonrası dünya düzenine evrilmekte olan bir dünyayı tanımlamak için yeni eğilimlere ve kavramlara gereksinim vardır. Bu noktada iki kavram Batı Asya bölgesinde belirmeye başlayan paradigmayı şekillendirebilir. Bunlardan biri “güçlü bir bölge yaratma”, diğeri ise “güvenlik ağı oluşturma” düşüncesidir. Böylece küçük ve büyük ülkeler, hatta tarih boyunca birbirlerine rakip olan ülkeler, bölgede istikrarın tesis edilmesine yardımcı olabilirler.
Sultacı ve başka aktörleri silme anlayışına karşı olan güçlü bölge hedefi, tüm tarafların çıkarlarına saygı duyulması gerekliliğinin tanınması esasına dayalıdır.
Her bir ülkenin yayılmacı, hegamonik adımlar atması, yersiz bir davranış olmakla birlikte esasen imkansız bir şeydir de. Bu yönde ısrar edip adım atanlar istikrarsızlığa neden olmaktadırlar.
Bölgemizdeki silahlanma yarışını bu yıkıcı rekabetlere örnek gösterebiliriz. Hayati kaynakların, silahlanma uğruna silah üreticilerinin keselerini doldurmak suretiyle heba edilmesi, barış ve güvenliğin sağlanmasına hiç bir yarar sağlamamıştır. Militarizm sadece facialarla dolu maceralarla sonuçlanmıştır.
Öte yandan dünyada bilinen koalisyon oluşturma modelleri artık geçerliliğini yitirmiş vaziyettedir. Herşeyin iç içe geçtiği ve karışık bir hal aldığı günümüz dünyasına baktığımızda, toplu güvenlik düşüncesinin, özellikle de Fars Körfezi Bölgesi gibi bir coğrafyada tek bir temel nedenden dolayı performansını yitirdiğini görüyoruz: Bu düşüncenin savı çıkar birliğidir. “Güvenlik ağı oluşturma” düşüncesi, ülkeler arası çıkar çatışmasından güç ve genişlik farklılıklarına kadar kapsamlı konuları ele almak amacıyla ilk kez İran tarafından ortaya atılmıştır.
Değişkenleri basit olmasına rağmen etki rolüne sahip bu düşüncede, çıkar çatışmalarından kaçınılmakta, farklılıklar kabullenilmektedir. Yine katılımcılık fikrinin öne çıktığı bu düşüncede büyük ülkeler tarafından bir oligarşi sitemi kurulmasının önüne bir set çekilir, küçük ülkelere katılım ve rol ifa etme imkanı tanınır.
Söz konusu yeni düzen basit kurallar içermektedir: Bunlar BM senetlerinde belirtilen hedefler ve ilkeler başta olmak üzere, ülkelerin eşit derecede egemenlik hakkına sahip olması, tehdit veya güç kullanmaktan kaçınmak, sorunların barışçıl yollardan çözüme kavuşturulması, ülkelerin toprak bütünlüğüne saygı duyulması, ülkelerin içişlerine müdahele edilmemesi ve ülkelerin kendi kaderlerini belirleme hakkına saygı gösterilmesi gibi ortak standart kurallardır.
“Güvenlik ağı oluşturma” ütopik bir düşünce değildir. Bu düşünce, bölge ötesi güçlere ve ötekileştirici koalisyonlara dayanarak ve petro-dolarlarla veya yaltaklıkla güvenliği satın alma hayaline dayalı hoş karşılanmayan fiili vaziyetten çıkmak için tek gerçek yoldur. Başta Avrupalı komşularımız olmak üzere diğer ülkelerin bu gerçekçi yolu kendi yararlarına görmesi ve bölgedeki müttefiklerini bu yolu kabul etmeye çağırması beklenmektedir.
Şuanki kaos ortamından istikrara geçiş, herşeyden önce diyalog ve güven oluşturan diğer girişimlere yönelmemizi gerektirmektedir. Batı Asya’da tüm düzeylerde diyalog açığıyla karşı karşıyayız. Bu açık, yöneticiler ve halk arasında, hükümetler ve milletler arasında görülmektedir.
Diyaloğun amacı hepimizin ortak kaygı, korku ve umutlara ve benzer arzulara sahip olduğumuz gerçeğini açığa çıkarmasıdır. Bu tür bir diyalog, propaganda ve boş sözlerin yerini alabilir ve almalıdır da. Bu diyalog, güven yaratıcı girişimlerle eş zamanlı olarak yapılmalıdır.
Turizmin yaygınlaştırılması, nükleer güvenlikten tutun da çevre kirliliği ve doğal afetler yönetimine kadar çeşitli konularda çalışma grupları teşkil edilmesi, karma askeri görüşmeler, askeri tatbikatların önceden bildirilmesi, silahlanma alanında şeffaflık ve askeri harcamaların düşürülmesi... vs. tüm bunlar nihayetinde saldırmazlığı esas alan bir mutabakatı sağlayabilecek unsurlardır.
Bu bağlamda ilk adım olarak İran İslam Cumhuriyeti ”Fars Körfezi’nde Bölgesel Diyalog Forumu”nun kurulmasını önermektedir. Bizim uzun süredir dile getirdiğimiz bu çağrı aynı şekilde devam etmektedir. Komşularımızdan bu daveti kabul etmelerini, Avrupalı ve batılı müttefiklerinin de onları buna teşvik etmelerini bekliyoruz.