İran protestoları ne anlama geliyor?

İran protestoları ne anlama geliyor?

İran'da Perşembe günü hayat pahalılığına karşı başlayan ve kısa sürede hükümet karşıtı gösterilere dönüşen protestolarda en az 21 kişi hayatını kaybetti, sadece başkent Tahran'da 450'den fazla kişi gözaltına alındı.

Bölgede kritik gelişmelerin yaşandığı ve ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin de İran'a karşı tutumunu sertleştirdiği bir dönemde yaşanan gösteriler, dünya kamuoyunun dikkatini İran'a yöneltti. Ülkedeki gösteriler Türkiye'de de endişe ile izleniyor.

İran Araştırmaları Merkezi (İRAM) Başkan Yardımcısı Hakkı Uygur, ülkedeki protestoların ekonomik ve sosyolojik nedenlerini, liderlikteki ikiliği, protestoların bölgeye muhtemel etkilerini ve Türkiye'ye yansımalarını DW Türkçe'ye değerlendirdi.

DW Türkçe: İran'daki protestoların hayat pahalılığı ve ekonomik sorunlar dolayısıyla başladığı söyleniyor. Ancak kısa bir süre sonra gösteriler kısmen de olsa hükümet karşıtı bir tavra dönüştü. Sizce önümüzdeki günlerde 2009'daki Yeşil Hareket'e benzer bir sahne ile karşılaşır mıyız?

Hakkı Uygur: Aradan geçen süre içinde henüz 2009'daki gibi geniş katılımlı bir kitlesel gösteriye şahit olmadık. Örneğin Tahran devasa bir şehir, 2009'da bir milyona yakın insan sokaktaydı ve çok somut talepleri vardı. "Oyum nerede?" diye sorarak 2009'daki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yenilenmesini talep ediyorlardı. Şu anda böyle bir durum söz konusu değil. Daha sonra bu bir şekilde değişir mi bilemiyorum, ama şu an için gördüğümüz 2009'un aksine taşra bazlı ve İran iç siyasetinin ana oyuncularının olmadığı gösteriler. Sokakta ne muhafazakarlar var ne reformcular ne de radikal reformcu dediğimiz rejime ağır eleştirilerde bulunan kesimler. Nereye evrileceğini bilemiyorum, ama büyüyecek olsaydı şimdiye kadar büyürdü. Ancak bazı forumlarda silahlanma çağrıları yapılıyor. Eğer göstericiler ile güvenlik güçleri karşılıklı ateş açar ve çok sayıda insan ölürse farklı bir boyuta taşınabilir. Onun dışında benim gördüğüm bu toplumsal gösteriler fazla bir yere gitmeyecektir.

DW Türkçe: Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani protestoculara hak verirken, "her şey hükümetin kontrolünde değil" ifadesini kullanarak ülkede karar alma mekanizmalarının dini liderin elinde olduğuna vurgu yaptı. İran'ın dini lideri Ali Hamaney ise İran'ın düşmanlarını suçlayan bir açıklama yaptı. Siz liderlikteki bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?

Uygur: Kesinlikle ikilik var. Bir yanda halkın doğrudan seçitiği, bir cumhurbaşkanı var. Anaysaya göre ülkenin ikinci adamı, ekonominin büyük bir kısmı elinde. Ama diğer yanda da devrimin lideri dediğimiz 30 yıldır Hamaney'in oturduğu koltukta çok güçlü bir liderlik var ki ana güç onun elinde. Ruhani için ikinci adam deniyor, ama adı cumhurbaşkanı olmakla birlikte çok fazla bir gücü yok. Tamamen sembolik olduğunu söylemiyorum, ama düşünün ki bu olaylarla ilgili televizyon konuşması yapmak istedi ve İran televizyonunda canlı konuşamadı, banttan yayınlandı. Yani istediği zaman televizyona çıkıp halka seslenemeyen bir cumhurbaşkanı. Ruhani'nin özellikle ekonomi ve yolsuzluklarla ilgili "biz bir şey yapacağımız zaman bazı yerlere gücümüz yetmiyor" diye açıklamaları var ki bunların hepsi doğru. Buna karşılık, Hamaney'e bağlı kesimlere ne kadar yolsuz olurlarsa olsunlar dokunmak çok kolay olmuyor. Hamaney her zamanki söylemini kullanıyor: Dış güçler, düşmanlar… İran'a ABD'nin, Donald Trump yönetiminin bakışı belli. İsrail ve Suudi Arabistan ile ilişkileri biliniyor. Ama ekonomide, özellikle son 10 yılda petrol fiyatlarının düşmesi ile ilgili yaşanan kriz İran'ın ekonomik başarısızlığını da ortaya koyuyor ki bunun dış güçlerle de fazla bir alakası yok aslında.

DW Türkçe: Ruhani'nin temsil ettiği ılımlı kanat sizce nasıl etkilenir?

Uygur: İran'da seçim kampanyasında yaklaşık bir aylık dönemde nisbi bir özgürlük ortamı olur, adaylar biraz rahat konuşur. Ruhani de bunu çok iyi kullandı, üstü örtülü olarak Hamaney'e, bu mevcut yolsuz düzene ağır eleştirilerde bulundu. Oradan da Ruhani'nin bir reformcu figür olduğu söylendi ki değil aslında. Ruhani 20 yıla yakın bir süre boyunca Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği yaptı. Kendisi sistemin adamı niteliğinde. Ama siyasette bir boşluk olduğu ve böyle bir sosyolojik tabanın siyasette karşılığı olmadığı için Muhammed Hatemi'den ve Mir Hüseyin Musavi'den sonra Ruhani oraya oynadı ve belli oyları da aldı. Ama ikinci dönem cumhurbaşkanı seçildikten sonra çok fazla baskıya maruz kaldı. Muhtemelen Ruhani bir noktadan sonra geri adım attı ve bundan dolayı kendisine karşı İran kamuoyunda ciddi bir tepki bulunuyor. Dolayısıyla Ruhani'ye karşı tepkinin kaynağının, vaatlerinin hiçbirini gerçekleştirmemesi olduğunu düşünüyorum.

DW Türkçe: İran'daki ekonomik şartların kötüleşmesinde ve uluslararası arenada yalnızlaşmasında, ülkenin Ortadoğu'da devam eden çatışmalarda temsili bir savaş yürütmesinin etkisini görüyor musunuz?

Uygur: Kesinlikle görüyorum, zaten protestolardaki sloganlarda da görülüyor. Suriye ve Hizbullah aleyhine sloganlar var. İran'ın vekilleri aracılığıyla yürüttüğü politikalar halkın ciddi şekilde rahatsız olduğu bir durum yaratıyor. Ekonomik gidişat kötü iken İran dört bir yanda operasyonlar yapıyor ve vekil güçleri destekliyor. Halk da bunlara tepki gösteriyor.

DW Türkçe: Peki sizce protestoların bölgedeki siyasi dinamiklere etkisi nasıl olur?

Uygur: Bölgesel düzlemde politikalarında bir değişiklik olacağını zannetmiyorum. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Ali Şemhani olaylardan Suudi Arabistan'ı sorumlu tutan bir açıklama yaptı ve hiç beklemedikleri bir yerden cevap vereceklerini söyledi. İran hâlâ bildiği yöntemleri kullanarak bu vekalet savaşlarını desteklemeye devam edecektir. Ülkenin bu politikaları terk etmesi için için çok büyük bir barış olması lazım. Bu da ABD ile masaya oturup çok büyük kazanımlar elde etmesine bağlı.

DW Türkçe: Büyük güçlerin rolünü nasıl görüyorsunuz? Donald Trump "değişim zamanı" derken, Rusya dışarıdan müdahaleye karşı uyardı. İran Baharı diye söylemler dolaşıyor. Sizin görüşünüz nedir?

Uygur: Büyük güçlerin kesinlikle etkisi bulunuyor. Zaten bir ihtimal İran'ın Suriyeleştirilmesi. Yani eğer silahlanma ve karşılıklı ateş açma gibi olaylar gerçekleşirse bir müdahale için bahane oluşturacaktır. İran'da bir rejim değişikliği olmasa bile tıpkı Suriye'de olduğu gibi farklı yönlerden, farklı gruplarla İran'a karşı operasyonlar mümkün olabilir. ABD'nin, İsrail'in, Suudi Arabistan'ın böyle bir niyeti olabilir. Tabii elimizdeki bilgiler bunu söyleyebilmek için çok net değil, ama yalnızca bu gösteriler üzerine Trump böyle tweetler atıyorsa, belki protestolar bahane edilip arkasından harekete geçme durumu söz konusu olabilir.

DW Türkçe: Türkiye, protestolardan dolayı "endişelerini" açıkladı ve "dost ve kardeş İran'ın toplumsal huzur ve istikrarının korunmasına" vurgu yaptı. Siz Türkiye'nin yaklaşımını nasıl yorumluyorsunuz? Sizce İran'da yaşananların Türk hükümeti nezdinde Gezi Parkı protestolarına benzerlikten dolayı bir endişe yaratmasından bahsedebilir miyiz?

Uygur: Gezi Parkı protestolarına çok benzetmiyorum. Gezi ile 2009'daki Yeşil Hareket gösterilerini benzetmek daha doğru olacaktır. Şehirli, orta sınıf ve üstü bir hareket idi ikisi de. Şu anki protestolar ise daha çok taşrada küçük gruplar halinde ve kitlesel bir katılım bulunmuyor. Ama 15 Temmuz darbe girişiminde de İran'ın da vurgusu hemen hemen benzerdi. Onlar da Türkiye'de istikrar vurgusu yapmışlardı. Türkiye iki açıdan böyle bir açıklama yapmıştır: Birincisi, İran'daki olayların mahiyetini ve protestoların çok ciddi olmadığını biliyordur. İkinci olarak, bu silahlanma çağrılarının yapılması Türkiye'yi ürkütür. Çünkü biz Suriye'deki olayları gördük, bizim için çok ciddi problemler yaratabiliyor. İran'ın da böyle bir girdaba sürüklenmesini Türkiye istemeyecektir.

Söyleşi: Çağrı Özdemir

© Deutsche Welle Türkçe