IKBY'nin bağımsızlık referandumu sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan, Tahran'a ziyarette bulundu. Uzmanlar, Ankara-Tahran hattındaki yakınlaşmayı tetikleyen faktörleri anlattı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın beraberinde çok sayıda bakanla Tahran'a yaptığı ziyaret sırasında karşılıklı sıcak mesajlar verildi, iki ülke arasında işbirliğini geliştirmek amacıyla anlaşmalar imzalandı.
Bölgede iki rakip güç olarak görülen, geçmişte Suriye konusundaki anlaşmazlıklar nedeniyle gerilim yaşayan Türkiye ile İran arasındaki yakınlaşma süreci, hem Batı hem de tüm bölge başkentlerinde yakından izleniyor.
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) araştırmacılarından Veysel Kurt'a göre, Türkiye ile İran arasındaki yakınlaşma sürecinin en önemli nedenlerinden biri, Suriye'de krizin derinleşmesinin, hem Türkiye, hem de İran için neden olduğu sorunlar, yüksek ekonomik ve askeri maliyet.
Kuzey Irak'taki bağımsızlık referandumunun da hem İran hem Türkiye'de endişelere yol açtığını vurgulayan Kurt, "İran'ın da, İsrail ve ABD'nin IKYB'ye ciddi anlamda yerleşeceği görüşünde olduğunu ve bunu güvenliğine bir tehdit olarak algıladığını görüyoruz. Ortak tehdit algısı, bölgeye dönük farklı yaklaşımlarına rağmen, bölgesel güçler olan Türkiye ve İran'ı bir araya getirmiş oldu" dedi.
ABD'nin IŞİD'e karşı savaşta YPG'ye verdiği desteğin, Türkiye üzerinde Suriye kaynaklı sorunları, ekonomik düzeyden jeopolitik, güvenlik düzeyine taşıdığını vurgulayan Kurt, şu değerlendirmeyi yaptı:
"ABD'nin bölgeye ilişkin Kürt siyasetinin PKK üzerinden şekillenmeye başladığını görüyoruz. PKK Türkiye açısından çok önemli bir konu ve PKK her ne kadar İran'daki faaliyetlerini son dönemde azaltmış olsa da bu faaliyetlerini yeniden başlatmayacağı anlamına gelmiyor."
Ankara-Tahran hattındaki yakınlaşmaya ayrıca ABD'nin bölgede statükoyu bozabilecek hamleleri ve YPG ile PKK'ya destek vermesinin de sebep olduğu değerlendirmesini yapan Kurt, Türkiye ve İran'ın PKK ve YPG'ye karşı birlikte hareket edebileceğini şu sözlerle aktardı:
"Türkiye'nin başlatacağı bir operasyona İran istihbarat, lojistik destek verebilir. Irak'ı göz yumması için ikna edebilir. Aynı şey Suriye için geçerli. İran'ın Suriye siyaseti kesinlikle toprak bütünlüğünün korunmasından yana ve bu anlamda ABD desteğindeki YPG'nin özerklik ve bağımsızlık söylemleri Türkiye kadar İran'ı da rahatsız ediyor. Yeni bir işbirliği sürecinin başladığını düşünüyorum."
Bölgede son yıllarda yaşanan mezhep kaynaklı mücadelenin, Türkiye-İran yakınlaşmasını zora sokabileceği yorumlarına katılmayan Veysel Kurt , "Türkiye mezhep kutuplaşması denkleminde yer almıyor. Ayrıca Kürt sorunu bunun bir kenara bırakılmasına yol açacak önemde çünkü daha jeopolitik daha güvenlik eksenli bir tehditten bahsediyoruz" şeklinde konuştu.
Erdoğan'ın Tahran ziyaretini değerlendiren gazeteci ve akademisyen Bora Bayraktar, yakınlaşmada öne çıkan konunun Kuzey Irak'taki gelişmeler olduğunu vurguladı.
"Bu ziyarete, Türkiye ile İran arasında bir Kuzey Irak zirvesi diyebiliriz" diyen Bayraktar, "Aslında Türkiye ile İran arasında çok ciddi stratejik ayrılıklar var. Bunlar herkesin malumu. Türkiye'nin NATO üyesi olması, Suriye'de iki tarafın birbirine rakip hareket etmesi ve başka pek çok konuda anlaşmazlıklar var. Fakat şimdi böyle yakın bir ilişki kurulması Türkiye ve İran'ın ortak bir tehdit algıladığı anlamına geliyor. O da Irak Kürtlerinin bağımsız olması meselesi" değerlendirmesini yaptı.
İki ülkenin olası hamlelerinin, ekonomik yaptırımların ağırlaştırılması ve Irak ordusunun bölgesel Kürt yönetimine yönelik atabileceği adımların koordinasyonu olabileceğini belirten Bayraktar, şunları kaydetti:
"Türkiye ve İran'ı buna dışarıdan destek olacağını tahmin ediyorum. Doğrudan bir askeri müdahale değil ama Irak ordusunun ya da Haşdi Şabi'nin atacağı adımlar nezdinde bir destek koordinasyonu söz konusu olabilir. Bir de uçuş yasakları, sınır kontrolleri ve belki daha sonra gönderilecek olan askeri yardımın giriş çıkışı, bunun miktarı ve kimin ne kadar rol alacağı gündemde."
Buna karşın Türkiye ve İran'ın tutumunda hızlı ve sert bir değişim beklemediğini ifade eden, ne Türkiye'nin İran'a ne de İran'ın Türkiye'ye tam olarak güvenmediğini söyleyen Bayraktar, "Şu anda bence bu işlerin hazırlığı yapılıyor. Çok çabuk ve sert bir hareketten ziyade, zannediyorum Kuzey Irak'ın içindeki siyasi yapıyı etkilemeye yönelik adımlar, Barzani'nin baskılanması yoğunlaşacakları öncelikli mesele" dedi.
Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (Orsam) uzmanı Oytun Orhan, son yıllarda rekabet eden iki bölgesel güç Türkiye ile İran'ın yakınlaşmasına yol açan en önemli etkenin, Suriye ve Irak'ta ayrılıkçı hareketlerin güçlenmesinin yol açtığı "ortak stratejik tehdit algılaması" olduğunu söyledi.
PKK'nın Türkiye açısında önemli bir tehdit oluşturmaya devam ettiğini söyleyen Oytun Orhan, "Türkiye ve İran PKK'ya karşı ortak operasyon düzenleyebilir ve bu işbirliği Suriye'ye de taşınabilir. Çünkü bildiğiniz gibi İran güçleri, Suriye'de YPG bölgelerine yakınlaşıyor" değerlendirmesini yaptı.
Türkiye'nin Rusya ve İran gibi bölgesel güçlerle yakınlaşmaya yönelmesinde Batılı müttefikleriyle yaşadığı gerilimin etkili olduğuna dikkat çeken Orhan, "Türkiye'nin Batılı müttefikleriyle ilişkileri sıkıntılı bir süreçten geçiyor. ABD'nin Suriye'deki politikaları, AB'nin PKK ve FETÖ konularındaki tavrı ve yine Batı'nın 15 Temmuz darbe girişiminde takındığı tavır, Türkiye'de Batı'nın mevcut hükümetin devrilmesinden memnuniyet duyacağı yönünde bir algıya sahip olmasında etkili oldu. Bunlar Türk hükümetini Irak, İran, Rusya gibi zorlu ilişkiler içerisinde bulunduğu bölgesel güçlerle, hatta dolaylı da olsa Suriye ile de daha yakın ilişkiler kurmaya yöneltiyor" dedi.
DW Türkçe'ye konuşan Orhan şu değerlendirmeyi de yaptı:
"Ama nihayetinde kuruluşundan bu yana Türkiye Batı yanlısı, NATO üyesi ve AB ile üyelik müzakereleri yürüten bir ülke. Türkiye Batı ile Doğu arasında bir tercih yapmak zorunda bırakılmak istemiyor. Ama mevcut dinamikler Türkiye'yi bu politikaları izlemeye yöneltiyor."