İran’da İran’da işçi ölümleri ve haksızlıklarını protesto amaçlı yapılan gösterilere katıldığınıo belirten Rahim Ravand, burada işkence gördüğünü söyledi. Kendisi gibi gazeteci olduğunu ifade ettiği eşi Leyla Ravand ve iki çocuklarıyla birlikte, Türkiye'te kaçtıklarını söyleyen Rahim Rasdav, ABD veya Avrupa ülkelerine gidebilmek için yaklaşık bir aydır Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (UNCHR) Ankara’daki merkezi önünde eylem yaptıklarını aktardı.
İran’dan dört yıl önce kaçmak zorunda kalan ve 'siyasi mülteci' konumunda Van’a yerleşen Kürt gazeteci Leyla Ravand ve Rahim Elyasi, ABD veya Avrupa ülkelerinden birine yerleşmek için başvuruda bulundu. Yaptıkları başvuru onaylanan Ravand ve Elyasi ailesi, aradan geçen zamana karşın bir türlü oturum izni alamadı. İran’da altı yıl boyunca kaldığı cezaevinde çeşitli işkencelere maruz bırakıldığını ifade eden Elyasi, müebbet hapis veya idam cezasından kaçarak geldiği Van’da da tehditlerle karşılaştığını belirtti. Can güvenliği olmadığı için ellerinde bulunan her şeyi satarak Ankara’ya gelen aile, yaptıkları başvurulardan resmi olarak hiçbir sonuç alamadı.
Ravand ve Elyasi, Sedef ve Sareh ismindeki iki çocuğu ile birlikte UNCHR önünde bir kaldırımda yaşamaya başladı. Aile, 4 Haziran’da başlattıkları eylemlerini, siyasi tutukluluk süreçlerini, mülteci konumunda yaşadıklarını ve taleplerini Cumhuriyet'ten Şeyma Paşayiğit'e anlattı.
İran’da işçi ölümleri ve haksızlıklarını protesto amaçlı yapılan gösterilere katıldığını söyleyen Elyasi, burada yaşadıklarını şöyle aktardı:
“Tahran’da gözaltına alındım. Kürt muhalifler ile işbirliği, casusluk, vatan hainliği suçlamaları yönelttiler. Tek kişilik hücrelerde bir zeminde bir battaniyenin üzerinde yatıyordum, uzandığım zaman boyum 1.76 cm olduğu için hücrenin uzunluğunun benim boyumdan daha kısa olduğunu söyleyebilirim.”
Haftada üç gün işkenceye maruz kaldığını anlatan Elyasi, şöyle devam etti:
“Yakalandığım sırada arabam takla attığı için yaralıydım. Koluma saplanmış cam parçaları vardı. Bunları çıkartmadıkları gibi, bastırıyorlar ve cam parçaları daha da derinlere itiyorlardı. Ayak altında hortumla vurmak suretiyle beni suda koşturmaları da bir diğer işkence yöntemiydi. Ayrıca ‘tavuk şiş’ adı verilen bağdaş kurma pozisyonuunda el ve ayaklar bağlanma suretiyle bacakların arasından bir demir geçiriliyor, baş aşağı asılarak yakılan bir ateşle bir süre bu şekilde tutuluyordum. Kollarımdan tavana saatlerce asıyorlardı. Onların istediği şekilde konuşmazsam başka bir odaya götürüp ilmik göstererek ‘seni burada asarız kimsenin de haberi olmaz’ diyorlardı.
Fakat bir gün karşıma gözleri ve elleri bağlı bir şekilde karımı ve bir buçuk yaşındaki kızımı getirdiler ve eğer konuşmazsam onları da getirip işkence yapacaklarını yine konuşmazsam sağır ve kör olan babama, anneme, kayınbabama ve kayınvalideme deişkence yapacaklarını söylediler. Karımı ve çocuğumu o şekilde görünce yer yüzünde uğrayabileceğim en büyük işkenceye maruz kaldım ve onlarla işbirliği yapacağıma söz verdim.”
11 yıl hüküm giydiğini, babası kalp krizi geçirince cezaevinden izin istediğini, karşılık bulamayınca açlık grevine başladığını aktaran Elyasi, 90 bin lira kefalet ile 15 gün izin aldığını ve bu sırada firar edip Türkiye’ye giriş yaptığını söyledi. Türkiye’ye yerleştikten sonra İran’dan gelen istihbarat birimlerinden kaçtığını ifade eden Elyasi, mülteci konumunda Birleşmiş Milletler’den üçüncü ülke taleplerinin olumlu sonuç beklediklerini belirtti