İranlı kaçakçıyı öldüren jandarma, bir cinayet zanlısını sahte tanık yapmış

İranlı kaçakçıyı öldüren jandarma, bir cinayet zanlısını sahte tanık yapmış

Geçen yıl Van'da askerin açtığı ateşle öldürülen İranlı kaçakçı için mahkemeye çıkıp, “Akrabasıyım, onu asker öldürmedi” diyen İranlı’nın yalancı tanıklık yaptığı ve kendisinin de bir cinayetten zanlı olduğu ortaya çıktı.

İranlı kaçakçı Senar Khaledi, iddiaya göre, geçen yıl 9 Ekim’de Van’ın Saray ilçesine bağlı Kapıköy köyünde jandarmalarca açılan ateşle öldürüldü. Olaydan üç ay sonra, “O benim üvey dayımdı” diyen Sirous Muhammedi adlı bir tanık ortaya çıktı. Muhammedi, “O gün ben de yanındaydım. Maktulü kesinlikle asker vurmamıştır” dedi. Tutanakta kimlik ve adres bilgileri yer almayan bu tanığın, öldürülen kaçakçının akrabası olmadığı anlaşıldı.

Kaçakçının ailesinin avukatlığını yapan Mahmut Kaçar’ın araştırması sonunda; Muhammedi adlı kişinin, eşini öldürdüğü için İran’dan Türkiye’ye kaçtığı ve yakalandığı gün ‘kimliği belirsiz’ kişilerce savcılığa getirilerek, kaçakçının öldürülmesine ilişkin yalancı tanıklık yaptırıldığı, ardından da ülkesine iade edilmeyip serbest bırakıldığı tespit edildi. Kaçan, sahte tanık ve onu savcılığa getirenlerden şikâyetçi oldu.

 

‘Askerle cesedi almadan gitti’

 

İsmail Saymaz’ın Radikal’deki haberine göre, Van’ın Saray ilçesine bağlı Kapıköy köyü, 9 Ekim 2013 sabahı silah sesleriyle uyandı. Elli kadar jandarma, önlerine kattığı dört atlı kaçakçının ardından ateş ediyordu. Üç kaçakçı uzaklaşırken, içlerinden biri, Senar Khaledi atının üzerinde vuruldu. Kapıköy’ün içine giren Khaledi, atından düştü ve düştüğü yerde can verdi.

Köylülerden Hilmi Altınay, ertesi gün Saray Savcılığı’nda alınan ifadesinde, sabah 05.30’da silah sesinin gelmesi üzerine dışarı çıktığında, 50-60 jandarma ve üç askeri aracına dört kaçakçıyı kovaladığını gördüğünü söyledi. Açılan ateş sonucu atlı kaçakçılardan birinin vurulduğunu kaydeden Aydınay, yaralı kişinin köy meydanına varmadan yere düştüğünü ve can verdiğini belirtti. Askerlerin bazılarının kaçakçılara, bazılarının hava ateş açtığını, kaçakçı ölünce sonra boş kovanları toplayıp gittiklerini vurguladı. Aydınay, “Kaçakçı öldükten sonra askerlere, ‘Şahsın öldürdünüz, gelin sahip çıkın, hastaneye götürün’ diye bağırdık. Buna rağmen askerler geri çekilip gittiler. Köyümüzden Zeki Pilatin, olaydan sonra askerlerin komutanını arayarak, ‘İranlı kaçakçıyı vurdunuz, niye sahip çıkmadınız, doktora götürmediniz, adam öldü’ diyerek telefonu kapattı” dedi.

İrfan Pilatin de kaçakçıları kovalayan askerlerin sürekli ateş ettiğini, tahminen 300 el sıkıldığını, askerlerin içerisinde mavi eşofmanlı bir kişinin olduğunu kaydederek, “Olaylar olduktan sonra biz piyadelere seslenerek ‘Adamı vurdunuz, gelin hastaneye götürün’ şeklinde bağırdık. Ancak piyadeler yaklaşmamamız için ayaklarımıza doğru ateş açtılar. Geri çekilirken de üç asker kovanları toplayıp ayrıldı. Kaçakçı köyümüze doğru kaçarken askerler havayı mı, ona mı ateş etti, tam olarak göremedim. Kaçakçı vurulmadan önce evimizin üzerinde mermilerin geçtiğini gördüm. Beş dakika sonra da vuruldu” diye ifade verdi.

 

‘O benim üvey dayımdı’

 

Bu ifadelerden üç ay sonra, 30 Ocak 2014’te, savcılığa başvuran Sirous Muhammedi adlı bir kişi görgü tanığı olduğunu belirterek, ifade verdi. İkamet adresini İran olarak gösteren Muhammedi, ölen Khaledi’nin kendi “üvey dayısı olduğunu” savundu. İfade tutanağında, “Rıza oğlu Sara’dan olma” ibaresi dışında yaşı, nüfus ve ikamet bilgileri bulunmayan Muhammedi, kendisinin de o gün kaçakçılar arasında olduğunu ve askerlerin ateş etmediğini ileri sürerek, şu ifadeyi verdi:

“Olayın yaşandığı tarihte kaçakçılık amacıyla İran’dan Türkiye’ye atlarla giriş yaptık. Maktül benim yanımdaydı. Giriş yaptıktan sonra askerler bizi kovalamaya başladı. Kaçarak Kapıköy köyünün içine geldik. Askerler bizi kovalarken havaya doğru ateş ediyordu. Niyetleri bizi vurmak olsaydı kesinlikle vururlardı. Ancak öyle niyetleri olmadığı için havaya ateş ettiler. Biz köyün içine girince askerler ateş etmeyi kesti. 15 dakika boyunca ateş sesi gelmedi. Sonrasında tek el silah sesi duydum. Silah sesi gelmesinden tahminen 30 saniye sonra maktul atın üzerinden yere düştü. Ben de yanına giderek yaşayıp yaşamadığına baktım. Maktulden ses çıkmıyordu. Son olarak şunu tekrar etmek istiyorum: Maktulü kesinlikle asker vurmamıştır. Vurmak isteseydi köye gelmeden önce vurabilirdi. Ancak bizi hedef alarak ateş etmediler. Maktulu vuranın kim olduğunu bilmiyorum, görmedim.”

 

‘Üvey yeğen’ sahte tanık çıktı

 

Bu tanıklıkla ilk kuşku, Khaled’in akrabalarının “Bizim böyle bir akrabamız yok” demesiyle ortaya çıktı. Geçmişte Af Örgütü’nün Van Bürosu’nda görev yapan Avukat Mahmut Kaçan, bunun üzerine tanık Muhammedi’nin izini sürdü. Khaledi’nin eşi, oğlu ve kardeşinin avukatlığını yapan Kaçan, 15 Temmuz’da Saray Cumhuriyet Başsavcılığı’na verdiği dilekçeye göre, tanık Muhammedi’nin ülkesinde eşini öldürdüğü için Türkiye’ye kaçmış bir kişi olduğunu tespit etti. Üstelik Muhammedi’nin yakalandığı 30 Temmuz gününde jandarmalar tarafından savcılığa çıkarılarak, ‘yalancı tanıklık’ yaptırıldığı bulgusuna ulaştı. Bu kişi hakkında, öldürdüğü eşinin ailesi tarafından Saray Cumhuriyet Başsavcılığı’na bir şikayetçi dilekçesi verildiğini ve İran’a iadesinin istendiğini belirleyen Kaçan, sahte tanığın sınır dışı işlemlerinin durdurularak, 13 Mart’ta serbest bırakıldığı bulgusuna ulaştı. Kaçan, bu kişinin “temin edilmiş bir yalancı tanık” olduğunu belirterek, “Hiçbir yerde adı geçmeyen bu şahsın bir anda peyda olup üvey dayısı olduğunu iddia ettiği maktul aleyhine ifade vermesi, fail olan askerlerin yargısız infaza yol açan eylemlerini aklamaya yöneliktir. Şahsın sınır dışı riski altındayken savcılığınıza getirilerek yalan ve kurguya dayalı ifade vermesi halinde kendisine hukuk dışı vaatlerde bulunulmuş olabileceği konusunda ciddi şüphelerimiz mevcuttur” dedi. Kaçan, bu kişiyi ifadeye getiren kişiler hakkında da ‘sahte delil üretmek’ suçlamasıyla işlem yapılmasını istedi.