Lalia Diaby geçen yıl Berlin’de ırkçı saldırıya uğradı. Olayın peşini bırakmayan Diaby, saldırganların yakalanıp ceza almalarını sağladı. Diaby, travmaya yol açan bu deneyimini ve hukuk mücadelesini DW Türkçe’ye anlattı."Bana vurdular, hakaret ettiler ama asıl en çok canımı acıtan, onurumu kıran, bana tepeden bakarak, ‘bak bu Aryan tükürüğü' deyip, yüzüme tükürmeleri oldu. O kadar çok tiksindim, saldırıdan sonra yüzümü o kadar çok yıkadım ki…"Bu sözler Berlin'de kent merkezinde ırkçı saldırıya uğrayan, 21 yaşındaki Lalia Diaby'ye ait. Alman bir anne ile Malili Müslüman bir babanın kızı olan Diaby, hem çalışıyor hem de psikoloji öğrenimi görüyor. Geçen yıl bindiği otobüste, iki kişinin ırkçı saldırısına uğrayan Diaby'nin DW Türkçe'ye anlattıkları, ırkçı saldırıya uğrayanların yaşadıkları psikolojik travmaların, yürüttükleri hukuk mücadelesinin önemini gözler önüne seriyor."Kimse yardım etmedi"Biri kadın iki kişinin otobüse bindikten sonra "Adolf Hitler yaşıyor" diye bağırdıklarını, önce yanındaki göçmen kökenli adamı sonra da kendisini hedef aldıklarını anlatan Diaby, yaşadığı korku dolu anları şu sözler aktardı: "Zenci, pislik diye hakaret ettiler, kadın kulağımdan küpelerimi koparttı. Adam ‘yüzüme bak da gerçek bir Aryan yüzü gör' diye bağırdı, bundan sonra bir hayatımın olmayacağını söylediler ve bana vurdular."Altı durak boyunca devam eden olay sırasında, otobüs şöförü ve yolcuların kendisine yardıma gelmediğini, "En çok ağırıma giden de bu oldu" sözleriyle aktaran Diaby, şöyle devam etti: "Diğer yolcular saldırganlar otobüsten indikten sonra yanıma geldi, hatta neredeyse 2 metre uzunluğunda bir adam yarım bir mendil uzattı. İnsanlar benim ağlamamı bekledi, ama kendi kendime, ‘Hayır, sana yardıma gelmeyenlerin önünde ağlamayacaksın' dedim. Daha sonra otobüsten inip ağlamaya başladım." Hukuk mücadelesi verdiAşırı sağcıların şiddetine maruz kalan birçok kişi, saldırganlardan korktukları, güvenlik kurumlarına güven duymadıkları ya da sonuç alamayacaklarını düşündükleri için polise gitmiyor, şikayette bulunmuyor. Lalia Diaby ise uğradığı ırkçı saldırının ardından olayın peşini bırakmayarak polise şikayette bulunmuş, saldırganların tespit edilip yargı önünde hesap vermelerini sağlamış. Saldırganlardan birinin mahkemede yarım ağızla üzgün olduğunu, diğerinin ise yaptıklarını hatırlamadığını iddia ettiğini anlatan Diaby, mahkemenin ırkçı saldırganlardan birine 2 ay, diğerine de 8 ay hapis cezası verdiğini, ancak faillerin denetimli serbestlikten yararlandıklarını kaydetti. Diaby, hukuk mücadelesi ile ilgili olarak, "Dava yeni sonuçlandı, zaten hapis yatmalarını beklemiyordum ama istatistiklere girdi, polise gitmekle doğrusunu yaptım, ayrıca tazminat davası açtım" diye konuştu. "Asla susmayacağım"Karşı karşıya kaldığı ırkçı saldırının psikolojik etkilerini aşmasının uzun zaman aldığını söyleyen Diaby, bu olayın kendisi için dönüm noktası olduğunu şu sözlerle anlattı: "Ben Almanya'da kendimi asla güvende hissetmeyeceğim ama asla susmayacağım. Küçükken okulda başlıyor, önyargılar, ırkçı sözler, sanki normalmiş hatta komikmiş gibi ama artık öyle bir yaşa geldim ki buna boyun eğmeyeceğim. Polisin ve siyasetçilerin benim kendi ülkemde güvende yaşamamı sağlama yükümlülüğü var ve ben bunun sağlanmasını istiyorum." Mağdurlar destek alabiliyorAlmanya'da son dönemde aşırı sağcı saldırıların artış göstermesi kamuoyunda endişelere neden olurken, ırkçılıkla mücadele eden Reach Out gibi sivil toplum kuruluşları, Lalia Diaby'e olduğu gibi, mağdurlara psikolojik ve hukuki destek veriyor.Reach Out, gerektiğinde çevirmenlerin de yardımıyla, polisteki ifade ve mahkeme süreçlerine eşlik ediyor, mağdurlara mali destek için yazışmaları yapıyor ve onlara psikolojik destek verilmesini sağlıyor. DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Reach Out uzmanı Sabine Seyb, geçen yıl sadece Berlin'deki aşırı sağcı şiddet oranında yüzde 19'luk bir artış gözlemlediklerini söyledi, 19'u çocuk, 47'si genç, 423 kişinin aşırı sağcı saldırıya hedef olduğu bilgisini paylaştı.Yükselen sağ popülizme ve siyasetçilerin ırkçı söylemlerine dikkat çeken Seyb, "Gün ortasında, herkesin gözü önünde saldırıyorlar, eylemlerinin meşru olduğunu, toplum tarafından, kısmen de olsa siyasi sorumlular tarafından kabul gördüğünü düşünüyorlar" dedi. Almanya'da kurumsal ırkçılık sorunu olduğunu vurgulayan Seyb, ırkçı şiddetin önlenmesinde kararlılık sergilenmediğini, güvenlik kurumları içinde aşırı sağcı yapılanma iddialarının da endişe verici olduğunu söyledi.Kipa ve başörtüsü de hedef alınıyorSon dönemde Almanya'da kipa takan Yahudilere, başörtüsü takan Müslüman kadınlara sözlü ve fiziki saldırılar, sinagoglara, camilere ve İslami kuruluşlara gönderilen tehditler kaygıları daha da artırıyor. Reach Out'tan Seyb, "Kendilerine tükürülmesine, itilip, hakarete maruz kalmaya tahammülü kalmayan Müslüman kadınlar bize artık başörtülerini çıkartmak zorunda kaldıklarını aktarıyor" dedi."Çok endişeliyiz"Son olarak Dortmund kentinde bu yıl 8'incisi yapılan "Festi Ramazan" etkinliği aşırı sağcı saldırıya hedef oldu. Açılışına günler kala, kimliği belirlenemeyen kişiler tarafından festival alanındaki su tankları patlatıldı, tel örgüler tahrip edidi, stantlara dışkı sürüldü, çadırlara Nazi sembolleri, gamalı haçlar çizildi. DW Türkçe'ye konuşan organizatör Ergün Özkara, hem Dortmund Belediye Başkanı Ullrich Sierau'un saldırıyı kınamasından, hem de polis ve iç istihbaratın "Güvendesiniz" teminatı vererek, artırdıkları güvenlik önlemlerinden memnuniyet duyduklarını, ancak yine de yaşanan gelişmelerden endişeli olduklarını kaydetti. Özkara, "Festi Ramazan'a yapılan korkakça, yabancı düşmanı bir saldırı… Bizi endişelendiren, bir kişinin ten renginden ötürü dövülmesi, başörtüleri çekilerek hırpalanan Müslüman kadınlara ‘sizi burada istemiyoruz' denilmesi. Bunlar gerçekten de çok endişe verici gelişmeler" diye konuştu.Sokağa çıkma korkusuİslam ve göçmen karşıtı söylemlerini sürdüren sağcı popülist Almanya İçin Alternatif (AfD) partisinin yükselişiyle endişeler daha da artıyor. AfD'nin en yüksek oy aldığı yerlerden olan Berlin'in Marzahn bölgesinde yaşayan Makedon göçmen Selim, "Korktuğum için karıma akşamları belirli saatten sonra küçük bebeğimizle dışarı çıkmasına izin vermiyorum" dedi. Bir akşam geç saatlerde aşırı sağcıların birine saldırdıklarına tanık olduğunu söyleyen Selim, "Ancak müdahale edemedim, korktum" diye konuştu.Uzmanlar: Müdahale edilmeliSon dönemde toplu taşıma araçlarında, duraklarda ya da parklarda karşı karşıya kalınan sözlü taciz, saldırı olaylarında birçok kişi ne yapacağını bilemiyor, birçokları endişe duyarak saldırganlara müdahale etmekten kaçınıyor. Bunun yanlış bir tutum olduğu uyarısında bulunan Reach Out uzmanı Seyb, böyle bir durumda yapılması gerekenleri şöyle dile getirdi: "Derhal polis aranmalı. Etrafta bulunları mobilize edip, güç birliği yaparak, kendini tehlikeye atmadan, doğrudan saldırgana yönelmeden, saldırıya hedef olan kişiyi içinde bulunduğu durumdan çıkartıp, kurtarmaya odaklanılmalı. Olay mahallinden ayrılmamalı, tanık olarak ifade vermeli."Değer Akal/Berlin© Deutsche Welle Türkçe