Başbakan Binali Yıldırım’ın Uluslararası İş Sağlığı ve Güvenliği Kongresi’nde sarf ettiği, "Eldiven takmaz, baret giymez, kemer takmaz…" sözleri tepkielre neden oldu. DİSK/Gıda-İş Genel Başkanı Seyit Aslan, "Başbakan sendikacıların da olduğu bu toplantıda işçileri suçlama ve sorumlu tutma cesaretini nereden buluyor?" diye sordu. Soma, Ermenek, Torunlar, Marmara Park AVM, Tuzla Gisan Tersanesi, Şirvan'da şanan iş kazalarını hatırlatan Aslan, "Bunların hangisinde patronlar tarafından tedbir alınmış, ama işçi alınan tedbirlere uymamış bir söyleseler" diyerek tepki gösterdi.
İş 'cinayetleri'nin önlenmesi için taleplerde bulunan Aslan, "Sendikal hak ve özgürlüklerin önündeki tüm engeller kaldırılmalı, barajsız, yasaksız demokratik bir yasa çıkarılmalı. Kamu denetimi etkin sağlanmalı, iş yerleri denetimi sürekli hale gelmeli, denetçi sayısı artırılarak yeterli sayıya ulaşmalı" dedi.
Öte yandan Yıldırım'ın sözlerine CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba'dan da yanıt geldi. Ağbaba, "İşçi ölümlerinin asli nedeni insan kusuru değil Ak Parti iktidarının bugüne kadar dayattığı güvencesiz ve kuralsız çalışma ilişkileridir” dedi.
Başbakan Yıldırım’ın Uluslararası İş Sağlığı ve Güvenliği Kongresi’nin açılışında “İş kazalarının yüzde 80-85 insan hatasından”, “Eldiven takmaz, baret giymez, güvertede çalışır kemer takmaz. Sürekli peşlerinden koşacaksın”, “Bu kazalar olduktan sonra tepki olarak düzenlemeler yapıyoruz. İpin ucunu da kaçırıyoruz” açıklamalarında bulunmuştu.
TIKLAYIN - Başbakan işçileri suçladı: Eldiven takmaz, baret giymez
Evrensel'de yer alan DİSK/Gıda-İş Genel Başkanı Seyit Aslan'ın yazısı aynen şöyle:
Soma, Ermenek, Torunlar, Şirvan, Marmara AVM Park, Tuzla Gisan Tersanesi... Onlarca işyerinde kitlesel işçi cinayetleri yaşandı. İSİG tarafından yayımlanan raporlarlara göre her gün 3-5 işçi iş cinayetlerinde can veriyor. Sadece geçtiğimiz nisan ayında en az 177 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. Soma Katliamı’na nasıl adım adım gelindiği bilirkişi raporlarına geçti. Daha önceki ve sonraki iş cinayetlerinde böylesi bilirkişi raporları mevcut.
Soma Katliamı’nda Dönemin Başbakanı Erdoğan’ın yaptığı açıklamalar ve danışmanının işçi yakınına attığı tekme hafızalardadır. “Ölüm madencinin fıtratında var” diyerek, o gün Soma’da hüküm süren taşeronlaştırma başta olmak üzere sürekli üretim baskısının ve iktidarın yol verdiği kitlesel iş cinayetinin üzerini örtmek istedi. Atılan tekme ise tüm işçi ve emekçilere atılmıştı.
Patronlar iktidarın desteğiyle işçileri öldürüyor, kan parası ödeyerek sorumluluklardan kurtuluyor. İktidar sermayenin aşırı sömürü güdüsünden kaynaklı iş cinayetlerini “fıtrat” gibi dini söylemlerle meşrulaştırmaya çalışıyor.
16 yıldır kendisini her koşulda sermayeye siper eden, rafine bir sermaye iktidar var. Örneğin Cumhurbaşkanı Erdoğan en büyük patron örgütleriyle yapılan toplantıda ‘OHAL’i grevleri yasaklamak için kullanıyoruz’ demekten kaçınmıyor. İş cinayetleri devam ediyor, grev yasakları sürüyor. 16 yılda 21 bin işçinin ölümü, on binlercesinin sakat kalması, sayısı belli olmayan meslek hastalıklarının yaşanması dile bile getirilmiyor. Cumhurbaşkanı, Başbakan... yani iktidar, işçilere ölümü reva görüyor.
6 Mayıs 2018 tarihinde İstanbul’da düzenlenen “İş Sağlığı ve Güvenliği Konferansı”nda konuşan Başbakan Binali Yıldırım, “Eldiven takmaz, baret giymez, güvertede çalışır kemer takmaz. Sürekli peşlerinden koşacaksın. Her an başında duracaksın” diyerek ölümlerden bir kez daha işçileri sorumlu tutu. Peki Başbakan sendikacıların da olduğu bu toplantıda işçileri suçlama ve sorumlu tutma cesaretini nereden buluyor? Soma, Ermenek, Torunlar, Marmara Park AVM, Tuzla Gisan Tersanesi, Şirvan bunların hangisinde patronlar tarafından tedbir alınmış, ama işçi alınan tedbirlere uymamış bir söyleseler.
O toplantıya katılan sendikacılar ne yazık ki Başbakana bir cevap vermemişlerdir. Sadece toplantıya katılanlar değil, genel olarak derin bir sessizlik vardır. Kimi sendikalar ve sendikacılar iktidarın arka bahçesi ve koltuk değneği haline gelmiştir, görevleri her koşulda iktidarı savunmaktır. Kimi sendikalar ve sendikacılar küçük çıkarlar uğruna ses çıkarmamaktadır. Süreci sessiz geçiştirerek, hükümetin gitmesini beklemektedirler. Sendikal bürokrasi işçilerin sömürülmesine çanak tuttuğu gibi, ölümüne de neden olmaktadır.
İş cinayetleri sınıfsaldır. İşçi ise karnını doyurmak için artık iş gücünün yanında hayatını vermek zorundadır. Sermaye artık iş gücünün yanında işçinin hayatını karartmaktadır. Buna tepki ise ya raporlarda kalmakta ya da ağız ucuyla yapılan açıklamalarla kendisinin göstermektedir. Bu gidişe dur demek ve iş cinayetlerinin önüne geçmek için iktidar ve sermaye karşısında mücadele etmeye, ölümlere neden olan politikalarına karşı çıkmaya, grev hakkını kullanmaya, talepler için sürekli bir mücadeleye ihtiyaç vardır. Bunu dert eden başta ileri işçiler olmak üzere, işçiden yana tüm kesimlerin kendine “İktidarın bu aymazlığı karşısında bizim sorumluluğumuz nedir? İş cinayetlerine karşı nasıl mücadele ederiz?” diye sorması gerekiyor.
Az çok mücadeleden yana olan kesimlerin bir araya gelmesi, tartışması ve nasıl bir mücadele örgütlemek gerektiğini tartışması zor değil. Bu yazı aynı zamanda ayrım yapmadan iş cinayetlerine karşıyım diyen, bundan rahatsızlık duyan, ama ne yapacağız diye kendisine soranlara bir çağrı. Bir araya gelip şu talepler etrafında mücadeleyi örgütleyerek, ön yargısız, kendi sınıfımızın yanında yer alarak başlayabiliriz.
İş cinayetlerinin önlenmesi için:
♦ Sendikal hak ve özgürlüklerin önündeki tüm engeller kaldırılmalı, barajsız, yasaksız demokratik bir yasa çıkarılmalı.
♦ Kamu denetimi etkin sağlanmalı, iş yerleri denetimi sürekli hale gelmeli, denetçi sayısı artırılarak yeterli sayıya ulaşmalı.
♦ Etkin, bir işçi sağlığı ve iş güvenliği yasası çıkarılmalı, iş yerinde işçilere denetim hakkı etkin olarak tanınmalı.
♦ Sendikalara ve emek örgütlerine iş yerlerini denetleme hakkı yasayla güvence altına alınmalı.
♦ İşyerlerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği almayan yerlere ağır cezalar ve yaptırımlar uygulanmalı, hiç bir koşulda bu cezalar ve yaptırımlar affa uğramamalı.
♦ İş cinayetleri davaları hızla sonuçlanmalı, hiç bir koşulda af kapsamına alınmamalı.
♦ Kayıt dışı çalışma biçimlerine son verilmeli, sigortasız çalıştırılma yasaklanmalı, sigortasız ve sosyal güvencesiz çalıştıran iş yerlerine ağır cezalar uygulanmalı.
♦ Her türden taşeron çalışma (Özel sektör dahil) yasaklanmalı, tüm işler asıl işi yapan firma tarafından yapılmalı.
♦ Çalışma süreleri düşürülmeli, eşit işe eşit ücret ödenmeli, ücretler enflasyon ve hayat pahalılığı karşısında artırılmalı.
♦ Özelleştirmeler durdurulmalı, özelleştirilen kurumlar yeniden kamu eli ile işletilmeli.
Bu talepler sadeleşebilir, yeni talepler eklenebilir, önemli olan bir yerden başlamak ve iş cinayetlerinin önüne geçmek için mücadeleyi sürekli kılmaktır.
Başbakan Yıldırım’a bir yanıt da CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba’dan geldi. Yazılı açıklama yapan Ağbaba, Türkiye’nin işçi ölümlerinde Avrupa’da birinci sırada yer aldığını hatırlatarak, “İşçi ölümlerinin asli nedeni insan kusuru değil Ak Parti iktidarının bugüne kadar dayattığı güvencesiz ve kuralsız çalışma ilişkileridir” dedi.
Ülkemiz işçi ölümlerinde Avrupa ülkeleri arasında birinci sırada yer almışken yaşanan ölümleri salt bir insan kusuru olarak nitelendirmek izaha muhtaç bir olaydır” dedi.
AA’nın haberine göre İşçi Sağlığı İş Güvenliği (İSİG) Meclisinin açıkladığı nisan raporuna göre, nisanda en az 177 işçinin iş cinayetlerinde hayatını kaybettiğine dikkat çeken Ağbaba, “Ak Parti iktidarının 15 yıllık sürecinde en az 21 bin işçi işyerlerinde çalışırken yaşamını yitirmişken, ülkenin Başbakanının çıkıp bu cinayetlerden işçileri sorumlu tutması, olsa olsa emekçilerle dalga geçmektir. Bu anlayış, işçi ölümlerini azaltmayıp artacağının göstergesidir... İşçi ölümlerinin asli nedeni insan kusuru değil Ak Parti iktidarının bugüne kadar dayattığı güvencesiz ve kuralsız çalışma ilişkileridir. Madenlerde, inşaatlarda, tersanelerde, fabrikalarda işçiler her gün ölüme giderken bunu insan kusuru olarak nitelendirmek yaşanan ölümlerin sorumluluğunu üstlenmemek demektir” değerlendirmesinde bulundu.
Başbakan Binali Yıldırım’ın iş cinayetlerinde suçun büyük ölçüde işçide olduğunu dile getiren açıklamalarına TMMOB İstanbul İKK’den de tepki geldi. Açıklamada AKP iktidarları döneminde 21 bin 22 işçinin yaşamını yitirdiği belirtilerek şu ifadelere yer verildi: “22 aylık OHAL sürecinde toplum hak ve özgürlükleri sınırlandırıldığı gibi işçi hakları ve sendikal mücadelelerde kısıtlanmıştır.” Açıklamada “İş cinayeti ne kader ne de fıtrattır. Temelinde patronların kâr hırsı olduğunu bir kez daha hatırlatıyoruz” dendi.
Çalışma Bakanlığı tarafından düzenlenen 9. Uluslararası İş Sağlığı ve Güvenliği Kongresi’nde açılış konuşması yapan Başbakan Binali Yıldırım’ın, “İş hayatının tarihsel gelişimine bakıldığında, iş kazalarının yüzde 80-85 insan hatasından, insan unsurundan kaynaklandığının görüldüğünü”, “Eldiven takmaz, baret giymez, güvertede çalışır kemer takmaz. Sürekli peşlerinden koşacaksın. Her an başında duracaksın” gibi sözlerle iş cinayetlerinde suçun büyük ölçüde işçide olduğunu belirttiği kaydedilen açıklamada, Yıldırım’ın “Bu kazalar olduktan sonra tepki olarak düzenlemeler yapıyoruz. İpin ucunu da kaçırıyoruz” diyerek iktidarın çalışma hayatına bakışını gösterdiği kaydedildi.
Açıklamada iş cinayetlerinin engellenmesi için şu öneriler dile getirildi:
- Sendikaların, meslek örgütlerinin, üniversitelerin ve sivil toplum kuruluşlarının görüşlerine uyarak yasa, yönetmelik çıkartmalıdır. İşçi örgütlenmesinin önündeki engeller kaldırılarak, taşeron çalışma, kiralık işçilik, özel istihdam büroları uygulamalarından vazgeçilmelidir.
- Yapılacak tüm düzenlemelerde işyerlerinde işçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanmasında asıl sorumluluğun işverende olduğu gerçeğinden uzaklaşılmamalıdır.
- 4+4+4 eğitim sistemiyle daha da yaygınlaşmış olan çocuk işçilik çocuk ve genç işçiliğin önüne geçilmeli, çocuklar örgün eğitime yönlendirilmelidir. Kadınlara ve kadın emeğine yönelik tüm olumsuz uygulamalar kaldırılmalıdır.
- Yaşanan iş kazaları/iş cinayetleri ve meslek hastalıkları sonucunda kusuru bulunan kamu görevlilerinin yargılanmasının önündeki engeller kaldırılmalıdır.
- Meslek hastalıklarının tespiti, tedavisi ve tazmini yönündeki tüm yasal ve idari engeller kaldırılmalı, çalışanların ve toplumun sağlığından asla taviz verilmemelidir.