"İslam Devleti" adını alan radikal IŞİD'in Suriye ve Irak'taki ilerleyişi askeri dengeleri olduğu kadar Suriye krizinin algılanış şeklini de değiştiriyor. İç savaşta Beşar Esad uzun süre Batı'nın baş düşmanı sayılmaktaydı. Ancak bu radikal dinci örgüt, kendini yeniden devlet başkanlığına seçtiren Baas Partili liderden çok daha fazla tehlike arz ediyor. Örgüt, Irak ve Suriye hükümetleri kadar ılımlı muhalefeti de tehdit ediyor. "Cihatçı" olarak tanımlanan militanlar bölgede eğitim görüp savaştıktan sonra Avrupa'daki ülkelerine dönüyorlar. Böylece Avrupa'nın terör eylemlerine hedef olma tehlikesi büyüyor. Eski CIA Başkanı Michael Hayden birkaç ay önce en hayırlısının, bu tehlike karşısında Esad'ın iç savaşı kazanması olacağını söylemişti.
Bu sözler Avrupa ve ABD'nin ikilemini çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor. Batı'nın desteklediği ılımlı Suriye muhalefeti merkezi hükümete ve IŞİD örgütüne karşı koyabilecek güçte değil.
İsviçreli barış araştırmaları uzmanı Albert Stahel bu durum karşısında Batı'nın Esad'ı desteklemeye meyledebileceğini söylüyor: “Suriye'de durum çok karışık. Batı 'Esad'ı destekleyelim' ya da 'statükonun istikrara kavuşmasına yardımcı olup, Baas yönetiminin ülkenin önemli bölgelerindeki hakimiyetini korumasını ve Ürdün'ün güvenliğinin tehlikeye girmemesini sağlayalım' diyebilir. IŞİD'in hilafet devleti kurması beklenirse, Fransa ile İngiltere'nin cetvelle çizdiği sınırların çöpe atılıp bütün bölge haritasının değişmesi söz konusu olur.”
İngiliz düşünce kuruluşu Royal United Services Institute (RUSI) uzmanlarından Joshi Shashank ise Suriye krizindeki opsiyonları iki musibet arasındaki tercihe indirgemenin hatalı olacağına dikkat çekiyor. Shashank, Batı'nın gelişmelere seyirci kalmasının Ortadoğu coğrafyasının değişmesini ve İslam Devleti adlı örgütün Fırat Nehri ile Akdeniz arasında kalan topraklarda Şeriat devleti kurmasını sineye çekmek anlamına geleceği uyarısında bulunuyor: “'Sadece terörizm ile mücadelenin söz konusu olduğunu söylemiştik', ifadesi kendini aldatmaktı ve durumun iyice çığırından çıkmasına yol açtı. Sadece terörle mücadele edildiği kanısına kapılmak, suçlu bulduğumuz kişilerin duruma hakim olmasına yaradı. Tek çözüm mutlakla Esad'ı desteklemek ya da onunla işbirliği yapmak olmamalı. En önemlisi, Suriye'de demokratik değişim sürecinin başlatılmasına yardımcı olmaktır.”
Resmen doğrulanmamakla birlikte, aralarında Alman dış istihbaratının da bulunduğu Batılı haber alma servislerinin Şam yönetimiyle irtibat kurmaya çalıştığı öğrenilmişti. Hatta bir Suriye heyetinin bu amaçla Norveç'e gittiğine dair haberler çıkmıştı. İsviçreli barış araştırmaları uzmanı Stahel, Batılı devletler Esad'ın yönetimden çekilmesini talep ederken, istihbarat servislerinin gizlice Şam ile işbirliği yaptığı izleniminin doğmasının gerçeği yansıtmadığı görüşünde.
Stahel, “Görevi bilgi toplamak olan istihbarat servisleri siyasi karar alıcılardan hep bir adım öndedir. Şimdi konunun can alıcı noktasına gelelim. IŞİD'in dışında, örneğin El Nusra gibi başka cihatçı yapılanmalar da var. Bu gruplar ile onların safında çarpışan Avrupalı cihatçılar hakkında bilgi toplamak büyük önem taşıyor. Ülkelerine dönmeye başlayan din savaşçılarının Avrupa'da terör saldırısı düzenlemeyecekleri ne malum? İstihbarat budur ve ‘düşmanımın düşmanını öğrenmek' bakımından hayati bir görevi yerine getirir” diyor.