T24 - Hürriyet gazetesi yazarı Sedat Ergin, eski Genelkurmay Başkanı Org. Işık Koşaner'in "noktasına virgülüne kadar arkasındayım" dediği ses kayıtlarını köşesinde değerlendirdi.Ergin'in Hürriyet'teki yazısı (31 Ağustos 2011) şöyle:Bir önceki Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner’in konuşmasının ana temalarından birinin, başında bulunduğu kurumu ülkenin değişen koşullarına uyarlama çabası olduğunu söyleyebiliriz.Orgeneral Koşaner, konuşmasının pek çok yerinde ısrarla bazı şeylerin değişmesi gerektiği mesajını veriyor, ancak konu askerin sivil otoriteye tabi olma ilkesine geldiğinde verdiği bu mesajla çelişkiye düşmekten kendisini kurtaramıyor.ORDU VE HESAP VERİLEBİLİRLİKKoşaner’in konuşmasında altını çizmemiz gereken noktalardan biri, “kışla ile lojman” arasında sıkışmış bir ordu tasviri yapması, bu durumun askerlerin toplumun nabzını tutabilmesinde güçlük çıkardığını kabul etmesi, çözüm olarak da halkla daha yakın temas önermesidir.Komutanın kendi kurumuna yönelttiği bir başka önemli eleştiri, meydana gelen bazı olayların üst makamlara doğru aktarılmamasıdır. Orgeneral Koşaner, “Olaylar doğru yansımadığı için biz de sıkıntıya düşüyoruz” diyerek ciddi bir şikâyette bulunuyor, “Her ne olursa olsun lütfen doğruyu söyleyin” diye uyarıyor. Bu sözlerden, TSK içinde patlak veren bazı olayları örtbas etme, üst makamlardan saklama alışkanlığının en tepedeki komutanı rahatsız edecek boyutlara vardığını anlıyoruz.“Herkesin gözü üzerimizde” diyor Koşaner. Açıklamalarında, ordunun kendisini büyük bir gözetim altında hissettiğini, demokrasi ve şeffaflığın güçlenmesiyle birlikte hesap verilebilirlik ilkesinin ön plana çıktığını görüyoruz. Geçmişte üzerinde bu ölçüde bir denetim baskısı hissetmeyen ve bunun getirdiği hareket serbestisiyle davranan TSK’da, yeni dönemde bu baskıyı duyan ve adımlarını buna göre ayarlamaya çalışan bir kurumsal kültüre geçişin sancıları seziliyor. KENDİNİ YASALARIN ÜSTÜNDE GÖRMEBurada önemli bir nokta, “bazı polisler”in açıkça bir tehdit olarak algılanmasıdır. Koşaner’in sözlerinde, “Asker olsun da ne olursa olsun, içeri atalım” zihniyetiyle hareket eden bir polis algısının ve orduyu bu hamlelerden “koruma” çabasının TSK’nın tepesinde yer ettiğini görüyoruz. Konuşma, bu haliyle ülkenin ordusu ile polis arasında 2011 yılı itibarıyla ciddi bir “çatışma”nın yaşandığının açık bir belgesidir.Polise nasıl karşılık verileceği konusunda, yine “yasaların içinde kalınması” mesajını veriyor Orgeneral Koşaner. Zaten konuşmasının en sık tekrarlanan temalarından biri, artık her şeyin yasalara ve yönetmeliklere uygun yapılmasıdır. Bu mesajı verirken Koşaner’in TSK’nın geçmişte kendisini kuralların üstünde gördüğünü büyük bir açıksözlülükle itiraf etmesi ve “Yasaların ve yönetmeliklerin dışında hareket ettik. Bazı dönemlerde etmemiz gerekiyordu ama bunu yol yaptık ve hep öyle olacak zannettik. Hakkımız olmayan bazı imkânları kullandık. Halen de var. Onlar da karşımıza çıkacak...” demesi, konuşmanın belki de en can alıcı yönüdür.KAŞ YAPAYIM DERKEN GÖZ ÇIKARMAKOrgeneral Koşaner’ın “Yasalara uygun davranın” mesajını verirken, kendisiyle çelişkiye düşmekten de kurtulamadığı durumlar var.Bu durumlardan birincisi, orgeneralin terörle mücadeleden söz ederken “Bizim hiç kimsenin talimatına falan da ihtiyacımız yok. Mücadelemiz devam edecektir, kimse de bunu durdur diyemez, dese bile bunu kabul etmeyiz...” şeklindeki sözleridir. Burada terörle mücadele söz konusu olduğunda “Ben bildiğimi okurum” anlayışının ne kadar egemen olduğunu görüyoruz. Demokrasinin askerin sivil otoriteye tabi olması ilkesi açısından problemli bir durum söz konusu.Benzer bir sorunla komutanın TSK İç Hizmet Kanunu’nun “Silahlı Kuvvetler’in vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kollamak ve korumaktır” şeklindeki 35’inci maddeye bakışında da karşılaşıyoruz. Bu madde, geçmişte askeri darbelerin hukuki meşruiyet zeminini oluşturması itibarıyla büyük hassasiyet yaratan bir içerik taşıyor. Orgeneral Koşaner’in “35’inci maddeyi kaldır, yerine ister bilmem ne maddeyi koy, ister koyma... Bu bizim doğal tarihi görevimiz. Kimse bunun hakkında bize akıl öğretemez” şeklindeki sözleri, hangi amaçla söylenmiş olursa olsun, Türkiye’de iktidarla muhalefet arasında bu maddenin kalkması yolunda tam bir mutabakatın şekillendiği bir dönemde büyük bir talihsizlik olmuştur.