Cumhuriyet yazarı Tayfun Atay, Kanal D'de yayın hayatına başlayan "İsimsizler" dizisinin, Star TV'de yayınlanan "Söz" dizisinden daha "samimi" olduğunu savundu.
"Kendisini gayet açık-seçik sunan, niyetini bas bas bağıran 'İsimsizler' (elbette içeriği olumlama anlamında söylemiyorum!) daha 'samimi' göründü bana" diyen Atay, "Söz' ise daha temkinli ve ketum bir 'sentetiklik' içinde sanki. Bakalım seyirci, hangisine daha çok prim verecek?" ifadesini kullandı.
Tayfun Atay'ın "‘SÖZ’: PKK sana söylüyorum, IŞİD sen anla!" başlığıyla yayımlanan (7 Nisan 2017) yazısı şöyle:
“Söz”, ilk kullanımını yanılmıyorsam eski başbakan Ahmet Davutoğlu’nda bulduğumuz “kokteyl terör” tabirinden ilhamını almış gibi görünen bir “referandum dizisi”.
Önceki hafta Kanal D’de başlamış olan “İsimsizler” öyle değil… O, “safkan” mahiyette karşımıza “antagonistik temsil” olarak PKK’yi çıkaran bir dizi.
Bu arada BDP-HDP sürekliliğinde parlamenter performans sergileyen Kürt siyasi hareketini de bu “antagonizm”in içine doğrudan, tereddütsüz ve iç rahatlığıyla dâhil eden bir dizi…
Sadece 1 Kasım 2015 seçimleri öncesinde başlayıp sonrasında giderek şiddetlenen Güneydoğu’daki çatışmalardan bol malzeme devşirerek kurguya yansıtmakla kalmayan, önceki yıllara da uzanan, mesela BDP milletvekili Sebahat Tuncel’in 2011’deki polis tokatlama olayına bile göndermede bulunan bir dizi…
Dolayısıyla “İsimsizler”in “lânet odağı”nda Güneydoğu’daki şiddet ve çatışma, dolayısıyla PKK var. Zaten bu kurgusal “doğrudan”lıktan ötürü, dizinin başında 2016’da Mardin-Derik’te makam odasına yerleştirilen bombayla hayatını kaybetmiş kaymakam Muhammed Fatih Safitürk yâd edilmekteydi. “SÖZ” ise bu bakımdan “İsimsizler”in tersine, sanki bilinçli de denilebilecek bir muğlaklıkla yola koyuldu.
O yüzden de onun başlangıcında “Bu dizideki hikâye ve karakterlerin gerçek kişi ve olaylarla ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür”notu dikkatimize sunuluyor.
Bununla birlikte kurguda ihtiyaç duyulan terör-vurgulu “antagonizm”, Güneydoğu’da yaşanan korkunç olaylara andırım içinde mi, evet. Ama öte yandan, daha çok IŞİD üzerinden aşina olduğumuz terör pratiğini çağrıştıran bir kurgusal örüntü de mevcut.
Mesela seyrimize çıkarılan “hayali” terör örgütünün kaçırdığı genç kızın arkasında yüzü siyah maskeli teröristler eşliğinde video kaydının yapıldığı sahne, bize IŞİD’den çağrışımlı! Keza daha çok IŞİD görsellerinden tanıdık olduğumuz “siyah” renk sembolizmi, özellikle altı kırmızı üstü siyah zemin üzerine siyah kılıç ve kalaşnikof çaprazlamasıyla şekillenen bayrak da öyle. “Eğer tutuklanan arkadaşımız serbest bırakılmazsa düşman Türk devleti rehinesinin kafasını kesip göndereceğiz” retoriği de buram buram IŞİD esinlenmesi kokuyor. Nihayet, kahraman Erdem yarbayımız, namı-diğer “Survivor Nihat”ın (Altınkaya) kızının rehine tutulduğu bölgenin Irak’ın kuzeyi olarak kaydedilmesi de kurgusal rotayı IŞİD’e kırmakta gibi...
Demek ki dizimiz, bir dinamik-müphemlik eşliğinde izleyiciye sanki, “Hayal dünyanda bir PKK’den, bir IŞİD’den yana esen rüzgârların aheste gelgitinde seyret bizi kardeşim” diye seslenen bir “geçişli-terör” kurmacası sunuyor.
Belki de şu mu diye düşünmeden de geçemiyor insan: Ortalama muhafazakâr seyircinin imgeleminde ağırlık merkezi oluşturan “etno-antagonistik” unsura (PKK) sembolik vurgular öncelenirken, selefi-cihatçı bir örgütsel dehşeti deneyimleyen seküler toplumun nabzını tutmak üzere de “dinî-antagonistik” unsura (IŞİD) dokunmadan, dokundurmadan edilememiş!..
Böyle midir, bilemiyoruz! Niyet okuma gibi bir hedefimiz yok, hoş olmaz, o yüzden daha da uzatmak gereksiz ve yersiz.
Sadece bir hissiyatı paylaşmak istedim.
Bu hissiyatla bağlantılı olarak diyebilirim ki kendisini gayet açık-seçik sunan, niyetini bas bas bağıran “İsimsizler” (elbette içeriği olumlama anlamında söylemiyorum!) daha “samimi” göründü bana…
“SÖZ” ise daha temkinli ve ketum bir “sentetiklik” içinde sanki…
Bakalım seyirci, hangisine daha çok prim verecek?