Herkes Katalonya’nın bağımsızlık ihtimali üzerine tartışırken, İskoçya da iyiden iyiye bağımsızlık yoluna girmiş gözüküyor. Londra Olimpiyat Oyunları öncesi ve sırasında (özellikle Andy Murray üzerinden) “Britanyalılık”’ vurgusu açıkça hissedilmiş, birlik yanlısı olanlar tarafından bu durum sevinçle karşılanmış ve birçok kişi tarafından İskoçya’nın bağımsızlık ihtimali artık gerçekleşmesi mümkün olmayacak bir hayal olarak değerlendirilmişti. Fakat Olimpiyat Oyunları’nın ardından bu “birlik coşkusu” sona ermiş görünüyor. Üç yüz yıldan daha fazla bir süredir Birleşik Krallık’a bağlı olan İskoçya 2014 yılında bağımsızlık için referanduma gidecek.
1707 yılında İngiltere ile girdiği siyasi birlik sonucunda Birleşik Krallık’ı kuran iki ülkeden diğeri olan İskoçya bu tarihten itibaren Birleşik Krallık parlamentosunun toplanma yeri olan Westminster Sarayı’nda temsil edilmeye başlandı. İskoçya her ne kadar Birleşik Krallık bünyesinde yer alsa da yine Birleşik Krallık ülkeleri olan Galler ve Kuzey İrlanda gibi kısmi özerk idareye (devolution) sahip. Özerk idare İskoçlar tarafından dillendirilen talepler doğrultusunda 1999 yılındaki referandum sonucunda İskoçya Özerk Parlamentosu’nun devreye girmesi ile başlamıştır. Elde edilen bu kısmi özerklik sonucunda Edinburgh’da kurulan 129 üyeli İskoçya Parlamentosu eğitim, tarım, sağlık ve yerel hükümet gibi konularda karar alma yetkisine sahip kılınmıştır. Günümüzde İskoçya Hükümeti’ne İskoç Ulusal Partisi Başkanı (SNP) ve Başbakan (First Minister) Alex Salmond liderlik ediyor.
İskoçya Özerk Parlamentosu’ndaki 129 koltuktan 68’ine sahip olup hükümeti yürüten SNP bağımsızlık yanlısı bir politika izliyor. Bağımsızlık hareketine İskoç Yeşiller Partisi de destek veriyor. Yeşiller bu desteğin kimlik politikaları veya milliyetçi saiklerden değil; yerel düzeyde karar alma ve adem-i merkeziyetçi politikalarından kaynaklandığını dikkatle vurguluyorlar.
İskoç halkını ilgilendiren tüm konularda İskoçya hükümetinin karar alması gerekliliği bağımsızlık isteyenlerin en önemli argümanı. SNP bağımsızlık sonrası İskoçya’nın ekonomik açıdan İskandinav ülkeleri seviyesine çıkabileceğini belirtiyor. Oldukça önemli olan bir husus İskoç halkına uygulanan vergilendirme konusunda İskoçya’nın ipleri eline alacak olmasında yatıyor. Bağımsızlık ile yüksek işsizlik oranının azaltılacağı ve düşük sağlık standartlarının iyileştirileceği umut ediliyor. Birleşik Krallık için var olduğu söylenen ‘iyi’nin İskoçya için her zaman geçerli olmadığı vurgulanıyor. Kısmi özerkliğin İskoçya’nın demokrasi konusundaki isteklerini tam olarak giderdiğini söylemek pek mümkün değil. Bağımsızlık yoluyla İskoç halkının öznelliğinin ise ön plana çıkacağı bir gerçek. Fakat bunun ekonomik getirisinin olumlu mu yoksa olumsuz olacağı epey tartışılan bir konu. Şu bir gerçek ki sosyal güvenlikten dış politikaya, savunmadan anayasaya ve mali konulara kadar Westminster’da karara bağlanan birçok mevzu bağımsızlık kararı ile birlikte tamamen İskoçların elinde olacak. Bu bakımdan olası bağımsızlık kararıyla İskoçların siyasi alanda kendilerini daha kudretli hissedecekleri anlaşılabilir.
Birçok İskoç Westminster idaresi altında gerçek potansiyellerini yansıtamadıklarını ifade ediyor. Bağımsızlık yanlıları İskoçya’nın kendi kendini geçindirecek doğal kaynakları olduğuna dikkat çekiyorlar. Kuzey Denizi'nde petrol kaynaklarına sahip olan İskoçya’nın bağımsızlık durumunda bu kaynakları etkili bir şekilde kullanacağını umuyorlar. Bölgede petrol üretimi düşüyor olsa da buradan elde edilecek gelir oldukça önemli. Hatta bu konuda şimdiden hararetli tartışmalar başlamış durumda ve bu tartışmalar artarak devam edecektir. İngiltere ise bu kaynaklardan elde edilecek gelirleri İskoçya’nın eline pek kolay bırakacak gibi görünmüyor.
Birleşik Krallık’ta İşçi Partisi’nin önde gelen isimleri bağımsızlığın İskoçya için olumlu olmayacağı görüşünde. Gordon Brown, İskoçya’nın elde edeceği mali özerkliğin kamu harcamalarının büyük ölçüde azalması veya İskoçya halkı için daha fazla vergi anlamına geleceğini belirtiyor. İşçi Partisi Lideri Ed Miliband da İskoçya’nın olası bağımsızlığına karşı olduğunu dile getiriyor.
Bunların dışında, İskoçya’nın bağımsızlığı elde etmesi durumunda NATO üyeliği ve topraklarında konuşlandırılan nükleer silahlar konusunda nasıl bir tavır alacağı da henüz netleşmiş değil. Fakat bağımsızlığı elde etmesi halinde, Birleşik Krallık’ın nükleer silahlanma alanında yapacağı harcamalar yerine İskoçya’nın daha aklı başında harcamalar yapacağı belirtiliyor.
Tartışmaların önemli bir noktasını da Avrupa Birliği üyeliği konusundaki sorun oluşturuyor. Alex Salmond, önceleri bağımsız bir İskoçya’nın Avrupa Birliği üyeliğine otomatik olarak hak kazanacağını söylemesine rağmen olayın gerçek yüzünün öyle olmadığı anlaşıldı. Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso yeni egemen devletlerin Avrupa Birliği’ne katılması için başvuru yapması gerektiğini belirtti. Aynı durumun olası bir bağımsızlık durumunda Katalonya için de geçerli olduğu belirtiliyor. Ayrıca İskoçya’nın Avrupa Birliği’ne bağımsız bir ülke olarak üyeliği durumunda Euro'yu kabul etmesi gerektiğine dair savlar birlik yanlılarının elini güçlendiriyor. Çünkü Euro'ya geçiş olasılığının İskoç halkını bağımsızlık düşüncesinden caydıracağı ifade ediliyor.
Peki, 2014 yılında yapılacak referandum ile İskoçya’nın 300 yıllık Birleşik Krallık bağlılığı gerçekten sona erebilir mi? Britanya’nın önde gelen bağımsız sosyal araştırma kurumlarından NatCen tarafından yürütülen araştırmaya göre İskoçya’da bağımsızlık isteyenlerin oranı yüzde 32. Bu oran 2010 yılındaki yüzde 23’lük orana göre 9 puanlık bir artışı gösteriyor. (http://bsa-29.natcen.ac.uk/). Ayrıca referanduma kadar olan iki yıllık sürede bağımsızlık yanlısı "Yes Scotland" kampanyasının bağımsızlık için gereken çoğunluğu sağlayabilme ihtimali hiç de az değil. Referanduma iki yıl kala Britanya'da ilginç bir süreç yaşanacak gibi görünüyor.