İskoçya'da bağımsızlık referandumundan çıkacak sonuç ne anlama geliyor?

İskoçya'da bağımsızlık referandumundan çıkacak sonuç ne anlama geliyor?

Chris Stephenson*

İngiliz yönetici sınıfı panik içinde. 18 Eylül Perşembe günü yapılacak İskoçya'nın bağımsızlığı referandumunun “Evet” oyuyla sonuçlanması şimdi oldukça güçlü bir olasılık. Kamuoyu yoklamaları şu anda “Evet” ve “Hayır” oylarının birbirine çok yakın olduğunu gösteriyor.

Referandum İngiliz hükümeti tarafından, İskoçya için daha fazla otonomi çağrılarını geriletme amacıyla çağrıldı. Daha fazla otonomi seçeneğini oylamadan çıkararak ve çoğunluğun böylece daha uç seçenek olan bağımsızlığa karşı oy kullanacağını var sayarak kumar oynadılar. Kamuoyu yoklamaları bağımsızlık için “Hayır” oyu çıkacağını gösteriyordu. Böylece bu yol güvenli görünüyordu (ta ki referandum kampanyası başlayana kadar). Şimdi bağımsızlık için sadece “Evet” ya da “Hayır” seçenekleriyle referandum çağrısında bulunmak İngiliz yönetici sınıfı açısından olağanüstü yanlış bir hesap gibi görünmeye başladı.

Panikleyen sadece İngiliz yönetici sınıfı değil. Deutsche Bank bağımsızlığın İskoçya'da 1929 benzeri bir iflasın ve durgunluğun tetikleyicisi olabileceğine dair beyanda bulundu. Çin hükümeti de İskoçya'nın bağımsızlığına karşı. İngiltere Başbakanı David Cameron büyük ticaret ve banka patronlarını aradı ve onlara bağımsızlığın yıkıcı sonuçları olabileceğine dair açıklamalarda bulunmalarını söyledi. Bu şirketlerin pek çoğu panik havasını artırarak gereğini yaptı.

Yönetici sınıfın paniklemesinin çok fazla nedeni var:

Eğer İskoçya bağımsızlık için evet oyu kullanırsa, Birleşik Krallık topraklarının üçte birini ve nüfusunun onda birini kaybedecek.

Birleşik Krallık bir zamanlar dünyanın dörtte birini yönetmiş nükleer bir dünya gücü ve hala Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin beş daimi üyesinden biri.

Birleşik Krallık'ın oldukça pahalı Trident nükleer füze denizaltıları gücü İskoçya'da bulunuyor. Bunlar kolayca taşınamaz. Ama İskoç halkı bunların varlığına her zaman karşı çıkılmıştı. Dolayısıyla bağımsız bir İskoçya'nın Trident'leri dışarı çıkaracağı neredeyse kesin.

İskoçya ve denizleri Avrupa Birliği'nin bilinen tüm gaz ve petrol rezervlerinin %60'ını içeriyor. Aynı zamanda AB'nin rüzgar ve gelgit enerjisinin %25'ine ve AB'nin dalga enerjisi potansiyelinin %10'nuna sahip. İskoç hükümeti 2020'ye kadar elektrik enerjisinin %100'ünü yenilenebilir enerjiden üretmeyi planlıyor.

İskoç bağımsızlığının ekonomik önemi paniğin tek nedeni değil. İskoç bağımsızlığından ilham alabilecek etnik azınlıklar ya da bölgeler, Avrupa hükümetlerini referandumun politik sonuçları açısından da korkutuyor.

İskoç halkı arasında bağımsızlığa destekteki artış kültürel milliyetçilikten ziyade, bu oyun, Londra hükümeti tarafından İskoçya'ya zorla kabul ettiriliyormuş gibi görülen neoliberal ekonomi politikalarını reddetme şansı verecek olmasından kaynaklanıyor. Yalnızca 50 bin kişi (İskoçya'nın nüfusunun yaklaşık %1'i) İskoç dilini (Kelt dili) konuşuyor. İkna edici argümanlardan biri, İngiliz parlamento seçimlerinde İskoçya'nın hiçbir zaman Muhafazakar milletvekillerinin çoğunu seçmediği, ama yıllarca Margaret Thatcher'ınki gibi Muhafazakar hükümetlerden ya da şu an David Cameron'un liderliğindeki Muhafazakar-Liberal koalisyondan çok çektiğine dair.

Aslında İngiliz Parlamentosu'na İskoçya'dan seçilen şimdiki 59 milletvekilinden yalnızca biri Muhafazakar Parti'den. 41'i İşçi Partisi'nden, 11'i Liberal Demokrat’lardan ve yalnızca 6'sı İskoç Milliyetçileri'nden.

Bir çeşit nispi temsil biçimiyle seçilen İskoç Parlamentosu'nda İskoç Ulusal Partisi çoğunlukta. İşçi Partisi ve 5 Yeşil milletvekilinden oluşan muhalefet koltukların yarısından biraz azına sahip. 129 koltuklu İskoç Parlamentosu'nda yalnızca 15 Muhafazakar var.

“Cesur Yürek” tarihsel olarak şimdiye kadar yapılmış en hatalı film olarak gösteriliyor. Yani William Wallace kılığında Mel Gibson, İskoçya’nın geleneklerini temsil etmiyor. İskoçya'nın gerçek geleneği bir işçi sınıfı direnişi geleneği. İskoçya'nın tersaneleri ve fabrikaları 19. yüzyıldan beri direnişin merkeziydi. Birinci Dünya Savaşı'ndan önce, İskoç Marksist John Maclean, Glasgow'un en büyük konser salonu olan Kelvin Hall'de Marx'ın Kapital'i üzerine pazar konferansları verebiliyordu. Gelen binlerce işçi salona sığmayınca aynı konuşmayı iki defa üste üste yapardı. Birinci Dünya Savaşı sırasında Maclean savaşa karşı propaganda yapmaktan hapse atıldı. Hapisten çıkınca yüz bin işçi MacLean’i kapıda karşıladı ve hep beraber Glasgow merkezine kadar yürüdüler. Savaş sonrası Glasgow’da muazzam bir işyeri temsilcileri hareketi gelişti.

1971'de Upper Clyde Tersanesi işçileri tarafından, işgalin çevresindeki tüm İskoç halkını içine alan hareket hala devam ettiriliyordu. Glasgow sokaklarında yüzbinlerce kişi yürüdü. Bazı tersaneler ve pek çok fabrika kapatıldıktan sonra bile, Margaret Thatcher'ın nefret edilen kelle vergisi İskoçya'ya bir yıl önceden getirilmişti. Bu yönetici sınıfın bir hatasıydı. Milyonlarca İskoç hanesinden destek alan, verginin ödenmemesi için geniş bir kampanya vardı. Bu vergi İngiltere ve Galler'e getirildiği zaman, verginin ödenmemesi için çoktan büyük ve başarılı bir kampanyanın örneği olduğu anlamına geliyor. İngiltere ve Galler halkı öncülüğü İskoçya'dan devraldı, kampanya İngiltere'de harekete geçti, kelle vergisi yenilgiye uğratıldı ve Margaret Thatcher düşürüldü. Bu Londra hükümetini İskoç otonomisi talebine ödün vermeye zorlayan tetikleyicilerden biriydi.

İskoç halkı için mesele, bugün İskoç Parlamentosu'nun 1999'da oluşturulduğundan beri yerel politikalar konusunda elindeki otonomiyle neler yaptığına bakıldığında netlik kazanır.

İskoçya, İngiltere ve Galler'de serveti fakirden zengine yeniden dağıtan refah devletine karşı neo liberal saldırılardan bazılarına direniyor. Britanya'nın geri kalanında üniversitelerin şu an yıllık 30.000 TL öğrenci katkı payı (harç) var. İskoçya, İskoçya'daki üniversite eğitimini ücretsiz tutmak için otonomisini kullandı. Yaşlıların bakımı da hala ücretsiz yapılıyor. İngiltere ve Galler’de devlet hastaneleri şirketlere dönüştürülürken, İskoçya'da devlet hastanelerinin özelleştirilmesi engellendi. İskoçya’da doktor reçetesiyle alınan ilaçlar bedava olmaya devam ediyor.

Direniş geleneği İskoç Ulusal Partisi'nin radikalizminden gelmiyor. Direniş İskoç hükümetlerine aşağıdan dayatıldı, çünkü İskoçya'da kendilerini seçen insanlara çok daha yakınlar.

Seçimle ilgili aritmetik ilginç. İskoçya İngiliz Parlamentosu'na ağırlıklı olarak İşçi Partisi milletvekillerini seçiyor. İşçi Partisi kesintilere ve serbest piyasa neo liberalizmine karşı tüm muhalefetini terk etti. Ayrıca özellikle İşçi Partisi Başbakanı Tony Blair'in George W. Bush'un 2003 Irak işgaline fanatik desteğiyle emperyal projelere dahil oldu. İşçi Partisi aynı zamanda İskoç bağımsızlığına karşı. Tüm bunlar İşçi Partisi'ne oy veren insanlar arasında hiç de popüler olmayan politikalar.

İşin aslı İskoçya'dan İngiliz Parlamentosu'na seçilen 59 milletvekilinden 53'üyle temsil eden üç ana İngiliz siyasi partisi de, İskoç bağımsızlığına karşı. Açık ki bu milletvekilleri için oy kullanan insanların yaklaşık yarısı İskoç bağımsızlığını destekliyor.

İskoç referandumuyla halka, normal bir seçimde olmayacak bir tercih sunuluyor. İngiliz Parlamentosu'ndaki üç ana "seçilebilir" parti de neo liberal politikaları, kesintileri ve refah devletine saldırıları destekliyor. Şimdi İskoç halkı bunun az çok birbirine benzer üç partiden birini seçmekle ilgili olmadığını, ama tercihin işlerin eski yolla mı yoksa yeni bir yolla mı yürütüleceği arasında olduğunun farkına vardılar. Böylece İskoç referandumu bizim, iki adayın eski düzenin farklı versiyonlarını ve bir adayın radikal alternatifi temsil ettiği kendi Cumhurbaşkanlığı seçimimizin bir benzeri. İskoç seçmen için bağımsızlık, radikal demokrasiyi deneme şansı.

Bu seçimdeki farklılığın bir göstergesi de seçime katılımda. Britanya'da son seçimlerde katılım oranları giderek düştü. İnsanlar birbirinin aynı olan partiler arasında seçim yapmaya yüz çeviriyorlar. Ancak İskoç referandumunda katılım oranı oldukça yüksek olacak görünüyor. Geçen ay 100 binden fazla yeni insan oy kullanmak için kaydoldu.

Eğer İskoç halkı perşembe günü “Evet” oyu kullanırsa, o zaman şok dalgaları dünya elitlerini vuracak. Rubert Murdoch bile "Bu libertaryanlara ve aşırı sola kapı açacak" diye tweet attı. Bu her yerde neo liberalizme muhalif olanlara ilham olabilir. Eğer oylama kaybedilirse, çok küçük bir farkla kaybedilecek ve İngiliz hükümeti İskoç otonomisini arttırmak için hızla harekete geçmeye zorlanacak. Bu durum yalnızca hesaplaşmayı erteleyecek. Referandumla İskoç halkı kısıntılara, nükleer silahlara, savaşa hayır; refaha, ücretsiz sağlık ve eğitim hizmetine evet demeyi umuyorlar. Onları hayal kırıklığına uğratacak herhangi bir politikacı, ister İngiliz ister İskoç olsun, zor zamanlar geçirecek.

 

İlgilenenler için İskoçya’nın direniş tarihi ile ilgili birkaç video klibi:

 

1. John MacLean

İskoçya’lı Marxist John MacLean, birinci dünya savaşı sırasında savaş karşıtı propaganda yaptığı gerekçesiyle 3 yıl hapse mahkum edildi.

Rusya’da Şubat devrimi olunca İngiliz hükümet MacLean’ı serbest bırakmak zorunda kaldı. Ekim devrimi olunca Bolşevikler Maclean’i İskoçya Bolşevik temsilcisi ilan ettiler. 

Hapishane kapılarının önünde 100.000 işçi John MacLean’ı karşıladı. Hep beraber Glasgow merkezine kadar yürüdüler. Klipteki şarkı bu yürüyüşü kutluyor, resimler Maclean’ın hayatından. 1923’de vefat etti.

Bir fotoda savaş sonrası Glasgow’da John MacLean yanında metal işçisi ve Marksist Harry MacShane görünüyor. McShane bir kaç toplantısına katıldım, bir kaç defa beraber aynı protesolarda yürüdük ve bir defa kendisiyle oturup çay içtim. 69 yaşına kadar metal işçiliğine devam etti. 97 yaşında vefat etmeden önce yaşadığı huzurevinde çalışan personeli örgütlüyordu.