'Islak imzada kumpas' davasında; 18 sanık hâkim karşısına çıktı

'Islak imzada kumpas' davasında; 18 sanık hâkim karşısına çıktı

Ergenekon davasına delil kabul edilen "İrtica ile Mücadele Eylem Planı" belgesinde emekli albay, CHP İstanbul Milletvekili Dursun Çiçek'in ıslak imzası bulunduğu öne sürülerek "kumpas kurulduğu" iddiasına ilişkin açılan davada celsede, savunmasını yapan dönemin Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi Başkanı Prof. Dr. Hüseyin Bülent Üner, dönemin Adli Tıp Kurumu Başkanı Haluk İnce ifade verdi.

DHA'nın haberine göre, İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya, aralarında emekli Albay Burhanettin Cihangiroğlu ile eski Adli Tıp Kurumu Başkanı Doç. Dr. Haluk İnce’nin bulunduğu 15’i tutuklu 18 sanık katıldı. Şikâyetçiler Dursun Çiçek ve Serdar Öztürk de duruşmada hazır bulundu. Dursun Çiçek’in avukatlığını kızı İrem Çiçek üstlendi. Duruşma kimlik sorgularının tamamlanmasının ardından iddianame okundu.

Celsede, savunmasını yapan dönemin Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi Başkanı Prof. Dr. Hüseyin Bülent Üner, "25 yıldır yüksek lisans ve doktora dersleri vermekteyim. Derslerimde öğrencilerime her zaman 'Önünüze gelen materyal ne ise onu inceleyin, objektif karar verin' derim. 25 yıldır öğrencilerime bunu anlatmaktayım. 68 kuşağıyım. 6'ıncı filoya hayır mitingine katılan bir insanım. Sonradan çakma Atatürkçü değilim, onu da söyleyeyim. O kısa dönem içerisinde 60 bin rapora imza attım. Haluk İnce ile aramızda özel bir diyalog yaşanmadı" dedi. Raporlaştırma sürecinde Ali Fuat Yılmazer ile Zekeriya Öz'ün kuruma geldiklerine yönelik soru üzerine sanık Üner, "Ali Fuat Yılmazer'in raporlaştırma sürecinde Adli Tıp Kurumu'na geldiğini iddianameden öğrendim. Zekeriya Öz bir savcıdır. Adli Tıp Kurumu'na gelmiş olabilir. Adli Tıp Kurumu'na gelip giden savcının haddi hesabı yoktur" diye cevap verdi.

 

"Askeri savcı telefonla aradı"

 

Dönemin Adli Tıp Kurumu Başkanı Haluk İnce savunmasında "Çalışanların 'Adli Tıp Kurumu'nda çalışıyorum' demekten utandığı, insanların ve sivil toplum kuruluşlarının kurumu topa tuttuğu bir dönemde ateşten gömleği giydim" dedi. Haziran ayının 15'inden sonra Ankara Genelkurmay Askeri Savcılığı'ndan bir askeri savcının aradığını söyleyen İnce, "Telefonda arayan askeri savcı, 'başkanlık makamınızda bir kurye bekliyor. Elindeki kapalı, mühürlü zarfta önemli belge var. Bilimsel hassasiyet ve sürat rica ediyoruz' dedi. Kurye bir astsubaydı. Teslimat işlemleri yapıldı. Bu arada Fizik İhtisas Daire Başkanı Çetin Seçkin'e 'bilimselliğine en güvendiğin uzmanınla gel' dedim. Çetin Seçkin, Tuncay Çınar ve Lokman Başer ile birlikte geldiler. İk gelen raporlar en az 3 kişi ile çıkar" dedi.

 

"Belge açıldığında fotokopi olduğunu gördüm"

 

Belgenin teslim alındığını belirten İnce, "Dosyanın uzman olarak sahibi Lokman Başer olarak tespit edilmişti. Kura çekildi mi nasıl tespit edildi bunları bilmiyorum, Adli Tıp Kurumu'nda kura çekimi yoktur. Belge açıldığında fotokopi olduğunu gördüm. Arkadaşlara savcı beyin ricasını ilettim. Hızlı bir şekilde raporlarını yazdılar. Birkaç gün içinde rapor askeri kuryeye verilerek gönderildi" dedi. İkinci defa belgenin Temmuz ayının başında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kurye ile gönderildiğini söyleyen İnce, "Aynı işlem yapıldı. O gün Zekeriya Öz geldi mi hatırlamıyorum. Ama Ekim ayında geldi. Belgeyle birlikte geldi" dedi.

 

"Belgeyi Zekeriya Öz getirdi"

 

Bu belge için de aynı işlem yapıldığını belirten İnce şunları söyledi: Çetin Seçkin, Tuncay Çınar ve Lokman Başer geldi. Bu arada Tuncay Çınar, zarfı açtı ve 'Birileri Türkiye Cumhuriyeti devletiyle dalga ya da alay ediyor. Bu kağıt parçasıdır. Böyle belge olmaz. Polis buna nasıl rapor verdi' dedi. Belgeyi sadece 1.5 veya 2 dakika görüp bu sözleri söyledi. Siz bu kişiye bu belgeyi verir misiniz?" diye konuştu. Belgenin üçüncü gelişinin 16 Ekim 2009'da olduğunu söyleyen İnce, Öğleden sonra mesai bitimine yakın Mercedes marka araç ve bir Toyota araçla Zekeriya Öz'ün geldiği sekreterime kapıdan bildirilmiş. Odamda oturuyordum. İçeriye buyur ettik. Kendisi İrtica ile Mücadele Eylem Planı belgesinin aslının incelenmesini istediğini, kurye ile beraber getirdiğini belgeyi bırakıp çıkacağını söyledi. Belgeyi başkan yardımcısı Yüksel Aydın Yazıcı aldı. Kapalıydı açmadık. Belgenin girişi yapıldı. Daha sonra savcı ayrıldı" dedi. Bundan sonraki sürece şahit olmadığını ancak bilgisinin olduğunu söyleyen İnce, Cumartesi günü belgenin incelemesi yapılmadı. sadece zarfın içinde gönderilen adli belgeler kayıt altına alındı. Her şey kurumun yönetmeliğe uygun olarak yapıldı" dedi. İnce, "Rapor tamamen bilgimin dışında, yönlendirmemin olmadığı süreçte kurumdan çıkmıştır. Raporda imzam olması Adli Tıp Kurumu Başkanı olduğu içindir. Zekeriya Öz ile biraz makamımda iki kez görüşmem oldu" dedi. 

 

18’er yıla kadar hapisleri isteniyor

 

Aralarında emekli Albay Burhanettin Cihangiroğlu ile eski Adli Tıp Kurumu Başkanı Doç. Dr. Haluk İnce’nin bulunduğu 15’i tutuklu 18 sanığın “Terör örgütü üyeliği” ve “Gerçeğe aykırı bilirkişilik veya tercümanlık yapma ” suçlarından 8,5’er yıldan 18’er yıla kadar hapisleri talep ediliyor.

 

İddianameden

 

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılarından Bülent Başer ile Başsavcıvekili Zafer Koç tarafından hazırlanan 144 sayfalık iddianamede, Ergenekon davasının sanıkları İlker Başbuğ, Dursun Çiçek ve Serdar Öztürk "müşteki" sıfatı, Ergenekon davasının bazı sanıkları ile Genelkurmay Başkanlığı da "suç duyurusunda bulunan" olarak yer alıyor.

Ergenekon davası ve bu davanın sanığı müştekilere atfedilen eylemlerin sıralandığı iddianamede, "İrtica İle Mücadele Eylem Planı" isimli belge üzerinde, müşteki Dursun Çiçek tarafından atıldığı iddia edilen imzayla ilgili rapor düzenleyen Adli Tıp Kurumu, Polis ve Jandarma kriminal laboratuvarlarında görevli 18 sanık hakkında yürütülen soruşturma kapsamında alınan müşteki ifadelerine değiniliyor.

İddianamede, Gülen cemaatinin yürütülen soruşturmalarda ortaya çıkarılandan çok daha yoğun şekilde devletin tüm kurum ve kuruluşlarına sızdığı, örgütün yapısı ve amaçları doğrultusunda en çok yargı hizmeti veren kurumlarla bunlara bilirkişilik yapan Adli Tıp, TÜBİTAK ve kriminal daireler gibi devlet birimlerine yerleştiğine dikkat çekiliyor.

İddianamede şöyle deniyor:

"Jandarma Kriminal Daire Başkanlığınca ve Emniyet Kriminal Laboratuvarınca verilen raporlarda, bilimsel gerçeklikten uzak davranıldığı, belge incelemesi yapan uzmanların üzerinde baskı oluşturulduğu, belgenin fluaj incelemesinin yapılmadığı, tüm raporlarda imzanın tersimi basit, taklidi kolay olduğu belirtilmesine ve hatta işin ehli olmayanlar tarafından dahi basitçe taklit edilebilecek nitelikte olmasına rağmen, imzanın müştekiye ait olduğunun kabulü gerektiği hususunda maddi delilleri gösterilmeksizin kanaat bildirildiği, müştekiler Dursun Çiçek ve Serdar Öztürk'ün verilen bu raporlar doğrultusunda tutuklandığı, bu plan konu edilerek Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un da soruşturmaya dahil edildiği, tutuklandığı ve hakkında kamu davası açıldığı anlaşılmıştır."