Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan İslam’da siyaset düşüncesinin dayandığı ilkeleri yazdı. Kaplan, “Müslüman hayatının her alanında olduğu gibi, her aktivite'nin dayandığı temel kurucu ilkeler vardır; siyaset, -başka araçlar gibi- bu kurucu ilkeleri -uygulayarak- koruma işlevi üstlenir sadece” ifadelerini kullandı.
İslam’da siyaset, 5 başlıkta toplayan Yusuf Kaplan’ın Yeni Şafak gazatesinde “İslâm düşüncesi ve üç tarz-ı siyaset fikri” başlığıyla yayımlanan (8 Eylül 2014) yazısı şöyle:
İslâm düşüncesinde siyaset alanı, güç tahkim etme, güç kullanma, hükümranlık kurma, insanları yönlendirme, şekillendirme alanı ve aracı değildir. Siyaset, kurucu bir kaynak değil, Müslüman toplumda hâkim olan hakikat ilkelerinin hayatiyetini sürdürmesini sağlayan koruyucu bir barınaktır sadece.
O yüzden, Müslüman hayatının her alanında olduğu gibi, her aktivite'nin dayandığı temel kurucu ilkeler vardır; siyaset, -başka araçlar gibi- bu kurucu ilkeleri -uygulayarak- koruma işlevi üstlenir sadece.
O yüzden yine her aktivitenin bir mülk âlemine, bir de melekût âlemine bakan iki yönü vardır. Müslüman hayatında her aktivite, meşruiyetini melekûtî âlemden alır, mülk âlemine yansıtır, mülk âleminde yansımasını bulur.
İslâm düşüncesinde, hükümranlık, otorite ve meşruiyet kaynağı, mülk âlemi, dolayısıyla mülk âlemine hükmeden insan değil, ilâhî kaynak ve bu kaynaktan yansıyan ilkelerdir. Dolayısıyla Müslüman dünyasında Hakk hükümrandır; insan, Hakk'ın hükümranlık yetkisini hakkıyla kullanmakla yükümlüdür sadece. O yüzden, Müslüman dünyada, insanın hükümranlığı, pagan dünyada olduğu gibi mutlak değil, izafîdir.
O yüzden Hakk'ın hükümranlığının belirleyici olmadığı bir yerde hakikat ortaya çıkmaz, adalet ise hiç bir zaman bihakkın tahakkuk etmez.
Hakk'ın ontolojik hükümranlığını hiçe sayan bir yerde, insan hakları hiç bir zaman elde edilemez; gücü ve güç üreten araçları ellerinde bulunduran odaklar, neyin, nereye kadar ve ne ölçüde hak olduğuna hükmederler; insan haklarını, güç odaklarının çıkarları doğrultusunda tayin ederler.
Üç tarz-ı siyaset
Bu temel ilkeler ışığında İslâm düşüncesinde siyaset tasavvuruna baktığımızda karşımıza çıkan tablo, siyasetin, dolayısıyla hükümranlığın alanlarını ve nasıl kullanılabileceğini ele veren dışlayıcı değil kucaklayıcı bir tablodur.
İslâm düşüncesinde üç ana 'siyaset alanı' vardır.
Birincisi, peygamberlerin (enbiyaların) siyasetidir.
İkincisi, velilerin (evliyaların) ve âlimlerin siyasetidir.
Üçüncüsü, vâlilerin (emirlerin) siyasetidir.
Peygamberlerin siyaseti, hem bâtın hem de zâhire hükmeder. Velilerin ve âlimlerin siyaseti, yalnızca bâtına hükmeder.
Emirlerin siyaseti ise, yalnızca zâhire hükmeder.
Bu temel ilkelerden yola çıkarak, İslâm düşüncesinde, ilk siyaset düşüncesinin temellerini İmam Cüveynî ile öğrencisi İmam Gazalî atmıştır.
Buna göre, siyaset tartışmaları kat'iyyat ve zanniyyat ayırımı üzerinde temellendirilmiştir. Kat'iyyat, Kur'ân ve Sünnet ekseninde, siyasetin, kurucu temel ilkelerini sunar bize. Bu kurucu ilkelerin zaman içinde nasıl uygulanabileceği zanniyyat alanına (ictihadlara) bırakılmıştır. Meselâ, âdil ve meşrû bir devlet başkanını seçme yükümlülüğü kat'î bir hüküm, devlet başkanının nasıl seçilebileceği ise zannî (ictihadî) bir meseledir. O yüzden İslâm siyaset düşüncesinde öngörülen belli bir yönetim biçimi söz konusu değildir; yönetim biçimi, zamana, dolayısıyla içtihatlara bırakılarak halledilmesi öngörülen bir mesele olarak değerlendirilir.
İslâm siyaset düşüncesinde yönetenlerle yönetilenler arasındaki ilişkiler, kat'iyyat alanı tarafından belirlenen temel kavramlar çerçevesinde ele alınır ve uygulanır.
Sevgili Yunus Apaydın Hoca'nın çalışmalarından da esinle, bu temel kavramları, beş ana başlık altında şöyle özetlemek isterim:
1-Adalet. Adalet ilkesi, belli başlı âyet ve hadislerden yola çıkarak belirlenmiştir. Adalet, üç boyutta ele alınır. Birincisi, kurucu adalet; ikincisi koruyucu / yaşatıcı adalet; üçüncüsü de, düzeltici adalet.
Kurucu adalet, toplumun ve siyasetin inşasında nass'larda belirtilen ilkeler (kat'iyyat) ışığında, dengenin ve itidalin, sulhün ve selâmetin sağlanmasını hedefler.
Koruyucu / yaşatıcı adalet, ilkelerin işleyişinde ve işletilmesinde karşımıza çıkar: Hem nass'larda belirlenen ilkelerin uygulanmasını denetler hem de nasslarda belirlenmeyen alanların içtihatlarla tayin edilmesini sağlar.
Düzeltici adalet ise, düzenin bozulması ya da bozulmaya yüztutması durumunda, adaletin düzeltici unsur olarak devreye girdirilmesinin yollarını ve yöntemlerini belirler.
2-Siyaset düşüncesinin ikinci kurucu ilkesi ehliyet'tir. Meselâ, Buhari'de geçen, 'iş, ehil olmayana verildiğinde kıyameti bekle!' hadisi, ehliyetin, adaletin temini açısından zorunlu şart ve kurucu ilke olarak kabul edildiğine delil olarak gösterilen nass'lardan biridir.
3-Siyaset düşüncesinin üçüncü kurucu ilkesi, emanet'tir. Yönetimde kişisel çıkar gözetmeden 'ortak hayır'a hizmet etmeyi, şeffaf, hesap verebilir, güven temin edici bir yönetimi tesis etmeyi amaçlar.
4-Siyaset düşüncesinin dördüncü kurucu ilkesi, Biat'tır. Biat, yöneticinin şer'î açıdan meşruiyetinin ve ümmetin siyasete katılımının kurucu ilkesidir.
5-Siyaset düşüncesinin beşinci kurucu ilkesi, İstişâre'dir. İstişare, ümmetin siyasete 'doğrudan' katılımını, karar alma ve verme süreçlerinin âdil bir şekilde gerçekleştirilmesini, böylelikle otoriter yönelimlerin önünün kesilmesini sağlar.