İslam Konferansı 10 yaşında

İslam Konferansı 10 yaşında

İslam dininin ve kültürünün Almanya'ya entegrasyonu için 1996 yılında hayatan geçirilen İslam Konferansı 10'uncu yaşını kutladı. Almanya İçişleri Bakanlığı himayesinde yapılan konferansın bu yılki ağırlık konuları; İslam örgütlerinin yasal statü kazanması, imamların eğitimi ve İslam derslerinin Almanya'daki okullarda okutulmasıydı.

İçişleri Bakanı Thomas de Maizière başlangıçta sadece İslam örgütlerinin değil, İslam diniyle ve bu kültürle ilişkili bireylerin de konferansta bulunduğunu ve temel konuların tartışıldığını ifade etti. Bakan bugün varılan noktada ise daha pratik konulara yönelindiğini bu nedenle İslam örgütlerinin konferansta ağırlık kazandığını belirtti. Bu çerçevede de Maizière İslam örgütleriyle yapılan işbirliği sayesinde imamların Almanya'da eğitimleri, üniversitelerde İslam kürsüleri ve Müslüman yardım kuruluşları gibi projelerin hayata geçirildiğini kaydetti.

Müslümanların önceliği tüzel kişilik

İslam örgütleri ise söz konusu konferansın, Müslümanların çoğulcu toplumla kaynaşması adına önemli bir adım olmakla birlikte henüz istenen neticelere ulaşmadığı görüşünde. DW Türkçe'ye konuşan İslam örgütleri, özellikle İslam dininin ülkede Yahudilik, Hristiyanlık gibi tüzel kişilik kazanması konusunda yeterli adımların atılmadığını savunuyor. Almanya Müslümanlar Merkez Konseyi Başkanı Aiman Mazyek, Müslümanlara verilecek olan tüzel kişiliğin bir ödül olmadığını, bir hak olduğunu belirterek, "Bu anayasada düzenlenmiştir. Anayasa tüm dini grupların eşit olduğunu ve eşit muameleyi hakettiğini ifade eder. Ama ne yazık ki camiler hala kiliselerle aynı göz hizasında, eşit haklara sahip değil" şeklinde konuştu.

Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) Genel Sekreteri Bekir Alboğa da İslam örgütleri olarak Alman anayasasıyla uyumlu olmalarına ve gereken şartları yerine getirmelerine rağmen hala diğer dini cemaatlerle eşit statüde olmadıklarını ifade etti. Alboğa, bunun gerek Müslümanların aidiyet duyguları gerek toplumda algılanmaları açısından önemli olduğunu vurguladı.

Aynı şekilde Almanya İslam Konseyi Başkanı Ali Kızılkaya da, zamanın İçişleri Bakanı Wolfgang Schäuble tarafından "İslam Almanya'nın bir parçasıdır" sloganıyla başlatılan konferansın nihai hedefine varamadığını söyledi. Kızılkaya, bunun için eşit statü ve eşit muamele prensibinin hayata geçirilmesi gerektiğini kaydederek," Konferansta belirlenen hedefler ne yazık ki, politik tartışmalardan fazlasıyla etkileniyor. Özellikle Müslümanlara tüzel kişilik kazandırılması önünde bir hayli yol var gibi görünüyor" dedi.

"DİTİB Tartışması"

Konferansta İçişleri Bakanı ayrıca DİTİB ile ilgili eleştirilere de değindi. DİTİB, Türkiye'deki darbe girişimi sonrası Türk hükümetinin etkisi altında kalmakla ve Ankara'nın görüşlerini yaymakla eleştiriliyor. De Maizière bu çerçevede "Bazı şeyleri birbirinden ayırmalıyız. Almanya'ya Türkiye'nin iç politikasını taşıyamacağımız gibi, Almanya'nınkini de Türkiye'ye taşıyamayız. Almanya'daki İslam'ı ele alıyor, onun gelişimi için çalışıyoruz" dedi. İçişleri Bakanı, Almanya'nın bu konudaki hassasiyetinin altını çizerken, Türkiye'deki gelişmeler nedeniyle DİTİB'in hedef tahtası haline getirilmemesi gerektiğini de sözlerine ekledi. De Maizière, DİTİB'in başlangıçtan bu yana konferansta alınan kararları anayasal çerçevede işbirliği içinde yerine getirdiğini hatırlattı.

Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) Genel Sekreteri Bekir Alboğa,bu konudaki eleştirilerin DİTİB'in Türkiye'deki Diyanet İşleri'ne bağlı olmasından kaynaklandığını belirterek, Türkiye hükümetinin siyasetiyle ilşkilendirilmesini haksızlık olarak niteledi. Alboğa tüzüklerini ve örgütlenmelerini Alman anayasasının öngördüğü çerçevede yaptıklarını ve hutbelerini on yıldır Almanya'da yazdıklarını söyledi.

2006-2009 yılları arasında İslam Konferansı'na üye olan kadın hakları savunucusu Seyran Ateş ise DİTİB'in oluşumu itibariyle Türkiye'den ve Türkiye'deki siyasetten ayrı düşünülemeyeceğini savundu. Ateş, konferansa katılan Arap örgütleri arasında da benzer durumda olanların bulunduğunu, bunun şaşırtıcı olmadığını ifade etti. Kadın hakları savunucusu, bu hususta kamuoyunu asıl rahatsız eden noktanın, şefaflıktan uzak bir şekilde inkar politikası olduğunu ileri sürdü.

Alevilerin boykotuyla ilgili düşünceler

İslam Konferansı öncesinde, konferansta Sünni grupların ağırlığına tepki gösteren Almanya Alevi Birlikleri Fedarasyonu, konferanstan çekilmeyi planladığını açıklamıştı. Konferanstaki İslam örgütleri Alevilerin bu yaklaşımını, konferanstaki eşitsizlik ya da ayrımcılıktan ziyade Alevilerin bir inisiyatifi olarak değerlendirdi. Almanya Müslümanlar Merkez Konseyi Başkanı Aiman Mazyek, konferansta İslam'ın tüm renklerine, anlayışlarına yer verildiğini ve davet edildiklerini ifade etti. Mazyek, Alevilerin kendilerini İslam Konferansı dışında tutma kararını ise saygıyla karşıladığını söyledi.

(DİTİB) Genel Sekreteri Bekir Alboğa da Alevilerin "Biz İslam örgütü müyüz? Bizi niye çağırıyorsunuz?" demelerine rağmen konferansın başlangıcından itibaren İçişleri Bakanlığı tarafından çağrıldığını belirtti. Alboğa, tartışmalarda Alevilerin de söz aldığını, kararlarda imza yetkisinin olduğunu, Alevi Birliği'nin bu kararları bazen imzaladığını bazen imzalamak istemediğini savundu. Genel Sekreter, ilgili kararın dışlama değil, bir tercih olduğunu vurguladı.

Konferansta yer alan Seyran Ateş ise, konferansın ilk oluşumundan itibaren "kim Müslüman, kim değil" savaşının var olduğunu belirterek, özellikle büyük İslam örgütlerinin Alevileri, daha seküler yaklaşan kişi ve grupları dışladığını savundu. Ateş," İslam, Fas'tan Endonezya'ya kadar uzanıyor, çeşitlilik içeriyor. Almanya'ya bu çeşitliliği göstermek istiyorsak, konferansı sadece Sünni İslam'ın ağırlığına bırakmamız gerekiyor. O yüzden Alevilerin tepkisini anlıyorum, ancak vazgeçmelerini doğru bulmuyorum" sözleriyle tepkisini dile getirdi.

© Deutsche Welle Türkçe

Özlem Coşkun / Berlin