AHMET TAŞGETİREN
(18 Mart 2012, Bugün)
Erbakan Hoca'nın vefatının ardından Saadet camiası ve Erbakan ailesinde bir şeyler oluyor.
Önce Oğuzhan Asiltürk'ün bir çıkışı oldu:
"Hocanın çocukları cihat paralarını zimmetlerine geçirdi" gibi bir müthiş iddia.
Oğuzhan Asiltürk, tamam ismi etrafında bir hayli söz var ama gene de Hoca'nın en yakınlarındandı. O, "Hoca'yı mı itham ediyorsun" itirazına "Hoca'yı değil, çocuklarını" diye cevap verdi.
O iddia orada dururken, Hoca'nın çocukları arasındaki mücadele patlak verdi.
Zeynep Erbakan, ablası, eniştesi ve kardeşi için savcılığa dava açtı. Gitti, savcılıkta üç buçuk saat ifade verdi.
Onun iddiasına göre, suçladığı şahıslar, mirastan mal kaçırmaktaydılar.
Burada da ilginç bir ayrıntı, Hoca'nın emanet olarak birilerine verdiği malların, söz konusu kişiler tarafından ele geçirilmesiydi.
"Hoca'nın emanet olarak verdiği mallar"ın ne tür bir sahibiyet arz ettiği de önemli olmalıydı. Önemi, Asiltürk'ün iddiası ile ilgisinin bulunup bulunmadığı, yani "cihat parası" olup olmadığı noktasından gelmekteydi.
Konu özet olarak bu.
Dava uğruna mı?
Şimdi artık konu, kol kırılır yen içinde kalır niteliğini aşmış ve "cumhuriyet yargısı"nın önünde bir dava haline gelmiş bulunuyor.
Konu bizi, yani İslami duyarlılığı olan insanları ilgilendiriyor mu, ilgilendirmiyor mu?
Bunu yazmalı mıyız, yazmamalı mıyız?
Yazınca zülfüyâre dokunulmuş olur mu olmaz mı?
Ben yazılmalı, diyorum. Her şey açığa çıkmalı, diyorum. Üstü kapalı kalmamalı, diyorum.
Çünkü üstünü kapatmanın, "Aslında burada sevimsiz şeyler var ama konuştukça hepimiz kirleniriz" gibi bir mesaj içerdiğini de dikkate almak lazım.
Aslında kapatmanın, "Yapanın kesesine kâr kalıyor" gibi samimi insanların yüreğini ezen, kötü niyetlilere ise cesaret veren bir tarafı olduğunu görmek lazım.
Şu geçen 20-30 yıl içinde, böyle kaç dramatik olay yaşandı "Bizim" diye nitelenen ortamlarda...
Kaç genç kadının "dava" uğruna, mesela matbaa kurmak için, mesela televizyon açmak için verilen bileziğinin birileri için rant haline geldiğine, şahsi mülke dönüştüğüne tanık olundu?
Falanca aktrisin boynundaki kolye, parmağındaki pırlanta, altındaki araba, uçak, acaba kaç genç hanımın dava uğruna verdiği bileziğin dönüşmüş halidir?
Bu duyguyu o kadar çok insan yaşadı ki benim tanık olduğum zaman diliminde...
Adam çıkıyor, "Hoca" unvanıyla, falanca sarayın reklamını yapıyor. Olur mu? Bunda ahlak var mı?
Asiltürk, aile herkes konuşsun:
Şu tartışılan servete bir bakalım:
Mesela Asiltürk çıksın konuşsun:
-Şu şu paralar cihat için gelmişti, onlar şöyle bir uygulama ile şahsi mülk haline getirildi.
Üzerlerinde emanet bulunan kişiler çıksın konuşsun:
-Hoca bana şu kaynaktan gelen paraları emanet olarak vermişti, şunun için, desinler.
Aile mensupları çıksın konuşsun:
-Babamızdan annemizden şunlar miras kaldı, tek tek tadat etsinler. "Cihat için" verilenleri ayırt etsinler.
-Biz her şeyimizi zaten cihat için seferber etmiş durumdayız, tarzındaki bir izah, çok inandırıcı olmuyor maalesef.
Falanca cihat için gelip, daha önemli olduğu için falanca cihada para aktarmalar... Bunu yaparken araya giren iradeler... Bunlar o kadar problemli işler ki...
Bir insan ölünce her şeyin formatı değişiyor.
Miras... Nasıl halledilecek? Şahsi kazançla cihat parası nasıl ayırt edilecek? Geride kalanlar neye nasıl
inanacaklar, güven duyacaklar?
Herkes için çok hassas bir konu. Ama üstü örtülmemesi gereken de bir konu. Kesinlikle bir aile meselesi olmanın çok ötesine geçmiş bir konu. Kesinlikle devletle Saadet ya da Erbakan Hoca arasında kalmanın ötesine geçmiş bir konu.
"İslami camia böyle konuların üstünü örter mi örtmez mi" sorusuna dönüşmüş bir konu.
Ahlakımızın, sorgulama geleneğimizin sorgulandığı bir konu. Nasıl sessiz kalabiliriz ki?