Birgün yazarı Güven Gürkan Öztan, ABD öncülüğünde Suriye'ye düzenlenen hava harekâtını Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın desteklemesine ilişkin olarak, "Alt emperyalist bir odak olmaya çalışan, bu uğurda Suriye topraklarında ÖSO ile nüfuz alanları yaratan, yaptığı her operasyonda büyük güçlerin icazetini almaya mahkûm olan bir iktidar Türkiye’yi bu ateş çemberinden çıkaramaz. İslamcılık iç siyasette nasıl iflas ettiyse dış politikada da öyle iflas etmiştir. Ona yardakçılık, müttefiklik, taşeronluk yapan kim varsa aynı akıbete mahkûmdur" dedi.
Öztan'ın "Tomahawk’tan medet uman İslamcılık" başlığıyla yayımlanan (16 Nisan 2018) yazısı şöyle:
Suriye’de her geçen gün biraz daha kaybeden Batı yeni bir hamle yaptı; başını ABD’nin çektiği üçlü koalisyon uluslararası hukuku hiç sayarak Suriye rejimini karşı “risksiz” bir saldırı gerçekleştirdi. Risksiz diyoruz çünkü Rusya’nın ve İran’ın nüfuz alanlarından uzak, saldırıdan önce çoktan boşaltılmış hedeflere yöneltilmiş bir saldırıydı bu. Esad güçlerinin Rusya ve İran’ın desteğiyle hakimiyet sahasını genişlettiği, Doğu Guta’da zaferini ilan ettiği bir dönemde, kimyasal silah kullanıldığı iddiasıyla gerçekleştirilen saldırı Batı için “imaj tazeleme” ve “zemin yoklama” operasyonuydu. NATO içindeki Türkiye’nin dahil olduğu krizler belirgin hale gelmişken, ABD-İngiltere-Fransa hem Batı ittifakının “birliğini” hem de Rusya’ya yaklaşan Türkiye’yi test etti.
Sonuçta müdahaleye gönülsüz olan Almanya ve İtalya bombardımana yüksek sesle itiraz etmedi. Daha on gün önce Ankara Zirvesi’nde Putin ve Ruhani ile “samimi” poz veren Erdoğan ise ABD saldırısını “yetmez ama evet” diyerek alkışladı. Yani NATO müttefikleri, en kırılgan halkası dahil, testi geçti ama şimdilik! AKP saldırıya dair “yetmez ama evetçi” pozisyonu nedeniyle Rusya-İran karşısında zor duruma düşecek. Bedelini de muhtemelen Suriye’deki hareket alanının daraltılmasıyla ödeyecek. Suriye’ye yönelik saldırının “sınırlı” kalması, bölgede bu operasyondan medet uman İslamcılar ve rejime muhalif cihatçı güçler için tam bir hayal kırıklığı. Duma’yı terk etmek zorunda kalan ve hem Rus hem de rejim baskısı karşısında köşeye sıkışan Ceyş ül İslam’ın lideri bu nedenle ABD-İngiltere-Fransa ortak saldırısını “fars” olarak niteledi. ABD’de ve Fransa’da tüm egemen güçlerle masaya oturup pazarlık yapan Suudi Arabistan prensi Muhammed Bin Selman da saldırıdan kendine fırsat doğacağını düşünenlerdendi. Operasyon “gecelik” olunca onun da hayalleri bir başka bahara kaldı. Bölgenin geleceğinde söz sahibi olmak isteyen taşeron güçler hâlâ yangının büyümesini bekliyor. Emperyalist güçlerin harladığı ateşe benzin dökmeye devam ediyorlar. Suriye’deki savaşın bu noktaya gelmesinde büyük pay sahibi olan AKP iktidarının kimyasal silah iddialarının hemen akabinde Batı’yı müdahaleye çağırdığına tanık olduk. İç siyasette anti-Amerikancılığı iktidar blokunun gemisini yürütmek için kullanan AKP, mezhepçi ve emperyalist güdülerle yapay krizden Esad’ı devirecek bir “fırsat” çıkarmaya çalıştı ancak yine umduğunu bulamadı. Üstüne üstlük bombardıman sonrasında sokağa çıkan Suriyelilerin emperyalist saldırıya lanet okuduğunu, bu operasyonların aslen Esad’ın meşruiyetini güçlendirdiğini görmemek mümkün değil. Tomahawk füzelerinin ateşlendiği saatlerde Türkiye’de resmi makamlar bir süreliğine beklediler, saldırının boyutunu anlamak istediler. Her ne kadar “operasyon” öncesi Türkiye’ye haber verildiği söylense de kapsam konusunda detay verilmediğini Dışişleri’nin baştaki suskunluğundan anlıyoruz. Saldırı nihayete erince Dışişleri, ülkenin tarihine kara leke olarak geçecek bir açıklama yaparak saldırıyı “tüm insanlığın vicdanına tercüman” olan bir harekât şeklinde tanımladı. Bu ikiyüzlülük bir yana dursun Türkiye’deki İslamcıların saldırının boyutları ortaya çıktıktan sonra gösterdikleri “tepki” bir yana yazılmalı. İHH Başkanı’nın “çok az füze atıldı, içimizi serinletmedi” ifadesinin altına neredeyse tüm yandaş gazeteler pazar sabahı itibariyle imzalarını atmıştı. Daha üç beş gün önce ABD’nin Türkiye’yi işgal planı yaptığını yazanlar şimdi ABD füzelerini sayıyor, S-400 alımı için Erdoğan’a “yürü Reis” diyenler Suriye’deki S-400’ler Tomahawk’ları durdurmasın diye dua ediyor. Bu rezalete de “yerli ve milli siyaset” diyorlar. Dün 6. filo önünde selam duran sağcılardan zerre kadar farkları yok. Şam’a yönelik saldırının iktidar blokunun parçaları üzerindeki etkisini gözlemleyeceğiz. Bu yazının yazıldığı saatlerde MHP’den bir açıklama yoktu ama Bahçeli’nin Erdoğan’dan başka söz söyleme lüksü yok. Beklenen salvo, iktidar blokuna 15 Temmuz’dan bu yana destek veren Aydınlıkçılardan geldi. Erdoğan’ın Rusya-İran hattına yaklaşmasından “anti-emperyalizm” çıkarmaya kalkan Perinçek çevresi, Erdoğan, ABD bombardımanını olumlu karşılayınca onun “Türk milletini temsil etmediğine” kanaat getirdi. İktidar ülkeyi İslamcı rejime sürüklerken, tüm kaynaklarını uluslararası sermaye odaklarına satarken, ilerici-devrimci kadroları tasfiye ederken halkı mı temsil ediyordu diye sorarlar insana. Kendi etki alanını abartan, iktidara yanaşmakla onu ideolojik olarak kendi çizgisine çekeceğini sananların sonu siyasi intihardır. Rusya ve Batı arasında savrulan, bir gün hayır dediğine yarın evet demek zorunda kalan AKP yaptığı hatalarla ülkeyi güç odaklarına daha da bağımlı hale getiriyor. Bedeli de tüm halk ödüyor. Alt emperyalist bir odak olmaya çalışan, bu uğurda Suriye topraklarında ÖSO ile nüfuz alanları yaratan, yaptığı her operasyonda büyük güçlerin icazetini almaya mahkûm olan bir iktidar Türkiye’yi bu ateş çemberinden çıkaramaz. İslamcılık iç siyasette nasıl iflas ettiyse dış politikada da öyle iflas etmiştir. Ona yardakçılık, müttefiklik, taşeronluk yapan kim varsa aynı akıbete mahkûmdur.