İstanbul Sanayi Odası (İSO)Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, tüm bankaların piyasa dengelerini gözeten bir hassasiyetle faiz oranlarını düşürmelerini beklediklerini açıkladı.
İSO Meclisi’nin eylül ayı toplantısına, Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya da katıldı.
Bahçıvan, toplantıda yaptığı konuşmada, Merkez Bankası’nın fiyat istikrarı dışındaki diğer asli amacı olan finansal istikrarın reel kesim için taşıdığı öneme dikkati çekti.
Bugüne kadar kurtarıcı olarak görülen merkez bankalarının aldıkları tedbirlerin küresel ekonomiyi düzlüğe çıkarmakta yeterli olmadığını belirten Bahçıvan, tek çözümün uzun zamandır ısrarla dile getirdikleri üretim ekonomisine dayalı bir yaklaşımın yeniden ön plana çıkması olduğunu ifade etti.
"Üretim ekonomisine hak ettiği yeri yeniden kazandırmak için birinci koşul finans ayağının sağlam olmasıdır." diyen Bahçıvan, küresel boyutta bütün çabalara rağmen finans dünyası ile reel sektör arasında üretimi destekleyecek yakınlaşmanın kurulamadığını dile getirdi.
Büyümeye en büyük desteği imalat sanayisinin verdiğine işaret eden Bahçıvan, "Üretim odaklı yeni ekonomi hikayemizde üzerine titrememiz gereken sektör de sanayimiz olmalı. Ekonomik büyümemizi sürdürmemiz için özel sektör yatırım finansmanına uygun maliyetle erişebilmeli.” diye konuştu.
Bahçıvan, Merkez Bankası'nın temkinli ve istikrarlı faiz indirim politikasının üretim ekonomisine geçişin desteklenmesi açısından teşvik edici olduğunu söyledi.
Tüm bankaların da piyasa dengelerini gözeten bir hassasiyetle yapılan bu indirimleri takip ederek faiz oranlarını düşürmelerini beklediklerini belirten Bahçıvan, şunları kaydetti:
"Merkez Bankası’nın faizleri düşürmesine rağmen kredi hacminin artmaması düşündürücüdür. İşin özü şu: Bankalarımız kredi vermekte çekimser davranınca haliyle krediler de zayıf seyrediyor. Zorunlu karşılık oranlarındaki indirimler de ekonomik aktörlerin borçlanma maliyetlerini düşürerek ekonomik aktiviteyi olumlu etkiledi. Bu indirimler bankaların kredi olarak açabileceği likidite miktarının artmasına yardımcı oluyor. Sanayi kuruluşlarının da bu olanaktan azami ölçüde faydalanmasına imkan sağlanması en büyük dileğimizdir."
Erdal Bahçıvan, yapısal reformlar içinde ilk defa İSO’nun gündeme getirdiği yeni nesil kalkınma bankacılığı konusunda hükümetin attığı adımlardan memnun olduklarını bildirdi.
Bu konuda Merkez Bankası'nın da önemli bir rol oynayabileceğini dile getiren Bahçıvan, "Önümüzde iyi bir örnek var: Eximbank. İhracatı desteklemek için Merkez Bankası ile Eximbank arasında re-finansman ilişkisi son yıllarda başarı ile uygulanmaktadır. Benzer bir model izlenerek Merkez Bankası'nın Kalkınma Bankası'nın uzun vadeli kredilerine de re-finansman sağlaması sanayi için büyük katkı sağlayacaktır. Bunun örnekleri dünyada var. Kore’de merkez bankasının kalkınma bankasını tahvil alımı yoluyla desteklediğini görüyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
Bankacılık sisteminin uzun vadeli fon oluşturamamasının önemli bir yapısal sorun olduğuna değinen Bahçıvan, bu konuda mutlaka bir çalışma yapılması gerektiğini vurguladı. Bahçıvan, "Örneğin, bankalar 5-10 yıl vadeli tahvil ihracına teşvik edilmelidir. Son zamanlarda uygulama başarısını takdirle izlediğimiz BES birikimleri başta olmak üzere uzun vadeli kurumsal tasarruflar, bu tahvillere yatırım yapmalıdır. Bankalar da uzun vadeli tahvil ihracı ile elde ettiği kaynakları, sanayinin uzun vadeli finansman ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanmalıdır. Bu mekanizmanın özendirilmesi için vergi ve karşılıklar gibi unsurlar da etkin şekilde uygulanmalıdır." ifadelerini kullandı.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Murat Çetinkaya, özellikle son aylarda turizm gelirlerindeki düşüş ve 15 Temmuz’da yaşanan olayların etkisinin kısa vadede ekonomide bir ivme kaybını da beraberinde getirdiğini belirterek, "Bununla birlikte, ilgili otoritelerin verdiği güçlü ve koordineli politika tepkisinin bir yansıması sonucu alınan teşvik ve tedbirlerin de katkısıyla, yavaşlamanın geçici olmasını ve Türkiye ekonomisinin sağlam temellerinin de desteğiyle son çeyrekten itibaren toparlanmanın başlamasını bekliyoruz." dedi.
Çetinkaya, İstanbul Sanayi Odası'nın (İSO) eylül ayı meclis toplantısında yaptığı konuşmada, TCMB olarak reel sektör ile finansal sektör etkileşimlerini daha iyi anlamak ve iletişimlerini güçlendirmek çabası içinde olacaklarını çeşitli platformlarda ifade ettiğini anımsatarak, bu toplantının, bahsettiği çerçeveyi somutlaştırma anlamında önemli ve bir ilk adım olarak gördüğünü kaydetti.
Küresel kriz sonrası ortaya çıkan iktisadi konjonktür ile güven ortamı ve finansman kanallarına dair sorunların tüm dünyada ekonomik büyümeyi önemli ölçüde yavaşlattığını ifade eden Çetinkaya, şunları söyledi:
"Bu sürecin küresel çapta düşen verimlilik, zayıflayan yatırımlar ve artan gelir dengesizliği ile birleşmesiyle dünya ekonomisi yavaşlama dönemine girdi hala da çıkılabilmiş değil. Bu dönemde ülkelerin iktisadi temellerini sağlamlaştırmaları artık her zamankinden daha fazla önem taşıyor. Küresel krizi takiben son 8 yılda merkez bankaları tarihsel olarak çok önemli roller üstlendi. Sahip olunan bütün parasal araçlar kullanılarak ekonomiyi destekleme yönünde çabalar gösterildi, hala da gösterilmeye devam ediyor.
Ancak parasal genişlemenin tek başına istikrarlı büyümeyi sağlayamayacağı görülmeye başlandı. Ekonomide güven faktörü, sağlıklı işleyen finansman kanalları ve gelir dağılımı gibi unsurlar, yatırımlar ve dengeli büyüme açısından orta ve uzun vadede çok daha önemli rol oynadığı bir kez daha yaşanarak öğrenilmiş oldu. İktisat politikalarında farklı bir yaklaşımın benimsenmesi gerektiği konusunda küresel ölçekte güçlü bir kanaat oluşmaya başladı, ancak bunun nasıl yapılacağına dair henüz bir uzlaşma ortaya çıkmış değil."
Çetinkaya, TCMB olarak küresel ekonomiye dair gelişmelerin Türkiye ekonomisi üzerine yansımalarını yakından takip ettiklerini anlatarak, "Küresel iktisadi konjonktür ekonomiyi temelde üç kanaldan etkiliyor. Birincisi dış talep, ikincisi sermaye akımları, üçüncüsü ise emtia ve ithalat fiyatları. Bu üç kanal özellikle gelişmekte olan ülkeler için büyüme, enflasyon ve cari denge dinamikleri açısından zaman zaman belirleyici olabiliyor." dedi.
Son yıllarda global likidite şartları ve düşük emtia fiyatlarının Türkiye için nispeten destekleyici olduğunu aktaran Çetinkaya, buna rağmen zayıf küresel talebin, ihracat ve iktisadi faaliyeti sınırlamaya devam ettiğini kaydetti.
Çetinkaya, zayıf küresel talebin yakın dönemlerde jeopolitik şoklarla birleşince iktisadi faaliyette bir miktar yavaşlamanın ortaya çıktığına işaret ederek, şunları dile getirdi:
"Özellikle son aylarda turizm gelirlerindeki düşüş ve 15 Temmuz’da yaşanan olayların etkisi kısa vadede ekonomide bir ivme kaybını da beraberinde getirdi. Bununla birlikte, ilgili otoritelerin verdiği güçlü ve koordineli politika tepkisinin bir yansıması sonucu alınan teşvik ve tedbirlerin de katkısıyla, yavaşlamanın geçici olmasını ve Türkiye ekonomisinin sağlam temellerinin de desteğiyle son çeyrekten itibaren toparlanmanın başlamasını bekliyoruz.
Avrupa Birliği talebinin göreli olarak güçlü olmasının da bu süreci destekleyeceğini değerlendirmekteyiz. Nitekim yakın dönemde açıklanan öncü veriler sanayi üretiminde Temmuz ayında gözlenen gerilemenin büyük ölçüde geçici olacağına işaret ediyor.
Kuşkusuz kısa vadeli eğilimlerin ötesinde, orta ve uzun vadede ekonominin büyüme potansiyelini etkileyen unsurlar son derece önemli. Bu açıdan bakıldığında da ülkemizin olumlu ayrışacağını düşünüyoruz. Türkiye’nin demografik yapısı, güçlü girişimci tabanı ve stratejik konumu orta ve uzun vadede potansiyel büyümeyi destekler nitelikte. Bunun yanı sıra basiretli maliye politikası, sağlam bankacılık sistemi ve risk odaklı bir para politikası çerçevesi de şoklara karşı önemli bir direnç sağlıyor. Son dönemde verimlilik, rekabet gücü ve tasarruf artışını destekleyecek düzenlemelerle bu sağlam yapının daha da güçlendirilmesi amaçlanıyor."
Çetinkaya, bu gelişmeler çerçevesinde, Merkez Bankası olarak fiyat istikrarı hedefine ulaşmak için enflasyon risklerine dikkat ederek ekonomik dengeleme sürecini de gözettiklerini belirterek, bu doğrultuda, son aylarda para politikasının etkinliğini de artırmak amacıyla sadeleşme sürecine devam ettiklerini söyledi.
Ekonomide yaşanan ivme kaybı ve çekirdek enflasyondaki kısmi iyileşmenin sadeleşmeyi koridorun üst bandını indirerek gerçekleştirmelerine para politikası açısından olanak tanıdığını ifade eden Çetinkaya, "Bununla birlikte, para politikasının çizdiği çerçevenin ve faiz oranlarının genel parasal ve finansal koşulların bileşenlerinden sadece bir tanesi olduğunu tekrar vurgulamak gerekiyor. Gelinen nokta itibarıyla finansal koşulların halen sıkı olduğunu değerlendiriyoruz. En son yayımladığımız karar metninde de bunu açıkça belirttik." şeklinde konuştu.
Çetinkaya, mevcut konjonktürde para politikası kararlarının sağlıklı bir şekilde değerlendirilebilmesi açısından bu hususun doğru anlaşılmasının önem taşıdığını vurguladı.