Serap Merve Doğan*
2014 yılında mali konularla başlayan ve Yahudi Devleti Yasası'nın gündeme gelmesiyle zirveye tırmanan anlaşmazlıklar, yasaya sert bir şekilde itiraz eden Adalet Bakanı ve Hatnuah partisi lideri Tzipi Livni ile Maliye Bakanı ve Yesh Atid partisi lideri Yair Lapid'in Başbakan Binyamin Netanyahu tarafından görevden alınması mevcut siyasi krizi derinleştirdi. Netanyahu'nun krizi çözmek için Aralık 2014'te koalisyonu dağıtması ve 17 Mart 2015 için erken seçim kararı almasıyla sürece adım atan İsrail,seçimlere günler kala değişen dengelere ve farklı ittifaklara sahne oluyor.
İsrail'de muhalefet kanadına baktığımızda, yaşanan en önemli gelişme merkez-sol İşçi partisi lideri İshak Herzog ile Hatnuah lideri Tzipi Livni'nin Siyonist Cephe olarak seçimlere giriyor olması. Daha çok sosyal konular üzerinde duran ikili, Filistin ile 2 devletli çözüm ve başlangıç olarak iç kısımlardaki yerleşim yerlerini kaldırma konusunun üzerinde duruyor.
Sol partilere baktığımız zaman, iddialı olan Yesh Atid ve Meretz partileri de kampanyalarında başta hayat pahalılığı ve konut fiyatları olmak üzere son yıllarda İsrailliler tarafından oldukça gündeme getirilmiş sorunlara yoğunlaşıyor.
2013 seçimlerinde Yesh Atid partisi lideri ve eski Maliye Bakanı Yair Lapid'in, özellikle sosyal konular ve hayat pahalılığı üzerine yaptığı projeler İsrail halkı tarafından oldukça desteklenmiş ve sürpriz bir şekilde Knesset'te 19 sandalye kazanmasını sağlamıştı. Fakat seçimler sonrası bütçe görüşmeleri esnasında Likud ve İsrail Evimiz partilerinin güvenlik harcamalarını arttırma yönündeki girişimlerine karşılık, sosyal konulara maddi kaynak aktarımı yapmak isteyen Lapid'in Netanyahu tarafından görevden alınmasıyla, gözler 2015 seçimlerine çevrilmişti.
Geçtiğimiz hafta 35.000'in üzerinde İsrailli'nin, eski Mossad Şefi Meir Dagan önderliğinde Rabin Caddesi'nde çadırlar kurarak, hayat pahalılığını protesto etmesiyle, bu problemlerin İsrail için önem teşkil ettiği ve halkın önceliklerinde belli değişiklikler yarattığı oldukça açık.
Sosyal problemler üzerine çeşitli söylemler ve çözüm önerileri sunan sağ kanat partilerinin asıl öncelik verdiği noktalar ise, İran, Hamas ve Hizbullah tehditlerine karşı alacakları önlemler. Filistin sorunu ve Arap ülkeleri ile yaşanan savaşlar, çatışmalar sebebiyle yıllardır İsraillilere sunulan öncelikli projeler: Güvenlik reformları.
Netanyahu'nun partisi Likud başta olmak üzere, özellikle yerleşimci lobisi desteğini arkasına alan, Yahudi Evimiz partisi lideri Naftali Bennett ve Shas, Birleşik Tevrat Yahudiliği gibi Ortodoks Yahudileri tarafından desteklenen partiler, yerleşim yerlerinin sayıca arttırılması gerektiğini savunurken, Filistin meselesinde çözümden yana olmadıklarını açıkça ortaya koymuş durumdalar. Hatta aşırı sağcı Yahudi Evimiz partisi lideri Naftali Bennett söylemlerini daha ileriye götürerek Batı Şeria'nın tamamen İsrail'e ait olması gerektiği şeklinde öneriler getiriyor. Aşırı sağ tabanda karşılık bulan bu söylemler, yapılan son anketlere göre, Bennett'in partisine 12 sandalye kazandıracak gibi görünüyor.
Shas, Birleşik Tevrat Yahudiliği, Ha'am Itanu gibi Hahamlar tarafından kurulmuş ve Ortodoks Yahudilerin refahını arttırmaya yönelik çalışmalar yapan bu partilerin seslendiği taban ise Ultra-Ortodoks Yahudi inancına sahip, Harediler olarak tanımladığımız ve sayısı 750.000 civarında olan aşırı dindar gruplar. İsrail'de askere gitmesi tercihe bağlı. Bu grubun büyük çoğunluğu ordudaki görevine katılmıyor. Geçtiğimiz yıl büyük tartışmalara sebep olan ve askere gitmelerinin yasallaşması üzerine Knesset'te hareketli günlere sebep olan topluluk, birkaç kez Kudüs'te toplanarak meclis görüşmelerini protesto etti. 2013 seçimlerinde toplam sandalye sayısı 18 olan bu partiler, son anketlere göre mevcut rakamı koruyacağa benzemekte.
Sert çıkışları ile sık sık gündeme gelen eski Dışişleri Bakanı ve Evimiz İsrail partisi lideri Avigdor Lieberman ise söylemleri sebebiyle İsrail halkı tarafından ''hasta''olarak ilan edilmiş durumda. Son anketlere göre barajı sınırda geçen parti, bir sürpriz olmaması durumunda, Knesset'te ancak 5 sandalye kapabileceğe benziyor.
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, 3 Mart Salı günü ABD Temsilciler Meclisi'nde yaptığı konuşmayla Beyaz Saray'ı ve Başkan Obama'yı by-pass ederek, İsrail'i tüm dünyanın gündemine oturtmayı başardı. ABD'nin İran ile nükleer anlaşma masasından kalkmasını isteyen Netanyahu, konuşması ile kimileri tarafından ABD'nin dış politika sürecine müdahale ediyor olarak yorumlansa da Cumhuriyetçi kanat tarafından oldukça desteklendiğini söylemek malumun ilanı olacaktır. Baktığımız zaman buradaki temel sorunun ABD'ye ait bir dış politika sürecinde belirleyici olan ABD Başkanı mı yoksa İsrail Başbakanının mı olduğu... ABD'nin İran ile nükleer anlaşma masasına oturmasının İsrail'in müttefiği ve bölge siyaseti üzerinde etkisinin azalmasına ve diğer yandan da uzun yıllardır kavgalı olduğu Hizbullah'ın hamlelerinde daha cüretkar olabileceği kaygısı yaratmakta.
Uzun yıllardır aktif olarak İsrail siyaseti içerisinde bulunan Netanyahu, yaptığı bu çıkışın seçimler öncesi kendisine istediği avantajı sağlayacağını düşündüyse de evdeki hesap tutmadı. İsrail halkı için, her ne kadar Clinton kadar popüler olmasa da başta Başkan Obama olmak üzere, ABD ile ilişkilerinin oldukça önemli olduğu ve bu müttefikliği kaybetmek istemediklerini görebilliyoruz.
Sadece sol partilerle sınırlı kalmayan ve sağ kanattan da payına düşen eleştiriyi alan Netanyahu, İsrailli akademisyenler ve siyasetçiler tarafından ABD-İsrail ilişkilerini, ABD iç siyasetine angaje etmekle suçlanıyor.
ABD-İsrail ilişkilerinin tarihi sürecine göz attığımızda, demokrat ya da cumhuriyetçi farketmeksizin, bir şekilde ABD ile müttefikliğini sürdüren ve desteği arkasına alan İsrail, Netanyahu'nun yaptığı bu çıkış ile desteğin cumhuriyetçiler ve demokratlar ekseninde bölünebileceği kaygısını taşıyor.
Ayrıca Obama yönetiminin, oluşturmaya çalıştığı yeni Ortadoğu düzeninde İran'ı da oyuna sokma kararlılığının İsrail üzerinde oluşturduğu tehdit, seçim sürecinde yarışan partilerin sağ ya da sol farketmeksizin, hemen hemen hepsinin üzerinde anlaştığı tek konu.
Fakat ABD'ye ait bir İran sürecinin, ABD senatosunda, ABD başkanı by-pass edilerek, tüm dünyaya gövde gösterisi yapar bir biçimde engellenmek istenmesi muhalefet tarafından yapılmış bir yöntem eleştirisi.
Bu tip çıkışların her zaman belli bir bedeli olduğu açık. Netanyahu'nun tekrar başbakan olması durumunda, görev süresinin bitimine henüz 2 yıl olan Obama yönetimi ile İsrail ilişkilerinin pek de iyi olmayacağı ise aşikar..
En son Likud Partisi'nde bakanlık yapmış ve 2013 seçimlerinden önce istifa ederek, ''Hepimiz'' partisini kurmuş olan Moshe Kahlon, İsrailliler için oldukça sevilen bir isim.Daha önceki bakanlıkları döneminde yaptığı işlerle adından oldukça söz ettiren Kahlon, tarzı ve duruşuyla da oldukça karizmatik bir lider olarak görülüyor.
Özellikle sosyoekonomik sorunlardan dolayı değişim arayan İsrail halkına, sunduğu projelerle desteğini arttıran Kahlon, sürpriz yapması beklenen isimlerden. Buradaki temel soru ise koalisyonda yer almak istemeyen ''Birleşik Arap Listesi'' yerine ''Hepimiz'' partisinin kingmaker rolünü oynayıp, oynayamayacağı.
Uzun süre Netanyahu ile çalışmış olan Kahlon, birçok politik görüş açısından hala bir Likud'lu. Fakat sosyal problemlerin çözümü için daha fazla emek ve bütçe harcayan sol partiler, Kahlon'un uygulamak istediği projeler açısından daha verimli bir koalisyon oluşturabilir. Sağ partilerin çoğunlukta olduğu bir koalisyon hükümeti içerisinde, güvenlik ve yerleşim yerleri gibi meselelerin bütçe içerisinde daha fazla payı kapacağı aşikar. Bu noktada sunduğu projelere yeterli pay alamaması durumunda, Yair Lapid'in üstündeki oklar, Kahlon'a dönebilir.
Önceki seçimlerde birçok farklı parti ile parlamentoda temsil edilen İsrail'deki Arap vatandaşların, geçtiğimiz sene yapılan yasal değişiklik ile barajın 2.0'dan 3.25'e çıkarılması üzerine, Knesset'teki mevcut etkinliklerini kaybetmemek ve hatta arttırmak için, Birleşik Arap Listesi oluşumuyla ortak hareket etme kararı dengeleri değiştirdi.
Son yapılan anketlerde 13-14 koltuk alacağı öngörülen Birleşik Arap Listesi, Hadash partisinin lideri Eymen Udeh önderliğinde, hiç olmadığı kadar aktif bir seçim hazırlığı içerisinde. Daha önce Arap birliği sağlanamaması ve ideolojik ayrılıklar başta olmak üzere, çeşitli sebeplerden dolayı %57'lerde kalan Arap seçmenlerin seçimlere katılım oranı, halk tabanında yapılan bu çalışmalarla %70'lere çekilmeye çalışılıyor.
İçerisinde Arap, Yahudi, Dürzi adaylarında bulunduğu parti, İsrail tarihinin en çoğulcu partisi olarak adlandırılabilir. 120 koltuktan oluşan Knesset'te 13-14 sandalye kazanabilmek ise oldukça büyük bir başarı.
Kurulacak koalisyon hükümetinde dengeleri etkileyebilecek öneme sahip Birleşik Arap Listesi, başta Siyonist Cephe olmak üzere sol partilerle gayri resmi bir diyalog içerisinde bulunduğunu ve olası koalisyon senaryolarında hükümeti kurma görevinin Siyonist Cephe'ye verilmesi durumunda, sol partileri destekleyeceğini fakat yerleşimcilere milyon dolarlar harcayan, işgal politikalarını sürdüren bir koalisyon hükümeti içerisinde bulunmayacağını da açıkça beyan etmiş durumda. Zaten sürece baktığımızda tarihte Filistin meselesinin bu kadar az gündeme geldiği tek seçim diyebiliriz.
İdeolojik ve etik bazda baktığımızda oldukça tutarlı. Sadece Filistin değil, ABD ve Türkiye başta olmak üzere birçok ülke tarafından barış sürecini sekteye uğratması ve uluslararası hukuka aykırı olması sebebiyle karşı çıkılan yerleşim yerleri meselesi, ne yazık ki bölgede istenilen barışı güçleştirmekte, zora sokmakta.
Fakat bu kararla koalisyon hükümeti içerisinde açıkça denge değişimi sağlayabilecekken sadece dışarıdan destek vermeyi planlayan Birleşik Arap Listesi'nin ''kingmaker'' rolünü Kahlon'a kaptırdığı da görülmeli.
Netanyahu'nun ABD senatosunda yaptığı konuşma sonrası yapılan son anketlerde, Herzog ve Livni önderliğindeki Siyonist Cephe'nin sandalye sayısında 26'ya varan bir artış söz konusu iken, Netanyahu'nun partisi Likud için 20-22 arasında giden bir değişim söz konusu.
Öngörülen bu sonuçların seçim sonrası onaylanması durumunda, hükümet kurma görevi İshak Herzog'a ait olmasıyla İsrail'de yıllar sonra sol kanadın hakim olduğu bir koalisyon oluşturulabilir.
Siyonist Cephe'nin hükümet kurma görevini üstlenmesi durumunda Yesh Atid ve Meretz partilerininde bu koalisyona dahil olacağı şüphesiz. Fakat Maliye Bakanlığı döneminde seçim vaatlerini gerçekleştiremediği ve artan konut fiyatlarının sorumlu olarak gösterilen Yair Lapid'in lideri olduğu Yesh Atid partisinin oy oranının düşmesi çok da sürpriz olmayacaktır.
Bu sebeple Herzog ve Livni, kurmak istedikleri koalisyon hükümetinde Ortodoks partilerin birkaç tanesi ile küçük ortaklıklar kurabilir. Ya da Herzog'un koalisyon için Netanyahu'ya gitmesi durumunda bir koalisyon hükümeti oluşturulabilir. Fakat oluşacak bu hükümet içerisinde en küçük mesele, en küçük bütçe anlaşmazlığı krizler yaratacak ve koalisyon oldukça kısa ömürlü olacaktır.
Burada üzerinde durulması gereken sağ partilerden Kulanu'nun son anketlerde öngörülen 8 sandalyeyi alması . Kahlon'u ''kingmaker'' noktasında konumlandıracak olan esas mesele ise bu 8 sandalyenin Herzog'un mu yoksa Netanyahu'nun mu çıkarlarına yarar sağlayacağı.
İsrail seçim sistemine göre, kurulan koalisyon, cumhurbaşkanı onayı olmaksızın, güven oyu alabilmek için meclise sunulamıyor. Bu sebeple seçimlerin bitmesiyle birlikte en fazla sandalye sahibi partinin lideri ile cumhurbaşkanı arasında yapılacak görüşmeler oldukça önem taşıyor.
Geçtiğimiz yıl yapılan seçimlerde başkanlık koltuğuna oturan Rivlin ile Netanyahu arasındaki gerginlik ortada. Likud partisinin eski kanadından Rivlin, Meclis Başkanı olduğu dönemde birçok kez Netanyahu koalisyonunun önünü kesmişti. Netanyahu ikinci iktidar döneminde ise Rivlin'i meclis başkanlığından almış ve kararına herhangi bir gerekçe göstermemişti.Yine geçtiğimiz yıl ortaya atılan ve İsrail'i bir Yahudi Ulus Devleti olarak tanımlayarak, İsrail'de yaşayan Arap vatandaşlara çifte standart uygulayacak şekilde tasarlanmış ''Yahudi Devleti Kanunu'' konusundaki tepkileriyle oldukça gündeme gelmiş Rivlin, başbakan Netanyahu ile görüş ayrılıkları içerisinde. Cumhurbaşkanı koalisyon hükümeti konusunda Netanyahu'yu destekler mi oldukça belirsiz. Fikren Herzog ve Tzipi cephesine daha yakın göründüğü ise açık.
Diğer yandan ifade etmek gerekir ki İsrail'de hükümet kurabilmek, oy alabilmekten çok daha zor ve bu konuda Netanyahu oldukça deneyimli bir siyasetçi. Herzog bu şansı yakalasa da koalisyon birliğini sağlayamamasından ötürü, Netanyahu ipleri tekrar ele alabilir.
Fakat bunun yanısıra İsrailli akademisyenler ve siyasetçiler, gündemlerine farklı bir seçenek daha eklemiş durumdalar: Cumhurbaşkanı Rivlin'in önerebileceği Ulusal Birlik Hükümeti. Cumhurbaşkanının en fazla oyu alan lider tarafından oluşturulacak olası koalisyonlar yerine ulusal bir birlik kurulmasını önerebileceği, isteyebileceği ihtimaller dahilinde ki bu durumun İsrail siyasi tarihinde emsali mevcut. 1984 yılı İsrail seçimlerinde 44 sandalye alan HaMa'arakh yani bugünkü adıyla İşçi partisi lideri Şimon Peres ve 41 sandalye alan Likud partisi lideri İshak Şamir, Ulusal Birlik Hükümeti kurmuş ve 4 senelik görev süresince, başbakanlığı 2 senelik dilimler şeklinde paylaşmışlardır. Aynı sistemi Herzog ve Netanyahu da uygulayabilir.
İsrail seçim sistemine baktığımızda yüksek oranda oy alabilmek, zorlu sürecin daha yeni başlaması anlamına geliyor. Ve bu süreçte bir araya getirilmesi gereken çok farklı partiler, koalisyonu onaylayacak bir başkan, güven oyu verecek bir Knesset lazım. Tabi 28 gün gibi kısa bir zaman içerisinde..
* Türkiye Yahudilik Araştırmaları Merkezi Başkanı (TÜYAM) twitter.com/SMerveDogan