HaberTürk yazarı Murat Bardakçı, bir esnafla başından geçen diyalogu anlattı. Bardakçı, esnafın, "Seneye de (işleri) düzeltemezsem kepenkleri indireceğim, Ortadoğu uzmanı olup televizyonlarda ahkâm keseceğim” sözlerini aktararak, "Şaka yapıyordu ama pek de haksız değildi" dedi.
Bardakçı "TV’lerde her akşam Afrin’den başlayıp Ortadoğu’nun hemen her bölgesine uzanan ve İran’dan yahut Yemen’den çıkan uzmanların saatler boyu devam eden kehanetleri artık hakikaten “İllâllah” dedirtiyor!" dediği, "İşsiz misiniz? Ortadoğu uzmanı olun!" başlığıyla yayımlanan yazısına şöyle devam etti:
Konuşanlar arasında Ortadoğu’ya hakikaten hâkim, bölgede olup bitenleri bilerek yorumlayan ve doğru malûmat veren uzmanlar yok mu? Tabii ki var ama sayıları çok az, diğerleri ise maalesef hemen her konuda bilgisi, kanaati ve fikri olduğuna inanıp kapı kapı, daha doğrusu kanal kanal dolaşıp saatlerce konuşan zevattan ibaret!
Onlar için malûm olmayan hiçbir konu mevcut bulunmadığı için anlatmadıkları, bilgi vermedikleri bahis zaten yok! Programda mevzu Afrin’den yahut Ortadoğu’dan uzaklaşıp başka mevzulara, meselâ seçim ittifakına, çıkan son romanlara, hattâ sağlıklı diyet tartışmalarına bile uzandığı takdirde o konularda da hepimizi irşad ediyor, ardından tekrar Ortadoğu bahsine dönüp lisanını bilmemeleri bir tarafa, gidip görmedikleri ve oradan-buradan işittikleri ile artık herşeyini bildiklerine inandıkları memleketler hakkında tutmamış ve tutmayacak kehanetlerine devam buyuruyorlar!
TV kanallarının mevcut olmadığı zamanlarda bu iş gazetelerde yapılırdı; mesleğinin erbâbı birkaç dış politika uzmanının dışındaki allâmeler o günlerin revaçtaki gazetesi “International Herald Tribune”de birkaç gün önce çıkmış yorumları makaslayıp tercümesini köşelerinde aynen yayınlarlar ama o noktada durmayı bilirler ve dış politikadan et ithâli yahut eğitim sistemi gibisinden bahislere atlamazlardı.
Dolayısı ile esnaftan olan ve işleri fena giden arkadaşım şaka niyetine söylediği işi yapıp kepenklerini indirerek TV’lerde Ortadoğu uzmanlığına başlayacak olsa, mevcut üstadlar âyarında ahkâm kesebileceğine hiç şüphem yok!
Muhabirlik zamanlarımda Ortadoğu’da senelerce yaşadım, hemen her memlekete gittim, krallardan ve başkanlardan sokaktaki adama kadar yüzlerce, binlerce kişi ile beraber oldum. 1980’den 1990’ların ortalarına kadar çıkan bütün krizleri ve savaşları yerinde gördüm, o defteri kapattıktan sonra bölgede olup bitenleri uzaktan da olsa takip etmekten vazgeçmedim, hâlâ ediyorum ama ekrana çıkıp da “Bu iş böyle biter”, “Falanca mesele şu şekilde halledilir” demekten korkarım.
Zira, Ortadoğu’da herşey anlıktır! Yaşanan bir hadisenin neticesini, krizlerin yahut çatışmaların nasıl nihayet bulacağını tahmin edemezsiniz. Dostlar düşman, düşmanlar dost oluverir, araya başka memleketler girer, dengeler bir anda bambaşka hâle gelir, ittifaklar tepetaklak olur, tahminlerin tamamen tersi çıkar ve çuvalladığınızla kalırsınız, bu yüzden sonuçları tahmine kalkışmak değil, sadece vaziyeti değerlendirmek zorundasınızdır.
Bizzat şahit olduğum bir hadiseyi anlatayım:
Irak 2 Ağustos 1990’da Kuveyt’i işgal ettiğinde, biz gazetecilere olup bitenleri en mükemmel şekilde takip edebileceğimiz yer olan Suudi Arabistan’ın, Kuveyt’in hemen yanıbaşındaki Dahran şehrinin yolu gözükmüştü.
Vizeyi nasıl alabileceğimizi düşünürken Suudiler’in Ankara’daki şair büyükelçisi Abdülâziz el Hoca hepimizi şaşırttı, ibadullah vize dağıttı ve apar-topar Dahran’a gittik.
Irak ile İran’ın seneler önce tutuştukları savaş henüz bitmemişti, muharebeler eskisi kadar kanlı olmasa da hâlâ devam ediyordu, Saddam Hüseyin’in Kuveyt’e girmesinin ardından Tahran “Kâfir şimdi belâsını buldu” gibisinden açıklamalar yapıyordu ve herkes İran’ın Kuveyt meselesinden istifade ederek geniş çaplı bir saldırısını bekliyor, yorumlar bu ihtimale göre yapılıyordu.
Hani magazin programlarında “Şok, şok, şok!” diye çığlıklar işitirsiniz ya, birkaç gün sonra biz de öyle bir şoka girdik: İran, Irak ile senelerdir devam eden ve yüzbinlerce hayata mâlolan savaşa son verdiklerini açıkladı! Kanlı-bıçaklı iki düşman alelâcele imzaladıkları bir anlaşma ile savaştan önceki sınırlarına çekilip dost, yorumcular da mosmor oldular!
Ortadoğu, söylediğim gibi işte budur; dengeler, ittifaklar, dostluklar yahut düşmanlıklar öyle birkaç ay, hafta yahut günde değil, bir anda değişir; çünki burası “şark”tır, şarkta herşey anlıktır ve böyle ânî değişmelerin daha dünya kadar örneği vardır.
İngilizler’in çok sevdiğim “İnsanlar bilmedikleri mevzularda konuşmasalar dünya büyük bir sessizliğe garkolur” şeklindeki sözleri de sanki bugünün allâme ekran gevezeleri için söylenmiş gibidir!