İstanbul Barosu'nun 144 yıldır ilk kadın başkanı seçilen Avukat Filiz Saraç, şiddetin siyasette artışına dikkati çekti; “Aslında siyasetçiler, yönetenler üsluplarıyla, söylemleriyle yönettikleri topluma örnek olmak zorundadır, onlar böyle bir dil ve tavır kullandığı sürece topluma da sirayet ediyor ve olağanlaşıyor. Toplumu yönetmek iddiasında olanların toplumun iyiye gitmesi yönünde rol model olmak gibi bir sorumlulukları var, bunun da en önemli parçası şiddet yerine toplumda hoşgörüyü hakim kılmaktır, siyasetçiler sorumluluklarını yerine getirmek zorundadır” ifadelerini kullandı.
Sözcü yazarı Ruhat Mengi’nin sorularını yanıtlayan Saraç, gündemdeki olaylara dair görüşlerini aktardı. “Aslında demokrasiden ne kadar uzaklaşılırsa şiddet dilinde o kadar artış olur, demek ki biz demokrasiden hızla uzaklaşıyoruz, hukuk devletinden uzaklaşıyoruz” diyen Saraç, sözlerine, “Çünkü bir hukuk devletinde itirazı olanlar bunu hukuki zeminde dile getirirler, söylemleri için şiddet dili kullanıyorlarsa, hakarete başvuruyorlarsa demokrasi ve hukuk devleti çerçevesindeki yükümlülüklerinden uzaklaşıyorlar demektir. Bunun topluma yansıması da doğal olarak son derece olumsuz olacaktır” diye devam etti.
İstanbul’da 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla Taksim’e çıkmak isteyen 215 kadın gözaltına alınması hakkında konuşan Saraç, “Şiddet uygulayanlar değil de önlemek isteyenler gözaltına alınıyor. Kadınlara karşı böyle bir tavır içine girilmesi son derece büyük bir çelişki ve kabul edilemez” dedi.
Saraç, “Sonuç itibarıyla 25 Kasım'daki söylem nedir; ‘Kadın cinayetleri dursun, kadına şiddet son bulsun;’dur, bunu söyleyen kadınlara bu muamelenin reva görülmesini, dünyaca kabul edilmiş bir ‘kadına karşı şiddetle mücadele gününde’ gösteri yapan kadınların ters kelepçeyle gözaltına alınmalarını açıklanamaz ve kabul edilemez buluyorum. Birtakım yaptırımlar uygulanacaksa şiddeti doğuran nedenlerle ve şiddet uygulayanlarla uğraşılmalıdır, buna ‘hayır’ diyenlerle değil” diye tepki gösterdi.
“Artık toplumda siyasetçilerin şiddet dilini kaldırması gerekiyor, kadınların güçlendirilmesi ve kadın ve erkeğin eşit olduğuna dair anlayışın toplumda yerleşmesi gerekiyor” diyen Saraç, şöyle devam etti:
“Tüm kurum ve kuruluşların birbirleriyle irtibatlı olarak şiddete karşı topyekun hareket etmesi, alınan önleyici ve koruyucu tedbirlerin etkin şekilde uygulanması gerekiyor. Özellikle ‘uzaklaştırma’ kararlarının uygulanmasında kadınların korunmasında son derece etkin mekanizmalar olması gerekiyor. Kadın katledilmişse bununla ilgili cezanın hemen etkin soruşturmayla yerine getirilmesi ve cezalandırmanın hukuk önünde derhal verilmesi gerekiyor. Az ceza verilmesi şiddet uygulayanları cesaretlendirici nitelikte oluyor ama bence en önemlisi kadının korunmasına ilişkin tedbirlerin anında alınıp sonuna kadar takibinin yapılmasıdır. O süreçte kadının maddi olarak çocukları yönünden de ihtiyaçlarının karşılanması gerekir.”
Saraç, “Siyasetçilerin her seçim öncesi getirdikleri afların suçların artışına etkisi nedir?” sorusuna da şöyle yanıt verdi:
“Genel olarak suçlardaki cezasızlık hali ve sürekli olarak cezaların infazında kısa bir süre sonra verilen cezanın uygulanmaması suçlularda “Ben bu suçu işledikten sonra nasılsa kısa bir süre yatar çıkarım” güvenine sebep oluyor, bu da suçu teşvik sonucunu doğurur. Hukuk devletinde suçlar ve cezalarla ilgili konular siyasetin malzemesi olmamalıdır, bunlar seçim yatırımı malzemesi yapılacak konular değildir, uzun uzun düşünülmesi ve sonuçlarının dikkatle irdelenerek karar verilmesi, toplumun ve mağdurların vicdanını da yaralamaması gereken konulardır.”
“Çocuk ihmal ve istismarı toplumun kanayan yaralarından biri” diyen Saraç, baroların kadın cinayetleri ve çocuk istismar davalarına “müdahil olma” isteklerinin reddedildiğini söyledi.; şunları kaydetti:
“Oysa toplum adına ve kadının çocukların korunması adına baroların yapmış oldukları bu çalışmaların tam tersine teşvik edilmesi gerekir. Mesela birkaç gün önce Dilara Yıldız'ın -Tuzla'da eski nişanlısı tarafından öldürülen kadın avukatın- duruşmasına Baro'dan pek çok arkadaşımız ve ben müdahil olarak katılmak istedik, izin verilmiyor, “barolar doğrudan zarar görmüyor o yüzden bu dosyalara taraf olamazsınız” deniyor ama Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı müdahil olabiliyor, yani burada direkt insan haklarını korumakla görevli olan ve hakları olan baroların katkısına destek olunması gerekirken talepleri reddediliyor, en büyük mücadeleyi bu dosyalarda katılma taleplerimiz kabul edilmediği için vermek zorunda kalıyoruz. Oysa toplum adına, vicdan adına katledilen kadınların veya istismara uğrayan ve sesini çıkaramayan çocukların haklarının savunulması kanallarının açık tutulması gerekir.”
Ülke çapında artan hayvana işkence ve hayvan cinayetleri hakkında da konuşan Saraç, şöyle dedi:
“Barolarımızın hayvan hakları merkez ve komisyonları var, aynı şekilde Türkiye Barolar Birliği'nin hayvan hakları komisyonu var, belki yeterince duyulmamış olabilir ama bunlar açıklamalar yaptılar. Konya Barosu suç duyurusunda bulundu, olayın vahameti nedeniyle biz İstanbul Barosu olarak da suç duyurusunda bulunduk. Şiddet olgusu anlatılırken bir kişinin, bir çocuğun şiddete eğiliminin olup olmadığının tespiti bile hayvanlara davranışlarıyla görülebiliyor. Yani hayvana şiddet uygulayan insana da uygulayacak demektir, kaldı ki kendini ifade edemeyen, savunmasız ama duyguları olan bu canlılara yapılan davranışlar en ağır şekilde cezalandırılmalı. Nasıl bir vicdan ki bunu yapabiliyor? Bunların açığa çıkarılmasında şuna dikkat edilmeli; öncelikle suçu işleyenler hakkında gereken mutlaka yapılmalı, en ağır şekilde cezalandırılmalı ama bu olaylarda tek sorumlu yoktur, sorumlular zinciri vardır.
Eğer barınaklarda bu olaylar yaşanıyorsa geriye doğru; denetim mekanizması var mı, bu hale gelmesine neden olan süreçlerde kimler sorumlu, eğer kamu görevlisiyse onlar hakkında soruşturmaya mutlaka izin verilip yargı önüne çıkarılmaları gerekiyor. Çünkü barınaklar hayvanların emanet edildiği yerler, buraların denetlenmesiyle ilgili tüm mekanizma gözden geçirilmek zorunda, Hayvan Hakları Yasası'ndaki cezaların da arttırılması, bu tür suçların para cezasıyla geçiştirilmesine izin verilmemesi gerekiyor.
Burada ortaya çıkan zalim, kabul edemez sonucun hangi ihmal zinciriyle olduğunun ortaya çıkarılması lazım, bu sorgulamalar yapılıp da ihmaller, vurdumduymazlıklar, sorumsuzluklar ortaya çıkarılmadığı sürece kendini ifade edemeyen savunmasız canlılara karşı işlenen bu davranışlarda onların haklarını savunmak zorunda olan bizleriz, o canlılarla birlikte yaşıyoruz, korumak her bireyin görevi.”