İstanbul Baro Başkanlığını 3 dönemdir sürdüren Ümit Kocasakal, darbe girişiminin planlayıcı olduğu ileri sürülen Fethullah Gülen'in liderliğini yaptığı cemaate yönelik devam eden soruşturma hakkında "Gidiyor Pensilvanya, geliyor Menzilvanya!" dedi. Menzil isimli başka bir cemaatin devlete yerleştirildiği iddia eden Kocasakal, "FETÖ'yü temizliyoruz derken, bunun yerine başka tarikatlara, cemaatlere yol açıyorlar ve Türkiye'yi yine aynı tehlikelere maruz bırakıyorlar" ifadesini kullandı.
Kocasakal, darbe girişiminden sonra Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın davetiyle HDP hariç Meclis'teki 3 partinin ortaklaşa düzenlediği Yenikapı mitingiyle ilgili olarak "İlke olarak bir birliktelik ruhunun değerli olduğuna inanıyorum. Ama bu böyle ne olduğu kuşkulu, nane ruhu mu, tuz ruhu mu, ne ruhudur belli olmayan, iktidarın kendine göre anlamlandırdığı Yenikapı ruhu değil kesinlikle. Türkiye'ye gereken ruh, tam bağımsızlık ve antiemperyalizm temelinde Kuvayi Milliye ruhudur, birinci meclis ruhudur" diye konuştu.
Ümit Kocasakal'ın Sözcü gazetesinden Nil Soysal'a verdiği söyleşi şöyle:
– İstanbul Barosu başkanlığını bırakıyorsunuz ve siyasete yeşil ışık yakıyorsunuz. “Ümit benim” mi diyorsunuz?
Bırakma sebebim siyasete girmek değil. Etik olan bu olduğu için bırakıyorum. Hep, su akıp yatağını bulur diye düşünürüm. Dolayısıyla evet adım Ümit ama sorduğunuz hususta bunu söylemek bana düşmez; toplumun talebidir önemli olan. Hiçbir şeyden elimi eteğimi çekiyor değilim. Sadece baro başkanlığını bırakıyorum. Ümit Kocasakal olmayı bırakmıyorum. Ülkemin, Türk Milleti'nin emrindeyim. Halk beni nerede görmek istiyorsa, bu görevden kaçmam.
– Kısa bir süre önce CHP'ye üye oldunuz. Hedefiniz CHP Genel Başkanlığı mı?
CHP ayağa kalkmadan, Türkiye ayağa kalkamaz diyorum… İhtiyaç olan şey kişiler, kurtarıcılar değil, sağlam bir fikir ve kadrodur. Benim şahsım adına kişisel bir beklenti veya talebim yok. Benim derdim ve kaygım ülkemin geleceği, tek hedefim de ülkemin aydınlığa çıkması.
– Ama genel başkanlığa aday olunmuyor, aday gösteriliyor. Bu anlamda halktan gördüğünüz teveccühü, delegeden de göreceğinize inanıyor musunuz?
Önüme nelerin getirileceğini biliyorum. Diyecekler ki, hatta diyorlardır ki; “Partiye üye olalı ne kadar oldu? Partinin tozunu mu yuttu?” Benim CHP'ye gerçek anlamda üyeliğim; 11 Mayıs 1966'dır. Doğum günüm. Yani ben doğuştan itibaren Atatürk'ün partisinin üyesiyim ve ömrüm boyunca yuttuğum tek toz cumhuriyet ve Atatürk. Parti sadece delegeden ibaret değildir. Aslolan taban, seçmen ve kamuoyudur. Ben bu ülkenin tarihinin ve dinamiklerinin ülkeyi bu karanlıktan çıkaracağına adım gibi eminim. Mesele daha fazla tahribat olmadan bu karanlıktan çıkmak.
– Nasıl olacak o?
Türkiye bugün emperyalizmin kuşatması altında darbe ile dikta arasında sıkıştı kaldı. Siyaset tıkandı. Türkiyce Cumhuriyeti'nin arlığını tehdit eden bir iktidar sorunu var. Ama en az onun kadar önemli olan ve alternatif olamayan, yaratamayan bir muhalefet sorunu var. Bakın şu anda bu ülkede bir maskeli balo var aslında! Darbe teşebbüsünün arkasında Amerikan emperyalizmi var, bunu biliyoruz. Ama darbenin iklimini bu iktidar oluşturdu. Siz 15 yıldır iktidar olarak bu ülkenin kimyasıyla, genetiğiyle oynarsanız, Cumhuriyetin taşıyıcı kolonlarını kesmeye uğraşırsanız, akıl ve bilimi sürgüne gönderip yerine hurafeleri koyarsanız, ülkeyi ve kurumlarını tarikatlara, cemaatlere teslim ederseniz, laik, bilimsel eğitimi ortadan kaldırırsanız, ülkenin tarihine ve kurumlarına olan inancını ve güvenini sarsarsanız, BOP eşbaşkanlığına soyunup emperyalizm ile birlikte hareket ederseniz, bu darbe teşebbüsünün iklimini da yaratmış olursunuz.
– FETÖ ile mücadele edilirken bir yandan da tarikat ve cemaatler tartışılıyor. Devlete sızan başka cemaatler olabilir mi?
Tarikat ve cemaatler zenginlik falan değil, çağdaş bir toplumun ve cumhuriyetin temeline konulmuş, pimi de emperyalizmin elinde olan dinamitlerdir. Şimdi görüyoruz ki; gidiyor Pensilvanya, geliyor Menzilvanya! FETÖ'yü temizliyoruz derken, bunun yerine başka tarikatlara, cemaatlere yol açıyorlar ve Türkiye'yi yine aynı tehlikelere maruz bırakıyorlar. Bugün özellikle yargı içinde, milli eğitim ve sağlıkta, başka cemaat ve tarikatlara yol verildiğini görmüyor muyuz? Aptal mıyız biz? İnsanların akıllarıyla alay etmesinler. Aynı tehlikeleri tekrar yaratıyorlar. Hiç mi ders almadılar?
– Yenikapı ruhunu destekliyor musunuz peki?
İlke olarak bir birliktelik ruhunun değerli olduğuna inanıyorum. Ama bu böyle ne olduğu kuşkulu, nane ruhu mu, tuz ruhu mu, ne ruhudur belli olmayan, iktidarın kendine göre anlamlandırdığı Yenikapı ruhu değil kesinlikle. Üstelik hâlâ daha semboller ve tarihi çarpıtmalar üzerinden cumhuriyetle, milli mücadelenin önderleriyle, Atatürk'le, İnönü ile hesaplaşmayı sürdürüyorlarsa, halen insanlarda rejim kaygısı yaratıyorlarsa, yeni tarikat ve cemaatlere yer açıyorlarsa ben böyle bir birliktelik ruhuna inanmam da, güvenmem de. Türkiye'ye gereken ruh, tam bağımsızlık ve antiemperyalizm temelinde Kuvayi Milliye ruhudur, birinci meclis ruhudur. O yüzden halen Lozan'a ve Atatürk'e saldırarak, rejim kaygısı yaratarak bir birliktelik yaratamazsınız. Lozan'a saldırmak demek, Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığını, birliğini inkar etmek ve emperyalizmin Sevr cephesinde yer almak demektir. Bir ülkenin Cumhurbaşkanı, ülkesinin doğum belgesini, tapu senedini tartışmaya açar mı?
– Mağduriyetler nasıl önlenebilir?
Düşmanın ne düşünebileceğini iyi görmek lazım. Ben FETÖ mensuplarının yerinde olsam bir; bu sürecin olabildiğince hukuka aykırı, hukuk dışı bir yöntemle işlemesini, iki; olabildiğince yaygın bir mağduriyet olmasını isterim ki, arada ben de kaynayayım ve bir meşruiyet tartışması ve mağduriyet algısı yaratayım. Çünkü bu durumda verilecek kararların meşruiyeti ve toplumsal kabul edilebilirliği zedelenecek ve bir takım üst hukuki mercilerden dönme ihtimali yükselecek. O yüzden ben bu hain çete mensuplarının bir plan dahilinde sahte ve kurgulu itiraflarla, isimsiz ihbarlarla, veya benzeri yollarla ilgili ilgisiz bir sürü insanın bu cenderenin içine alınmasını özellikle tetiklediklerini düşünüyorum. Üstelik çeteyle ilişkisi olmayan kişilerin mağduriyetlerinin yaygınlığı toplumda derin yaralar açacak ve toplumsal barışı zedeleyecektir. Bu da örgütün işine yarar. Şu halde mağduriyetler hukukla önlenir. Ama bu, mücadelenin kararlılığını hiçbir şekilde etkilememeli ve engellememeli. Bu, devletin beka sorunu. Bu örgütle ve diğer örgütlerle mücadele esasında onların arkasındaki emperyalizm ile mücadeleyi gerektirir.
– FETÖ ile mücadelede yeni anayasaya ihtiyaç olduğunu söyleyenler var…
Ne ilgisi var? Yeni anayasa denen şey; Türkiye'yi parçalama, dönüştürme projesinin bir ayağıdır. Çünkü mevcut anayasa Türkiye'nin üniter yapısını değiştirmenize ve Türkiye'yi bölmenize imkan tanımıyor. Bakın; anayasa değişikliği başka bir şeydir, yeni anayasa başka bir şeydir. Yeni anayasa yapamazsınız, çünkü mevcut anayasa hukuken buna imkan vermiyor. O yüzden herkesi uyarıyorum; anayasanın izin vermemesine rağmen, yeni bir anayasa yapmaya kalkmak, değiştirilemez hükümleri ortadan kaldırmak, 15 Temmuz darbe teşebbüsü ile eş değer olur, çünkü bu da hukuken mümkün olmadığı halde, sonuç itibariyle anayasal düzeni ortadan kaldırmak anlamına gelir.
– Hukuk zemininde OHAL'in uzatılmasını nasıl yorumluyorsunuz?
OHAL anayasada var olan meşru, hukuki bir müessese. Burada yanlış ve tehlikeli olan bunu, amacı dışında ve gerekenin ötesinde kullanmak. OHAL'in uzatılması konusunda da hepimizi ikna edecek gerekçeler ortaya koymalılar. Bunu ortaya koyamazlarsa, ben bu uygulamaları siyasi amaçlarla darbe hasadı diye yorumlarım. Fırsat bu fırsat mantığıyla darbe teşebbüsünden yararlanmak istiyorlar diye bakarım.