İstanbul Film Festivali'nde 'Edebiyattan Beyazperdeye' 14 film

İstanbul Film Festivali'nde 'Edebiyattan Beyazperdeye' 14 film

32. İstanbul Film Festivali başladı. Bu yıl gösterilecek filmler arasında Edebiyattan Beyazperdeye bölümünde bazı filmler öne çıktı.

Taraf gazetesinden Murat Şevki Çoban’ın derlediği haber şöyle:

Şehr-i İstanbul’a film yağmaya başladı; elinde kitapçıklarla kendi haccına başladı sinemaseverler. Sinema küçük kıyamet alameti gibi sürekli şiire bel bağlarken, festival seçkisi de edebiyattan geçilmiyor. Birkaç yıldır ara verilen Edebiyattan Beyazperdeye bölümü de 32’nci İstanbul Film Festivali’nde yeniden canlandırıldı. Biz de, edebiyat ile sinemanın gelgitli aşkına baktık; işte sizin için seçtiklerimiz...  

Saksı Olmanın Faydaları

Stephen Chbosky, elini taşın altına koyup kendi romanını beyazperdeye aktarmış. Yeniyetmeliğin kavak yelleriyle havalanan film, cinsellik ve büyümenin sancılarını işliyor. Hayatın gelgitli çehresini de anlatan roman, epey keyifliydi. Peki bir berber kendi saçını ne kadar iyi keser, göreceğiz...  

Açlık

Tony Scott ilk filmi The Hunger/ Açlık’ta, fantastik bir aşk öyküsünü işliyor. Vampirinizi Alacakaranlık tadında sevmiyorsanız, tam size göre. David Bowie, Susan Sarandon ve Catherine Deneuve’lü kadrosu bile iştah kabartır. Bir Whitley Streiber romanı.  

Sislerin İçinde

Sergei Loznitsa’nın beyazperdeye uyarladığı Vasil Bykov romanı Sislerin İçinde, Nazi işgali altındaki SSCB’nin Batı sınırında geçen bir savaşın yıkımları hikâyesi anlatıyor. Savaşın en mütecaviz etkisi zihinlere; zira yıkım normalleşir, insan zihnine öylesine yerleşir ki herkes birer askerdir artık. Ve “hain”lerin cezası ölümdür.  

Bukalemunun Rengi

Vladislav Todorov’un politik kara komedisi Zincograph, Emil Christov’un merceğinden perdeye yansıyor. Herkesin hayattan payına düşeni aldığı filmde, işgüzar bir düşünce polisinin jurnal ağı oluşturması anlatılıyor. Duvarların dışında hapse atılanların öyküsü; atansa yine kendileri...  

Yasak Aşk

Anna Fontaine, Doris Lessing’in Büyükanneler adlı novellasını Naomi Watts ve Robin Wright’ın oyunuyla beyazperdeye aktarıyor. 40’lı yaşlarındaki iki kadının, birbirlerinin yeniyetme çocuklarıyla yaşadıkları gizli ilişkileri anlatan film, Sundance’te bile epey tantana yarattı. “Aile değerlerine ters düşen” her iş gibi, heyecanla bekliyoruz.  

Thérèse Desqueyroux

Fransız Yeni Dalga’sının kilometre taşlarından Claude Miller’in son filmi, François Mauriac’ın aynı adlı romanını beyazperdeye taşıyor. Geleneksel aile değerleri ve taşra ahlâkıyla bir kozaya hapsedilen ve özgürleşmenin yollarını arayan Thérèse’in hikâyesi, kadın hakları mücadelesi olarak da okunabilir. Nisanda hayatını kaybeden Miller’ın son filmi olduğundan, özenle yaklaşılmayı hak eder.  

Lizbon’a Gece Treni

Bir gün bir kadını intiharın eşiğinden kurtardım ve hayatım değişti... Pascal Mercier’in Türkiye’de de çok satan romanının Bile August uyarlamasında, Jeremy Irons başrolde. Latince öğretmeni Raimund’un düzenli hayatını bir kenara bırakıp, 1970’lerin Lizbon’una kadar sürüklenen bir arayış hikâyesi. Her şey bir yana, günün birinde ansızın çekip gitme ihtimalinin hep olduğunu hatırlattığı için bile izlemeye değer.  

Gülen Adam

Victor Hugo’nun kaleminin en keskin, dilinin en eğlenceli olduğu romanı L’Homme qui Rit ’i, Jean-Pierre Améris beyazperdeye aktarıyor. İspanyol haydutların kaçırıp sakatladığı Gwynplaine üzerinden, servet-aristokrasi ve sınıf sorunları masaya yatırılmış. Hâlâ soruyoruz, servet bir insanı burjuva yapabilir mi? Kimse bilmez, kimse bilmez...  

Can Ateşi

Çağdaş Amerikan edebiyatının önde gelen isimlerinden Joyce Carol Oates’un Foxfire, Confessions of a Girl Gang/ Can Ateşi romanını Fransız sinemasının en önemli yönetmenlerinden Laurent Cantet uyarlıyor. Oates ve Cantet, “Amerikan rüyasını” irdeleyip, delik deşik ediyor. Pek tabii ki tadından yenmez.  

Dekameron

Bir Pier Paolo Pasolini filmi. Başka söze ne hacet... Pasolini, Giovanni Boccacio’nun klasik metnini serbest uyarlamayla beyazperdeye aktarıyor. Dekameron, sinema tarihinde Orta Çağ atmosferini hakkıyla işleyen nadir yapımlardan. Yer yer oyunbaz, yer yer alaycı.  

Ölü Avrupa

Avrupa’nın dışlanmış halklarına dair bir film Ölü Avrupa. Christos Tsiolkas’ın aynı adlı romanını, Tony Krawitz uyarlıyor. Tarih, sır ve suçluluk gibi temalarla bezeli film, Avrupa’yı yüzleşmeye davet ediyor.  

Kollarımda Kal

Marion Lane’in, Mathias Enard’ın romanından uyarladığı Kollarımda Kal, mükemmel bir ilişkinin hayatın yüklerinin altında parçalanmasını işliyor. Juliette Binoche başrolde; haliyle keşke yalnız bunun için sevseydim seni, Kollarımda Kal... Film, bir peri masalının bile hayatı sırtlanınca nasıl sıradanlaşabildiğini anlatır.  

Metin Erksan ve edebiyat

Sinema dehası Metin Erksan’ın anısına hazırlanan özel seçkide, Geçmiş Zaman Elbiseleri, Hanende Melek, Bir İntihar, Müthiş Bir Tren ve Sazlık gösterilecek. Tanpınar, Sabahattin Ali, Sait Faik ve niceleri; Erksan’ın merceğinde. Tutkulu, toplumsal ve özgün.  

Saldırı

Orta Doğu’nun açmazlarını kaleminden esirgemeyen Yasmina Khadra romanını, Ziad Doueiri uyarladı. Yıllardır teşriki mesai yaptığın bir insanı ne kadar tanıyabilirsin? İnkâr ve kabulleniş arasında salınan bir öykü.