Burcu Karakaş
"İstanbul Sözleşmesi" olarak bilinen, "Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi"nin feshedilmesi kararının iptali istemiyle açılan Danıştay'da açılan davanın son duruşması yarın (Perşembe günü) görülecek.
İstanbul Sözleşmesi, toplumsal cinsiyete dayalı her türlü ayrımcılık ve şiddete karşı bugüne kadar hazırlanmış en kapsamlı uluslararası sözleşme olarak biliniyor. 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul'da imzaya açılan sözleşmeyi imzalayan ilk ülke olan Türkiye olmuştu. 10 Şubat 2012 tarihinde Bakanlar Kurulu kararıyla onaylanan İstanbul Sözleşmesi'ne imza atılmasının ardından sözleşmede yer alan ilkelere bağlı kalınarak "6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun" hazırlanmıştı.
Ancak Türkiye, 20 Mart 2021 tarihinde sözleşmeden Cumhurbaşkanlığı kararıyla çekildiğini duyurdu.
Fesih kararının ardından kadın örgütleri, barolar, sivil toplum kuruluşları ve siyasi partiler kararın iptali için Danıştay'a başvurdu. Danıştay'a yapılan başvurularda, kararın hukuken hükmünün olmadığı belirtildi. Hukukçular, Meclis kanunuyla taraf olunan sözleşmeden hukuktaki "paralellik ilkesi" gereği yine sadece Meclis kararı ile çıkılabileceğini, dolayısıyla Meclis'in yetkisi gasp edildiğini ve fesih kararının hukuksuz olduğunu vurguluyor.
İlk duruşma 28 Nisan'da görüldü. Salonu dolduran büyük çoğunluğu kadın yüzlerce avukat nedeniyle Danıştay, tarihinde ilk kez bu kadar kalabalık geçen bir davaya şahit oldu. İlk duruşma sırasında Danıştay kapısında içeri girmek için bekleyen kadınlara polis müdahale etmiş, bir kadın yaralanmıştı.
Dava sırasında söz alan İstanbul Barosu avukatlarından Hülya Gülbahar, "Bu dava uzadıkça kadınlar hayatlarından oluyor. Çocuklar istismara uğruyor. Burada esasa dair bir karar verilecek, şiddet gören insanların, kadınların, çocukların geleceği belirlenecek" dedi. Diyarbakır Barosu'ndan avukat Hatice Demir de "Nahide Opuz'un öldürüldüğü topraklardan geliyoruz. Bu sözleşmeye niçin ihtiyaç duyulduğunu lütfen unutmayalım. Biz her gün şiddete uğrayacağımız kaygısıyla yaşıyoruz. Bu sözleşme bizim için inanılmaz güçlendiren bir unsurdu. Feshedilmesiyle hepimiz güvencesizlik içinde kaldık" diye konuştu.
Danıştay savcıları, sözleşmeden çekilme kararının Anayasa'ya aykırı olduğu yönünde görüşünü bildirdi. Danıştay Başsavcılığı mütaalasında "Kanun hükmünde sayılan ve usulüne göre yürürlüğe girmiş temel hak ve özgürlüklerle ilgili İstanbul Sözleşmesi korunmalıdır" ifadelerine yer verdi.
Davanın dördüncü ve son duruşmasının ardından kararın en geç birkaç gün içinde açıklanması bekleniyor.
DW Türkçe'ye konuşan Eşitlik İçin Kadın Platformu'ndan (EŞİK) avukat İdil Yalçıner Şimşek, Danıştay'daki duruşmalarda tarihe tanıklık ettiklerini belirterek "Tek adam kararıyla sözleşmeye dair bir karar verildi. Danıştay'ın bu hukuksuz kararı iptal etmesini bekliyoruz. Savcılığın mütaalasını görünce 'Danıştay'da savcılar var' dedik. Şimdi 'Danıştay'da hakimler de var' demek istiyoruz" diye konuşuyor.
İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı avukat Şükran Eroğlu da mütalaaya dikkat çekerek "Savcılar da bizim söylediğimiz argümanlardan hareket ederek bu kararın hukuka uygun olmadığını ve iptali gerektiğini söylediler" diyor.
Haksız tahrik indirimi verilen Pınar Gültekin cinayeti davasından çıkan kararların artacağından endişe eden avukatlar, tam da bu nedenle Danıştay kararının önemine dikkat çekiyor.
Avukat Eroğlu, "Bu gibi kararlar çoğalıyor ne yazık ki. Yargı kararları maalesef katilleri cesaretlendirecek şekilde çıkmaya başladı. Bütün bunların önüne geçmenin tek yolu, İstanbul Sözleşmesi'ne geri dönmekten ve sözleşmesinin bütün hükümlerini uygulamaktan geçiyor" diyor.
DW Türkçe'ye konuşan İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı Eroğlu, hükümetin ulusal mevzuatla kadınları koruyacağını ve İstanbul Sözleşmesi'ne ihtiyaç olmadığını dile getirmesinin de boşa düştüğünü vurguluyor:
"Bu sözleşmeye ne kadar çok ihtiyacımız olduğunu günümüz koşulları ortaya koydu. 'Şiddete sıfır tolerans göstereceğiz' denilmesine rağmen kadınların korunamadığı ortaya çıktı. Kadın cinayetlerinin artmasının, aile içi şiddetin yükselmesinin sebebini sözleşme olarak gösteriyorlardı ama sözleşmeden çekildikten sonra da çok sayıda kadın öldürüldü."
Avukat İdil Yalçıner Şimşek de Pınar Gültekin kararının "şiddete karşı sıfır tolerans" denilen bir ortamda çıkmasını, İstanbul Sözleşmesi'nin feshedilmesi kararına bağlıyor. Şimşek, "Altın Sözleşme" olarak nitelendirdiklerini söylediği İstanbul Sözleşmesi hakkında, "Sözleşme, toplumda kadınla erkek arasındaki eşitsizlikten kaynaklanan şiddetin önüne geçmeyi amaçlıyor ve devlete bu eşitliği sağlama yükümlülüğü veriyor. Yani herkes için şiddetsiz bir toplum amaçlıyor" diyor.