İstanbul Sözleşmesi'nden çekildikten bir yıl sonra: Şiddetle mücadeleye güven azaldı

İstanbul Sözleşmesi'nden çekildikten bir yıl sonra: Şiddetle mücadeleye güven azaldı

Türkiye, 20 Mart 2021 tarihinde "İstanbul Sözleşmesi" olarak bilinen "Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi"nden Cumhurbaşkanlığı kararıyla çekildiğini duyurdu. Bu kararın üzerinden tam bir sene geçti. Kadın örgütlerine göre, sözleşmenin feshine giden süreçte yaşananlar ve fesih kararı ile kadınların şiddete karşı koruma sağlaması gereken devlet mekanizmalarına güveni daha da azaldı.

Toplumsal cinsiyete dayalı her türlü ayrımcılık ve şiddete karşı 11 Mayıs 2011 tarihinde imzaya açılan İstanbul Sözleşmesi'ninçekincesiz ilk imzacılarından biri Türkiye'ydi. Sözleşme, şiddet sorununa dair bugüne kadar hazırlanmış en kapsamlı uluslararası sözleşme olarak biliniyordu. Türkiye, 10 Şubat 2012 tarihinde Bakanlar Kurulu kararıyla onaylanan İstanbul Sözleşmesi'ne on sene boyunca taraf oldu.

Sözleşme 6284 Sayılı Kanun'a dayanak oldu 

Sözleşmeye imza atılmasının ardından, sözleşmede yer alan ilkelere bağlı kalınarak "6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun" hazırlandı. Türkiye'de kadına yönelik şiddetle mücadele kapsamında hazırlanan en önemli kanun böylece 20 Mart 2012 tarihinde yürürlüğe girdi. Ancak Türkiye, 20 Mart 2021 tarihinde 6284 Sayılı Kanun'a dayanak olan İstanbul Sözleşmesi'nden Cumhurbaşkanı kararıyla sözleşmeden çekildiğini duyurdu. 

Çekilme kararını protesto etmek için Türkiye'nin dört bir yanında kadınlar sokaklara döküldü. Sözleşmeyi savunmak için sokağa çıkan kadın ve LGBTİ'ler, ağır polis şiddetine maruz kaldı, protestolara katılan onlarca kişi gözaltına alındı. Sosyal medyada "İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmiyoruz" etiketiyle binlerce paylaşım yapıldı. Tek taraflı çekilme kararının ardından kadın örgütleri, barolar ve muhalefet partileri Danıştay'da yürütmenin durdurulması ve kararın iptali talebiyle dava açtı. 

Danıştay başvurularında, kararın hukuken hükmünün olmadığı, Türkiye'nin kanunla yürürlüğe giren bir uluslararası sözleşmeden Cumhurbaşkanlığı kararıyla taraf olmaktan çıkarılamayacağı, sözleşmenin Meclis iradesi yok sayılarak feshedilmesinin olmadığı belirtildi. Açılan davalarda yürütmeyi durdurma talepleri reddedildi. Çekilme kararının yürürlüğe girdiği 1 Temmuz 2021 tarihine kadar ve halen Danıştay'dan karar çıkmadı.

Danıştay savcılarının bugüne kadar sunduğu mütalaalarda ise Cumhurbaşkanlığı işleminin hukuka uygun olmadığı belirtildi. 

"Fesih kararı yok hükmünde"

Eşitlik için Kadın Platformu'ndan (EŞİK) avukat Selin Nakıpoğlu da fesih kararının "yok hükmünde" olduğunu, İstanbul Sözleşmesi'nin halen yürürlükte olduğunu savunuyor.

"Milletlerarası Andlaşmaların Onaylanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi"nde cumhurbaşkanına uluslararası sözleşmeleri feshetme yetkisi verilmediğini hatırlatarak "Yürütme yetkisiyle yani cumhurbaşkanı kararıyla kanun hükmünde olan onaylanmış bir uluslararası sözleşme feshedilemez. Dolayısıyla iç hukukumuzda kanun niteliğinde olan bu sözleşme ancak ve ancak yasama yetkisini elinde bulunduran Meclis'in iradesi ile feshedebilir" diyor.

Nakıpoğlu, İstanbul Sözleşmesi'nin şiddetle mücadele konusunda bir insan hakları sözleşmesi olduğunu, Anayasa'nın 104. maddesinde "Temel haklar, kişi hakları konusunda Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkarılamaz" hükmüne yer verildiğini de belirtiyor. 

EŞİK, fesih duyurusunun ardından İstanbul Sözleşmesi'nin 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girdiği günden bu yana uygulanmış olsaydı yaşanacakları madde madde sıralamıştı. Listede, "Kadın Erkek Fırsat Eşitliği değil, Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu kurulacaktı", "Ülke çapında Alo Şiddet Hattı, kadın danışma merkezleri, yeterli sayıda sığınaklar, cinsel şiddet kriz merkezleri açılacak, şiddete maruz kalanlara gerekli destek verilecekti", "Öldürülmüş kadınların çantalarından koruma kararları çıkmayacaktı", "Şiddet uygulayıp bir de görüntülerini yayarak övünen erkekler cezalarını olması gerektiği gibi alacak, yeni şiddet olaylarını teşvik edemeyecekti" gibi ifadeler yer almıştı.

 

Avukat Selin Nakıpoğlu

"Sözleşmedeki eşitlik bakış açısı olmadan şiddet sonlanmaz"

Kadın hakları savunucuları, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararının şiddet uygulamayı düşünen muhtemel failleri cesaretlendirdiğine ve kadınları şiddete karşı koruması gereken yasal pratiklerde sorunlar yaşandığına dikkati çekiyor. Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı gönüllüsü Selime Büyükgöze'ye göre, İstanbul Sözleşmesi'nden fiili olarak çekilmek ve çekilme sürecinde kamuoyunda yürütülen tartışmalar kadınların şiddetle mücadele mekanizmalarına olan güvenini daha da azalttı.

Büyükgöze, "Bu güvensizliği, başta kolluk ve bazı resmî kurumlarda 6284 Sayılı Kanun yokmuş gibi davranılması da perçinledi" diyor.

İstanbul Sözleşmesi'nin içerdiği toplumsal cinsiyet eşitliği bakış açısı ve bütüncül yaklaşım olmadan kadına yönelik şiddeti sonlandırmanın mümkün olmadığını savunan Büyükgöze, "Şiddeti sonlandırma yöntemlerini de içeren İstanbul Sözleşmesi'nden çekilip bu sözleşme hiç yokmuş gibi çalışmalar yapmak sadece kadınların şiddetten uzaklaşma mücadelelerini güçleştirmeye, mekanizmaların işlevsizliğini pekiştirmeye yarıyor" diye de ekliyor.

Burcu Karakaş

© Deutsche Welle Türkçe