İstanbul Sultangazi’de taşocağı isyanı yıllardır sürüyor. 16 taşocağının olduğu ilçede nefes almak mahalle sakinlerine göre imkânsız.
Çocuklar komşu okullarda okuyor. Yaşı küçüklerin çoğu astım hastası. Yaşlılar, engelliler toz yüzünden camı kapıyı açmadan evin içinde yaşıyor.
Bölge sakinleri şikâyetlerine rağmen hiçbir şeyin değişmediğini söylüyor.
Hürriyet'ten Cansu Şimşek'in izlenim haberi şöyle:
Sultangazi halkının ‘cehennem ocakları’ diye adlandırdığı ocaklar, İstanbul’un mıcır ihtiyacının yüzde 90’ını karşılıyor. Alternatif ocaklar yok değil, fakat söylenen, Sultangazi’deki kadar kaliteli rezervi bulmanın zor olduğu. Son 20 yılda bölgedeki konut artışına bağlı olarak taş ocaklarıyla yerleşim bölgeleri ve hatta okullar komşu olmak zorunda kalmış. Aralarında sadece birkaç yüz metre var. Sonuç; astımla çok erken tanışan çocuklar, camı dahi açılamayan evler ve nefes darlığı, hatta KOAH ile mücadele eden yaşlılar.
Sultangazi halkı bu duruma ‘dur’ demek için yıllardır bir araya gelse de kalıcı sonuç alamamış. Ya madenler sadece birkaç aylığına kapalı kalmış ya da toz ölçüm araçlarıyla ‘tozun toleransı’ ölçülmüş. Fakat pes etmiş değiller. Her yıl yaz aylarına denk gelen protestolar bu yıl da kapıda. Facebook’taki 5000 kişilik ‘Sultangazi’de Taş Ocaklarına ve Çevre Katliamına Son’ grubunun çoğunu kadınlar oluşturuyor.
31 yaşındaki İbrahim Bülbül, hem sosyal medyadaki imza kampanyalarını hem de protestoları organize ediyor: “Burada büyüdüm ve kendimi bildim bileli bir mücadele içindeyiz. Eylemsiz geçen senemiz yok. Bu protestoları bırakmamız için para teklif edenler bile çıktı ama yılmadık. Tüm hayatımız burada. Protestolardaki desteğin çoğu kadınlardan çünkü çamaşırlarını balkonlarına rahatça asamayanlar da onlar, çocukları hasta olanlar da.” Sultangazi halkı, bu yılın ilk altı ayında 1000’e yakın şikâyette bulunmuş. Şikâyetlerden sonra sunulan en somut çözüm toz ölçüm araçları olmuş. Bülbül’e göre bu bir yeterli değil: “Araç geliyor, gerekli bir takım ölçümleri yapıyor ama neyi ölçüyor, ne sonuç çıkıyor, sonuçlar nereye gidiyor bilmiyoruz. Bize iyileştirme olarak yansıyan bir gelişme yok.”
Türkiye’de ortak eylem konularından biri taş ocakları. İnternette kısa bir ‘taşocağı isyanı’ araması, sizi Bursa’ya, Denizli’ye, Isparta’ya, Malatya’ya, İstanbul’a, İzmir’e, Antalya’ya götürüyor. Sloganlar aynı, itirazlar aynı.
Taşocakları mevzuatta, ‘bina, yol gibi yapı işlerinde kullanılan malzemelerin çıkarıldığı açık işletmeler’ olarak tanımlanıyor. Buralarda ‘açık ocak işletmeciliği’ yapılıyor. Yani maddeler yeraltına inilmeden üzerindeki tabaka kaldırılarak çıkarılıyor. Bu işlem, denetimsiz ve önlem alınmadan yapıldığında günlük yaşama ve doğaya büyük zarar veriyor.
Taşocaklarının çevreye verdiği zarar şöyle sıralanıyor: “Patlatmalar 3.4 şiddetindeki bir depreme eşdeğer, doğal dengeyi bozuyor, su kaynaklarına zarar veriyor. Ocağa yakın yerleşim alanlarındaki yapılarda hasar oluyor. Taş ya da mermer çıkarıldıktan sonra kalan pasa bir alanda toplanıyor ve buradaki yığınlar kayarak bitkilere, ağaçlara, dere ve göl yataklarına zarar veriyor.
Taşocaklarının tarım alanlarından uzak olması gerektiği özellikle belirtiliyor. Gürültü kirliliği oluşuyor ve tozlar hava kalitesini bozuyor. İnsanlarda solunum yolu hastalıkları oluşuyor. Bitkiler fotosentez yapamıyor.” Fotoğraflarda da taşocakları, şehrin ortasında, nehrin kenarında, yemyeşil bir köyün hemen yanında katman katman duran dev bir canavara benziyor. Çevreciler ruhsatsız ve denetimsiz taşocaklarının acilen kapatılmasını isterken, ocakların doğal kaynaklara uzak, yaşamı tehdit etmeyecek yerlerde olmasını, çevresinin de yasa ve yönetmeliklerde yazdığı gibi rehabilite edilmesi gerektiğini vurguluyor.
Songül Korkmaz, Sultangazi’de taşocaklarıyla komşu Faize Figen Ekşioğlu Okul Öncesi Eğitim Birimi’nde görevli. Okulların durumunu şöyle anlatıyor: “30 kişilik bir anaokulumuz var ama sınıfın tümünü hiç toplayamadık çünkü her gün biri hasta. Çoğu çocuk astım hastalığını belgeledi. Okulu her gün siliyoruz, birkaç dakika sonra ise aylardır bez değmemiş gibi toz oluyor. En küçük öğrencilerimizi teneffüse çıkarmıyoruz. Sadece çocuklar değil, yaşlılar ve engelliler de kapalı camlar ve kapılar arkasına mahkûm.”
Hanife Aslan: Buraya 3 yıl önce taşındık. O kadar pişmanız ki, maddi gücümüz yetse bu toz yüzünden burayı terk edeceğiz. Toz pislikten evin içinde dahi oturamamayı geçtim, bir de torunlarım tozdan sürekli hastalanıyor. Mümtaz Erdem: Taş ocaklarından gelen tozlara karşı 30 yıldır mücadele ediyoruz. Torunlarım dâhil mahallenin çocuklarının çoğunda astım çıktı. Belediye toza karşı yolları suluyor ama faydası olmuyor. Hele lodos zamanlarını sormayın, insan gözünü açamıyor. Mustafa Aslan: 13 yıldır buradayım. Her sene bu sene iyileştirme olacak diyorlar. Aylardır bomboş bekleyen hem satılık hem de kiralık evler var. Bu tozu gören kimse burada yaşamak istemiyor.
Sultangazi Belediye Başkanı Cahit Altunay da taş ocaklarına karşı mücadele veren isimlerden. Altunay şunları söylüyor: “Rezervlerin kıymetli taşlar olduğunu biliyoruz ama 20 yıldır yerleşim yerleriyle madenler iç içe geçti. Ocaklarla ilgili her türlü şikâyet yapıldı ancak kalıcı bir mühürleme yapılmadı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile temastayız, ocakların birleştirilip işletmelerin azaltılmasının gündemde olduğunu biliyoruz. Zaten dört ocak Kuzey Marmara otoyolunun üzerinden geçmesi sebebiyle kapanmak üzere ve tıpkı ses duvarları gibi, toz duvarları yapılması gibi projeler var. Bir an önce sonuç bekliyoruz.”