İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Selçuk Erez, sağlıkta durumun çok acı olduğunu söyleyerek, "Genç doktorlarımızın bilgisi yok ya da eksik... Hasta derdini anlatıyor, anlamıyor. Dayanıyor MR’a. Zarar gören memleket oluyor... Çözüm, yeni mezunları yeterlilik sınavından geçirmekte. Aksi halde vah ona muayene olacak hastaya" dedi.
Posta'dan , Yüksel Şengül'ün sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Selçuk Erez'in yanıtları şöyle:
■ Doktorların hedef olduğu şiddetle ilgili neler söylersiniz?
Günde 10 hekimin saldırıya uğradığı başka bir ülke var mıdır acaba! Bence yoktur. Bu rakam bile olayın ne kadar korkunç boyutlarda olduğunu anlatıyor. İstanbul Tabip Odası'nın telefonunu çevirin, otomatik santral şöyle konuşacaktır: “Hekimseniz ve şiddete uğradıysanız lütfen 9'u tuşlayınız.” Bu şaka değil, acı bir gerçek. Her hafta iki üç doktor arkadaşımız saldırıya uğruyor. Bizi arıyorlar ve bir avukatı yönlendiriyoruz. Şiddet görüp bizi arayan doktor sayısı artıyor.
■ Peki bu şiddetin artış nedenini konuşalım…
Sağlıktaki şiddetin artış nedeni, bu sistemi kuran insanların bilgisizliğinden kaynaklanıyor. Hasta sayısı çok ve hekime bir hasta muayenesi için verilen süre 4-5 dakika. Bir doktorun bu kadar kısa süre içinde bir hastayı değerlendirmesi mümkün değil. Hipokrat yemini etmiş bir hekim o sürenin iki üç katına çıkabiliyor ve randevu sistemiyle gelen hastalar yığılmaya başlıyor. Randevu saati 10.00'da olan hasta, saat 11.00'de hâlâ bekleyince isyan etmeye başlıyor. Münakaşalar kavgaya, kavgalar kaba kuvvete dönüşüyor.
■ Olay sayısı çok tabii…
Yaşanan son olaylardan birini anlatabilirim. Yaşlı bir kadını acil olarak Avrupa Yakası'ndaki bir hastaneye götürüyorlar. Doktorlar “Kalp krizi geçiriyor, cerrahi müdahale gerek. Bizde bu imkanlar yok, karşı taraftaki hastaneye gidin” diyorlar. O hastaneye gidiyorlar ve anjiyo yapılıyor ve yaşlı kadın ölüyor. Oradaki doktor, “Keşke daha önceden bir kalp kontrolü yaptırsaydınız, geç kalmışsınız” diyor. Hasta yakınları, o “Geç kalmışsınız” lafını alıp, diğer hastaneye fatura ediyorlar. Yanlarında ölen yaşlı kadınla o hastaneye dönüyorlar, camı çerçeveyi indirip doktorların ağzını burnunu kırıyorlar.
■ Sağlık sektöründe yaşanan bu haksızlıklara ve şiddete dikkatleri nasıl çekeceğiz?
14 Mart Tıp Bayramı'dır, 17 Nisan tarihini de Tıpta Şiddet Günü ilan ettik. 5 yıl önce 17 Nisan 2012'de Dr. Ersin Arslan öldürülmüştü. Dileriz bu son olsun.
■ Tabip Odaları bu konularda bakanlığı ikaz etmiyor mu?
İstanbul Tabip Odası olarak Sağlık Bakanlığı'na aksayan yanları anlattığımız zaman aldığımız cevap şöyle oluyor, “Biz ne yaptığımızı biliyoruz, siz kendi fikirlerinizi empoze etmek istiyorsanız parti kurun.” Oysa tıp benim işim, beni dinlemen gerekiyor. Dinlemediğin zaman da böylesine büyük sorunlar çıkıyor.
■ Doktorlarımızın eğitimi ne durumda?
Hukukta olduğu gibi ne yazık ki sağlıkta da doktorların eğitim durumları içler acısı. Geçtiğimiz günlerde Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit'in şu açıklaması çıktı:
“Hukuk fakültelerinin sayısındaki artış, hukuk sistemi açısından risk doğurdu. En büyük risk, yetersiz hukuk eğitimi alan kişilerin hakim ve savcı olması.” Aynı şey sağlıkta da geçerli. Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun olan çiçeği burnunda bir doktor kızımızın açıklaması aynen şöyle: “Mezun olan arkadaşlarımızla anket yaptık, ‘Ananız babanız hastalansa sınıf arkadaşlarınıza emanet eder misiniz?' diye sorduk. Yüzde 99'u ‘Asla emanet etmeyiz' cevabını verdi.”
Durum çok acı, çok vahim.
■ Doktorlarımızın çoğunun tıp eğitimi yetersiz mi?
Ne yazık ki, genç doktorlarımızın çoğunun eğitimi yetersiz. Hasta geliyor, derdini anlatıyor ama anlamıyor. Çünkü eğitimi yetersiz, bilgisi yok ya da az. “Ben senin hastalığını anlayamadım” diyemiyor. Onun için tek çıkış yolu, MR çektirmek. Çünkü orada en azından her şeyi görebiliyor. Bu arada Sağlık Bakanlığı da “Neden bu kadar çok MR çekiliyor?” diye feryat ediyor. Doktor bilgisiz, eğitimsiz olunca dayanıyor MR'a. Zarar gören memleket bütçesi oluyor.
■ Çözüm nedir peki hocam?
Çözüm, tıp fakültesi mezunu olan genç doktorların göreve başlamadan önce yeterlilik sınavından geçirilmesidir. Aksi halde vah ona muayene olacak hastalara.
■ “Beni Türk doktorlarına emanet edin” diyen kişi Atatürk'tü…
Atatürk, “Beni Türk doktorlarına emanet edin” demişti ama şimdi o dönemin doktorları yok ki.
Ama Amerika'da, İngiltere'de ve çağdaş ülkelerde “Vatandaşımı sana emanet etmeden önce doktorluğunu bana ispatlamalısın” diyerek o kişileri yeterlilik sınavından geçiriyor.
■ Hastanelerin acil servislerine başvuru sayısında da müthiş bir artış var…
Evet, acil servislere gidenlerin sayısı çığ gibi büyüdü. Çünkü, randevusuz gidebiliyorsun ve para da vermiyorsun. Dünyanın hiçbir ülkesinde acil servis yoğunluğu Türkiye'deki kadar aşırı boyutlarda değildir. Sonunda ne oluyor, acildeki doktorlar da hasta sayısı çokluğundan işi savsaklamaya başlıyor. Bu arada olan gerçekten durumu acil olan hastalara oluyor. Aralarında ölen olursa da sorumlu olarak sadece doktorlar gösteriliyor. Kimse sistemi sorgulamıyor.
■ Sağlık Bakanlığı'nın İstanbul Tabip Odası'na kayyum ataması talebi olmuştu ve bu konu mahkemeye taşınmıştı. Son durum nedir?
Ben ve arkadaşlarım memlekette barış istedik, bütün suçumuz bu. Bakanlığın İstanbul Tabip Odası'na kayyum atanması talebiyle ilgili açtığı davaya 9 Kasım'da bakılacak.
■ Beklenen İstanbul depreminde sağlık ordusu yeterli müdahaleyi yapabilecek mi?
Süper bir konuya değindiniz. Pek yakında biz de bu konuyu yüksek sesle kamuoyuna duyurmayı planlıyorduk. Can kaybının en az 600 bin olacağı, yarılı sayısının milyonu geçeceği açıklandı. Öncelikle İstanbul'un her semtinde depremde yıkılmayan hastane, itfaiye binası, belediye binası olması şart. Her semtin yaralılarına orada yaşayan doktorların müdahale etmesi en sağlıklısıdır. Çünkü semtler arasında haberleşme de ulaşım da kesilecektir. Her semt kendi içinde müdahale ekiplerini kurmalıdır. Salgın hastalıkların çıkmaması için de enkaz altında kalan yüz binlerce cesedin hızla temizlenmesi çok önemlidir. İstanbul depremi olursa, tam bir felaket yaşanır ve dünyanın hiçbir yerinde olmadığı kadar insan kaybı olur. Ne diyelim, hepimizi Allah korusun!
■ İstanbul Tabip Odası Hukuk Bürosu'nun açtığı dava sayısında 2000'den bu yana yüzde 900 artış olduğu doğru mu?
Sağlıkta sistem böyle olursa, saldırıya uğrayan doktorların açtığı dava sayısı da 17 yılda yüzde 900 artar elbette.