Aralarında Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyeleri Prof. Nükhet Sirman, Esra Mungan ve Nazan Üstündağ'ın da bulunduğu farklı 50 üniversiteden 305 akademisyenin oluşturduğu Barış İçin Akademisyenler (BAK) grubu, Akil İnsanlar Heyeti’ne dair rapor yayımladı. “Türkiye’de barışın inşası sürecinde resmileşmiş ilk toplumsal mekanizma Akil İnsanlar Heyeti’dir” denilen raporda, değerlendirmelerin yanı sıra heyetin “olumlu” ve “olumsuz” özellikleri ve BAK’ın önerileri sıralandı.
“Akil İnsanlar Heyeti sayesinde Kürt sorunu ve barış süreci daha önce görülmemiş bir şekilde konuşulmakta” denilen raporda, “Akil insanlar mekanizması barışa ve çözüme şüpheyle yaklaşanları ve eleştirenleri dahi sürece katmıştır” ifadesi kullanıldı. Heyet mensuplarının da farklı ideolojilere sahip olduğunun vurgulandığı raporda, “Akil insanlar kendi aralarında müzakere etmeye başlamışlardır. Böylelikle kendi aralarında da farklı hassasiyetleri gözeten yeni bir duyarlılık ve dilin oluşmasına katkı sağlamaktadırlar” denildi.
BAK, Akil İnsanlar Heyeti’nin olumsuzluklarını belirtirken heyetin isminde yer alan “akilliği” işaret etti. Hem heyette yer alanların, hem halk arasında rahatsız yarattığı söylenen “akil” tabiri için BAK, raporunun “Öneriler” kısmında “Heyetin adının değiştirilmesi mümkündür. Ancak havuzun genişletilmesinin ‘akilliği’ demokratikleştirerek önceki eleştirileri geçersiz kılması da mümkündür” dedi.
BAK, heyetin üyelerinin erkek ağırlıklı olmasını da eleştirdi ve ilerleyen süreçte “Bir havuzun oluşması durumunda heyete eşit sayıda kadın alınması gereklidir” tavsiyesinde bulundu.
“Heyetin kurulduktan çok kısa bir süre sonra işe başlamasının heyeti bazı alanlarda hazırlıksız bıraktığı anlaşılmıştır” denilen BAK raporunda, hem bölgesel hazırlık, yöntem belirlenmesi ve veri değerlendirmesi konusunda, hem de heyetin toplumsal cinsiyet, yöntem ve değerlendirme ile ilgili eğitim ve seminer alması için katkı sunabileceklerini belirtti.
BAK, raporunda ilk öneri olarak, “Akil İnsanlar Heyeti’nin çalışmalarının devam etmesi ve çalışmanın uzatılması”nı teklif etti. Ayrıca “Bölgesel heyetlerin raporlarına izlenimlerini nasıl yansıtacakları ve nasıl ortak bir çerçeveye varacakları konusunda bir fikir birliği olmadığı” belirtilen BAK raporunda, heyetin önündeki süreçte “bağımsız gözlemci bir heyetin çalışmada bulunması, ya da/ve şimdiye kadar gidilmiş yerlerde akil insanların etkisini saptayacak bir değerlendirme heyetinin kurulması” önerildi.
BAK, raporun “Öneriler” bölümünde, “heyetin çıkardığı farklı raporların tamamının erişilebilir olmasını”, “heyetin katıldığı toplantıların kayıt altına alınarak medya kanalları ve sosyal paylaşım ağları aracılığıyla ulaşılabilir hale gelmesini”, “Akil İnsanlar Heyeti’nin içine daha çok sayıda doğrudan savaş mağduru olan kişilerin alınması ve/ya heyetin Hakikat Komisyonları ile desteklenmesi gerektiğini” de vurguladı.
İşte 305 akademisyenin oluşturduğu BAK grubunun “Akil İnsanlar Heyeti” raporunun tam metni:
Dünyada barış sürecinden geçen ülkelerin birçoğunda, barışın inşasında, sivil toplum, akademisyenler, kitle örgütleri, insan hakları aktivistleri ve toplumda tanınan yazar, gazeteci ve sanatçılar çeşitli roller almışlardır. Bu rollerin bir kısmı çatışmalı tarafların imzaladıkları anlaşmalarda, bir kısmı ise yasalarla belirlenmiştir. Bugün Türkiye’de ortaya çıkmış olan akil insanlar mekanizması her ne kadar yasal bir çerçeve içinde iş görmese de, bizzat Başbakan tarafından görevlendirilmiş olması sebebiyle resmi bir mekanizma niteliği taşımaktadır.
Barış İçin Akademisyenler bünyesinde farklı barış süreçlerini sivil toplumun müzakereler esnasında üstlendiği roller açısından inceleyen çalışma grubuna göre bu roller, çatışmada zarar görenlere insancıl yardım, insan hakları ihlalleri ve barış anlaşmasına uyumun gözlemlenmesi, çözüm ve barış sürecinin meşrulaştırılması ve katılımcı demokrasinin kurumsallaşması başlıkları altında toplanabilir. Türkiye’de kurulan Akil İnsanlar Heyeti mekanizması kısmen bu başlıklardan çözüm ve barış sürecinin meşrulaştırılması başlığı altında ele alınabilir. Ancak bu tanım yeterli olmayacaktır. Meşrulaştırmaktan çok, farklı kesimlerle süreci yürüten hükümet arasında iletişimi sağlamak ve bu kesimlerin barıştan beklentilerini raporlamak gibi görevleri bulunmaktadır. Akil İnsanlar Heyeti’ne en benzer örneklere dünyada Angola, Somali ve Kolombiya’da yürüyen barış süreçlerinde rastlanmaktadır. 25 Nisan 2013 tarihinde Barış İçin Akademisyenler oluşumundan bir grup ile akil insanlardan bir grup bir araya gelmiş ve Akil İnsan Heyetleri’nin çeşitli illerde yaptıkları çalışmalar çerçevesinde sohbet etmişlerdir. Barış İçin Akademisyenler grubu üyeleri, bugüne kadar Akil İnsanlar Heyeti’nin basına yansıyan çalışmaları ve bu sohbette elde edilen bilgiler ışığında aşağıdaki sonuçlara ulaşmıştır.
Türkiye’de barışın inşası sürecinde resmileşmiş ilk toplumsal mekanizma Akil İnsanlar Heyeti’dir. Bu sebeple heyetin deneyimleri, eksiklikleri, toplumsal etkileri ve sürece katkısının değerlendirilmesi bundan sonra izlenecek yöntemeler açısından büyük önem taşımaktadır.
Akil insanların bir kısmıyla yaptığımız toplantı sonucuve yine akil insanlar ile ilgili basına yansıyanlar ışığında aşağıdaki izlenimler edinilmiştir.
- Farklı bölgelerde çalışma yürüten Akil İnsanlar Heyetleri farklı zorluklarla karşılaşmış ve farklı yöntemler benimsemişlerdir.
- Kimi heyetler toplantılarında ağırlıkla yerelde var olan örgütlü kesimle ilişkiye geçmiş, kimi heyetler ise ağırlıkla halk toplantıları yapmıştır. Kimileri toplantılarını kendileri düzenlenmiş, kimleri valiliklerle işbirliğine gitmiş, kimileri ise toplantı düzenleme işini yerel ve ulusal sivil örgütlere bırakmıştır.
- İlk toplantılarda özellikle kimlerin çağrılacağı konusunda acemilikler yaşanmış ancak zaman içinde heyetler hem çağrı açısından, hem de yöntem açısından belli bazı alışkanlıklar geliştirmişlerdir.
- Bu alışkanlıklar heyetlere göre önemli ayrılıklar göstermekte; bazıları atölye çalışmaları ve küçük gruplar yöntemini kullanılırken bazıları ise herkesin söz aldığı büyük toplantılar yapmaktadır.
- İzlenilen yöntemlerin farklılığına rağmen tüm heyetler işlevlerini öncelikli olarak “halkı dinlemek” olarak tanımlamaktadırlar.
- Heyetlere seçilenlerin birçoğu hem yakın çevreleri, hem de sosyal medya aracılığı ile kimi zaman hakarete varan tepkilerle karşılaşmışlar ancak süreci “ölümleri durdurmak” olarak tanımladıkları ölçüde bu tepkilerin üstesinden gelmişlerdir.
- Özellikle ilk gidilen yerlerde nasıl karşılanıldığı ve tepki alındığı daha sonraki toplantıların da nasıl gideceğini ve ne tür yöntemler benimseneceğini belirlemiştir.
- Heyetlerin karşılaştığı olumsuz tepkiler yaygın olmamakla birlikte örgütlü, saldırgan ve şiddetlidir.
- Toplantılara katılan ve sürece olumlu bakanların üç kesimden oluştuğu saptanmıştır. Bunların bir kısmı sürece kendilerini AKP’li olarak tanımladıkları için destek vermekte ancak “bakalım Kürtlere ne verecekler?” perspektifini benimsemektedirler. Bir diğer kısım süreci İslami kardeşlik çerçevesinde desteklemektedir. Bu grubun da desteğinin hükümetin süreci başlatması ile yakından ilgili olduğu ve barış fikrinin henüz içselleşmediği gözlemlenmektedir. Üçüncü grubu ise Kürt gruplar ile sol demokrat çevreler oluşturmaktadır. Bu gruplar hem süreci desteklemekte, hem de süreçten somut beklentileri bulunmaktadır. Ancak hükümete güvenmemektedirler. Bir diğer deyişle sürece destek verenlerin tamamı olumlu/şüpheci denebilecek niteliktedir ancak şüphecilikleri farklı sebeplerden kaynaklanmaktadır. Öte yandan sadece üçüncü grubun beklentileri somut iken diğer iki grup muğlak bir beklentiler/korkular evreninde yer almakta; bu ise bu grupları etkiye daha fazla açık hale getirmektedir.
- Heyet sürece şüphe ile bakanları ikna etmenin ve barışın içselleşmesini sağlamanın en önemli yolunun kullanılan dil olduğunu belirtmektedir.
- “Kanın durdurulması” ya da “demokratikleşme” gibi evrensel kavramlar ve duygular barış sürecine desteği arttırmaktadır, ancak yeterli değildir.
- “Düşman” olarak görülen tarafı farklı bir biçimde görmeyi sağlayacak benzerliklerin kurulması iknaya hizmet etmektedir. (Örneğin, PKK ile dünyadaki başka isyan hareketlerini ve 80 öncesi Türkiye’deki silahlı siyasi örgütleri karşılaştırmak gibi…)
- “Terörist” kelimesi gibi negatif anlam içeren kelimelerin hem belli kesimleri rencide ettiği, hem barışma ve Kürt sorununu çözüm sürecine ters düştüğü, hem de olumsuz bakanların olumsuz dillerini pekiştirdiği için kullanılmaması gerekmektedir.
- Yukarıdakinden farklı olarak ötekileştirme ya da olumsuzlama içermese dahi kimi kelime ve ifadelerin ideolojik bir pozisyonun parçası olduğu düşünüldüğü için ikicillik ve zıtlık yarattığı belirtilmektedir. Bu bağlamda başkasını doğrudan rencide içermemesine rağmen örneğin “Sayın Öcalan” ya da “önderlik” ifadelerinin belli bölgelerde tepki aldığı ve ikicillik yarattığı söylenmiştir. Bu tür ifadelerden kaçınılması da iknayı kolaylaştırmaktadır.
- Sürece karşı çıkanlar genellikle “ezber” ve “klişe” diller kullanmaktadır. Bu dilleri bozmanın en iyi yolu daha kişiselleşmiş iletişim kanalları ve siyasetten bağımsızlaşmış platformlar kurmaktır.
- Sürece şüpheyle yaklaşanların benimsedikleri görüşlerden biri sürecin emperyalizm tarafından biçimlendirildiğidir. Bu görüşe sahip olanları ikna etmek için uzman görüşler ve cevaplar verilmesi gerekmektedir.
- Halk toplantılarında herkesin görüş belirtmesi; kimi zaman birbirleri ile şiddetle zıt düşseler dahi farklı kesimlerin müzakere etmesi sağlanmaktadır. Böyle durumlarda belli bir noktadan sonra düşman dillerin aşıldığı, tarafsız bir dilin oluştuğu anlaşılmaktadır.
- Özellikle Kürt ve Türklerin beraber yaşadığı bölgelerde gündelik hayat ortaklaştığı için barış sürecinde kullanılabilecek dillerle ilgili önemli ipuçları bulunmaktadır.
- Barış dilinin basit ve anlaşılır olması ikna açısından büyük önem taşımaktadır.
- Samimiyet ve şeffaflık, görüşlerden bağımsız olarak herkesin süreçte en fazla önem verdiği değerlerdir.
Yukarıda özetlenmiş olan bulgular ışığında Barış İçin Akademisyenler ekibi akil insanlar mekanizması ile ilgili aşağıdaki olumlu ve olumsuz nitelikleri saptamıştır.
1.Akil insanlar mekanizması Kürt sorunun çözümü ve barışın inşasında önemli işlev gören bir mekanizmadır. Bu mekanizmanın uygulanışında aşağıda konu edeceğimiz bazı sorunları olmasına rağmen toplumsal barışın sağlanması ve sürecin ilerlemesine olumlu katkı sağladığı kanısındayız.
1.Akil İnsanlar Heyeti sayesinde Türkiye’de bir çok sivil ve yerel alanda ve yerel medyada Kürt sorunu ve barış süreci daha önce görülmemiş bir şekilde konuşulmakta ve böylelikle sürece şimdiye kadarkinden çok daha fazla ilgi ve katılım sağlanmaktadır.
1.Akil İnsanlar Heyeti Türkiye’de Kürt sorunu ve başka bazı sorunlar çerçevesinde kutuplaşmış olan toplumsal kesimlerin yerel düzeyde müzakereye girmesini sağlamakta, çok farklı kesimleri bir araya getirmektedir. Konuyla ilgili tüm fikirlerin duyulmasını ve seslendirilmesini sağlamaktadır. Böylelikle siyasi alanda gerçekleşen sürece hem benzeyen, hem de ondan farklılaşan paralel bir sürecin toplumsal alanda da işlemesine katkıda bulunmaktadır.
1.Akil insanlar mekanizması barışa ve çözüme şüpheyle yaklaşanları ve eleştirenleri dahi sürece katmıştır. Bu meseleyi onların meselesi haline getirmeye katkıda bulunmuştur. Sürece karşı olanlar dahi akil insanların toplantılarına gelerek sürece “yatırımda” bulunmuşlar ve sürecin parçası olmuşlardır.
1.Akil İnsanlar Heyeti’nde Türkiye’de etkin olan akademisyenler, yazarlar ve sivil toplum temsilcileri ile toplumsal kesimleri temsil eden isimler bulunmaktadır. Bu kişiler birbirlerinden son derece farklı siyasi görüşlere sahiptir. Ancak aynı deneyimi paylaştıkları ölçüde kendi aralarında müzakere etmeye başlamışlardır. Böylelikle kendi aralarında da farklı hassasiyetleri gözeten yeni bir duyarlılık ve dilin oluşmasına katkı sağlamaktadırlar.
1.Ayrıca bu mekanizma sayesinde heyetlerde temsiliyeti bulunan farklı örgütler ve dinamikler, Türkiye’deki kendilerinden farklı kesimleri tanımış, dinlemiş ve anlamıştır. Heyet sayesinde barış sürecinin içinde ve çeperinde yer alan tüm diller ve pozisyonlar birbiri ile ilişkiye geçmiş ve kısmen dönüşmüştür. Bu anlamıyla Akil İnsanlar Heyeti’nin etkilerinin uzun dönemde de devam edeceği tahmin edilmektedir.
1.Öncelikle heyete “akil” isminin yakıştırılmasının heyette yer alanlar açısından da, halk nezdinde de olumsuz karşılandığı ve bunun hem halkla aralarına mesafe koyduğu, hem de sürece olumsuz bakanların eleştirisine sebep verdiği görülmüştür.
2.Heyetin kurulduktan çok kısa bir süre sonra işe başlamasının heyeti bazı alanlarda hazırlıksız bıraktığı anlaşılmıştır. Özellikle bölgeler hakkında ön bilgi sahibi olunmaması, sistematik ve karşılaştırılabilir bir yöntem geliştirilmemesi, belli konularda standart bir tavır benimsenmemesi gibi sorunlar olduğu anlaşılmıştır.
3.Heyetin insanlara bir şey anlatmaktan çok onları dinleme yöntemini benimsemesinin çok etkin bir yöntem olduğu gözlemlenmiştir. Ancak heyetin toplantılarda elde ettikleri bilgileri raporlarına nasıl yansıtacakları ve nasıl ortak bir çerçeveye varacakları konusunda fikir birliği bulunmamaktadır.
4.Heyetlerin hepsinde en az bir akademisyenin bulunması çok faydalı olmuştur. Ancak mikro süreçleri, bu tür toplantıların dinamiklerini ve toplantıda üretilen söylemleri analiz etmek için özel bazı metotlar uygulamak gerekmektedir ve bu da özel bazı akademik ve yöntemsel teknikleri gerektirmektedir. Bu tekniklerin uygulanmadığı durumlarda raporların belli konuları öne çıkaracağı ve bu konuları gündemleştiren mikro toplumsal dinamikleri ve sistematik ve yapısal taraflılıkları gözden kaçıracağı kanısını taşımaktayız.
5.Konuyla ilgili yayımlanmış tüm akademik yazınlara ve uluslararası deneyimleri değerlendiren uluslararası kurumların tüm tavsiyelerine rağmen heyetlerin tümünün erkek ağırlıklı olmasının, kadınlara yönelik sistematik çalışma yapılmamasının ve toplumsal cinsiyet eğitimi alınmamasının toplumun yarısını oluşturan kadınları süreçten dışladığı kaygısını taşımaktayız.
6.Çalışma yapılırken bağımsız gözlemci bir heyetin çalışmada bulunmasının, ya da/ve şimdiye kadar gidilmiş yerlerde akil insanların etkisini saptayacak bir değerlendirme heyetinin kurulmasının çalışmaya katkı yapacağı kanısındayız. Bu tür yapıların heyeti güçlendireceği, toplanan verilerin yorumlanmasında destek sunarak heyetin yükünü paylaşacağı ve barış sürecine katkı sunacak farklı mekanizmaların tasarlanması konusunda heyetle ortak fikir üretebileceği kanısındayız. Bu tür gözlemci ve değerlendirici yapıların kurulmasının devlet tarafından desteklenmesive finanse edilmesi gerekliliğinin altını çizmekle beraber, böyle olmadığı takdirde sivil toplumun inisiyatifinde gerçekleşmesini desteklediğimizi belirtmek isteriz.
7.Çalışma öncelikli olarak Batı illerine göre tasarlanmıştır. Kürtlerin yoğun olduğu illerde halkın barışa hazır olduğu görülmektedir ve beklentileri özellikle somut yasal çerçevenin oluşmasına ve özellikle 90’larda yaşanmış devlet kaynaklı suçların ortaya çıkması ve yargılanması konusuna odaklanmaktadır.
Barış İçin Akademisyenler olarak Akil İnsanlar Heyeti ile ilgili önerilerimiz aşağıda sıralanmıştır.
1.Akil İnsanlar Heyeti’nin çalışmalarının devam etmesi ve çalışmanın uzatılması gerektiği kanısındayız.
2.Ancak heyetin programının fazlasıyla yoğun olmasının heyet mensuplarını son derece yormuş olduğunu da gözlemliyor ve bu sebeple daha geniş bir havuz oluşturulmasını ve grupların dönüşümlü olarak ziyaretlerde bulunmasını tavsiye ediyoruz.
3.Heyetin adının değiştirilmesi mümkündür. Ancak havuzun genişletilmesinin “akilliği” demokratikleştirerek önceki eleştirileri geçersiz kılması da mümkündür. Ayrıca; bir havuzun oluşması durumunda heyete eşit sayıda kadın alınması gereklidir.
4.Heyetin toplumsal cinsiyet, yöntem ve değerlendirme ile ilgili eğitim ve seminer alması yapılan çalışmanın uluslararası kriterlere uymasını sağlayacak ve bilimsel çalışma kapasitesini arttıracaktır.
5.Heyetin katıldığı toplantıların kayıt altına alınarak medya kanalları ve sosyal paylaşım ağları aracılığıyla ulaşılabilir hale gelmesinin oldukça faydalı olacağını düşünmekteyiz. Görüşmeler esnasında ortaya çıkan yerel bilgi ve tecrübenin dolayımsız olarak paylaşılması yalnızca daha geniş toplumsal kesimlerin katılımını ve birbirini aracısız dinlemelerini sağlamakla kalmayacak bir yandan da varolan bilginin yorumlanması zarfında, mevcut heyet haricindeki akademisyenler, gazeteciler, aydınlara da sürece katkıda bulunma imkanı verecektir.
6.Heyetin çıkardığı farklı raporların tamamının erişilebilir olması gereklidir. Böylelikle raporların farklı şekillerde özellikle sivil toplum tarafından kullanılmasının da önü açılabilir ve raporları temel alan yaratıcı siyasetlerin ne olacağına dair demokratik bir tartışma yürütülebilir. Bir diğer deyişle Heyetin sunduğu raporlar bundan sonra izlenecek yol haritası için büyük önem taşımaktadır ve bu yol haritasının belirlenmesinde mümkün olan en geniş kesimler yer almalıdır.
7.Ayrıca heyetin bundan sonraki çalışmalarına katılacak bir gözlemci grubu ve çalışmalarının etkilerini değerlendirecek bir değerlendirme grubu kurulması gerektiği kanısındayız.
8.Toplantıda çeşitli kereler Türk ve Kürt toplumları, doğu ve batı arasındaki kopukluktan, çoğu kişinin Kürt sorunundan ve taleplerinden habersiz olduğundan bahsedildi. Bu sebeple Akil İnsanlar Heyeti’nin içine daha çok sayıda doğrudan savaş mağduru olan kişilerin alınması ve/ya heyetin Hakikat Komisyonları ile desteklenmesi gerektiği kanaatindeyiz.
9.Akil İnsanlar Heyeti şu an itibariyle Türkiye’de farklı kesimlerin sürece dair fikir ve duygu belirtmeleri için bir kanal olmuştur ancak bundan sonraki aşama aynı derecede önemlidir. Ortaya çıkan duygu ve düşüncelerin toplumsal barışa katkı sunacak şekilde kanalize edilmesi ve ortaklaştırılması gerekmektedir. Bu aşamada devlete olduğu kadar sivil topluma ve kitle örgütlerine de önemli roller düşmektedir.
10.Barış İçin Akademisyenler olarak yukarıdaki tartışmaların bir çok yerinde gerek özel konular gerekse genel olarak akil insanlara destek verilebileceği ancak bu desteğin somutlanması gerektiği belirtildi. Bölgesel hazırlık, yöntem belirlenmesi ya da veri değerlendirmesi konusunda ya da toplumsal cinsiyet gibi sürecin tamamını etkileyecek konularda eğitim ya da seminer yapılabileceği belirtildi. Bu raporu da sürece katkısının çok önemli olduğunu düşündüğümüz Akil İnsanlar Heyeti’ne yukarıda belirlediğimiz çerçeve içerisinde her türlü katkıyı sunabileceğimizi belirterek noktalamak istiyoruz ve Barış İçin Akademisyenler üyesi tüm akademisyenleri benzer çalışmaları kendi yerellerinde yapmaya davet ediyoruz.