İşte AB'nin Türkiye İlerleme Raporu'nun geniş Türkçe özeti

İşte AB'nin Türkiye İlerleme Raporu'nun geniş Türkçe özeti

Avrupa Birliği Komisyonu'nun 2013 yılı için açıkladığı Türkiye İlerleme Raporu, pozitif gelişmelerle gelişme kaydedilmeyen alanları dengeli bir yaklaşımla sıralıyor. Raporda, başta Kürt sorununa çözüm sürecindeki iradesi olmak üzere, hükümetin demokratikleşme yolundaki adımları pozitif bir değerlendirmeye tabi tutulurken, Gezi Parkı olaylarında kullanılan şiddet, ifade ve basın özgürlüğü alanlarındaki sorunlar eleştiriliyor. AB Komisyonu, İlerleme Raporu'nda, Türkiye'nin müzakere sürecine ilişkin tarama raporlarının AB üyeleri arasındaki anlaşmazlıklar finalize edilmemesini de eleştirel bir tonda söz konusu etti.

TÜSİAD, Türkiye İlerleme Raporu'nun geniş bir özetini üyeleri için Türkçeye çevirdi. AB Haber'in yayımladığı TÜSİAD özetine göre, Türkiye'nin üyelik müzakereleri sürecinde bugüne kadar "sadece" 13 faslın müzakereye açıldığına vurgu yapılıyor ve AB üyeleri arasındaki anlaşmazlıklara dikkat çekiliyor.

Raporda, Türkiye'deki toplanma ve gösteri hakkı ile güvenlik güçlerinin müdahalesiyle ilgili yasalar ve bunların uygulanması konusunda Avrupa standartlarına çıkılması gerektiği anlatılıyor. Gezi Parkı süreciyle ilgili olarak, "Gösteriler bazı az sayıda saldırgan protestocuya rağmen genel olarak barış içinde bir havada gerçekleşmiştir.

Polis birçok defa göstericilere karşı aşırı güç kullanmıştır. Bir tanesi polis altı kişi hayatını kaybetmiş, bazıları ciddi şekilde olmak üzere binlerce kişi yaralanmıştır. 3 bin 500’den fazla kişi polis tarafından gözaltına alınmıştır" ifadesi kullanılan raporda, Gezi sürecinin, "Türkiye’de sivil toplumun demokrasinin önemli ve yasal bir paydaşı olarak algılanmamakta olduğunu gösterdiğinin" altı çiziliyor. Bu bölümde, "Hükümet, Mayıs ve Haziran aylarındaki gösteriler sırasında uzlaşıdan uzak, vatandaşlar, sivil toplum ve iş dünyasını kutuplaştırıcı bir tutum içinde olmuştur" ifadesi de kullanılıyor.

Raporda, "Cumhurbaşkanı" başlığı altında Abdullah Gül'ün Gezi Parkı süreci de dahil olmak üzere "uzlaştırıcı rol oynamaya devam ettiği, kutuplaşmalardan kaçınılması için toplumu uyardığı, Gezi sürecinde barışçı amaçlı gösteri ve toplanma hakkını savunduğu, AB üyeliği hedefinde siyasi reformların sürdürülmesi çağrısında bulunmaya devam ettiği, Kürt sorununun çözümü için barış sürecini etkin bir şekilde desteklediği" anlatılıyor.

TBMM'nin Dördüncü Yargı Reformu Paketi de dahil olmak üzere AB standartlarını yakalamaya yönelik önemli yasalar kabul ettiği anlatılan raporda, kamu harcamalarının TBMM tarafından denetlenmesi ile ilgili olarak ilerleme kaydedilmediği belirtiliyor, Kamu İhale Kanunu'nun AB standartlarında olmadığı vurgulanıyor.

İlerleme Raporu'nda, "Sivil idarenin ordu üzerindeki yetkilerinin arttığı, darbelerin soruşturulduğu" vurgulanıyor, ancak  "sivil otoritein jandarma kuvvetleri üzerindeki yetkileriin sınırlı olduğu" kaydediliyor, "askeri yargı sistemiyle ilgili reform yapılması gerektiği" vurgulanıyorve "Sayıştay’ın güvenlik, savunma ve istihbarat dairelerinin denetim raporlarına erişiminin sınırlı olduğuna" işaret ediliyor. 34 sivilin öldürüldüğü Uludere olayı için "Uludere olayı gizlilik kapsamında tutulmaktadır ve sonuçlandırılmamıştır. Olayla ilgili sorumlular tespit edilmemiş ve cezalandırılmamıştır. TBMM teftiş raporunda siyasi ya da operasyonel sorumlular tespit edilmemektedir" ifadesi kullanılıyor.

Türkiye'deki dernek mevzuatının eleştirildiği bölümde, "STK’lara yapılan bağışlarla ilgili vergi ve diğer kolaylıkların yeterli olmaması STK’ları daha çok kamu kaynaklı proje yardımlarına bağlı olmaya mecbur bırakmaktadır. Yasal çerçeve STK’ların işleyişini engellemektedir. Aşırı bürokrasi sivil toplum katılımını cesaretlendirmemektedir" deniyor.

Türkiye İlerleme Raporu'nda, Adalet Bakanı ve Adalet Bakanlığı Müsteşarı'nın HSYK’deki rollerinin hâlâ değiştirilmediğine vurgu yapıldıktan sonra yargı konusunda "Savunma makamının dosyalara sınırlı erişimi, iddianamelerin kalitesinin düşük ve mantık silsilesinin yetersiz olması, mahkemelerde çapraz sorgu yönteminin yanlış uygulanması gibi aksaklıklarda değişiklik olmamıştır" eleştirisi yöneltiliyor.

Yolsuzlukla mücadele konusunda kurumsal yapının güçlendirilmesi ve somut iyileşme için "güçlü bir siyasi iradenin gerekli olduğu" anlatılan raporda, siyasi partiler ile adayların mali kaynaklarında denetim sağlanması, yolsuzluk konusunda dokunulmazlıkların sınırlandırılması, siyasetçiler ile kamu görevlilerinin servet beyanlarının gerçeği yansıtıp yansıtmadığıının araştırılması için yeni düzenlemelere olan ihtiyaç vurgulanıyor.

"İnsan hakları savunucularına yönelik baskılar devam etmiştir" denilen raporda medyanın yapılan baskılara da değiniliyor ve "Hükümet görevlilerinin basın üzerindeki baskıları, oto-sansür, eleştiri yapan gazetecilerin görevlerine son verilmesi, internet sitelerinin yasaklanması gibi uygulamalar sürmüştür. Yargı ve medya denetim kuruluşunun yaklaşımları nedeniyle ifade özgürlüğü ve medya özgürlüğü pratikte baskılanmıştır" ifadesi kullanılıyor. Raporda, medya dışında işleri ve habercilikten öncelikli çıkarları bulunan medya patronlarının yarattığı basın özgürlüğü sorununa ve oto-sansüre de işaret ediliyor.

Fatma Şahin'in yönettiği Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın aile içi şiddetle mücadelede "güçlü bir çizgi izlediği" vurgulanan raporda "Zorla evlilikler, kadına karşı şiddet, kadınların siyaset ve istihdamdaki payı, toplumsal cinsiyet eşitliği, eğitime erişim gibi konular Türkiye’nin en önemli sorunları arasında yer almaya devam etmektedir. Kadınlar, çocuklar ve LGBT’ler gibi toplum içinde korumasız grupların haklarının güçlendirilmesi ve bu gruplardaki kişilere yönelik şiddet, ayrımcılık gibi olumsuzlukların önlenmesi gereklidir" deniyor.

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın açıkladığı demokratikleşme paketine genel planda olumlu bir yaklaşım sergilenen raporda, "Resmi makamların Kürt sorununu ele alma yaklaşımları bulunduğu açık bir şekilde görülmektedir. Eylül ayında açıklanan demokratikleşme paketinde özel okullarda anadilde eğitim yer alsa dahi, anayasa çalışmaları kapsamı da dahil olmak üzere, anadilde eğitim ile ilgili genel haklar konusunda kapsamlı uzlaşıya ulaşılmamıştır" tespiti dile getiriliyor. Bu bölümde ana dilde eğitimin "genel bir hak olduğu" vurgusu yapılıyor.

Raporun ekonomik değerlendirmeler bölümündeki "Son yıllarda hâkim olan küresel ekonomik dalgalanma bağlamında Türkiye’nin ekonomik büyümesi göz önünde bulundurulduğunda, Türk ekonomisinin sağlam temeller üzerinde olduğu ve ekonomik şoklara karşı direncinin arttığı gözlemlenmektedir. Ancak cari açığın devam etmesi ve göreceli olarak yüksek devam eden enflasyon oranı Türk ekonomisinin altında yatan dengesizliklere işaret etmektedir" deniliyor.

 

İşte İlerleme Raporu'nun geniş özeti

 

1. AB ile Türkiye ilişkileri

Geri Kabul Anlaşması’nın imzalanması, vize serbestisi sürecinin başlaması ve bu alanda AB ve Türkiye arasındaki işbirliğinin güçlendirilmesi önemlidir.

Tamamlanmış olan 33 tarama raporundan 8 tanesi Konsey’de bekletilmektedir; 1 rapor ise Konsey’e henüz iletilmemiştir. AB üyeleri arasında uzlaşıya varılmaması sebebiyle bu süreç kesintiye uğramıştır. Hâlihazırda sadece 13 başlık müzakerelere açılabilmiştir.

Bölgesel Politikalar ve yapısal enstrümanların eşgüdümü konusundaki 22 numaralı müzakere başlığı ile ilgili müzakerelere sonbahar aylarında başlanmasına karar verilmiştir.

AB Konseyi’nin 11 Aralık 2006 tarihli kararına göre Türkiye’nin G.Kıbrıs’a yönelik uyguladığı kısıtlamalarla ilgili olarak AB Komisyonu Türkiye’nin Ek Protokol’ü uyguladığını teyit edene kadar sekiz müzakere başlığı askıya alınmıştır.

G.Kıbrıs’a kayıtlı gemi ve hava taşıtları ya da son hareket noktaları GKRY olan araçlara yönelik kısıtlamalar devam ettiği sürece Türkiye askıya alınmış bulunan söz konusu sekiz müzakere başlığı ile ilgili AB müktesebatını tümüyle uygulayamayacaktır.

Katılım Komisyonu Nisan 2013’te, Katılım Konseyi de Mayıs 2013’te gerçekleştirilmiştir.

AB Komisyonu, Gümrük Birliği değerlendirme çalışması başlatmıştır. Bu kapsamda başlangıcından bu yana 18 yıl geçen Gümrük Birliği’nin AB ve Türkiye’ye etkileri ve bu alanda olası yeni fırsatlar incelenecektir.

Gümrük Birliği değerlendirmesi sonucunda düzenlenecek rapor 2013 sonunda yayımlanacaktır.

AB-Türkiye arasındaki ticaret toplamı 2012 yılında 123 milyar Euro’ya ulaşmıştır.

Türkiye AB’nin 6. ticaret ortağı durumundadır.

Gümrük Birliği taahhütlerinin yerine getirilmesini engelleyen yasalar ortadan kaldırılmamıştır.

Türkiye ticaret önündeki teknik engelleri ortadan kaldırmakla ilgili birçok taahhüdünü yerine getirmemiştir. Türkiye, AB’nin serbest ticaret anlaşması (STA) imzaladığı bazı ülkelerle anlaşma gerçekleştirmediği ve bu nedenle de Gümrük Birliği’nin işleyişini etkileyen bir ticaret asimetrisi ile karşı karşıya kaldığını bildirmiştir.

 2013 yılı için Türkiye’ye Katılım Öncesi Yardım Enstrümanı (IPA) kapsamında 903 milyon Euro ayrılmıştır. Komisyon 2014-2020 döneminde Katılım Öncesi Yardım Enstrümanı (IPA II) için “ülke stratejisi belgesi” hazırlamaktadır.

2. Siyasi Kriterler ve Genişletilmiş Siyasi Diyalog

Bu bölüm Türkiye’nin Kopenhag siyasi kriterlerini yerine getirmesi yönünde değerlendirmeleri içermektedir.

2.1.Demokrasi ve Hukukun Üstünlüğü

Mayıs ayı sonunda İstanbul şehir merkezindeki Gezi Parkı’nda yenileme projesi gerçekleştirilmesine karşı protestolar başlamıştır.

Gösteriler bazı az sayıda saldırgan protestocuya rağmen genel olarak barış içinde bir havada gerçekleşmiştir.

Polis birçok defa göstericilere karşı aşırı güç kullanmıştır. Bir tanesi polis altı kişi hayatını kaybetmiş, bazıları ciddi şekilde olmak üzere binlerce kişi yaralanmıştır. 3 bin 500’den fazla kişi polis tarafından gözaltına alınmıştır; aralarında Taksim Dayanışma Platformu’na katılan sivil toplum kuruluşu üyeleri de bulunan 112 kişi yargıç kararıyla tutuklanmıştır. Bu kişilerin 108’i bir terör örgütüne üye olmaları iddiasıyla gözaltına alınmıştır.

Gösteriler sırasında gerçekleşen insan hakları ihlalleri ve yapılan şikâyetlerle ilgili olarak İçişleri Bakanlığı, görevden uzaklaştırılan 32 komiser ve 30 polis memuru da dahil olmak üzere 164 kişi hakkında idari soruşturma başlatmıştır.

Polisin ihlallerini denetlemek üzere bağımsız bir Kanun Yaptırım İzleme Komisyonu kurulması için gerekli yasa taslağı hazırlanmamıştır.

Toplanma hakkı ve güvenlik güçlerinin müdahalesiyle ilgili yasalar ve bunların uygulanması Avrupa standartlarına çıkarılmalıdır.

Hükümet 30 Eylül’de demokratikleşme paketini açıklamıştır. Paketin uygulanması için gerekli kanun ve kararnamelerin çıkarılarak onaylanması gereklidir.

Pakette meclise seçilmek için gerekli yüzde 10 barajının değişmesine yönelik unsurlar yer almaktadır.

Q, X ve W gibi harflerin kullanımı ceza gerektiren suç olmaktan çıkarılmaktadır.

Siyasi partilerin Hazine’den bütçe yardımı alabilmesi için gereken eşik aşağı çekilmektedir.

Gösteri yapma özgürlüğü ile ilgili olarak yürüyüş ve gösterilerle ilgili izin verilirken, ilgili taraflara danışılması, yanı sıra gösteri ve yürüyüşlerin süresinin uzatılması gibi değişiklikler yapılmıştır.

Gösteri ve yürüyüşlerin denetlenmesi ve sonlandırılması görevi Düzenleme Kurulu’na verilecektir. Verilerin korunması ile ilgili yasa TBMM’ye sevk edilmektedir.

Mor Gabriel Manastırı’nın manastır vakfına iadesi gerçekleştirilecektir.

Bir üniversitede Roman dil ve kültürü ile ilgili bir bölüm kurulmasına karar verilmiştir.

İlkokullarda okutulan öğrenci andı 8 Ekim’den itibaren okutulmamaya başlanmıştır.

Demokratikleşme paketinin Avrupa standartları göz önünde bulundurularak ve paydaşlarla işbirliği içinde uygulanması önem taşımaktadır.

 Anayasa

TBMM’deki dört siyasi parti Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda eşit temsil edilmektedir.

Komisyon üyelerinin sivil toplum örgütleri tarafından düzenlenen etkinliklerde halkla bir araya gelmesi anayasa tartışmalarını canlandırmıştır.

Komisyon üyeleri yaklaşık 60 madde üzerinde uzlaşıya varmıştır.

Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda dört siyasi partinin önerileri kapalı oturumlarda tartışılmaktadır. Toplantı tutanakları ve Komisyon’a iletilenler yayınlanmamaktadır.

Vatandaşlık tanımı, güçler ayrılığı gibi önemli konularda uzlaşı sağlanamamıştır.

2010’da gerçekleşen anayasa değişikliklerinin uygulamaya konulmasıyla ilgili bekleyen noktalar mevcuttur. Kişisel verilerin korunması, askeri mahkemeler ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin güçlendirilmesine yönelik önlemler gibi alanlarda uygulama yasaları henüz çıkarılmamıştır.

Parlamento

Mevcut yasama döneminde Dördüncü Yargı Reformu Paketi de dahil olmak üzere AB standartlarını yakalamaya yönelik önemli yasalar kabul edilmiştir.

2008’den beri siyasi partiler arası görüş birliği eksikliği yüzünden kesintiye uğrayan çalışmalara yeniden başlanmıştır.

Bununla birlikte siyasi reformlar ve parlamentonun asli görevlerini yürütme çabaları, siyasi partiler arası diyalog ve uzlaşı eksikliği nedeniyle kesintiye uğramaya devam etmiştir.

Kamuoyunun hassas olduğu yasaların hazırlık aşamasında parlamento içi ve dışında hazırlıkların yetersiz olması durumu ve sivil toplumla danışma sürecinde eksiklikler sürmektedir.

Kamu harcamalarının TBMM tarafından denetlenmesi ile ilgili ilerleme kaydedilmemiştir.

Parlamenterlerin dokunulmazlıklarının kapsamı çok geniş olmakla birlikte, Anayasa’nın 14. Maddesinin kısıtlayıcı bir şekilde yorumlanması nedeniyle milletvekillerinin ifade özgürlüğü yeterli düzeyde değildir. Avrupa Konseyi üyeleri arasında en yüksek olan yüzde 10 seçim barajı değiştirilmemiştir.

Siyasi partilerin kapatılmasıyla ilgili kurallar ve süreç ile siyasi partilerin ve seçim kampanyalarının finansmanı ile ilgili yasalar Avrupa standartlarında değildir.

Cumhurbaşkanı

Cumhurbaşkanı uzlaştırıcı rol oynamaya devam etmiş, kutuplaşmalardan kaçınılması için toplumu uyarmıştır.

Mayıs ve Haziran aylarındaki gösteriler sırasında barışçı amaçlı gösteri ve toplanma hakkını savunmuştur. AB üyeliği hedefinde siyasi reformların sürdürülmesi çağrısında bulunmaya devam etmiştir.

Kürt sorununun çözümü için barış sürecini etkin bir şekilde desteklemiştir.

Hükümet

Hükümet demokratikleşme ve siyasi reform sürecine devam etmiştir.

Bakanlar düzeyinde Reform İzleme Grubu iki defa toplanmıştır.

Hükümet, Mayıs ve Haziran aylarındaki gösteriler sırasında uzlaşıdan uzak, vatandaşlar, sivil toplum ve iş dünyasını kutuplaştırıcı bir tutum içinde olmuştur.

Hükümet önemli yasaların hazırlığında etki analizi yapmamış ve paydaşlarla danışma sürecini işletmemiştir. Büyükşehir Belediyeleri Yasası ve Sayıştay Yasası taslağı, alkollü içkilerin reklam ve satışı ile ilgili yasa bunlara örnektir.

Yabancılar Yasası ve Uluslararası Koruma Yasası hazırlığında ise çok geniş çaplı bir danışma süreci işletilmiştir.

Yerel yönetimlere yetki devrinde bazı ilerlemeler mevcuttur.

Büyükşehir Belediyeleri Yasası belediyelere kısmen yetki devri yapmakla birlikte Avrupa Konseyi’nin eleştirdiği belediyelerin kendi gelir kaynaklarını yaratabilmesi gibi konularda ilerleme sağlamamıştır. Anayasa ve Barış Süreci kapsamında tartışılan belediyelere yetki devri konusunda BDP hariç tüm partiler merkezi kamu yönetimini savunmaktadır. Bununla birlikte Avrupa Yerel Yönetim Şartı üzerine konulmuş olan şerhin kaldırılması yönünde uzlaşıya doğru gidilmektedir.

Kamu hizmetlerinin Kürtçe de verileceğine ilişkin duyuru resmi olarak hayata geçirilmemiştir.

AB’nin terör örgütleri listesinde bulunan PKK’nın sözde şehir kanadı olan KCK ile ilgili soruşturmalar tutuklamalarla sonuçlanmış ve yerel yönetimdeki seçilmiş kişilerin tutuklanmasından bölgesel ve yerel demokrasi olumsuz etkilenmiştir.

Kamu Yönetimi

İnsan kaynakları yönetiminin geliştirilmesi ve hak edenlerin ilerlemesine olanak veren bir yapı oluşturulması için bir kamu reformuna ihtiyaç bulunmaktadır.

Bağımsız kurumların faaliyetinin konuyla ilgili bakanlıkların denetimi altında olması AB müktesebatına aykırıdır.

Kamu yönetiminin verimliliğini artırmaya yönelik projeler serisi başlatılmıştır.

Yasa kalitesinin artırılması için yasal etki analizi yapılması gereğiyle ilgili ilerleme bulunmamaktadır.

2013 bütçe görüşmelerinde önceki dönem kamu harcamaları yönetimi ile ilgili yeterli bilgi verilmemiş ve bu da Sayıştay’ın yasal görevinin zayıflamasına neden olmuştur.

Kamu Maliyesi Yönetim ve Kontrolü Yasası’nın uygulaması, oluşturulan stratejik planlama ve performans bütçelemeleri ile devam etmiştir.

Nisan 2013’te kabul edilen yasa, Sayıştay’ın hükümetle ilgili her türlü denetimi yapabilmesine olanak sağlasa da kamu reformunun önemli bir bileşeni olan performans denetimi yapılmamaktadır.

Bakanlıklar ve kamu dairelerinin performans programları ve saygınlık raporlarının ilgili bütçelerle eşgüdümü sağlanmalıdır.

İç denetim sistemi etkili değildir, iç denetim ve teftiş fonksiyonları arasında karmaşa bulunmaktadır.

Ombudsman

TBMM Baş Ombudsman’ı Kasım 2012’de seçmiş ve hemen ardından beş Ombudsman seçmiştir.

Bu makam Nisan 2013’ten itibaren şikâyet kabul etmeye başlamıştır.

Ombudsman’ın kendi inisiyatifiyle inceleme yapabilmesi ve yerinde denetimler yapabilmesi, yanı sıra TBMM’nin Ombudsman’ın önerilerini takip etmesiyle ilgili değişiklik taslakları üzerinde tartışmalar devam etmektedir.

Temmuz ayı itibarıyla Ombudsman makamı 3bin 400’ten fazla şikâyet almıştır. Gezi Parkı olayları ile ilgili 23 şikâyet almıştır.

Ombudsman, Avrupa Ombudsmanlar Ağı’na dahil olmuştur. Bu ağ kapsamında paylaşılan örnek olay ve vakalardan yararlanarak, bu tecrübeleri Türkiye’deki çalışmalarına aktarması yararlı olacaktır.

Bu makamın hızlı bir şekilde işlerlik kazanması, vatandaşların haklarının korunması yolunda önemli bir adımdır.

Ombudsman makamına halkın güven duyması için çaba sarf edilmelidir.

Güvenlik Güçlerinin Sivil Denetime Tabi Olması

Sivil idarenin ordu üzerindeki yetkileri artmıştır.

Geçmişteki askeri darbeler hakkında soruşturma yapılması ve yasal değişiklikler ordu-sivil yönetim arasındaki ilişkiler dengesini sivil yönetim lehine değiştirmiştir.

Sivil makamın jandarma kuvvetleri üzerindeki yetkileri sınırlı düzeydedir.

Askeri yargı sistemiyle ilgili reform yapılmalıdır.

Sayıştay’ın güvenlik, savunma ve istihbarat dairelerinin denetim raporlarına erişimi sınırlıdır.

Uludere olayı gizlilik kapsamında tutulmaktadır ve sonuçlandırılmamıştır. Olayla ilgili sorumlular tespit edilmemiş ve cezalandırılmamıştır. TBMM teftiş raporunda siyasi ya da operasyonel sorumlular tespit edilmemektedir.

İl İdaresi Kanunu’nda sivil makama askeri operasyonları denetleme hakkı verecek şekilde değişiklik yapılmıştır.

Askerin görevi ile ilgili geniş tanım üzerinde ve ordunun siyasete müdahalesine olanak veren Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Yasası maddelerinde değişiklik yapılmıştır.

1980’deki darbe ve 1997 post-modern darbesi ile ilgili soruşturmalar devam etmiştir.

Ocak 2013’te kabul edilen Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu hücre cezasını disiplin cezası olmaktan çıkarmış, disiplin mahkemeleri idari disiplin kurullarına dönüştürülmüştür.

Sivil Toplum

Gezi Parkı olayları ile ilgili İstanbul ve diğer illerdeki gösteriler Türkiye’de sivil toplumun geliştiğini ve giderek etkili olduğunu göstermiştir.

Gezi Parkı olaylarında da ortaya konulduğu gibi Türkiye’de sivil toplum, demokrasinin önemli ve yasal bir paydaşı olarak algılanmamaktadır.

Hükümet-sivil toplum ve parlamento-sivil toplum ilişkileri sistemli ve düzenli bir danışma süreci içinde geliştirilmelidir. Bu süreç, yasama sürecinin ve idarenin yasa yapım dışındaki icraatının bir parçası olmalıdır.

İçişleri Bakanlığı derneklerin yardım toplayabilmesi ile ilgili yasa taslağı üzerine sivil toplumla bir danışma süreci başlatmıştır. Bu yasa STK’ların kaynak bulabilmesini kolaylaştırmalı ve dernek kurma özgürlüğünü Avrupa standartlarında güvence altına almalıdır.

Yasal çerçeve STK’ların işleyişini engellemektedir. Aşırı bürokrasi sivil toplum katılımını cesaretlendirmemektedir.

STK’ların siyasete katılımı için mekanizmalar bulunmamaktadır.

Dernek ve Vakıfların Kamu Kurumlarıyla İlişkilerine Dair Yasa uygulamaya konulmalıdır.

Denetim ve cezalarla ilgili alanlarda daha fazla sorun çıkmaktadır.

STK’lara yapılan bağışlarla ilgili vergi ve diğer kolaylıkların yeterli olmaması STK’ları daha çok kamu kaynaklı proje yardımlarına bağlı olmaya mecbur bırakmaktadır.

STK’lara yönelik kamu yardımları saydam değildir. Kaynak aktarımı daha çok bakanlıklarla ortak projeler vasıtasıyla yapılmaktadır.

Vergi muafiyeti ve kamu yararına çalışan kuruluş statüsü sınırlı sayıda STK’ya Bakanlar Kurulu kararıyla verilmektedir.

Sosyal işletmeler yasada ayrı bir tüzel kişilik olarak tanımlanmamıştır.

STK’ların lobi yapabilme güçlerinin ve toplum içindeki saygınlıklarının geliştirilmesi gereklidir.

Adalet

Adalet Bakanı ve Müsteşarın HSYK’deki rolleri konusunda değişiklik yapılmamıştır.

HSYK 2012 – 2016 Stratejik Planı’nı uygulamayı sürdürmüştür.

Dördüncü Yargı Reformu Paketi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türkiye’yi eleştirdiği bazı konular için adli tazmin imkânı getirmektedir.

Dördüncü Yargı Reformu Paketi terörle ilgili suçların tanımını daraltmış, düşüncelerin basın, açıklamalar ve konuşmalar gibi eylemlerle yayılmasını terör eylemlerinden ayrı tutmuştur.

Yukarıda yer alan değişikliklerin Avrupa standartlarına paralel uygulanması ifade özgürlüklerine olumlu katkıda bulunacaktır.

Kadınların savcılık ve yöneticilik makamlarında temsil oranında değişiklik olmamıştır.

Savunma makamının dosyalara sınırlı erişimi, iddianamelerin kalitesinin düşük ve mantık silsilesinin yetersiz olması, mahkemelerde çapraz sorgu yönteminin yanlış uygulanması gibi aksaklıklarda değişiklik olmamıştır.

Yolsuzlukla Mücadele

Yolsuzlukla Mücadele Ulusal Stratejisi’nin uygulanmasına devam edilmiştir.

Bu alanla ilgili kurumsal yapının güçlendirilmesi gereklidir.

Somut iyileşme sağlanması için güçlü bir siyasi irade gereklidir.

Siyasi partilerin finansman kaynaklarının denetlenmesi, bağış üst limitleri oluşturulması, adayların mal varlıklarını açıklamaları gibi hususlarda ilerleme sağlanmalıdır.

Milletvekillerinin yolsuzlukla ilgili suçlarda dokunulmazlıklarının azaltılması ve dokunulmazlıkların kaldırılması gereken durumların açık olarak tanımlanması konularında bir gelişme sağlanmamıştır. Siyasilerin ve kamu personelinin bildirdikleri mal varlıklarının doğru olup olmadığının araştırılması için düzenlemeler güçlendirilmelidir.

Yolsuzlukla ilgili soruşturma, iddianame ve alınan kararların kayıt altına alınarak istatistiki veri toplanmasında ilerleme sağlanmalıdır.

Yolsuzlukla ilgili davalar sonucunda verilen cezalar caydırıcı olmalıdır.

Örgütlü Suçlarla Mücadele

Türkiye 2010-2015 Örgütlü Suçlarla Mücadele Ulusal Stratejisi’ni uygulamak üzere iki yıllık bir eylem planı oluşturmuştur.

Avrupa Konseyi Siber Suçlar Sözleşmesi imzalanmış, ancak uygulamaya konulmamıştır.

Veri toplama ve değerlendirme kapasitesi güçlendirilmelidir.

İnsan kaçakçılığının önlenmesi için daha çok çaba gösterilmeli, çerçeve yasa kabul edilmelidir.

İnsan kaçakçılığı eylemine maruz kalan kurbanların tespit edilmesi ile ilgili çalışmalar güçlendirilmelidir.

2.2.İnsan Hakları ve Azınlıkların Korunması

İnsan Hakları ile ilgili kurumların bağımsızlığı ve etkin çalıştıklarına dair somut göstergeler gereklidir.

İnsan hakları savunucularına yönelik baskılar devam etmiştir.

Ölçüsüz güç kullanılması -özellikle Mayıs ve Haziran aylarındaki gösteriler sırasında olduğu gibi – endişe verici olmaya devam etmiştir. Güvenlik güçlerinin aşırı güç kullanmasının önüne geçilmesi için daha fazla çaba gösterilmelidir.

Hapishane koşullarının iyileştirilmesiyle ilgili reformlar sürdürülmelidir.

Hükümet görevlilerinin basın üzerindeki baskıları, oto-sansür, eleştiri yapan gazetecilerin görevlerine son verilmesi, internet sitelerinin yasaklanması gibi uygulamalar sürmüştür.

Yargı ve medya denetim kuruluşunun yaklaşımları nedeniyle ifade özgürlüğü ve medya özgürlüğü pratikte baskılanmıştır.

Gösteri düzenleme ve toplanma özgürlüğü ile ilgili yasalara açıklık getirilmesi gereklidir.

Eylül ayında açıklanan demokratikleşme paketi gösteri düzenleme özgürlüğü ile ilgili değişiklikler içermektedir.

Sendikaların gelişimini engelleyen unsurlar ortadan kaldırılmalı, kamu işçileri sendikalarının kapatılması davaları açılması önlenmelidir.

Gayrimüslim topluluklarla diyalogun geliştirilmesi olumlu sonuçlar vermektedir.

Yeni din kitapları diğer dinleri daha fazla kapsayıcı olmuştur.

Azınlık dinlerine mensup kişiler ve inancı olmayanlar gündelik hayatta ayrımcılıkla karşılaşmaktadır.

Din ve vicdan hürriyeti konularında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile uyumlu bir yasal çerçeve oluşturulmalıdır.

Kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği ile ilgili yasa ve eylem planlarının uygulamaya konulması gereklidir.

Aile içi şiddetle mücadele konusunda ilgili bakanlık güçlü bir çizgi izlemektedir; bununla birlikte yasaların siyasi, sosyal ve ekonomik sonuçlara dönüştürülmesi önemlidir.

Zorla evlilikler, kadına karşı şiddet, kadınların siyaset ve istihdamdaki payı, toplumsal cinsiyet eşitliği, eğitime erişim gibi konular Türkiye’nin en önemli sorunları arasında yer almaya devam etmektedir.

Çocuk hakları alanında özellikle kızların okulluluk oranının artırılması, okula devamsızlığın ve erken terklerin önlenmesi gereklidir.

Eğitim konusunda bölgesel farklılıklar olması sorunu çözülmelidir.

Kadınlar, çocuklar ve LGBT’ler gibi toplum içinde korumasız grupların haklarının güçlendirilmesi ve bu gruplardaki kişilere yönelik şiddet, ayrımcılık gibi olumsuzlukların önlenmesi gereklidir.

Cinsel eğilimler ve cinsel kimlik temelinde ayrımcılığı önlemek üzere yasal ve uygulamaya dönük adımlar atılmalıdır.

Sendikalar ve özel sektörde toplu sözleşmelerle ilgili yeni yasa, sendikaların kuruluş ve işleyişiyle ilgili bazı engelleri ortadan kaldırmıştır.

Gayrimenkul haklarıyla ilgili olarak yapıcı bir tutum izlenmiş ve bazı mülklerin ilgili dini topluluklara iadesi gerçekleştirilmiştir.

Resmi makamlar ve dini azınlıklar arasındaki diyalog güçlendirilmiştir; azınlıkların eğitim ve dini özgürlükleriyle ilgili ilerleme kaydedilmiştir.

Lozan Antlaşması ile tanımlanan azınlıklar dışındaki vatandaşların tamamı din ve vicdan özgürlükleri alanında ve eşit haklar temelinde aynı muameleye tabii tutulmaktadır. Bu yaklaşım Türkiye’yi etnik köken, dil ve din özgürlükleri alanında kimliklerini korumak üzere özel haklar isteyen vatandaşlara Avrupa standartlarına uygun bir şekilde haklar tanınması gereğinden alıkoymamalıdır.

Kültürel haklar alanında ilerleme sağlanmıştır. Türkçe konuşabilseler dahi sanıkların kendilerini Türkçeden başka dillerde savunmalarına olanak sağlayacak düzenlemeler getirilmiştir.

Resmi makamların Kürt sorununu ele alma yaklaşımları bulunduğu açık bir şekilde görülmektedir.

Eylül ayında açıklanan demokratikleşme paketinde özel okullarda anadilde eğitim yer alsa dahi, anayasa çalışmaları kapsamı da dahil olmak üzere, anadilde eğitim ile ilgili genel haklar konusunda kapsamlı uzlaşıya ulaşılmamıştır.

Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinde Durum

Hükümetin barış süreci girişimi önemli bir dönüm noktası olmuş ve Kürtler tarafından güçlü destek görmüştür. Süreç, güven inşa etmek üzere bir dizi tedbirle desteklenmiştir.

Kürt sorunu ve çözümü için olası yöntemler kapsamlı olarak tartışılmıştır. Hükümet âkil insanların katılımıyla sivil bir komisyon oluşturarak barış sürecine yönelik halk desteğinin artmasını teşvik etmiştir. AB kurumları dahil olmak üzere uluslararası toplum barış sürecini desteklemektedir.

2012 yılında Kürt mahkûmlar, aileleri ve yerel siyasetçilerin katılımıyla başlatılan ölüm orucunu takiben daha da artan gerilim, şiddet ve terör eylemleri barış sürecinin duyurulmasıyla durmuştur.

Hükümet terörü durdurma ve ülkeyi terk eden PKK üyelerine güvenli geçiş sağlama konusunda kararlı hareket etmiştir.

Milletvekillerinin Abdullah Öcalan ile görüşmelerine izin verilmiştir. Öcalan’ın silahlı mücadeleye son verilmesi çağrısını takiben PKK ülkeden çekilmeye başlamıştır.

Köy koruculuğu sisteminin kaldırılmasıyla ilgili hiçbir adım atılmamıştır. Bazı köy korucuları barış sürecine desteklerini not etmekle birlikte kıdem tazminatı, emeklilik planı ve sosyal güvenlik konularında endişelerini dile getirmektedir.

Barış süreci Dördüncü Yargı Reformu Paketi ve KCK davalarında bazı sanıkların tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılması gibi gelişmelerle aynı döneme denk gelmiştir. Ancak KCK davaları devam etmektedir.

Dördüncü Yargı Reformu Paketi çerçevesinde değişikliğe uğramayan Türk Ceza Kanunu’nun “Silahlı Örgüt” başlıklı 314. maddesi dahil olmak üzere ağır ceza suçlarıyla tutuklu bulunan pek çok gazeteci, akademisyen, öğrenci ve insan hakları savunucularının tutukluluğu devam etmektedir.

Dördüncü Yargı Reformu Paketi 1990’larda başlayan kayıp kişiler ve yargısız infaz davalarıyla ilgili zamanaşımını kaldırmamaktadır.

Yargı süreçlerinin bazı basamaklarında ana dilde savunma hakkı ocak ayında tanınmıştır.

Muhalefet 2011 Uludere olayına ilişkin TBMM İnsan Hakları Soruşturma Komitesi tarafından hazırlanan rapora, 34 sivilin öldürülmesinin sorumlularını belirlemediği gerekçesiyle itiraz etmiştir.

Mayınların temizlenmesine devam edilmiştir.

Bölgede ekonomik ve sosyal kalkınmayı destekleme amacını taşıyan Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) devam etmiştir. Öte yandan yerel halk ve sivil toplum örgütleri tarihi miras, doğal yaşam alanı ve tarım arazilerine zarar verdikleri gerekçesiyle baraj projelerini eleştirmektedir.

Mülteciler ve Yerlerinden Edilmiş Kişiler

Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun kabulü, mülteciler ve sığınmacılar alanında önemli bir ilerleme teşkil etmektedir. Yeni kanun, göç ve iltica konusunda kapsamlı bir yasal ve kurumsal çerçeve oluşturarak Türkiye’yi bu alanda AB standartları ve uluslararası standartlarla aynı çizgiye getirmektedir. Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun uygulaması kritik önem taşımaktadır.

Yeni kanunun göçmenler için yargı yolları ve hukuki yardım öngördüğü göz önünde bulundurulduğunda Türkiye’nin önümüzdeki dönemde daha fazla kaynağa ihtiyacı olacaktır.

Mülteci ve sığınmacıların tutulduğu merkezlerin yönetimine ilişkin ayrıntılı hükümlere ve merkezdeki göçmenler için psiko-sosyal hizmetlere ihtiyaç vardır.

Türkiye Suriye’ye yönelik açık sınır politikasını devam ettirmiştir. İyi donanımlı ve iyi yönetilen kamplarda 200 binden fazla Suriyeli mülteciye geçici koruma sağlanmaktadır. Ayrıca sayıları tahmini olarak 200 bin - 400 bin arasında olan ve kamplarda yaşamayan Suriyeliler de kayıt altına alınmaktadır. Eğitime erişim ve psiko-sosyal durum gibi alanlarda olası sorunlar göz önünde bulundurularak, bu kişilerin durumu dikkatle ele alınmalıdır. Türkiye ayrıca Suriye’de bulunan Suriyelilere de sınırda insani yardım sağlanmaktadır. Türkiye 2012 yılının sonuna doğru Birleşmiş Milletler (BM) Bölgesel Müdahale Planı’na katılmıştır. Uluslararası sivil toplum kuruluşlarının resmi kayıt işlemleri zor ve yavaş ilerlemekte, kimi zaman engellenmektedir.

Türkiye, Suriye dışından da artmakta olan iltica başvurusu almaktadır. Mülteci çocukların bir kısmı sağlık ve eğitim hizmetlerinden faydalanmakla birlikte, diğer bir kısmı hala önemli zorluklarla karşılaşmaktadır. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği hizmetlerine erişimin zor olduğu ve sığınma prosedürlerinin engellendiği yönünde bazı başvurular yapılmıştır.

Yerlerinden edilmiş kişilerin ihtiyaçlarını karşılayan kapsamlı bir strateji hala bulunmamaktadır.

2.3. Bölgesel Sorunlar ve Uluslararası Yükümlülükler

Kıbrıs

Türkiye, BM Genel Sekreteri’nin himayesindeki müzakerelere desteğini belirtmeye devam etmiştir.

Türkiye, Kayıp Şahıslar Komitesi’nin Kuzey Kıbrıs’taki askeri bölgelere erişimini kolaylaştırmıştır. Bu adım olumlu karşılanmaktadır ve önümüzdeki dönemde Komite’nin kayıp kişilerin bulunması için yürüttüğü çalışmalarda arşiv ve askeri bölgelere erişim ihtiyaçlarının daha iyi karşılanması beklenmektedir.

Öte yandan Türkiye, G.Kıbrıs’ın münhasır ekonomik bölgede, denizde doğal enerji kaynakları aranması çalışmalarına karşı söylemlerine devam etmiş ve G.Kıbrıs tarafından arama lisansı verilen bir AB firmasına karşı misilleme tedbirleri ilan etmiştir. Bu bağlamda AB kurumları, üye ülkelerin iki taraflı anlaşmalara taraf olma ve BM Deniz Hukuku Sözleşmesi dahil olmak üzere uluslararası hukuk ile uyum içerisinde kendi sınırları dahilinde doğal kaynaklar araştırma hakkına vurgu yapmaktadır.

Müzakere Çerçeve Belgesi ve Konsey beyanlarında vurgulandığı üzere, Türkiye’nin Kıbrıs sorunu konusunda adil, kapsamlı ve kalıcı bir anlaşma sağlanması amacıyla BM çerçevesinde müzakere sürecini etkin bir şekilde desteklemesi beklenmektedir. Türkiye’nin bu konudaki kararlı tutumu kritik öneme sahiptir. Türkiye, AB Konseyi ve Komisyonu’nun sürekli çağrılarına rağmen 21 Eylül 2005 tarihli bildirge ve Aralık 2006 ve Aralık 2010 Konsey kararları uyarınca Türkiye’nin Ek Protokol’den doğan yükümlülüklerini yerine getirme konusunda hiçbir ilerleme kaydetmemiş ve malların serbest dolaşımı önündeki engelleri kaldırmamıştır.

Türkiye, G.Kıbrıs ile ikili ilişkilerini normalleştirmede bir ilerleme kaydetmemiştir.

Türkiye, G.Kıbrıs’ın bir dizi uluslararası örgüte üyeliğini veto etmeye devam etmektedir.

Türkiye tarafından 2012 yılının ikinci yarısında Türk kamu personeline gönderilen bir bildirge ile “G.Kıbrıs Yönetimi AB Dönem Başkanlığı” ile bağlantı kurmaktan imtina edilmesi yönünde talimat verilmiştir.

Sınır Anlaşmazlıklarının Barışçıl Çözümü

Türkiye ve Yunanistan ikili ilişkilerini geliştirme çalışmalarını yoğunlaştırmıştır. Ekim 2012 ve Şubat 2013’de üst düzey ziyaretler gerçekleştirilmiş, takiben Mart 2013’de başbakanlar seviyesinde Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi’nin ikinci toplantısı İstanbul’da düzenlenmiştir.

Taraflar arasında bir dizi işbirliği anlaşması imzalanmıştır.

Taraflar arasında 2002 yılından bu yana kıta sahanlığının sınırlandırılması üzerine müzakere başlatılması yönünde ortak zemin bulunması için 55 tur keşif teması gerçekleştirilmiştir.

Yunanistan, Türkiye’nin Yunan adası Kastelorizo’nun (Meis adası) kıta sahanlığı dahil olmak üzere açık denizde petrol ve doğalgaz arama çalışmaları için ihale açmasına itiraz etmektedir.

Yunan karasularının genişletilmesi olasılığına karşı 1995 yılında TBMM’de kabul edilen ve böyle bir hareketin savaş sebebi (casus belli) sayılacağını belirten karar önergesi halen yürürlüktedir.

AB Konseyi Türkiye’nin kayıtsız şartsız iyi komşuluk ilişkileri ve gerektiğinde Uluslararası Adalet Divanı’na başvurulması da dahil sorunların barışçıl çözümüne bağlılık göstermesi gerektiğini vurgulamıştır. Bu bağlamda AB bir kez daha endişelerini dile getirerek, olumsuz sonuçlar doğuracak her türlü tehdit, anlaşmazlık kaynağı ve eylemden kaçınılmasını teşvik etmektedir.

Yunanistan ve G.Kıbrıs, Türkiye tarafından karasularının ve hava sahasının ihlal edildiği yönünde resmi şikâyetlerde bulunmuştur.

Bölgesel İşbirliği

Türkiye’nin AB üyeliğine aday ülkelerle ve komşu AB ülkeleriyle ilişkileri olumlu olmuştur. Batı Balkanlarla yakın ilişki politikası devam etmiştir.

Türkiye Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası çerçevesinde AB yönetimindeki Bosna-Hersek Görev Gücü’ne (EUFOR/ALTHEA) ayrıca Kosova’daki EULEX’e destek vermeye devam etmektedir.

Türkiye Kosova’nın uluslararası topluma, AB kurumlarına ve bölgesel girişimlere uyum sağlama çalışmalarına destek vermektedir.

Türkiye, Makedonya ile yakın ilişkisini sürdürmüş, ülkenin NATO ve AB’ye katılma çalışmalarına destek vermiştir.

3. Ekonomik Kıstaslar:

3.1. İşler Durumda Piyasa Ekonomisi

Ekonomi Politikası Temel Unsurları

AB Komisyonu’na Ocak 2013’de gönderilen 2013-2015 Katılım Öncesi Ekonomik Program, nispeten yavaşlamış bir büyüme ve cari açıkta azalma eğiliminin devamını göstermektedir.

Öte yandan cari açık hâlâ yüksek seviyelerdedir. Bu durum istikrarsız bir dış borç yapısı ile birlikte yabancı yatırım akışının tersine dönmesi halinde ülke ekonomisinin güç duruma düşmesi riskine yol açmaktadır. Hükümet kurumları arasında bölünmüş sorumluluk alanları, bütçe ve orta vadeli ekonomi politikalarının belirlenmesi çalışmalarının koordinasyonunu zorlaştırmaya devam etmektedir.

Ekonomi politikalarının temel unsurları üzerinde toplumsal uzlaşma sürmektedir.

Makroekonomik İstikrar

2012’de Türk ekonomisi yavaşlaşmaya devam etmiştir. 2011’in dördüncü çeyreğinde yüzde 5,3 olan büyüme oranı, 2012 son çeyreğinde yüzde 1,4’e düşmüştür. 2011 yılında yüzde 8,8 oranında olan yıllık GSYH artışı ise 2012 yılında yüzde 2,2’ye düşmüştür. 2012 yılında GSYH büyümesine katkıda bulunan sadece iç talep, kamu harcamaları olmuştur. Kamu tüketimi yüzde 6,1; kamu yatırımları yüzde 9,3 oranında artmıştır. 2013 yılının ilk yarısında GSYH yüzde 3,7 oranında büyüme göstermiştir. Genel olarak 2013 yılında Türkiye ekonomisindeki yavaşlama durmuş ve ekonomik faaliyetler yeniden hareketlilik kazanmıştır.

2012 yılında büyüme, iç talebe dayalı büyümeden ihracata dayalı büyümeye yönelik olarak yeniden dengelenmiştir.

2012 yılında ihracat hacmi yüzde 16,7 oranında büyümüştür. Ancak bu büyümenin büyük bir kısmı sıra dışı olarak gerçekleşen İran’a parasal olmayan altın ihracatından kaynaklanmaktadır. Öte yandan 2013 yılında altın ihracatındaki hızlı düşüşle ihracatta büyüme yüzde 3,2 oranına gerilemiştir.

2012’de iç talepteki düşüş sebebiyle ithalat hacmi düşüş göstermiştir. 2012 yılında özel tüketim yüzde 0,6 ve özel yatırım yüzde 4,8 oranında düşüş göstermiştir. 2013’de ise iç talep, özellikle hızla artmakta olan kamu harcaması sayesinde toparlanma sağlamıştır. Tüketici harcamaları da faiz oranlarındaki düşüşün de yardımıyla toparlanma göstermiştir. Ancak özel yatırımlardaki azalma eğilimi 2013 yılında da devam etmektedir.

2013 yılında ithalattaki büyüme yüzde 9,5 olarak tespit edilmiştir ve büyük oranda altın ithalatlarındaki artıştan kaynaklanmıştır.

Türkiye kişi başı GSYH’si (satın alma paritesi esasına göre düzeltilmiş olarak) 2012 yılında AB ortalamasının yüzde 56’sına ulaşmıştır. Bu oran 2011 yılında yüzde 52 idi.

Cari açık hâlâ önemini korumaktadır ve yatırımcıların güveninin azalması durumunda Türk ekonomisi için önemli bir sorun teşkil edecektir. 2012 yılında iç talepteki düşüş ve ihracat oranlarının yüksek seviyede takip etmesi sonucu cari açıkta önemli bir daralma olmuştur. 2012 yılında yüzde 6 oranına gerileyen 12 aylık kümülatif cari açık yeniden GSYH’nin yüzde 6,6’sına ulaşmıştır. Bununla beraber son yıllarda Türkiye’nin dış ticaret verileri parasal olmayan altın ticaretinden kaynaklanan önemli dalgalanmalar göstermiştir.

Doğrudan yabancı yatırımlar ülkeye giren dış kaynakların ancak yüzde 17,8’ini oluşturmaktadır.

Dış dengesizlik önemli olmaya devam etmiştir ve kısa vadeli finansman arayışları ülkeyi küresel yatırımcı duyarlılıklarındaki değişime karşı hassas hale getirmektedir.

2012 yılında işgücü piyasaları ekonomik yavaşlamaya rağmen göreceli olarak iyi bir performans sergilemiştir. 2011 yılında 8,8 olan 20-64 arası yaş grubunda işsizlik oranı 2013 yılında istihdam oranındaki yüzde 3’lük artışla %8,2 oranına gerilemiştir.

İstihdam oranı yüzde 0,6’lık ilerleme kaydetmiş ve toplam istihdam oranı yüzde 52,8’e yükselmiştir. İşgücüne katılım oranıysa yüzde 0,2’lik artışla yüzde 57,4 oranına yükselmiştir. 2013 yılının ilk yarısında ekonomide sağlanan hareketlilikle ortalama istihdam oranı yüzde 4,1’lik artış göstermiştir. Ancak aynı dönemde işgücündeki yükseliş istihdama kıyasla daha hızlı bir büyüme gösterdiğinden işsizlik oranı da bir önceki döneme kıyasla yüzde 0,4 oranında artmıştır.

2012 yılında erkekler arasında istihdama katılım yüzde 75, kadınlar arasındaysa yalnızca yüzde 30,9’dur. İstihdama katılan kadınların üçte biri de ücretsiz olarak ailesiyle birlikte tarım alanında çalışan kadınlardır. Kadınlar arasında işsizlik oranı da erkeklere kıyasla daha yüksektir.

İşgücü piyasalarının yeterince esnek olmaması, işgücü piyasalarının etkin işleyişine sekte vurmaya devam etmektedir.

Kayıt dışı istihdam önemli bir sorun oluşturmaya devam etmektedir.

2011 yılsonunda yüzde 10,5 seviyesinde olan enflasyon oranı 2012 sonunda yüzde 6,2’ye düşmüştür. Bu oran Merkez Bankası’nın yüzde 5’lik yılsonu hedefinden yüksek olmakla birlikte yüzde +/- 2’lik tolerans limitinin içindedir. Ancak bu oran son dönemde tekrar yükselişe geçmiştir.

Merkez Bankası birden fazla hedefle sıra dışı ve karmaşık bir para politikası izlemeye devam etmiştir ve bu durum şeffaflık ve tahmin edilebilirliğe zarar vermektedir. Politika duruşu, değişen iç ve uluslararası şartlar ışığında sıklıkla değişime uğramıştır.

2012 yılında bütçe hedefleri önceki yılların aksine, devlet harcamalarındaki artış ve ekonomik faaliyetteki yavaşlama nedeniyle yakalanamamıştır. Merkezi hükümetin bütçe açığı 2012’de GSYH’nin yüzde 2’sine yükselmiştir. Bu rakam 2011 yılında yüzde 1,4 idi. Öte yandan bütçe performansı kamu borcunun sürdürülebilirliği açısından tatmin edicidir. 2013’ün ilk altı ayındaysa bütçe performansı genel olarak düzelme göstermiştir.

Bütçe ve bütçe kurallarının belirlenmesi çerçevesinde saydamlık sağlanması yönünde hiçbir gelişme sağlanmamıştır.

Pazardaki Güçlerin Etkileşimi

Tüketici fiyatları endeksinde hükümetçe tespit edilen fiyatların oranı yüzde 4,5 olarak devam etmiştir. Bununla birlikte sepetin yüzde 25’inden fazlasını oluşturan gıda ve alkollü içecekler gibi ürünlerin fiyatı siyasi ve idari kararlara bağlı olarak belirlenmektedir.

İlke olarak ulaşım ve enerjide fiyatlama otomatik olarak belirlenmekte iken uygulamada nihai kullanıcıya yansıyan fiyatlar hükümet tarafından belirlenmektedir.

Kamuya ait enerji üretim ve dağıtım şirketlerinin yeniden yapılandırılması ve saydamlığı ile ilgili ilerlemeler sınırlı düzeydedir.

Kamu yatırımlarındaki artışın yanında özel yatırımların azalması nedeniyle özel sektörün toplam GSYH içindeki payı azalmıştır.

2012’de yatırımcıların uzun dönemli dış finansmana erişimi arttıkça özelleştirmelerin hızı da artmış; yine de hedeflerin gerisinde kalınmıştır.

Halkbank hisselerinin satışı özelleştirme gelirlerinin yüzde 65’ine karşılık gelmektedir.

Hükümetin gelen teklifleri reddetmesi nedeniyle köprü ve otoyolların özelleştirmesi iptal edilmiştir. Hükümetin bazı kilit sektörlerde fiyat belirleme mekanizmalarına müdahalesi fiyatların piyasa içinde serbest bir şekilde belirlenmesini engellemiştir.

Pazara Giriş ve Pazardan Çıkış

2012’de yeni kurulan işletmelerin sayısı bir önceki döneme göre yüzde 6,7 azalmıştır.

İşyeri kurma süreci altı ayrı süreçten oluşmakta ve altı gün sürmektedir.

İşyeri kurmak süreci maliyetli olmaya devam etmiştir; kişi başına milli gelirin yüzde 10,5’ne karşılık gelmektedir. Bazı ücretlerin gerekçesi hâlâ saydam değildir.

Ticaret kayıt ücretleri yüksek olmaya devam etmektedir.

İnşaat izini almak maliyetli ve zor bir süreç olmaya devam etmektedir.

2011’le kıyaslandığında kapanan ya da iflas eden işyeri sayısında yüzde 13,9 azalma olmuştur.

İşyeri kapatma işlemleri maliyetli ve uzun süreli olmaya devam etmektedir.

İflas işlemleri ortalama 3,3 yıl sürmektedir.

Pazara giriş koşulları yeterli düzeyde olmakla birlikte pazardan çıkış işlemleri maliyetli ve uzun süreli olmaya devam etmektedir.

Yasal Sistem

Mülkiyet hakları alanı da dahil olmak üzere iyi işleyen bir yasal sistem bulunmaktadır.

Ticari sözleşmelerin uygulanması uzun bir süreç olmaya devam etmektedir. Bunda ticari mahkeme hâkimlerinin uzmanlık düzeyinin yetersiz oluşu da rol oynamaktadır.

Uzlaşmazlıkların mahkeme dışında çözümlenmesi mekanizması ara sıra kullanılmaktadır.

Yasal sistem ve idari kapasitenin daha da güçlendirilmesi gereklidir.

Mali Sektörün Gelişimi

Mali sektörün performansı iyi düzeydedir.

Bankacılık sektörünün mali sektördeki payı yüzde  88’dir. 2011’de yüzde 25,5 seviyesinde olan devlet bankalarının payı 2012’de yüzde 23,1’e inmiştir.

Sigortacılık sektörünün payıysa özel emeklilik sigortası dahil olmak üzere yüzde 4,6 oranına ulaşmıştır. Bankaların toplam varlıkları 2011 yılında GSYH’nin yüzde 94’üne ulaşmıştır. (2012’de yüzde 97)

Halkbank’ın kısmi özelleştirilmesi sonucu devletin bankadaki payı yüzde 75’ten yüzde 51,1’e düşmüştür.

2012 yılında yabancı bankaların payı az bir düşüş göstererek 2011’deki yüzde 41,6 oranından yüzde 41,3 oranına ulaşmıştır.

Geri ödenmeyen kredilerin bankacılık sektöründeki oranı istikrarlı devam ederek yüzde 3’ün altında kalmıştır (Temmuz 2013’de yüzde 2,8).

Bankaların kârlılık performansları 2012 yılında ve 2013’ün ilk yedi ayında uygun seviyeleri korumuştur. 2011 yılında Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı başkanlığında kurulan Finansal İstikrar Komitesi sistematik riskler ve bu risklerin yönetimi dahil olmak üzere mali sistemin işleyişini gözlemlemeye devam etmiştir.

TBMM uzun süredir beklemede olan tahvil piyasası ve yatırım hizmetlerine ilişkin yasal çerçevenin uyumlulaştırılmasını hedefleyen Sermaye Piyasaları Kanunu’nu kabul etmiştir.

3.2. AB Pazarındaki aktörlerle ve rekabet baskısıyla baş edebilme kapasitesi

İşleyen Pazar Ekonomisinin Varlığı

Türk pazar ekonomisinin genel işleyişi tatmin edici seviyede devam etmektedir.

Son yıllarda hâkim olan küresel ekonomik dalgalanma bağlamında Türkiye’nin ekonomik büyümesi göz önünde bulundurulduğunda, Türk ekonomisinin sağlam temeller üzerinde olduğu ve ekonomik şoklara karşı direncinin arttığı gözlemlenmektedir.

Ancak cari açığın devam etmesi ve göreceli olarak yüksek devam eden enflasyon oranı Türk ekonomisinin altında yatan dengesizliklere işaret etmektedir.

İnsan Kaynağı ve Fiziki Altyapı

2007 – 2013 Ulusal Kalkınma Planı’nın bileşeni olan eğitim reformu son aşamasına gelmiştir. Eğitimin talebi karşılama kapasitesini ve eğitim sisteminin kalitesini artırmak olmak üzere iki temel hedefi olan eğitim modernizasyonu ve reformu çalışmalarında bazı ilerlemeler kaydedilmiştir.

2010 yılında yüzde 88 olan okur-yazar oranı 2011 yılında yüzde 90,8’e yükselmiştir.

Eğitime katılım oranı tüm eğitim seviyelerinde ve özellikle üniversite düzeyinde yükselmiştir. Ancak yüksek öğrenime katılım oranı hâlâ uluslararası standartlara göre düşük seyretmektedir.

Özellikle ortaöğretim düzeyinde kız öğrencilerin okula devam oranı erkek öğrencilere oranla düşüktür. 2012-2013 döneminden itibaren zorunlu eğitimin 8’den 12 yıla çıkarılmasının etkileri önümüzdeki dönemlerde görülecektir.

Reformların ve artan eğitim harcamalarının eğitimsel kazanıma ve eğitime katılımda olumlu etkileri gözlemlenmekle birlikte, eğitimde cinsiyet eşitliği ve eğitim kalitesine dair sorunlar geçerliliğini korumaktadır.

Yatırımlar 2011 yılına oranla özel yatırımlardaki azalma sebebiyle düşüş göstermiştir. 2011 yılında GSYH’nin yüzde 21,8 seviyesinde olan toplam yatırım 2012’de yüzde 20,3 seviyesine düşmüştür. Öte yandan kamu yatırımları artmaya devam etmiş ve GSYH’nin yüzde 3,9’u seviyelerine ulaşmıştır. 2011 yılında 11,5 milyar Euro’ya ulaşan brüt doğrudan yabancı yatırımlarsa 2012 yılında 7,7 milyar Euro seviyesine düşmüştür.

AR-GE yatırımlarının GSYH’nin yüzde 2’si olması hedefi yakalanamamıştır ve 2011 yılında yalnızca yüzde 0,86 oranına ulaşmıştır.

Ulaşım altyapısında 2010 -2011 arasında otoyol ağında yüzde 1,9’luk genişleme dahil olmak üzere mütevazı bir gelişme sağlanmıştır.

Ülkenin altyapısı ve fiziki sermayesindeki gelişmeler orta düzeydedir.

Sektör ve İşletme Yapısı

2011 yılında ekonomideki üretim artışı istihdamdaki artışı geçmekle beraber, 2012 yılında Türk ekonomisinde istihdam üretimdeki büyümeden daha hızlı gerçekleşerek yüzde 3 artış göstermiştir.

İstihdam artışının sektörlere göre dağılımında hizmetler sektörü öne çıkmaktadır. Hizmetler sektörünün toplam istihdam içerisindeki payı yüzde 1,3 oranında artarak yüzde 49,4’e ulaşmıştır.

Tarım, sanayi ve inşaatta istihdam sırasıyla yüzde 24,6, yüzde 19,1 ve yüzde 6,9’dur.

AB müktesebatıyla uyum ve pazarda rekabetin artırılmasını hedefleyen yeni Elektrik Piyasası Kanunu 30 Mart 2013’de yürürlüğe girmiştir.

Doğalgaz sektöründe Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu dört özel şirkete ithalat lisansı vererek özel sektörün doğalgaz sektöründeki payını yüzde 20’ye çıkarmıştır.

BOTAŞ’ın doğalgaz piyasasındaki tekel konumunu ortadan kaldıracak çalışmalar yönünde daha çok ilerleme sağlanmalıdır.

Telekom sektöründe rekabet ve saydamlığı artıracak yasal düzenlemeler yönünde ilerlemeler kaydedilmiştir.

Ağ bağlantıları sektöründe serbestleşme hız kazanmıştır.

Devletin Rekabet Gücü Üzerindeki Etkileri

Eylül 2011’de yürürlüğe girmesi planlanan devlet yardımları yasasının yürürlüğe girmesi ikinci kez ertelenmiştir.

Devlet Yardımları İzleme ve Denetleme Kurulu’nun hâlâ resmi devlet yardımı envanteri oluşturması gerekmektedir. Kurulun aynı zamanda 2012 teşvik paketi dahil olmak üzere tüm devlet yardımı düzenlemelerini AB müktesebatıyla uyumlu hale getirme çalışmaları için bir eylem planı hazırlaması gerekmektedir.

Kamu İhaleleri Kanunu AB müktesebatı ile uyumlu hale getirilmemiştir.

Devlet yardımlarının saydamlaştırılması alanında hiçbir ilerleme sağlanmamıştır.

AB – Türkiye Ekonomik Entegrasyonu

Mal ve hizmetler ihracatının GSYH’ye oranına göre ölçülen Türkiye ekonomisinin dışa açıklığı, 2011’deki yüzde 56,6’lık düzeyden 2012’de yüzde 58’e yükselmiştir.

AB’nin Türkiye toplam ticaretindeki payı 2011’deki yüzde 40,8 seviyesinden yüzde 37,7’ye gerilemiştir. AB’nin Türkiye ihracatındaki payıysa AB talebindeki düşüş ve Türkiye’den İran’a altın ihracatındaki artış sebebiyle özellikle güçlü bir düşüş göstererek yüzde 46,2’den yüzde 38,8’e düşmüştür. AB’nin Türkiye ithalatındaki payıysa daha az bir düşüş göstererek yüzde 37,8’den yüzde 37’ye gerilemiştir.

AB 2012 yılında yüzde 71,3’lük payla Türkiye’ye gelen doğrudan yabancı yatırımların en büyük kaynağı olma konumunu korumuştur. Öte yandan AB ülkelerinden gelen ve 2011 yılında 8,2 milyar Euro değerinde olan yabancı sermaye yatırımları (emlak hariç olmak üzere), 2012 yılında 5,5 milyar Euro’ya düşmüştür.

Genel anlamda Türkiye’nin AB’yle ticari ve ekonomik bütünleşmesi yüksek seviyelerdedir.

Emek verimi 2012 yılında genel olarak düşüş göstermiştir.

Eldeki verilere göre saat başına işgücü verimliliği 2011 yılının ilk çeyreği ve 2012 yılının son çeyreği arasında yüzde 2 oranında düşmüştür. Aynı dönemde sanayide saat başına işgücü maliyetiyse yüzde 8 oranında artmıştır. Dolayısıyla birim işgücü maliyeti yüzde 10 oranında artmıştır.

Aynı dönemde Türk Lirası yüzde 7,8 oranında değer kazanmıştır.

2012’de artan birim işgücü maliyeti ve Türk Lirası’nın değer kazanması sonucu Türkiye’nin uluslararası düzeyde fiyat rekabetçiliğinde önemli bir düşüş yaşanmıştır.