Fatma Girik, Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit ve Nevra Serezli, 'kadın dostluğunu ve dayanışmasını' anlatan Altın Kızlar dizisini kadınların çok seveceğinden emin! 80'li yıllarda fenomen olmuş bir diziyi Türkleştirdikleri için "İşimiz zor," diyorlar ama ekliyorlar: "Bu sette olmak çok keyifli". Dörtlü, Sabah gazetesinden Şirin Sever'e verdikleri röportajda, projeyi anlatıyorlar:"Dördü de orta yaşı geride bırakmış, dördü de dul. Fakat hepsi farklı karakterlerde, dört kadın arkadaş... Sürekli sevgili değiştiren, erkeklere düşkün Blanche... Taşralı, saf Rose... Mantığın ve aklın sesi Dorothy... Onun komik, dobra, çılgın annesi Sophia. 80'li yıllarda Amerika'da milyonları ekran başına toplayan, tam yedi sezon yayınlanan Altın Kızlar, Türk versiyonuyla artık atv'de yayınlanıyor. Tam 57 kez Emmy ödüllerine aday olan, 10 Emmy ve üç Altın Küre ödülü alan dizi, Armağan Çağlayan'ın yapımcılığında Türkçe'ye uyarlandı ve Türk Sineması'nın efsane isimlerini bir araya getirdi: Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Fatma Girik ve tiyatrocu Nevra Serezli. Merak ettim; ekranın yeni fenomeni olmaya aday dizinin oyuncularını sette izledim; dört starın ilişkilerini, diyaloglarını, çalışma stillerini, 'ego'larını gözledim. Onların sahnelerini bitirmelerini beklerken de dayanamayıp, altı yıldır aklında olan projeyi hayata geçirmeyi başaran yapımcı Armağan Çağlayan'ı sıkıştırdım. İşte anlattıkları...
- Dört starla, dört egoyla çalışıyorsunuz; dürüst olun, gerçekten huzurlu çalışıyor musunuz? - Düşündüğümden daha kolay, onu söyleyebilirim! Bence bir yapımcıya en gerekli şey, kimin neyi sevip neyi sevmediğini bilmek. Bu bulmacayı çözdüğünüzde iş çok kolaylaşır.
- Çözmüş müydünüz siz? - İlk bir haftada çözdüm; kim neye sinirlenir, neye sinirlenmez, kim neyi ister, neyi istemez, kim neden nefret eder çözerseniz hiç sorun kalmıyor.
- Star kaprisi yok mu sette? - Hayır! Mesela Hülya Hanım her gün öğlen yemeği getiriyor. Haşlanmış tavuk ve marul salatasından oluşan bir mönüsü var. Kendisiyle beraber herkese getiriyor. Herkes alıştı, öğlen olunca Fatma Hanım "Hazır mı yemek?" diye sesleniyor. Dışardan ben hiç böyle düşünmüyordum; üçü birbiriyle görüşmez sanıyordum.
- İkna etmek zor oldu mu bu isimleri? - Görüşme süreci iki buçuk ay sürdü.
- Beklentiniz ne bu diziyle ilgili? - Dizinin orijinalinin Amerika'da tutma sebebi, tam Amerika'daki toplumsal yalnızlaşmanın başladığı döneme denk gelmesi. İnsanlar, 'Aaaa böyle arkadaşlıklar da var, demek ki yalnız değiliz' deyip bu dört kadının hikâyesini çok sevmiş. Bence Türkiye de şu anda böyle bir dönemden geçiyor. Ekonomik kriz, garip bir yalnızlaşma... Bu, iyi gelecek bir proje. Resmen arandım, tiyatro zevkimi tatmin etmek istedim
Hülya Koçyiğit (Dorothy/İsmet) -
Bu dizide olmanızı sağlayan şey ne? - Bütün dünyada güçlü oyuncuların, inandıkları projelerde birbirlerine destek verdiklerini biliyoruz, misafir sanatçı bile oluyorlar. Bunlar da seyircinin çok hoşuna gidiyor. Çok uzun yıllar; bizim yönetmenler, senaristler, yapımcılar da çok arzu etti bizleri bir araya getirmeyi fakat olmadı.
- Neden olmadı? - Bilmiyorum, demek hazır değilmişiz.
- Şimdi hazır mısınız? - Hazırız. Daha olgunuz; hırslarımız, kıskançlıklarımız bitti, duygularımız saygıya dönüştü.
- Komedi düşündürmedi mi sizi? - Yoo, ben çok arzu ettim içinde olmayı.
- Ama pek oynamadınız komedi? - Evet, ben hep drama oynadım. Ama sitcom yapmayı isterdim hep. Tiyatro oyunculuğunu yaşamak istiyordum; tiyatro eğitimi görüp de tiyatro yapamamanın sancılarını yaşıyordum. Arandım yani, tiyatro zevkimi tatmin edeyim istedim.
- Altın Kızlar'ı izler miydiniz? - Evet ama projeyi kabul edince 26 bölümü tekrar izledim.
- Türkiye'de kadın komedyen sayısı azdır. Komik görünmek kadınların hoşuna gitmiyor mu acaba? - Bu erkek görüşü, bakışı! Ben size bir şey söyleyeyim; 196 tane sinema filmi yapmışım 46 senede...
- Maşallah! - Hakikaten maşallah dedirtiyor değil mi? Her tür karakteri canlandırmışım; köylüsünü, kentlisini, çalışanını, entelektüelini, cahilini... Bu dizideki kadınlar benim daha önce canlandırdığım karakterlerden daha farklı geldi bana.
- Nesi farklı? - Herkesin kafasında bir imaj var; Hülya Koçyiğit deyince masum, zarif, ince, narin, kırılganlık geliyor akla. Şimdi maskülen bir tipi oynuyorum, düşünsenize!
- Nasıl bir kadınsınız siz şimdi? - Aldatılmış, 38 senelik bir evlilikten sonra kocayı genç bir kadına kaptırmış İsmet. İç kırgınlığı, kızgınlığı ve intikam alma duygusuyla yaşıyor. Yalnız kalmış, hayat devam ediyor, ancak bu mücadele esnasında bakmakla yükümlü olduğu bir de annesi var. Anne, hayatı boyunca onu engellemiş, alay etmiş. Kişiliğinde kendine güvensizlik var, bu yüzden hırçın!
- Hırçın ama komik! - Neden komik biliyor musun? Gerçek olduğu için. Yaşadıklarımıza bir kamera tutulsa, ne komik olduğu çıkar ortaya.
- Orta yaşı geçmiş kadınların cinselliklerinin, kadınlık hallerinin bitmediğini, kadının her yaşta kadın olduğunu anlatan bir tarafı var dizinin... - Türkiye'de bazı şeyler için ilk olacak bu dizi. Bize nasip oldu! Zannediyorum kadınlar kulak kabartacak, gözlerini açarak izleyecek. Çünkü bu konuları konuşanlar, onların çok uzun yıllardır tanıdığı, çok uzun yıllardır takip ettiği, güvendiği ve yanında durduğu, onun gibi olmak istediği kadınlar.
- Sette çok eğleniyor musunuz? - Biz uzun yıllardır birbirimizi tanıyoruz, seviyoruz, birbirimizle bugüne kadar en küçük tatsız bir şey yaşamadık ama sık sık da bir araya gelmedik. Şimdi birbirimizi keşfediyoruz, mutluyuz, keyif alıyoruz. Aman nazar değmesin, cicim aylarındayız!
- İsmet, dizinin en dominant ve otoriter tipi. Gerçekte böyle biri misiniz? - Hiç dediğim dedik biri değilim, hep rica eden, güler yüzlü... Şimdi içimden başka bir kadın çıkarmak için uğraşıyorum resmen! (gülüyor) Ve kendimi deniyorum....
- Ne kadar zor ya da kolay? - Çok zormuş! Zorlanıyorum açıkçası.
- Dörk kadın arkadaş aynı evde yaşamak cazip gelir mi size? - Ben eşimle bir ömür bitirmeyi tercih ederim doğrusu!
- Dört diva aynı sette çalışınca nasıl geçiniyor peki, hırgür oluyor mu? - Yoo, şu anda olmuyor. İleride yorgunlukla birbirimizin saçını başını yolar mıyız bilemiyorum. Şaka bu tabii! Önce Fatma Girik vardı sinemada, sonra Türkan Şoray, arkalarından da ben geldim. Ben onları tanıyarak, o saygıyı, mesafeyi koruyarak, onlara öncelik vererek çalıştım. O yüzden de geçimsizlik olmaz.
- Kendinizi nasıl buldunuz ilk bölüm? - İlk bölümü beraber izledik. Kendimizi çok eleştirdik, saçımızı başımızı yolduk. Fakat seyircinin tepkisi, özellikle Fatma'nın yarattığı anne karakteriyle ilgili çok olumluydu, çünkü Fatma o role çok müsait.
- Dizilerin çalışma saatlerinden hep şikâyet edilir. Sinema seti mi, dizi seti mi? - Her zaman sinema setini tercih ederim, bu değişmez. Dizide, seyirciyle daha çabuk diyalog kurabiliyorsunuz ama zamanla yarışıyorsunuz. Bizim yaşımız sözkonusu olunca, bu da çok yorucu oluyor. Zamanla yarışmak hoşuma gitmiyor açıkçası.
- Bu yorgunluğa değecek kadar iyi para kazanıyor musunuz peki bu işten? - Bunun bir tek ölçüsü var; gerçekten halkın bu kadınları sevmesi, benimsemesi, izlemek istemesi, merak etmesi.
- Öngörünüz ne, sevecekler mi sizce? - Sevecekler ama biraz zaman alacak. Çünkü neticede bir Amerikan dizisini Türkleştirmeye çalışacağız. Zeki geçinirim ama saftorik hallerim vardır!
Türkan Şoray (Rose/İnci):
- Sizi bu projede olmaya ikna eden? - Tabii ki sette yaşayacağımız hava cazip geldi. Köklü bir dostluk var aramızda. Çalışma temposundan falan sık sık görüşemiyorduk, hiç düşünmeden 'ne güzel, her gün birlikte olacağız' duygusuyla kabul ettim.
- Koçyiğit "Artık eski hırslarımız, kıskançlıklarımız bitti," diyor... Paylaşıyor musunuz bu düşünceyi? - Hayır, Yeşilçam'da en çok film çekildiği dönemlerde bile aramızda böyle bir rekabet duygusu olduğunu düşünmüyorum. Çünkü hepimiz belli bir yerdeydik, hepimizi seyircimiz belli bir yere, kalbine koydu. Setlerde birlikte olmasak bile, özel yaşamımızda birlikte oluyorduk. Yani birlikte oynamamız teklif edildi de reddettik gibi bir durum olmadı. Bir de kadın oyuncular dramada oynardı, komedi pek yapılmıyordu.
- Siz Altın Kızlar'ı izler miydiniz oynadığı dönemde? - Hiç izlemedim. Şu an izleyebilirim ama izlemek gelmiyor içimden.
- Etkilenmemek için mi? - Hayır, ben bunu çok başka bir şey olarak görüyorum. Oradakiler Amerikan toplumunun kültürü ve yaşantısı. Senaristler bize uymayan her şeyi değiştiriyor. Güncel diyaloglar konuyor, bize adapte ediliyor senaryo.
- Nasıl bir kadınsınız siz? - Kadın sığınma evinde çalışıyorum. Çok iyi niyetli, patavatsız, saf hayaller kuran, endişeli bir kadın. Rolümü çok sevdim, bana birebir o kadar uyuyor ki...
- Nesi uyuyor? - Benim de çok saftorik hallerim vardır (gülüyor). Zeki geçinirim falan ama... Ben çok inanırım. Kalbim temiz olduğu için karşımdakinin hin tavırlarını anlayamam, çok iyi niyetli yaklaşırım. Ama zaman zaman! (kahkahalar atıyor)
- Komedi oynamak zor mu peki? - Çok zor! Ağlamak ve ağlatmak kolay da, güldürmek çok zor. Mesela fıkra anlatmak bile ayrı bir sanattır, insanlar gülmeyip put gibi durabilir. Oyuncu olarak da abartısız, doğallık içinde o komikliği sunabilmek önemli.
- Türkiye'de kadın komedyen neden az sizce? - Ben çok komiğimdir biliyor musunuz? Çok gülerler bana, inanılmaz komiğimdir. Hepimizin içinde vardır o çocuk taraf ya, bende aşırıdır.
- Peki söyleyin bana... Bir tarafta romantik, zarif, kırılgan, müthiş bir kadın, diğer tarafta fenomen olacak kadar komik bir kadın. Hangisini seçerdiniz, hayatınızın rolü hangisidir? - Dram tabii ki! Hüzne çok yatkınım ben, müthiş özdeşleşiyorum, tatmin oluyorum, mutlu oluyorum.
- İlk bölümden sonra tepkiler? - Biliyorsunuz işin en heyecanlı tarafı o. Nereden buluyorlarsa telefonumu, telesekreterime inanılmaz güzel mesajlar bırakmışlar.
- Kendinizi ekranda izler misiniz? - Hayır, mesela gazetede röportajım çıkar, ben üç gün sonra bakarım!
- Dört kadın aynı evde yaşamak ister miydiniz? - Bu dizideki arkadaşlarım olursa isterim ama sürekli değil tabii! (gülüyor)
- Yalnızlıkla aranız nasıl, kendinizi yalnız hisseder misiniz? - Yalnızlığı seviyorum ve yalnızlığım bana yetiyor. Zaten benim dünyamı kızım çok dolduruyor, mesleğim çok dolduruyor. Başka şeye gerek kalmıyor. Belli bir yaşa gelince hayat bitmiyor, bu kadınlar da en doğrusunu yapıyor!
Fatma Girik (Sophia/Safiye)
- Siz dizideki huysuz ihtiyarsınız... - Hiç izlemedim o diziyi, bilmiyorum.
- Teklif geldikten sonra bile mi? - İzlemedim, çünkü hiç beni ilgilendirmiyor o dizi. Filmin konusu ilgilendiriyor sadece. Üç tane, bana göre zavallı kadın, aralarında da bir anne, hiçbir şeyden mutlu olmuyorlar. Anne de çok dobra bir kadın. Kendi kızına söylediği şeyleri ötekilere de söylüyor. O Amerikan ailesi, bu Türk. Ben Sophie değilim, Safiye'yim.
- "Tek şartla kabul ederim; Safiye'yi oynarım, kızım da Hülya Koçyiğit olacak," demişsiniz... - Benim yerime koy kendini; hangisi kızım olabilir?
- Safiye'nin dobralığı aynı siz! Başka rolde düşünemezdim sizi... - Ben kendime yakıştıramam ki! Zaten bana yakışmayan rolü de teklif etmezler. Fatma Girik bunu oynar, bilirler!
- 'Hiç izlemedim bu diziyi,' dediniz, sizi bu sette olmaya ikna eden neydi peki? - Hülya, Türkan, Filiz ve ben; dört yapraklı yonca olarak bu filme başlayacaktık, bir arada olacaktık, beni çeken şey buydu. Ama Filiz'in yerine Emel Sayın geldi, o gitti, Filiz bir daha geldi, bir daha gitti.
- Soğudunuz mu işten? - Yoo ama bizden biri daha eksilseydi, o başka bir dizi olurdu, oynamazdım! Mesela her bölüme konuk oyuncu çağırıyorlar; koştura koştura gelip oynuyorlar. Böyle bir büyü bu işte!
- Kaç yıl oldu dizi yapmayalı? - Gurbet Kadını, sonra Hasret'i yaptım. Bir buçuk sene oldu.
- Özlüyor musunuz ara verince? - Yok canım, 52 seneden sonra neyi özleyeyim! 66 yaşımdayım, 14 yaşımdan beri oynuyorum...
- Siz hiç komedi oynadınız mı? - Çok eskiden...
- Sit-com'da oynamak sizi ürkütmedi mi hiç? - Bana 'Gel 18 yaşındaki bir kızı oynayacaksın,' deseler, 'Ne diyorsun ya,' derim. Ama Sophie gibi bir kadını oynamak korkutmaz. Niye korkutsun ki, ben sanatçıyım, her rolü oynarım.
- Sophie nasıl biri? - Deli dolu, çok dobra, yeri geldiğinde kızına olmayacak laflar eden, kendiyle gırgır geçen biri.
- Ne kadar örtüşüyor sizinle? - Bunu seyircinin söylemesi lazım ama öyle biri değilim pek.
- Setin en afacan, haylaz ve muzip karakteri sizmişsiniz! En önce siz hazırlanıyor, herkesi bekliyormuşsunuz... - 52 senedir kimseyi bekletmedim. Gelirim, hemen makyaj yaptırır otururum. Çabuk çabuk olsun her şey, bitirelim evimize gidelim isterim. -
Güncel göndermeler de var, mesela taksiye biniyorsunuz ve 'Rabbim Etiler dedi,' diyerek patlatıyorsunuz espriyi. Arada sizin de eklemeleriniz oluyor mu? - Oluyor da, ekletmiyorlar. Halbuki yeri gelmiş, tak diye söylemişim, hoş bir şey. 'Boşver,' diyorlar. Boşverse boşver!
- İlk bölüme aldığınız tepkiler? - Daha dışarı çıkamadık ki. (Kahkahalar) Bir çıksak alacağız. Gecenin bir yarısı gidebiliyoruz.
- Dizinin mesajı? - Kadınlar bir yaşa geldikleri vakit, dul kaldıkları vakit hayat bitmiyor; o yüzden bu kadınlar doğrusunu yapıyor. Ekonomik durumları da iyi. Bunlara boşuna mı sordum; 'Siz motor musunuz?' diye! (gülüyor) Demek ki kadınlar arası dayanışma olduğu vakit her şey mükemmel olabiliyor. İstediğim rolü oynuyorum; the secret'a inandım
Nevra Serezli (Blanche/Gönül):
- Sizi bu sette olmaya ikna eden ne? - Ayol ne iknası, hemen 'Evet' dedim! (gülüyor) Armağan (Çağlayan) telefon açtı, 'Bir bölümlük konuk oyuncu rolü var, oynar mısınız' diyecek diye bekliyorum. "Blanche rolünü hatırlar mısınız, onu oynamanızı istiyorum," deyince bir sessizlik oldu. Çünkü yıllarca çok severek izlediğim, 'Bir gün oynarsam bu rolü oynarım' dediğim rolü teklif etti bana! Uçtum tabii...
- Gazetelerde dizinin çekileceğini duyunca 'keşke ben oynasaydım' diye iç geçirmişsiniz, öyle mi? - Aynen öyle! İlk haber çıktığında içim burkuldu. Sanatçıların bir kıskançlık huyu vardır, güzel rolleri kıskanırız biz. Meryl Streep'i de, Helen Mirren'ı da kıskanırım! Çünkü aynı yaşlardayız ve onlar çok başarılı, çok güzel film teklifleri alabiliyorlar, bizim yaşımızda biraz zor oluyor öyle rollerden teklif almak. Dolayısıyla bu dizinin haberini görünce 'Ayy keşke ben de olabilseydim,' demiştim. The Secret'e inanmaya başladım.
- Gerçekten mi? - Evet gerçekten, yukarıya yolladım.
- 'Niye sonradan geldim aklınıza' diye bozulmadınız mı, kırılmadınız mı? - Hayır çünkü yola çıkış zaten sinemanın starlarını bir araya getirme esprisiydi. Dört tane tiyatrocu kadın diye yola çıkılsa, herhalde akla gelirdim ben de.
- Dizi sektörü yakışıklı jön, güzeller güzeli kadın oyuncudan ibaret değil duygusu da yaratmıyor mu bu proje? - Böyle bir klişenin içine girmek, ille de 'güzel kadın, genç kadın, yakışıklı adam tutar' demek çok saçma; ne sinemada, ne tiyatroda buna inanmıyorum. İyi senaryo, iyi çekim, iyi oyuncular, kaliteli yapım her zaman yerini buluyor; o zaman güzellikler ve gençlik arka planda kalıyor. Hikâyeye, oyunculuğa konsantre oluyorsunuz tamamen. Bu dizi yıllar önce Amerika'da oynadığı zaman, bizim yaşlardaki kadınların başarısıydı. Burada da senaryo çok kuvvetli; çok mantıklı ve çok matematiksel yazılmış.
- Güncel göndermeler de var... - Senaryo 80 yıllarının Amerikası'nda olanlarla tercüme edilirse hiçbir esprisi kalmaz ki! Başarı bugüne uyarlamak, bize yakınlaştırmakla olur.
- One minute esprisi bile olur belki! - Akıllıca kullanılırsa neden geçmesin? Zaten senaryo haftalık yazıldığı için bu güncel espriler kaçırılmayacak sanırım.
- Blanche nasıl biri peki? - Kendi güzelliğiyle, genç kalabilmesiyle, dünyaya tatlı bakışıyla öne çıkan bir tip. Aslında göründüğü kadar boş ve lay lay lom bir tip değil, komedi unsurunu çıkaracağı için fazla kadınsı. Erkeklere düşkünlüğü sadece dilinde olan kadınlar var ya, biraz onlardan. Erkeklere asılmaya meraklı ama arkadaşının sevgilisi söz konusuysa, 'Dur bakalım,' diyecek kadar da dürüst ve mert.
- Tiyatroda komedi oynamak, TV dizisinde oynamaktan farklı mı? - Bence farklı.
- TV'de güldürmek daha mı zor? - Çok zor! Tiyatroda bunu yapmak çok kolaydır; seyircinin enerjisini alır ona göre zamanı ayarlarsınız. Ekranda ise bunu ancak çok başarılı ekiple hissettirebilirsiniz.