Shipton Ana, kralların, kraliçelerin ölümlerini ve İngiltere'nin geleceğini öngördü; savaşlardan ve tarihi olaylardan bahsetti. Shipton Ana'nın zamanında atlı arabalarla yolculuk yapılırdı. Shipton Ana, atsız giden arabaları, yelkensiz giden gemileri anlattı ve demirin suyun üstünde tahta gibi batmadan yüzeceğini söyledi. 17. yüzyılın en büyük felaketlerinden birisi olan Ekim 1666'daki Londra veba salgınını ve yangınını öngördü.
Tarihçi Pepys'in 1666 yılı günlüğünde Shipton Ana'nın öngörüsü açıkça yazmaktadır. Kehanetlerini nasıl yaptığı bilinmiyor, Kardinal Wolsey´in ölümünden sonra, sessiz ve sakin bir yaşam sürdürdüğü sanılıyor. Shipton Ana, 1561 yılında Knaresborough'da Dropping Well yakınlarında öldü. Öldüğünde tüm Britanya'da tanınan ve sayılan bir kahineydi. Ölümünün zamanını ve nasıl olacağını önceden söylemişti, bu nedenle yaşamı boyunca engizisyondan hiç korkmadı, meslektaşlarının peşpeşe öldürüldükleri Orta Çağ'da Shipton Ana, kendisine dokunamayacaklarını biliyordu. Öleceği günün sabahında yatağına yattı, uyudu ve bir daha uyanmadı.
Denizlerin kanlandığı zaman gelince, büyük selle karıştırılacak. Atsız arabalar gidecek. Felaketlerden dünya çığlık çığlıkla dolacak. Üç uyuyan dağ nefes almaya başlayacak. (Volkanik dağların faaliyete geçmesinden söz ediyor.) Depremler bir bir şehirleri yutacak. Bütün bunlar benim bilmediğim yerlerde olacak. İnsanlar susuzluktan ölecekler. Sonra okyanuslar yükselecek. Toprak kuruyup çatlayacak, sonra tekrar normale dönecek. Fırtınalar patlayacak ve okyanus yükselecek. Bir gök cismi dünya çevresinden geçerken bir kıta batacak. Ama bütün kara parçaları batmayacak. Ancak kalan karalar çürüyen insan ve hayvan cesetleri ve bitkilerin yaydığı kokular sebebiyle feci bir durumda olacaklar. Bundan sonra bir savaş olacak ve doğanın başlattığı bu kıyım işine devam edecek. Kadınlar, erkek gibi giyinecek, saçlarını kısa kesecekler.
Resimler hareketlenip (sinema) canlı gibi gözükmeye başladığında, balık gibi gemiler suyun altında yüzdüğünde, insan kuşlar gibi gökleri fethettiğinde dünyanın yarısı kana boğulacak ve ölecek. Yüzyılı atlatıp hayatta kalanlar dağlara kaçacaklar. Ve sonra iyice ormanlık bölgelere çekilecekler. Kuru, temiz, yumuşak ve insan pisliğinden arınmış bu toprak yeni hanedanın hazinesi olacak. Dünyanın bu kararmış durumunda ne yapmak gerektiğini bilemeyen insanlar, daha sonraki nesillerin aydınlanmasını sağlayarak onlara nasıl yaşamaları ve sevmeleri gerektiğini gösterecekler. Ve kuyruklu yıldızın ikinci sefer belirmesiyle artık çocuklar huzurlu, mütevazı, sevgi dolu büyüyüp 'Altın Çağı' oluşturacaklar.