İşte Türkiye'nin Cumhurbaşkanı adaylarının portreleri...

İşte Türkiye'nin Cumhurbaşkanı adaylarının portreleri...

Türkiye ilk defa halkın seçeceği bir Cumhurbaşkanı'nı Köşk'e göndermeye hazırlanıyor. AKP'nin Cumhurbaşkanı adayı Başbakan Tayyip Erdoğan, CHP ve MHP'nin çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu ile HDP'nin adayı Selahattin Demirtaş 10 Ağustos'ta yapılacak seçimlerde yarışacak. 

İşte Al Jazeera ve ajanslarda yer alan TBMM'deki dört partinin Köşk'e aday gösterdiği üç Cumhurbaşkanı adayının portreleri şöyle:

 

Tayyip Erdoğan kimdir?

 

Siyaset felsefesini “muhafazakâr demokrat” olarak belirleyen Recep Tayyip Erdoğan, ideolojik parti geleneğinden gelen Adalet ve Kalkınma Partisi'ni (AKP) kitle partisi haline getirmeyi hedefledi. Bunu yaparken de iktidarda geçirdiği üç dönem boyunca, yönetim süreçlerinde bütünüyle söz sahibi bir lider oldu.

 

Gençlik yılları

 

Türkiye’nin 25. Başbakanı olan Erdoğan, 26 Şubat 1954’te İstanbul’un Kasımpaşa semtinde doğdu. Aslen Rizeli olan Erdoğan’ın babası deniz yollarında kıyı kaptanı, annesi ev hanımıydı. Erdoğan, Beyoğlu’ndaki Piyale Paşa İlköğretim Okulu’nu bitirdi. 1965’te parasız yatılı sınavını kazanarak İstanbul İmam Hatip Lisesi'ne kaydoldu. Erdoğan, Milli Türk Talebe Birliği’ne (MTTB) gidip gelmeye ve siyasetle ilgilenmeye de bu yıllarda başladı.

 

Futbolculuk yılları

 

Spora düşkünlüğüyle bilinen ve gençliğinde arkadaşlarının oyun stilini ünlü Alman futbolcuya benzeterek 'İmam Beckenbauer' dediği Erdoğan, Camialtı ve İETT gibi kulüplerde futbol oynadı. Ancak babası profesyonel futbolcu olmasına izin vermedi.

1973 yılında, hem imam hatip, hem de dışarıdan fark derslerini vererek Eyüp Lisesi’nden diploma aldı. O dönemde imam hatip mezunlarının yükseköğrenim için tek seçeneği Yüksek İslam Enstitüsü’ydü. Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nden 1981 yılında ön lisans derecesiyle mezun oldu. 1978’de Siirtli Emine Gülbaran ile evlendi ve ikisi kız, ikisi erkek dört çocuk sahibi oldu.

 

Siyasete girişi

 

Erdoğan, Siyasete Necmettin Erbakan’ın genel başkanlığını yaptığı İslamcı Milli Selamet Partisi’nin (MSP) Gençlik Kolları’na üye olarak resmen atıldı. 1976’de MSP Beyoğlu Gençlik Kolları Başkanı oldu. Teşkilatta kısa sürede yükseldi. MSP İstanbul Gençlik Kolları Başkanlığı’na seçildiğinde 22 yaşındaydı. Bu görevini siyasi partilerin kapatıldığı 12 Eylül askeri darbesine kadar sürdürdü. Darbeden kısa süre sonra askere gitti. Dönüşünde, tüm siyasi faaliyetler yasaklandığı için bir dönem özel sektörde müşavirlik ve üst düzey yöneticilik yaptı.

 

Refah Partili yılları

 

7 Kasım 1982'deki referandumla cuntanın hazırlattığı anayasa onaylandı ve 1980 öncesinin bazı politikacılar yasaklı kalkmak kaydıyla siyasetin önü açıldı. Erdoğan da 1983 yılında, MSP’nin devamı niteliğindeki Refah Partisi (RP) ile siyasete geri döndü.

1984’de RP’nin Beyoğlu İlçe Başkanı'ydı. Milli Görüş Hareketi’nde gençlik yıllarından itibaren aktif rol alan Erdoğan, 12 Eylül öncesi olduğu gibi yeni dönemde de partisinde hızla yükseldi. 1985’de İstanbul İl Başkanı ve partinin yetkili organlarından Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) üyesi seçildi.

 

Milletvekili adayı olup seçilemedi

 

29 Kasım 1987'deki genel seçimlerde ilk kez milletvekilliği için aday oldu fakat Meclis'e giremedi. 26 Mart 1989 yerel seçimlerinde RP Genel Merkezi'nin itirazlarına rağmen Beyoğlu Belediye Başkanlığı'na aday oldu. Seçim sürecinde, Milli Görüş kadınlarının ilk kez aktif olarak sahada görev alması, haftalık anketler kullanılması RP’de tartışmalara neden oldu. Basının 'İstanbul Modeli' adını verdiği süreç sonunda, Erdoğan seçimi bin 500 oy farkıyla kaybetti. RP seçimden ikinci parti olarak çıktı. İki seçim üst üste beklediği sonucu alamayan Erdoğan, 20 Ekim 1991 genel seçimlerinde tekrar milletvekili adayıydı. Partisinin yüzde 16 oyla çıkardığı 63 milletvekilinden biri oldu, mazbatasını aldı. Ancak partisinin ikinci sıradaki adayı Mustafa Baş, Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) itiraz edince, Erdoğan’ın mazbatası iptal edildi.

 

Belediye başkanlığı

 

Siyasi kariyerindeki dönüm noktası, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kazandığı 1994'teki yerel seçimlerdi. Erdoğan'ın RP'den adaylığını koyma girişimiyse yine kolay olmadı. RP Genel Merkezi o dönemde Anavatan Partisi’nde (ANAP) yer alan ancak RP’ye geçme hazırlığındaki Ali Coşkun’u aday göstermek istedi. RP İstanbul İl Teşkilatı ise Erdoğan adında ısrarcı oldu. Genel Merkez adaylık süresinin dolmasına bir gün kala onay verince Erdoğan son anda aday olabildi.  RP'nin seçim kampanyasında, 'Tamam İnşallah' ve 'Sessiz yığınların sesi' sloganları kullanıldı. Erdoğan, ileride kuracağı hükümetlerde de icraatlarının temelini oluşturacak Acil Eylem Planı’nın ilk örneğini bu seçimde hazırladı.

 

1 yıl hapis cezası aldı

 

27 Mart 1994'te düzenlenen yerel seçimlerde Recep Tayyip Erdoğan, yüzde 25,19 oyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi. 4,5 yıl süren belediye başkanlığı, okuduğu bir şiirden dolayı hapse girmesiyle son buldu. 12 Aralık 1997’de, Siirt'te yaptığı bir konuşmada okuduğu 'Asker Duası' adlı şiirin "Minareler süngü, kubbeler miğfer / Camiler kışlamız, mü'minler asker / Bu ilâhi ordu dinimi bekler / Allahu Ekber, Allahu Ekber" dizeleri, savcıları harekete geçirdi.

Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM), 'halkı sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik ettiği' gerekçesiyle hakkında dava açtı. 21 Nisan 1998'de, bir yıl hapis ve 860 bin lira ağır para cezasına çarptırılmasının yanısıra siyasetten de men edildi. O sırada 44 yaşındaydı. Karar açıklandıktan sonra belediye binası önünde başlayan gösteriler bir süre devam etti. 26 Mart 1999 günü Pınarhisar Cezaevi’ne giren Erdoğan, İnfaz Yasası gereği 4 aya düşen ceza süresini burada geçirdi.

 

AKP’nin kuruluşu

 

Erdoğan’ın şiir davası devam ederken, 16 Ocak 1998’de RP "lâiklik karşıtı eylemlerin odağı olmak" suçlamasıyla kapatıldı. Yeni kurulan Fazilet Partisi’nde (FP), gelenekçi-yenilikçi ayrımı iyice su yüzüne çıktı.

Erdoğan hapiste boş durmadı. Farklı ülkelerden siyasi partilerin tüzük ve programlarını inceledi. Bu incelemelerini şu sözlerle anlatır: "Milli Görüş’ten ayrı bir siyaseti ve liderliği ilk kez hapishanede düşündüm. Yoksa benim bir gün lider olacağım olumlu – olumsuz hep konuşulurdu."

RP'nin yerine kurulan Fazilet Partisi'nin 4 Mayıs 2000’deki 1. Kongresi’ne siyasi yasaklı Erdoğan katılamadı. Yenilikçi kanat, Recai Kutan’ın karşısına Abdullah Gül’ü çıkardı. Gül kongreyi kaybetse de yenilikçiler güçlerini ispat etme fırsatı buldu. FP de 22 Haziran 2001’de RP’nin devamı ve lâiklik karşıtı eylemlerin odağı olmak' suçlamasıyla kapatıldı. Gelenekçiler ve yenilikçilerin yolları, FP'nin de kapatılmasından sonra tamamen ayrıldı.

Erdoğan hapisten çıktıktan sonra, farklı görüşlerden insanları bir araya getirecek bir siyasi parti için çalışmalarını hızlandırdı. Aralarında Abdullah Gül, Bülent Arınç, Abdüllatif Şener, Cemil Çiçek, Abdülkadir Aksu ve Hayati Yazıcı gibi isimlerin yer aldığı grupla Anadolu'nun farklı bölgelerinde toplantılar düzenledi.

Milli Görüş fikriyatını değiştirmeyen gelenekçi kanat, Recai Kutan’ın genel başkanlığında 20 Temmuz 2001’de Saadet Partisi’ni (SP) kurdu. Yenilikçiler ise 14 Ağustos 2001’de Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP / AK Parti) çatısı altında bir araya geldiler.

Parti içinde hem Milli Görüş’ün yenilikçi yüzleri, hem de merkez sağ ve özellikle ANAP kökenli isimler bulunuyordu. Erdoğan partinin durduğu yeri 'muhafazakâr demokrat' olarak açıkladı, meydanlarda eski lideri Erbakan yerine Turgut Özal ve Adnan Menderes ile bağ kurdu.

AKP’nin kuruluş çalışmaları sürerken, Hasan Celal Güzel’in siyasi yasaklı olmadığını netleştiren Anayasa Mahkemesi (AYM) kararı Erdoğan için de örnek teşkil etti. Siyasi yasağı kalktı. Erdoğan, AKP'nin 16 Ağustos 2001’deki ilk Kurucular Kurulu toplantısında genel başkan seçildi. Ama bir süre sonra, parti kurucu üyeliğinden ve genel başkanlıktan istifa etmek zorunda kaldı. Bunun nedeni, daha sonra partinin kapatılması için de dava açacak olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun, Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvurulardı. Anayasa Mahkemesi'nin kararı doğrultusunda önce istifa eden Erdoğan, bir gün sonra partisi tarafından tekrar genel başkan seçildi.

 

2002 şeçiminde aday olamadı

 

2002 genel seçimleri öncesinde, Erdoğan’ın adli sicil kaydının silinmesi başvurusu kabul edildi. Fakat Yargıtay, Savcı Kanadoğlu’nun yeni bir başvurusu üzerine kaydın silinmesini yok hükmünde saydı. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) da Erdoğan için 'seçimlerde aday olamaz' kararı verdi. Kuruluşundan 14 ay sonra yapılan 3 Kasım 2002 genel seçimlerinden AKP, yüzde 34,29 oyla tek başına iktidar olarak çıktı. Erdoğan milletvekili olmadığı için 58. Hükümet, AKP Kayseri Milletvekili Abdullah Gül liderliğinde kuruldu. Deniz Baykal liderliğindeki ana muhalefet partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) desteğiyle yapılan anayasa değişikliği Erdoğan’ın milletvekili seçilmesinin önündeki engeli kaldırdı.

AKP Siirt Milletvekili Fadıl Akgündüz'ün milletvekilliğinin düşürülmesinin ardından, 9 Mart 2003'te Siirt’te tekrar seçime gidildi. AK Parti’nin birinci sıradaki adayı Mervan Gül adaylıktan çekildi, yerine Erdoğan girdi ve oyların yüzde 85’ini alarak 22. Dönem Siirt Milletvekili seçildi. 58. Gül Hükümeti istifa etti. Hükümeti kurma görevini alan Recep Tayyip Erdoğan, 59. Hükümet'in başbakanı oldu.

 

Peş peşe seçim zaferleri

 

Erdoğan göreve başladığında, Türkiye ekonomik krizin etkisindeydi. İşsizlik artarken, ekonomik büyüme durma noktasına gelmişti. 'Piyasalara dost' ekonomi anlayışıyla iktidara gelen AKP, ilk döneminde ekonomiye odaklandı. Kemal Derviş'in uygulamaya koyduğu reform programlarına sahip çıkmanın ötesine geçip bunları geliştirdi. Eğitim, sağlık, ulaştırma ve sosyal politika gibi alanlarda yoğun yatırımlar gerçekleştirirken Avrupa Birliği (AB) perspektifine bağlı kaldı. Yine de lâiklik tartışmaları, siyasette askerin rolü gibi konular, 1. AKP iktidarını sık sık meşgul etti.

Erdoğan liderliğindeki AKP, 22 Temmuz 2007 genel seçimlerinde oylarını yüzde 47'ye yükseltti. Seçimler öncesinde, 'e-muhtıra' olarak bilinen, Genelkurmay Başkanlığı'nın internet sitesinde 27 Nisan 2007 günü hükümete karşı yayınlanan bildiri, yeni dönemde asker sivil ilişkisini başka bir boyuta taşıdı. 2. AKP iktidarına 'Ergenekon' ve 'Balyoz' davaları gibi askerlerin başı çektiği çok sayıda ismin yargılandığı kapsamlı ve tartışmalı hukuki süreçler damga vurdu. 29 Mart 2009'daki yerel seçimlerde AKP, Türkiye genelinde yüzde 38 oy alarak bir önceki seçime göre gerilediği görüntüsü verse de çoğu il ve ilçenin belediye başkanlığını kazanarak aslında ciddi bir başarı elde etti.

 

Dış politikadaki rolü

 

Erdoğan, hükümetlerinin dış politikasında aktif bir rol üstlendi. Önce Erdoğan'ın danışmanlığını yapan, 2009'da ise Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturan Ahmet Davutoğlu'nun formüle ettiği 'Komşularla Sıfır Sorun' politikası benimsendi.

İktidarının ilk yıllarında Kıbrıs meselesinin çözümü amacıyla, dönemin Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından hazırlanan plana destek verdi. 24 Nisan 2004 günü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nde 'Annan Planı' referanduma sunuldu. Türk tarafında plan onaylanırken Rum Kesimi'nde reddedildi. Türkiye'nin AB üyeliğinde en önemli engellerden birini oluşturan Kıbrıs sorunun çözüme kavuşturulması şansını rafa kaldıran bu sonuç, Erdoğan tarafından AB platformlarında sıkça dile getirilecekti.

AKP'nin ikinci döneminde İsrail ile ilişkiler gerginleşirken, Erdoğan’ın Arap dünyasında popülerliği arttı. Çok sayıda ülkeyle yeni ticari ilişkiler geliştirildi; karşılıklı olarak vizeler kaldırıldı. Erdoğan, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da Arap Baharı olarak bilinen ayaklanmaları, 'halkların meşru talebi' şeklinde nitelendirerek destekledi.

 

Ustalık dönemi ve krizler

 

"Erdoğan'ın ustalık dönemi" olarak adlandırılan 3. AKP iktidarı, 12 Haziran 2011 genel seçimlerinde AKP'nin oyların yüzde 49,8'ini almasıyla başladı. Dönemin başlangıcına, Erdoğan'ın başkanlık sisteminin Türkiye’yi yönetmek için uygun olduğu ve bunun tartışılması gerektiği yönündeki sözleri damgasını vurdu. Cumhuriyet tarihinde Adnan Menderes'ten sonra üst üste üç dönem seçim kazanan ve başbakanlık görevini yürüten ikinci isim oldu. Dahası Erdoğan bunu Menderes'ten farklı olarak 'iktidardayken oylarını artırarak'  yaptı.  AK Parti'nin milletvekili seçilmeyi üç dönemle sınırlayan tüzük kuralını sık sık vurgulamaya başladı. Erdoğan'ın Ağustos 2014'te yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olmak istediği, hem AK Parti hem de muhalefet çevrelerinde sürekli dillendirilse de Erdoğan henüz bu konuda net bir ifade kullanmadı. Keza Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de yeniden aday olup olmayacağına hala açıklık getirmedi.

2012 yılı sonunda başlayan ve PKK'nın hapisteki lideri Abdullah Öcalan ile görüşmeler üzerinden ilerleyen 'Çözüm Süreci' ile Kürt Sorunu'nun Türkiye'nin bütünlüğü çerçevesinde sonuca erdirilmesi yolunda önemli bir adım atıldı. Fakat Haziran 2013'e damga vuran Gezi Parkı protestoları ve Erdoğan'ın bu protestolara karşı takındığı sert tavır, toplumsal kutuplaşmayı tırmandırdı. Bu gerginlik, 17 Aralık 2013'te bazı bakanların çocukları ve Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan'a yönelik operasyonla başka bir boyuta evrildi. AKP ile Fethullah Gülen cemaati arasında çatışma başladı. AK Parti çevreleri, cemaatin yargı ve emniyet bürokrasisi içerisindeki yapılanmasıyla "sivil bir vesayet" kurmaya çalıştıklarını söyledi. Erdoğan, gelişmeleri 'paralel devletin seçilmiş hükümete karşı darbe girişimi' şeklinde tanımladı. Çok sayıda polis ve yargı mensubunun görev yeri değiştirildi.

 

Ekmeleddin İhsanoğlu kimdir?

 

 

1943 yılında Kahire'de doğdu. Babası Yozgatlı müdderris İhsan Efendi, annesi Rodoslu bir Türk ailesinin kızı olan Seniye Hanım’dır. İhsan Efendi, eğitim için 1924’te geldiği Mısır’a yerleşmiş ve 1951’de Ayn Şems Üniversitesi Şarkiyat Bölümü Türk Dili ve Edebiyatı Kürsüsü’nü kurmuştu.

Ekmeleddin İhsanoğlu, Mısır’da Hıdiviye Lisesi’nden mezun olduktan sonra Ayn Şems Üniversitesi Fen Fakültesi'nde yükseköğrenim gördü. Öğrenciliği sırasında Kahire Milli Kütüphanesi’nde Türkçe yazma ve basma kitapların kataloglamasında çalıştı. 1966’da Fen Fakültesi’nden mezun oldu ve El-Ezher Üniversitesi'nde akademik hayata başladı. Yüksek lisansı sırasında El Ezher Üniversitesi’nde asistanlık ve Ayn Şems Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde Türk Dili ve Edebiyatı okutmanlığı yaptı. Bilim tarihi çalışmalarının yanısıra Hamid, Tevfik Fikret, Mehmet Akif, Yahya Kemal, Necip Fazıl, Nazım Hikmet gibi şairlerin eserlerini Arapça’ya çevirerek Türk kültürünü Araplar’a tanıtmaya çalıştı; Türk yazarlarından hikayeler içeren bir antoloji hazırladı (1970).

1970 yılında Türkiye’ye geldi ve Ankara Üniversitesi’nde göreve başladı. 1972’de eczacı Füsun Bilgiç ile evlendi, üç çocuk sahibi oldu. 1974'te Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi'nde doktorasını tamamladıktan sonra, İngiltere'de Exeter Üniversitesi'nde doktora-sonrası çalışmalar yaptı.

1980 yılında İslam İşbirliği Örgütü'nün tavsiyesi ile İstanbul’da kurulan İslâm Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA)’nin başkanlığına getirildi. Bu görevi 25 yıl sürdürdü. IRCIA bünyesinde Türk ve İslam kültürü konusunda büyük bir ihtisas kütüphanesi ve arşivi kurulmasına öncülük etti.

1984'te İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’ne girerek profesör oldu. Bu üniversitede Bilim Tarihi Anabilim Dalı’nı kurdu. Üniversite ve IRCICA’daki görevlerinin yanı sıra Türk Bilim Tarihi Kurumu'nun başkanlığı ve İstanbul Üniversitesi Bilim Tarihi Müze ve Dokümantasyon Merkezi müdürlüğü görevlerinde bulundu.

 

İslam İşbirliği Teşkilatı genel sekreterliği ne iş yapar?

 

İhsanoğlu, 14-16 Haziran 2004’te İstanbul’da düzenlenen İslam Konferansı Örgütü (sonradan İslam İşbirliği Teşkilatı adını almıştır) 31. Dışişleri Bakanları Toplantısında, Genel Sekreterlik için Türkiye’nin adayı olarak gösterildi. Malezya ve Bangladeş ile genel sekreterlik için yarışan İhsanoğlu, 5 Haziran 2004'te Genel Sekreterliğine seçildi. Örgütün seçimle gelen ilk genel sekreteri ve ilk Türk genel sekreteri oldu; görevi 1 Ocak 2005’te devraldı. Görev süresi, 18-20 Haziran 2008 tarihlerinde Kampala’da düzenlenen 35. Dışişleri Bakanları Konseyi’nde 5 yıllık bir süre için uzatıldı.

İhsanoğlu, genel sekreterlik görevini Cidde'de düzenlenen törenle 30 Aralık 2013'te Suudi Arabistanlı İyad Medeni’ye devretti.

 

Cumhurbaşkanlığı adaylığı

 

10 Ağustos 2014, seçimin ikinci oylamaya kalması durumunda ise 24 Ağustos 2014 tarihinde yapılacak cumhurbaşkanı seçiminde Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi Cumhurbaşkanlığı için çatı adayı olarak açıklanmıştır.

İngilizce ve Arapça dillerinin yanı sıra orta düzeyde Fransızca ve Farsça bilmektedir. Bazı kaynaklarda ise bu dört dili akıcı olarak konuştuğu belirtilmiştir.

 

Ödülleri

 

UNESCO ve Harvard Üniversitesi'ndeki görevlerinin yanı sıra millî ve uluslararası birçok bilim kurumunun üyesi olan İhsanoğlu, bilim ve eğitim tarihine katkı ve hizmetlerinden dolayı birçok ödül aldı. Türkiye Devlet Üstün Hizmet Madalyası (2000), Ürdün Birinci Derece İstiklal Madalyası, İKÖ Şeref ve Liyakat Sertifikası ile Mısır Cumhuriyeti Liyakat Nişanı ile ödüllendirildi.

2008’de Uluslararası Bilim Tarihi Akademisi tarafından Koyre Madalyasına layık bulundu. 2009 yılında Mısır Cumhuriyeti Sanat ve Kültür Nişanını, Malezya'da en üst sivil unvan olan Tansri unvanını ve 2010 yılında "İslamofobiye karşı verdiği mücadele ve Keşmir konusundaki çabaları" nedeniyle Pakistan'da en yüksek unvan olan Hilal-i Pakistan unvanını aldı. 22 Kasım 2013'de KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu tarafından gerek Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin İİT'deki durumunun yüceltilmesi, gerekse İİT üyeleriyle ilişkilerinin geliştirilmesi konusunda verdiğini hizmetler nedeniyle kendisine KKTC Devlet Nişanı verildi. İhsanoğlu, şimdiye kadar bu nişana layık görülen ilk ve tek kişidir.

 

İhsanoğlu Altın Madalyası

 

Üyesi olduğu ve 2001-2005 arasında başkanlığını yaptığı Uluslararası Bilim Tarihi ve Felsefesi Kurumu (ICHSTM), 2007 yılı sonunda aldığı bir kararla, dört yılda bir bilim tarihi ve felsefesi alanlarında yapılacak doktora tezleri arasında yapılacak değerlendirme sonucu seçilen bir eseri bir “Uluslararası İhsanoğlu Altın Madalyası” adı altında ödüllendirmeye karar vermiştir.

Madalya, 2009 yılında Budapeşte’de 23. Uluslararası Bilim Tarihi ve Teknoloji Kongresi sonunda Astronomi Tarihi tezi nedeniyle Dr. Jose Bellver Martinez’e; 2013 yılında İngiltere’nin Manchester kentinde 24. Uluslararası Bilim Tarihi ve Teknoloji Kongresi sonunda düzenlenen törenle İslam bilimi tarihinde astronomi üzerine yaptığı çalışma nedeniyle Marc Oliveras Busquets’a takdim edildi.

 

Selahattin Demirtaş kimdir?

 

Hayatı bir faili meçhul cinayetle değişen HDP eş başkanı Selahattin Demirtaş, Cumhurbaşkanlığı adaylığını açıkladı.

Selahattin Demirtaş, Kürt meselesinin Türkiye gündeminin en önemli maddesi haline geldiği bir dönemde partinin başına geçti. Hem sürecin en çatışmalı döneminde hem de diyalog aşamasında baş siyasi aktörlerden biri oldu.

Demirtaş, 20 yıldan uzun süredir Türkiye siyasetinde var olma mücadelesi veren Kürt hareketinin, yeni jenerasyonunun temsilcisi oldu. Barış ve Demokrasi Partisi'nde (BDP) Eş Genel Başkanlığı sırasında öne çıktı. Söylemi, içinden çıktığı siyasi çizgi ile içerik olarak ayrışmadı. Demirtaş, daha iddialı daha sert üslubuyla parti tabanında büyük bir beğeni kazanmasını sağladı.

 

Kürt kimliğini lisede tanıdı

 

Selahattin Demirtaş 1973 yılında Elazığ’ın Palu ilçesinde dünyaya geldi. Babası Köy Hizmetleri'nde işçiydi. Küçük yaşlarda ailesiyle beraber sonradan bağını hiç koparmayacağı Diyarbakır’a taşındı. Yıllar sonra, siyasi hareketinin liderliğini yapacağı Kürt kimliğiyle tanışması da lise yıllarında Diyarbakır’da gerçekleşti.

Bir röportajında Demirtaş o günleri, “Anne ve babam aralarında Zazaca konuşurlardı ama bize öğretmediler. Kendileri gibi sıkıntı yaşamamamız için bizimle Türkçe konuşuyorlardı. Kürt diye bir etnik kimlik olduğunu lisede öğrendim" diyerek anlattı.

 

Hayatı faili meçhul bir cinayetle değişti

 

Demirtaş'ın siyasete girmeye karar verdiği an ise lise yıllarının hemen sonrasında 1991'de yaşanan ve faili meçhul bir cinayet olarak Türkiye tarihine geçen bir olaydı. Dönemin Halkın Emek Partisi (HEP) Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın öldürülmüştü. Önce kaçırılan Aydın'ın üç gün sonra cesedi bulunmuştu. Bölgede oluşan tepkinin yansıdığı cenaze töreninde kalabalığın üzerine ateş açılmıştı. O kalabalığın içindeki gençlerden biri olan Demirtaş o günü, “Başka bir insan oldum. Kafamda ilk siyasal şimşeklerin çaktığı gün o gündür. Benim jenerasyondaki gençliğin politize olmasında en büyük etkendir o olay” sözleriyle anlatıyor.

Lise sonrası Demirtaş zor bir kararın eşiğine geldi. O dönem bölgede hâkim olan çatışmalı ortamın, kendisini dağa çıkmak yani PKK’ya katılmak ile üniversiteye gitmek arasında bıraktığını anlatıyor Demirtaş. Ancak tercihini dağdan değil üniversiteden yana kullandı. Üniversiteye giriş sınavından Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni kazanarak çıktı.

Okulu bitirdikten sonra bir süre avukatlık yaptı. O dönem Osman Baydemir’in başkanlığını yaptığı, İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi yönetimine girdi. Derneğin üzerinde en çok yoğunlaştığı konu ise faili meçhul cinayetlerdi.

Baydemir’in belediye başkanı seçilmesinin ardından İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şube Başkanlığı yapan Demirtaş, Uluslararası Af Örgütü Diyarbakır Şubesi ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın da kurucuları arasında yer aldı.

 

34 yaşında milletvekili oldu

 

Demirtaş’a aktif siyaset yolunun açılması ise Kürt siyasi hareketinin kendi kimliğiyle yeniden TBMM'ye girdiği 2007 seçimleriyle başladı. Yüzde 10 seçim barajı engeline takılmamak için Demokratik Toplum Partisi (DTP) bünyesinde siyaset yapan diğer adaylarla birlikte o da seçimlere bağımsız girdi ve Diyarbakır’dan milletvekili seçildi.

Seçim sadece Demirtaş için değil Kürt siyaseti için de yeni bir başlangıçtı. 'Bin Umut Adayları' olarak Meclis’e giren bağımsız adaylar planlandığı gibi DTP çatısı altında birleştiler. Tarihinde ilk defa Kürt siyasi hareketi Meclis’te grup oluşturdu. 34 yaşında milletvekili seçilen Selahattin Demirtaş, DTP’nin ilk grup başkanvekillerinden biri oldu.

PKK saldırılarının yeniden artmaya başladığı dönemde Meclis’te siyaset yapmaya başlayan DTP, demokratik özerklik ve Kürtler için yeni anayasal hakları da içeren bir dizi talebi ülke gündemine taşıdı. Demirtaş bu dönemde partinin eş başkanlığını yapan Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk kadar sesini duyuran milletvekillerinden biriydi.

 

BDP eş başkanı

 

Demirtaş'ın parti eş başkanlık koltuğuna oturması ise 2009 yılının Aralık ayında DTP’nin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasıyla gündeme geldi.

Parti kapatıldıktan sonra eş başkanlar Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’a siyaset yasağı getirildi. Bunun ardından DTP’li milletvekilleri toplu olarak tedbir amacıyla kurulmuş Barış ve Demokrasi Partisi’ne (BDP) geçtiler. Selahattin Demirtaş ve grup başkanvekilliğini birlikte yürüttüğü Gültan Kışanak, Şubat 2010'da BDP'nin eş başkanları seçildiler.

 

10 ay hapis cezası aldı

 

Demirtaş’ın 2006 tarihli bir konuşma sırasında sarf ettiği, "Abdullah Öcalan’ın Kürt sorununun çözümünde rolü değerlendirilmeli" sözleri, 2010 yılında aleyhine açılan bir davada 'terör örgütünün propagandasını yapmak' olarak değerlendirildi. Demirtaş bu suçlamayla 10 ay hapis cezasına çarptırıldı. Ancak hükmün açıklanması geri bırakılarak, beş yıl boyunca denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulması kararlaştırıldı.

DTP’nin kapatılmasından birkaç ay sonra PKK’nın şehir yapılanması olduğu iddia edilen KCK'ya yönelik operasyonlar başladı. BDP’nin bazı il ve ilçelerdeki yöneticileri, üyeleri ve belediye başkanları tutuklandı. Demirtaş bu dönemde söylemlerini daha da sertleştirdi. Yıl sonunda operasyonların en yoğun yaşandığı dönemde söylediği "KCK buysa genel başkanı benim" sözü akıllardan çıkmadı.

Polis müdahalesiyle sonuçlanan birçok eyleme Demirtaş, diğer milletvekilleriyle beraber ön saflarda katıldı. KCK operasyonlarına karşı partinin o dönem en çok ses getiren eylemlerinden biri de 'sivil itaatsizlik' olarak öne çıktı. Demirtaş, BDP’nin sivil itaatsizlik çağrısını, "Hükümetin bu sorunu çözeceği yok. Bu devasa sorun karşısında hiçbir çözüm açıklamayan, taleplerimize karşı kulağını tıkayan bu hükümetin tavrını artık kabul etmiyoruz" sözleriyle yaptı.

Bu süreçte Demirtaş’ın en yoğun şekilde vurguladığı talepler; ana dilde eğitim, siyasi tutukluların serbest bırakılması, askeri ve siyasi operasyonlara son verilmesi ve yüzde 10 seçim barajının kaldırılmasıydı. Demirtaş, 11 Haziran 2011 tarihli genel seçimde Meclis’e bu defa Hakkari'den milletvekili seçilerek girdi.

 

Yemin krizi

 

2011 seçimleriyle Türkiye, Kürt sorununda yeni bir dönemece girdi. Meclis’te yeni dönem, yemin krizi ile başladı. Tutukluyken milletvekili seçilen bazı isimlerin serbest bırakılmaması üzerine BDP’liler yemin etmedi.

28 Aralık 2011 günü, Irak sınırındaki Uludere’den kaçak mal getirmek üzere yola çıkan 34 köylü, onları PKK’lı sanan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bombardımanı sonucu hayatını kaybetti. Demirtaş bu süreçte Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik çok sert eleştirilerde bulundu. Aynı günlerde PKK’nın cezaevindeki lideri Abdullah Öcalan’ın avukatları ile görüşmesi gündeme geldi. PKK ve KCK’lı tutuklular da ana dilde eğitim ve savunma taleplerinin karşılanmasını sağlamak için cezaevlerinde 68 gün sürecek açlık grevlerine başladı. Demirtaş’ın bu dönemde söylediği "Öcalan’ın heykelini dikeceğiz" cümlesi büyük tartışma yarattı.

Demirtaş, KCK üyesi oldukları iddiasıyla haklarında iddianame hazırlanan dört milletvekilinden biri oldu.

 

Çözüm süreci

 

Hükümet 2012 sonunda 'Çözüm Süreci' çerçevesinde Öcalan ile görüşmelere başladı. Avukatlara görüşme izni verilmeyen Öcalan'ı, Ocak 2013’ten itibaren BDP'li heyetlerin ziyaret etmesine izin verildi. Demirtaş bir süre bu heyetler içinde yer aldı. İmralı’dan aldığı mesajları Kandil’deki PKK yönetimine taşıdı.

Selahattin Demirtaş, BDP içinde Türkiyelileşme projesi olarak doğan Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) 22 Haziran 2014'te yapılan olağanüstü kongresinde Figen Yüksekdağ ile birlikte eş başkanlığa seçildi.