HaberTürk yazarı tarihçi Murat Bardakçı, İstiklâl Marşı’nın değiştirilmesi maksadıyla 19 Mayıs 1924'te Bakanlar Kurulu tarafından kabul edilen bir kararname olduğunu ve yarışmanın yapıldığını ancak bu kararnamenin uygulanamadığını yazdı.
"Bakanlar Kurulu Kararı’nı yorumlayan zamanın Millî Eğitim Bakanlığı, millî marşta yapılması istenen değişikliğin sadece besteyi değil, sözleri de kapsadığına; yani Mehmed Âkif’in manzumesinin de değiştirilmesi gerektiğine karar verdi; bunun için beste yarışmasından önce bir “güftemüsabakası” açtı ve müsabaka ile ilgili ilân, 13 Kasım 1925’te gazetelerde yayınlandı." diyen Bardakçı, o dönem gazetelere verilen ilana da köşesinde yer vererek "Yarışmadan bir netice çıkmadı ve Âkif’in şiirine neyse ki ilişilemedi!" dedi.
Bardakçı'nın HaberTürk'te "Mehmed Âkif’in şiirini değiştirmek isteyen bu teşebbüsü bilir misiniz?" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
"Geçen gün, İstiklâl Marşı’nın değiştirilmesi maksadıyla Bakanlar Kurulu’nun 19 Mayıs 1924’te kabul edilen ve Reisicumhur Mustafa Kemaltarafından da onaylanıp resmiyet kazanan kararnameyi yayınlamıştım.
Kararname, millî marşı Türk bestekârların yapmalarının arzu edilmesine rağmen bir türlü olmaması sebebi ile Türkler’in yanısıra Avrupalı müzisyenlerin de katılacakları yeni bir yarışma açılmasını, gönderilecek eserlerin Paris, Viyana ve Napoli Konservatuvarları’na yollanıp aralarından üç bestenin belirlenmesini ve bu üç marştan en hoşa gideninin “millî marş” seçilerek bestekârına maddî ödül ile madalya verilmesini öngörüyordu.
Çok sayıda okuyucum bu kararnamenin niçin uygulanmadığını merak etmişler ve milletlerarası yarışmanın açılmamasının sebebini sormuşlar...
O günlerde kararnamenin ardından yaşananları kısaca anlatayım:
Bakanlar Kurulu Kararı’nı yorumlayan zamanın Millî Eğitim Bakanlığı, millî marşta yapılması istenen değişikliğin sadece besteyi değil, sözleri de kapsadığına; yani Mehmed Âkif’in manzumesinin de değiştirilmesi gerektiğine karar verdi; bunun için beste yarışmasından önce bir “güftemüsabakası” açtı ve müsabaka ile ilgili ilân, 13 Kasım 1925’te gazetelerde yayınlandı.
İlânda aynen şöyle deniyordu:
“Güftenin vakarlı, ümid saçıcı, ruhu yükseltici olması şarttır. Açık bir Türkçe ile, veciz surette Türklüğün varlığını, büyük mâzisini ve daha büyük istikbalini ifade etmelidir. Güftenin muhtasar (kısa) olması da bir meziyet teşkil eder. Müsabakayı kazanan esere hars masrafından (kültür fonundan) beş yüz lira mükâfat-ı nakdiye ile bir Maarif Madalyası, ikinciye yüz lira mükâfat ile takdirname verilecektir.
Kaleme alınacak eserlerin 1342 Kânunsani (1926 Ocak) nihayetinde Maarif Vekâleti’ne gönderilmesi lâzımdır. Millî marşın güftesi ve bestesi Meclis-i Âlî’nin (TBMM’nin) tasdikine iktiran ettikten (onayına sunulduktan) sonra resmiyet kesbedecektr. Âkif Bey’in İstiklâl Marşı büyük mücadelelerimizin kudsî bir hatırası olarak saklanacak ve millî marş yanında ‘İstiklâl Marşı’ unvanıyla merasimde söylenecektir”.
Bugüne kadar pek farkedilmeyen ve dolayısı ile de üzerinde durulmayan bu ilânın önemini herhalde farketmişsinizdir: Ankara, İstiklâl Marşı’nın güftesini de değiştirmeye, yani Mehmed Âkif’in o muhteşem şiirinin artık millî marşın sözleri olmamasına karar vermiş, onun yerine iki buçuk ay içerisinde yazılacak şiirler arasından seçilecek olanının besteletilip millî marş yapılmasını istemiş. Ama, Âkif’in manzumesinin bestesi bir tarafa atılmayacak, törenlerde “İstiklâl Marşı” olarak okunacak fakat artık “millî marş” olmayacakmış!
Bu ilân üzerine usta, acemi, meşhur yahut meçhul dünya kadar şairimiz Millî Eğitim Bakanlığı’na apar-topar kaleme aldıkları şiirler gönderdiler. Bütün bu şiirlerin ortak hususiyeti, tamamının birbirinden beter olmaları, Âkif’in o muazzam manzumesinin yanında esâmileri bile okunamayacak seviyede bulunmaları idi...
Devamı uzun hikâyedir, hemen söyleyeyim: Yarışmadan bir netice çıkmadı ve Âkif’in şiirine neyse ki ilişilemedi!
Mehmed Âkif’in şiirini değiştirme hevesimiz sadece bu yarışma ile sınırlı kalmış olsa, yine iyi.. 1937’de açılan ve yine bir netice alınamayan bir başka yarışma daha var ama cumhuriyet tarihçiliğimiz “Hızını mavi gözlerden alan inkılâbımız” havasından bir türlü kurtulamayıp ortaya lâf yerine belgeli eser koymaya hâlâ alışamadığı için, şimdiye kadar bu müsabaka hakkında da dişe dokunur birşeyler yazılmadı...
Sözünü ettiğim 1937’deki yarışmayı da günün birinde anlatırım...