Seçim kampanyasında suçlu göçmenlerin ‘kara koyun’ olarak karikatürize edildiği afişleri kullanarak tepki çekmesine rağmen birinci parti çıkan İsviçre Halk Partisi’nin Cenevre Örgütü Başkanı Soli Pardo, İzmir doğumlu bir Levanten. Babası Türk Ordusu’na yüzbaşı rütbesiyle hizmet etmiş bir Kore gazisi olan Pardo, Hürriyet’e konuştu, "Başbakanınız bizi bazen kızdırıyor. Ama İsviçre’deki Türklerin yüzde 90’ıyla sorunumuz yok. Hatta partimizde Türk üyeler bile var" dedi. Aşırı milliyetçi ve yabancı düşmanı olmakla suçlanmasına rağmen geçen yılki son genel seçimlerden birinci parti olarak çıkan İsviçre Halk Partisi (SVP), taşradaki bazı bölgelerde halkın neredeyse yüzde 50’si tarafından hálá destekleniyor. Partinin en zorlu makamı ise, uluslararası örgütlere evsahipliği yaptığı için dünyanın en kozmopolit şehirlerinden olan Cenevre’de. Babası Atatürk hayranı SVP’nin Cenevre Başkanı Soli Pardo ile, haftasonunda yapılan parti kurultayından hemen önce, ailesinin Türkiye geçmişini ve partisinin Türklere bakışını konuştuk. Asıl mesleği avukatlık olan tecrübeli siyasetçi, büyük büyük babası Jozef Pardo’nun 1870’te İtalya’dan İzmir’e göçtüğünü ve burada bir kimyevi madde fabrikası kurduğunu söylüyor. Pardo’nun 1929’da İzmir’de doğan babası Davi de fabrika işini sürdürmüş, ayrıca şehirde bir sabun ve talk pudrası dükkanı açmış. Türk ordusunda yüzbaşı rütbesine kadar yükselen baba Pardo, kimyager olarak Kore Savaşı’nda yer almış. Soli Pardo, "Babam bir kahraman değildi. Cephe gerisindeydi, ama sonuçta Kore’de Türk Ordusu’nun saflarındaydı" diyor. Bir de, o 17 yaşındayken ölen babasının çalışma masası üstünde duran Atatürk resmini unutmuyor. İzmir’deki evlerinde Fransızca ve İtalyanca konuştuklarını, ancak dadısıyla sadece Türkçe anlaştığını hatırlıyor. 1960 yılında, yani henüz dört yaşındayken annesinin memleketi İsviçre’ye göçen Pardo, aklında kalan az sayıdaki Türkçe kelimenin hep "çok terbiyesiz" şeyler olduğunu söylese de, biraz zorlayınca o "ağır küfürleri" ağzından kaçırıyor: "Kocakarı" ve "Eşekoğlueşek." Zaman herşeyi değiştiriyor. SVP’nin suç işleyen yabancıların sınırdışı edilmesi için başlattığı kampanyada kullandığı afiş tepki çekmişti. Soli Pardo, "güvenlik yaratmak için" sloganı üstünde bir kelime oyunu yapmak amacıyla koyun seçtiklerini söylüyor. Türkler İsviçre çakısı gibi İsviçre Halk Partisi’nin Cenevre Örgütü Başkanı Soli Pardo ile ofisinde söyleştik. Pardo’nun Hürriyet’in sorularına yanıtları, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilgili görüşleri şöyle: Böylesine çok kültürlü bir kişisel tarihe sahip olup, bir de üstüne, enternasyonel kimliğiyle tanınan bir şehirde milliyetçi bir partinin başkanı olmak zor değil mi? Aksine daha kolay. Partimizin Lozan ve Zürih ile birlikte en güçlü olduğu şehirlerden biri burası. Çünkü Cenevre, zamanında Milletler Cemiyeti’nin, Kızılhaç gibi örgütlerin merkezi olarak seçildi. Bu, İsviçre’nin tarafsızlığı sayesinde mümkün oldu. Yani Cenevre, İsviçreli değerlerine borçludur bugünkü statüsünü. Basit, ucuz, yaratıcı Nedir çok savunduğunuz "İsviçrelilik"? İsviçreliliği yaratan 40 - 50 ilke sayabilirim, ama bunlardan üçü esastır: Alçakgönüllülük, tutumluluk ve hayalgücü. Mesela İsviçre çakısında tüm bu özellikleri bulabilirsiniz. Basittir, ucuzdur ve yaratıcı bir icattır. Karşı çıktığınız göçmenler, "çakı gibi" değil mi? Türkler de tüm bu özelliklere sahip. Onların yüzde 90’ı ile hiçbir sorunumuz yok. Hatta partimizin Türk üyeleri de var. Az sayıda Türkiye kökenli insan entegre olmak istemiyor. Bunların çoğu aslında Kürt de olabilir, bilemem. Ama bir İslamcılık sorunu var ve bu da daha çok Kuzey Afrika kaynaklı. Kurala uymayan, ’kara koyun’ Yaklaşımınız ırkçı sayılmaz mı? Hayır, çünkü biz çok hoşgörülü bir milletiz. İsviçre’nin temel değerlerine, ahláki ortak paydasına uyan herkes burada yaşayabilir. Kimseyi reddetmiyoruz. Ülkenizi bir mozaik olarak görüyor musunuz? Elbette. Farklı dinler, farklı diller, farklı milletler var burada. Beraber mutluyuz. Ama kurallara uyulmasını istiyoruz. O tartışılan afişteki kara koyun da, yalnızca, kurallara uymadığı için ülkeden sınırdışı edilmesini önerdiğimiz yabancıları simgeliyordu. Sonuçta "Ya sev, ya terket" diyorsunuz... Sevmek şart değil. Kurallarımıza, değerlerimize uyulsun yeterli. Nitekim İslamcılık konusunda endişelenmek için geçmişte yeterince vaka var. Başbakanınız Tayyip Erdoğan’ın entegresyonu "insan hakkı ihlali" olarak tanımlayan sözlerinden hoşlanmadık. Geçmişte minareleri süngüye benzeten de oydu. Nesini sevmiyorsunuz minarelerin? Böyle, aniden cehenneme yükselen oklar gibi sivri sivri gökyüzüne uzanmaları... İyi de, sizin şehirlerinizde bulunan gotik katedrallerin çan kuleleri de öyle değil mi? Yoo, onlar dengeli bir görünüme sahip. Minareler... Ne bileyim, çok inceler. Bir işlevleri yok, sadece semboller.