İyi Parti İstanbul Milletvekili Ümit Özdağ'ın partinin İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu hakkındaki 'FETÖ'cü iması tartışılmaya devam ediyor. İyi Parti Grup Başkanvekili Lütfü Türkkan, "Ümit Özdağ’ın kongreden sonra bu çıkışı tabii ki, manidar" değerlendirmesinde bulundu.
Özdağ'ın Kavuncu'nun dayısına işaret etmesine dikkati çeken Türkkan, "Buğra Kavuncu dayısı ile ne kadar görüşüyorsa bir fazla Ümit bey görüşmüştür, Ümit Bey’in arkadaşı" dedi. Türkkan sözlerinin devamında da, "Bir insan dayısından dolayı suçlanmaya kalkılırsa, abisi cezaevinde olan bir insan şu anda Tarım Bakanı, nasıl bağlayacağız. Bunlar duygusal tepkilerin üstüne çıkmış ama kendi içimizde bunu çözeriz. İddia ediyorum bu bir operasyon. Bu operasyondan altı ay evvelinden haberimiz de var. Bu operasyona bilerek çanak tutmak sıkıntı verir. Bu sadece Türkiye’nin içinden yürütülen bir operasyon da olmayabilir." diye konuştu.
Türkkan'ın açıklamaları şöyle:
IMF raporunun öngörüsü gerçekleşirse, vatandaşın gelir seviyesi tam 15 yıl öncesine dönecektir Ekonominin nasıl saklandığını görüyoruz saklamakta da haklılar zira IMF Ekim raporunda Türkiye’de kişi başına düşen milli gelirin nasıl düştüğünü çok güzel ifade etmiş, beklenen toparlanmanın da kola kolay gerçekleşmeyeceğini o raporda görebilirsiniz. IMF Ekim raporunda Türkiye ekonomisi yüzde 5 küçülecek demiş, Geçen ay OECD de Türkiye ekonomisi yüzde 3 küçülecek diye yazmış. Ama Türkiye'de ekonomiyi yönetenler binde 3 büyüyeceğiz diyor. IMF küçülüyorsunuz diyor, OECD küçülüyorsunuz diyor bizim Türkiye’de ekonomiyi yönetenler binde üç büyüyeceğiz diyorlar. Buradan IMF ve OECD’ye sesleniyorum Türkiye ilgili yalan raporlar mı yayınlıyorsunuz? Biriniz yalan söylüyorsunuz. Ekonomi duracak küçülecek diyemiyorlar, yüzde 0,3 büyüyecek diyorlar. Burada yalan söyleyen kim. IMF mi? OECD mi? Yoksa Türk ekonomisini yönetenler mi?
IMF'nin raporuna göre, 2021 yılında Türkiye'de kişi başına gelir 7 bin 658 dolar seviyesine kadar gerileyecek. Bu öngörü gerçekleşirse vatandaşların gelir seviyesi tam 15 yıl öncesine döneceğiz demektir. Ak Parti Hükümeti şu anda ekonomiyi yönetmiyor, yoksulluğu yönetiyor. Yoksulluğu yönetirken şöyle bir tarz edinmiş, insanları yoksullaştırıyor, yoksullaştırdığı insanlara yardım ederek oy devşirmeye çalışıyor. Halkı yoksullaştırmak, yardıma muhtaç hale getirmek, bunu da ekonomi yönetimi olarak sunmak.
Stalin tavuğu hikayesinde olduğu gibi, tüylerini yolarak ortada bıraktığı tavuğu dışarı çıkarsa soğuktan üşüyüp, içeri girerse ocağın yanında yanan tavuk mecburen kendisini yolan Stalin’in ayaklarının dibinde tünemek zorunda kalıyor. Ne uğruna? Bir tane mısır uğruna. Tüylerinin yolunduğundan habersiz dışarı çıkınca üşüyüp, içeri girince yandığını görünce kendisini yolan Stalin’in attığı bir mısır tanesine razı oluyor. Türkiye’yi yönetenler de Türkiye’yi Stalin’in tavuğuna çevirdiler.
Buna karşın, Saray ve şürekası, devletin imkanları ile saltanat sürüyorlar. Dün bütçe sunumunda gördük sarayın imkanları genişliyor, 83 milyon insan Türkiye’de saraya çalışıyor. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi dedikleri bu sistem 83 milyonu saray için çalışmaya mahkum eden bir sistem.
Bu sene yılbaşında bir asgari ücretle 387 dolar alınabilirken bugün sadece 294 dolar alınabiliyor. Bugünkü kurla asgari ücretli 730 lira fakirleşti. Milletin enflasyonu ne kadar biliyor musunuz? Milletin enflasyonu yüzde 35 -40 arası. Biri çıkıp da demiyor ki asgari ücretin 3’te 1’i eridi. Şu asgari ücretten aldığımız vergiyi kaldıralım. En azından bir bez parası bir mama parası, ekmek parası olsun diyemiyor. İktidarın yüreği sadece yandaşları için atıyor.
Yürekleri sömürerek, Biz Bize Yeteriz Kampanyası'nda toplanan para: 2 milyar 100 milyon tl. Salı günü Cumhurbaşkanı toplanan paraların hane başı 1000’er lira olarak dağıtıldığını açıkladı. Marifet 1000’er lira dağıtmak değil, marifet yandaşlara aktarılan parayı kesmek. Bu parayı fakir vatandaşa dağıttığını söylüyor Cumhurbaşkanı. Diğer taraftan 83 milyona dağıttım dediği 5 mislini Kalyon inşaata vergi indirimi olarak sağladı. Sadece Kalyon İnşaat'a verilen vergi indirimi kıyağı: 9 milyar 500 milyon ₺Bu ne demek biliyor musunuz; 4 milyon 66 bin 263 asgari ücret demek, 8 milyon 90 bin 750 ücretsiz izin ödemesi demek, Osmangazi Köprüsü maliyeti demek, Avrasya Tüneli Maliyeti demek, 10 şehir hastanesinin yatırım tutarına denk geliyor.
Türkiye kaynak problemi çekiyor ya alın size kaynak. Türkiye’nin kaynağı var ama siz bu kaynağa çökmüşsünüz. Çöktüğünüz bu kaynağı millete dağıtmayınca da Türkiye’nin kaynakları kısıtlı diyorsunuz.
İktidara söylüyorum bu düzen sizi de götürecek. Ortağınız olan o yandaş müteahhitlere hiç güvenmeyin. Onlar her devrin adamları. Mayaları öyle çünkü. Bakın ülkedeki bütün büyük ihaleler bu çeteye, 5 şirkete veriliyor. Hepsi de bildiğimiz isimler. Diğer müteahhitler buna ses çıkaramıyor çünkü hepsinin bir KHK’lık canı var. Bir kararnameyle mal varlığına el koyabilirler. Bazıları ‘lanet olsun’ deyip yurt dışında iş yapmaya başladı, Türkiye’den umudunu kestiler.
Merkez Bankası’nın bugün geleneksel yöntemle düzenlediği 17 Kasım vadeli repo ihalesi vardı ihaleye 38 milyar 830 milyon liralık teklif geldi piyasaya 10 milyar verildi, ortalama faiz yüzde 13.32’ye yükseldi. Sayın Cumhurbaşkanı’nın sözlerini hatırlayın, O faiz lobisi var ya faiz lobisi bizden önceki hükümetleri teslim alan bu faiz lobisi. Biz ona teslim olmayacağız demişti. Burada örneğini görüyoruz bu hükümet faiz lobisinin gerçek anlamda eline düştü. Başka da çareleri kalmadı.
Bir kanun hükmünde kararname açıkladılar tarım ürünlerinde özellikle hububatta yüzde 45-35 olan ithalat vergilerini sıfırladılar. Bu ne demek biliyor musunuz? Türkiye’nin çiftçisinin umudunu yerle yeksan etmek demek. 2020 yılı bitiyor ama tarımda henüz destek açıklanmadı. Köylü ne kadar destek alacağın bilmiyor. Çitçinin mazotu artmış, gideri artmış, tohum parası artmış dolardan en fazla etkilenen çiftçi. Sayın bakan demişti ki, benim gönlümden geçen tohum tarlaya düştüğünde destekleri ödemek. Tohum tarlaya düştü, büyüdü, ekin baş verdi, biçildi hasat edildi çiftçiye destekten haber yok. 11 aydır süt fiyatları 2,30. Tüm inek besleyenler zararına satış yapıyor. Köylüler hayvanını kesmiş fabrikada bekçilik yapmak için iş başvurusunda bulunuyor. Hem yerinde istihdam sağlayamıyorsunuz hem de Türkiye’ye sosyolojik başka bir problemi de beraberinde getiriyorsunuz.
Sayıştay’ın 2017 yılı raporlarında Eti Maden İşletmeleri’nin yurt dışında bulunan iki şirketinin genel müdürlerine 13 bin 500 Avro maaş verildiği yazılıyor. Bu ne demek biliyor musunuz, 120 bin liradan fazla. Yani 50 asgari ücretlinin maaşı kadar. Bu görevli kimdir? Mutlaka o da ortaya çıkacak. Bunlar ülkeyi soyuyorlar, yönetmiyorlar.
Grup aşısı olan var mı bilmiyorum. 92 yaşındaki annesi koa hastası, yüksek tansiyonu var, şekeri var kendisi risk grubunda olmadığı öğrenilmiş. Niye? Çünkü grip aşısı yok. Ne kadar var? 1,5 milyon, risk grubundaki insan sayısı 10 milyon dolayısıyla ölmesi mümkün olan insanları gözden çıkaralım bunlara aşı yapmaya gerek yok. Öncelikle Saraydaki arkadaşlarımızın ve onların yakınlarındakilerin aşılarını çıkartalım kalırsa millete de yaparız.
Türkiye aşı üretmiyor, üretmesi için böyle bir merkezinin olması lazım. Böyle bir merkez vardı Türkiye’de. Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi 27 Mayıs 1928'de kurulmuş, ülkemizin aşı ve serum temini konusunda dışa bağımlılığını minimum seviyeye indirerek çok büyük bir katkı sağlamıştı. Türk Halkının sağlığının sigortası ve teminatı olan bu güzide kurumun, önce Aşı Üretim Enstitüsü, Bakanlar Kurulu Kararı ile 2004 yılında kapatıldı.
Cumhuriyetin yokluklarla kurduğu ve Türk halkına gözü gibi bakan bu stratejik kurumun tamamı da 2 Kasım 2011 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan 663 sayılı kararname ile kapısına KİLİT vuruldu. Buraya dikkat satılmadı, kilit vuruldu. Bunu yapmak için bu ülkeye düşman olmanız lazım. Siz bu ülkeye düşman mısınız? Şimdi bize grip aşısı verenlere yalvarıyoruz bize yetmez diye. Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi'nin önemli hizmetlerinin bir kısmı şöyle:
1931 yılında, ağız yoluyla uygulanan ve çağın hastalığı olan Verem aşısı üretimine başladı.1932: Serum üretiminin ülke ihtiyacını karşılayacak düzeye gelmesi sonucu, dışarıdan serum ithali durduruldu.1933: Kuduz aşısı üretimi.1934: İstanbul Aşıhanesinin enstitü bünyesine nakli ve çiçek aşısı üretimi ülke ihtiyacını karşılayacak düzeyde üretilmiş.1942: Tifüs aşısı üretimi.1948: Boğmaca aşısı üretimi. İnfluenza virüsü, tavuk vebası ‘üzerine araştırmaların başlaması.1950: İnfluenza Laboratuvarı'nın Dünya Sağlık Örgütü tarafından Uluslararası Bölgesel İnfluenza Merkezi olarak tanınması, influenza aşısı üretimi.1965: Kuru çiçek aşısı üretimi.1987: AIDS Araştırma ve Doğrulama Merkezi'nin açılması.1999'da aşı üretim tesisleri kapatıldı.
Şimdi sormak lazım! Cumhuriyet'in ilk yıllarında ve devamında sürdürülen aşı politikası desteklenseydi, uluslararası endüstriye pazar olmak yerine milli endüstri korunup kollansaydı, Bugün yabancı ülkeden korona virüs aşısı bekler miydik? Nerde sizin milli ve yerliliğiniz? Sadece sözde. Ne yerlisiniz ne millisiniz.
Dün gördüm Adalet ve Kalkınma Partisi Gençlik Kolları Siz Kimsiniz diye bir video yayınlamış. Orada Türk olduklarını unutmuşlar, Türk ne zaman deveye binmiş? Türk’ün tarihinde deve yok, Türkün tarihinde at var at. Orada bile kendilerini Arap zannediyorlar. Deve sizin hayallerinizde var.
Corona virüsü salgınının hemen ardından bilim insanları hastalığa karşı pandemi hastanelerini, aşı ve ilaç geliştirilmesini gündeme aldı. Oysa çok değil 15 yıl öncesine kadar Türkiye, salgın hastalıklarda öne çıkan bu üç kuruma da sahipti. Yani Adelet ve Kalkınma Partisi iktidara gelene kadar. Salgında tecrübeyi devreye sokacak pandemi hastanesi, aşı üreten enstitü ve yerli ilaç fabrikası Ak Parti döneminde kapatıldı. Türkiye şimdi aşı ve ilaç geliştirilmesinde umudunu dünyaya bağladı, bekliyor.
Grip aşıları depolara geldi ama Sağlık Bakanlığı’nın puanlama sistemi yüzünden aile hekimleri reçete yazamıyor.
Türkiye'de önceki yıllarda Ekim ayında grip mevsimi başlamadan yapılan grip aşısı, pandemi nedeniyle aile hekimleri üzerinden ‘Charlson Risk Skoru’ denen bir puanlamaya göre hastalara reçete edilecek artık. Grip aşısı olması gereken riskli kişiler, öncelikle aile hekimlerine başvuracak, Aile Hekimi, Bakanlığın belirlediği puanlamaya göre, puanı tutan ve birinci riskli grup adı altında saptanan hastaya grip aşısı reçetesi yazacak. Hasta o reçete kodu ile eczaneye gidecek ve eczacı da ilaç deposundan aşıyı isteyecek. Eczaneden aşısını alan vatandaş tekrar aile hekimine gidecek ve aşısı orada yapılacak. Olimpiyat seçmelerinde bu kadar zorluk yok. Durum bu. Kanser ve KOAH hastalığı bir arada olan bile sisteme göre 5 puanı toplamadığı için grip aşısını alamıyor. Yani param var alayım desen de geçen senelerde alabildiğin aşıyı şimdi alamıyorsun. Kaç adet aşı ithal edildi, kim etti ve kimler aşı olacak bilmiyoruz. Bildiğimiz bir şey var sarayda yaşayanlar ve etrafındakiler şimdiye kadar çoktan olmuştur zaten kalanları da milletimiz olacak inşallah. Hatırlayalım; Aşı üretiminde Refik Saydam Hıfzısıhha Merkezi 2011'de kapatıldığı için aşı üretemiyoruz artık. Ne acıdır ki umudumuz ithalata kaldı. Büyük Türkiye dedikleri bu işte.
Madenciler, Manisa Soma ve Karaman Ermenek’te 13 aydır ücret ve kıdem tazminatı alacakları için iki koldan Ankara’ya yürümek isteyen maden işçileri seslerini duyurmaya çalışıyor, işçilerin eylemleri sürüyor. Ermenek'te Güneyyurt Meydanı’nda jandarma ile işçiler ve ailelerin arasında yaşanan diyalogda;
-Jandarma: Bakın Türkiye’deki iç hukuk yolları tükendiyse, dış hukuk yollarına müracaat edeceksiniz.-İşçi eşi: Biz içi, dışı bilmeyiz ki abi ama siz bize engel oluyorsunuz. Biber gazı sıkıyorsunuz. Biber gazı sıkılanlar arasında 6 aylık bebek de var.
Bir devlet vatandaşına bu kadar düşmanlık etmemeli, bu insanlar haklarını arıyorlar.
Geçen hafta Suudi Arabistan’ın Türkiye ile ilgili boykot kararını görmüşsünüzdür. Türk düşmanlığı içeren son yaptırımlara ve uygulamalara Ak Partili bir yetkiliden veya bir Bakan’dan herhangi bir tepki geldi mi? Gelmiş de ben rastlamamış olabilir miyim? Suudi Arabistan Türk mallarını boykot ediyor. Ne oldu da Suudi Arabistan bu kadar Türkiye’ye düşman oldu? Hani biz kardeştik? Ülkeler ile olan ilişkide, kahveden arkadaş modelinde ısrar edilirse, sonucun bu olması kaçınılmaz. Bu ülkenin kaynaklarını, bu ülkenin insanın emeğini alın terini kimse sömüremez.
Türkiye’den büyük paralar kazandığı halde "Büyük vatanımıza karşı görevimize inanarak Türk mallarını boykot ediyoruz" cümlesinin bir bedeli olmalıdır. Varlık sebepleri Türk düşmanlığı olan, Türk ve Osmanlı düşmanlığından beslenen bu Arap faşistlerinin hiçbir ürünü, markasını evlerimize sokmamalıyız.
Türkiye dün gece yeni bir Navtex yayınladı. Oruç Reis Gemisi'nin çalışma yürüteceği alanda 27 Ekim'e kadar Navtex ilan edildi. Biz Navtex yayınlaya duralım, Akdeniz'deki Haçlı donanmasını andıran ülkeler Türkiye'nin hedefte olduğu bir tatbikat düzenledi. Hükümet uyuyadursun.
Türkiye, iktidarın dış siyasette yanlış tercihleri yüzünden giderek yalnızlaşıyor. Bu durum etrafı ateş çemberine dönen Türkiye için bir milli güvenlik sorunudur. Suriye’nin kuzeyinde ABD ve Fransa’nın taşeronları olan PKK ve PYD tarafından bir terör devletinin temelleri atıldı. Görmezden geldiler. Edirne’nin hemen yanı başında ABD ve Yunanistan ortaklığında Batı Trakya’daki soydaşlarımıza ve sınırlarımıza namlular çevrildi. Onu da görmediler. Görmezden gelmeyi o kadar alışkanlık haline getirdiler ki; dolara, işsizliğe bakmadıkları gibi Doğu Akdeniz’e de bakmamayı sürdürmeye devam ediyorlar.
Lütfü Türkkan açıklamanın ardından gazetecilerin sorusu üzerine, Ümit Özdağ’ın iddiaları konusundaki görüşlerini şöyle aktardı:
“Ümit Özdağ’ın kongreden sonra bu çıkışı tabii ki, manidar. İstanbul İl Başkanı’nın dayısından bahsetti. İnsanların dayıları ile bu hayat içerisindeki ilişkileri zayıf ama ben inanıyorum ki, Buğra Kavuncu dayısı ile ne kadar görüşüyorsa bir fazla Ümit bey görüşmüştür, Ümit Bey’in arkadaşı. Bir insan dayısından dolayı suçlanmaya kalkılırsa, abisi cezaevinde olan bir insan şu anda Tarım Bakanı, nasıl bağlayacağız. Bunlar duygusal tepkilerin üstüne çıkmış ama kendi içimizde bunu çözeriz. İddia ediyorum bu bir operasyon. Bu operasyondan altı ay evvelinden haberimiz de var. Bu operasyona bilerek çanak tutmak sıkıntı verir. İYİ Parti Türkiye’ye iyi gelen bir parti, olmaz denilen herşeyi olduran bir parti. İYİ Parti çok önemli Türkiye için. BU sadece Türkiye’nin içinden yürütülen bir operasyon da olmayabilir.”