İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, “Darbe teşebbüsüne karışmış, pişman olmuş kişilere de sahip çıkmamız, onları bu toplumun içine dahil etmemiz, kazanmamız gerekiyor” ifadelerinin ardından istifa eden eski Türk Tarih Kurumu Başkanı Ahmet Yaramış’ın sözlerinin “Saray onaylı bir kamuoyu testi olduğunu” söyledi.
“Memleket Masası” önerisi sonrasında “Akşener, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve partisine göz kırpıyor” iddialarına da yanıt veren İyi Parti lideri, “İncindim. Çünkü benim göz kırpmaya ihtiyacım yok” dedi.
Akşener, kadın gazetecilerle video konferans yoluyla görüştü, gazetecilerin gündeme ilişkin sorularına özetle şu yanıtları verdi:
"İstifayı çok iyi bir eylem olarak değerlendirdim. Bu kadar uzamaması gerekiyordu ama benim bildiğim bir şey var. Erdoğan’ın yani sarayın oluşturduğu yeni bürokrasi anlayışı üzerinden bu arkadaşın bu sözleri kendi inisiyatifi ile söylediğini düşünmüyorum. Yani izin almadan söyleyeceğini düşünmüyorum. Muhtemelen bu kişi üzerinden bir test yapılmıştır. Bu yapılan bir kamuoyu testi. Toplum bütün olarak karşı çıkınca da olan bu arkadaşa oldu ama iyi oldu."
"İstanbul Sözleşmesi’nin ilk imzacısı Türkiye ve iktidar partisi. Sayın Erdoğan’ın kızı da dernek yönetim kurulu üyeliği nedeniyle bu yapının içinde. Ne oldu da ne değişti? Şiddet gören, ayrımcılığa uğrayan kadınların erkeklerle eşit imkânlara sahip olmasını öngören sözleşme, daha önce hiç uygulanmadı. Benim gözlemim şu: Sayın Erdoğan’ın kutuplaştırma siyaseti, özellikle 31 Mart seçimlerinden sonra çöktü. Öyle olduğu için de Sayın Erdoğan’ın yeniden seçilmesi için bazı adımlar atması gerekiyor.
Kadının karnından sıpanın, sırtından sopanın eksik edilmemesi gerektiğini düşünen hâkimlerin olduğu bir Türkiye’de, “muhalefet” diye adlandırılan, AKP’li trollerin nefret ettiği, kadınlara yönelik hakaretlerin hiç ceza görmediği bir ülkede bir yönüyle bu, seçmen konsolidasyonu ve zihniyet meselesi. Biz, İYİ Parti olarak, İstanbul Sözleşmesi’nin yanında olduğumuzu çok net ortaya koyduk."
"Eski İçişleri Bakanı olarak söylüyorum, bunun kabul edilmesi mümkün değil. Hatırlarsınız, benim dönemimde, laiklik üzerine yürüyüşler yapılırdı. Ben ve beraber çalıştığım bürokratlarımın ilk verdiği talimat, bir Allah’ın kulunun burnunun dahi kanamaması üzerineydi. Gösteri ve yürüyüş kanunlarda çok açık. Taş, sopa, silah kullanmayacaksınız. Öldürülmüş bir kız çocuğu var, orada da bu kurallara uyan kadınlara şiddet kullanılması kabul edilmez. Sosyal medyaya ben kendim bakıyorum, 'kızın giyimi nasıldı, kendisi nasıldı, güzel miydi, çirkin miydi' gibi sorular soruluyor, bunların da hepsi iğrenç. Ülkeyi yönetenler net tavır koymalı."
"Ayasofya, özellikle sağın her renginin içinde kendini tanımlayan, biz yaş grubunun önemli, Kızılelma gibi gördüğü bir alandır. 1980 öncesinde hep mitingler yapılırdı. O dönemin Milli Selamet Partisi’ni, Adalet Partisi’ni, MHP’yi destekleyen gençlerin, 'bir imparatorluk bakiyesinin getirdiği bir başarıya özlem psikolojisinin sonu olarak' şekillenmişti Ayasofya. O günün solun değişik renklerinde kendini tanımlayan gençlerin ve CHP’sinin de 'Vay siz Ayasofya’yı açamazsınız' diye kitlesel bir tutumuna da şahit olmadık. Her zaman sağ siyaset için önemli bir koz olmuştu. Erdoğan için de seçimi kazanmaya yönelik bir koz."